İnsanın lanetli yazgısı; İHANET ve ŞAHMARAN

Bazı kentler büyülüdür.

Keje Bemal

11.05.2014, Paz | 07:23

İnsanın lanetli yazgısı; İHANET ve ŞAHMARAN
Makaleyi Paylaş
Bazı kentler büyülüdür. Büyü sıra dışı olduğundan sıradan insanların aklı ermez. Görürler, duyarlar, dokunurlar ama tarif edin derseniz edemezler.

Çünkü her büyülü şey gibi, büyülü kentler de sadece kendine benzer. Ve kentlerin hediyesidir sakinlerine verdikleri bire bir aynı karakter.

Hangi kentte yaşıyorsa insan zamanla o kente benzer.

Büyülü kent deyince görüp, duyup, dokunanların ilk aklına gelen kentlerden biri de Kurdistan’ın kadim kentlerinden biri Mardin’dir.

Hem sakinleri, hem de oraya yolu düşenler daha aldıkları ilk nefeste kendilerindeki sıra dışı değişimi fark ederler.

Kimileri korkar bu değişimden ardına bile bakmadan kaçar gider. Kimileri duymazlıktan gelir, sebep yine sıra dışılığın getirdiği o garip endişedir. Kimileri de meraklıdır. Keşfeder, dinler, anlamaya çalışır. Ve ister orada yaşasın, ister bir anlık misafiri olsun bu muhteşem kentin bu sıra dışılığın korkmadan izini sürer. Kendini kente ve sakinlerine teslim eder. Bu teslimiyet öyle izler bırakır ki bu cesur insanların ruhunda, artık onlar nereye giderse gitsin, bu büyülü kenti ruhlarında taşırlar. Kendini anlayarak kucaklayana hediyesidir bu Mardin’in.

Ben biraz da bu sebepten dolayı Mardinliyim. Her gidişimde kulağıma yeni bir sır fısıldar. Ve tuhaftır yıllardır en savrulmuş, en yorgun ve en tükenmiş zamanlarımda koynuna sığındığım bu kent, beni kısa zamanda iyileştirip, yaralarımı sağarak yeni masalları ve sırlarıyla yolcular.

Her gittiğimde biraz daha insan üstü, biraz daha aşık, biraz daha hüzünlü ayrılırım Mardin’den. Belki de bu sebeptendir ömrümü orada Ova ’ya bakan bir evde bitirmek için kendime verdiğim söz.

İçinde yaşayanlara karakterini veren bu kent, bazı insanlara fazlasıyla cömert davranır. Varlıkları zamanla bir bilgi ve sır küpü olan bu kentin bire bir aynısına döner.

Bunlardan biri ile yıllar önce yolum kesişti.

Adı: Ebu Burak. Ben O’na ‘’Şahmarancı ‘’derim. Hitabımda da anlayacağınız gibi Ebu Burak Şahmaran ustasıdır.

Yollarımız ilk kesiştiğinde yaralıydım. O kadar hızlı iyileştirdi ki beni, her yaralandığımda O’na sığınmayı adet edindim.

Şifasının nerede ve kimde olduğunu bilen bir hasta kadar şanslı bir hasta var mıdır ki?

Ebu Burak yani Burak’ın babası, yani Şahmarancı, bana ve Burak’a her bir araya geldiğimizde Şahmaran’ın öyküsünden bir parça anlatırdı. Ben ve Burak onu dinleyerek büyüdük.

Aslında Burak büyüdü ben hep çocuk Şahmaran ise hep mazlum kaldı.

Burak artık iyi bir usta olma yolunda hızla ilerliyor. İstedim ki bu röportajda hem Burak’ın hem de Şahmaran’ın öyküsüne dokunun.

Eğer ortalama bir Kurd çocuğuysanız ve çocukluğunuzun belli bir bölümü dahi Kurdistan’da geçmişse gözleriniz mutlaka bir yakınınızın kerpiç duvarında gövdesi yılan,başı insanın kadın cinsi bu yılanların Şah’ının suretine dokunmuştur. Bir kere dokundaysa zaten, bir daha ömür boyu çıkmayacak şekilde bu suret kendini bilinçaltınıza nakşetmiştir. Bu da Şahmaran’ın mucizelerinden biridir.

Kimdir bu Şahmaran peki? Öyküsü nedir? Neden o kadar mazlum ve mahsun bakar? Neden öyküsü yüz yıllardır dilden dile dolaşır, suretleri duvardan duvara?

Hepiniz bilirsiniz insanoğlu canını almadığı hiçbir şeyi, karşısında büyük bir kusur işlemediği hiçbir şeyi kutsamaz!

Kendinizden bilirsiniz. Korkmadan tapılmaz. Korkmak için ağır kusurlu olmak gerekir. Ağır kusurlu olmak yakarmayı ve af dilemeyi zorunlu kılar! İnsanoğlu Şahmaran’a karşı ağır kusurludur. Öyküyü ilk dinlediğinizde varacağınız ilk sonuç budur.

Peki, insanoğlu kendine karşı kusurlu değil midir?

Öykünün size öğreteceği ikinci şey de budur. İnsan ihanet eder, hem kendisine hem de başkalarına! İnsanın ihanetçiliği öğretilmiş ve genlerine işlemiş bir gelenektir. İhanete uğraya uğraya ihanet etmeyi öğrenmek ve günü geldiğinde bun u tereddüt etmeden uygulamak yazgısı haline dönüşmüştür!

Bu lanetli yazgı belki Şahmaran’la başlamıştır belki çok önce ama en az bunun kadar emin olduğumuz ikinci şey ise insanoğlu iyi değildir! İyilik asla dilinden düşürmediği ama hiçbir zaman ruhunda taşımadığı tek özelliktir.

Yaradılıştan defoludur çünkü. Cennet denen laboratuardan kovulmasının tek nedeni de evrimi tamamlanmadan üremeye yeltenmesidir. Belki de evrim tam da iyilik aşamasındayken… Kim bilebilir? Bilinen ve gördüğümüz şey kötülükle kucak kucağa gayet mutlu bir hayat sürdüğümüzdür. İyi olma fikri kısa süreli de olsa teoride bizi rahat ettirir. Ama pratiğe yansıması asla düşündüğümüz gibi olmayacaktır. Bunun için bütün kutsal kitaplar ısrarla insana iyi olmasını öğütler. Çünkü Tanrı muhtemelen yarattığının eksiğini en iyi bilenlerden biridir. Bunun içindir ki tüm kelamlarını tehditkâr bir iyi olma tavsiyesi ile noktalar.

Şahmaran ve Camsap bu yaradılıştan eksik kalandan paylarına düşeni alanlardır. Arkadaşları bal kuyusunda Camsap’ı satıp gitmeseler, belki de Şahmaran’ı bir padişahın kızına ve onunla gelen vezirliğe satmayacaktı Camsap ? İhanete uğrayan insanın, uğradığı ihanetin acısı ile ihaneti öğrenmediğini kim iddia edebilir?

Tüm bu sorular burada böylece beklesin. Biz Şahmaran’ın suretine geri dönelim. Başı kadındır çünkü sadece bir kadın aşk için bile bile canını aşığına teslim eder. Sadece bir kadın gittiğinde öleceğini bilse de giden sevgiliye dur demez. Erkek durduramazsa öldürür! Kadın durduramazsa kendini öldürtür! Şahmaran’ın aşkın ölümlü ihaneti ile ilk tanışması değildir üstelik. Buna rağmen Camsap’ı tutmaya veya öldürmeye çalışmaz.

Öykü içinde binlerce sırrı barındırarak yüz yıllar önceden süzülüp gelir bize ulaşır. Eminim daha yüz yıllarca anlatılacak.

Merak edenler bir gün yollarını Mardin’e düşürüp Şahmaran’ın evi olan bu kentte bu günkü sakinlerinden öyküsünü dinleyebilirler.

Biz dönelim duvarlarımızdaki kusurumuzun ve ihanetimizin acı suretine.

Şahmaran suretini işleyenlerden ve yarının en iyi ustalarından biri olacağına emin olduğum bu günün en iyi Şahmaran ustası Ebu Burak’ın oğlu ve çırağı Burak’ın doğduğu andan itibaren Şahmaran’la kesişmiş kaderine…

Pencerelerinden Ova’nın aklı baştan alan güzelliğini kucaklayan atölyelerinde bir gece vakti ben sordum o anlattı…

Bu büyülü kentin, büyülü çocuğuna dokunup, bu kentin artık fahri sakinlerinden biri olmanız ve boş yere kendinizi iyi olacağım diye hırpalamamanız dileği ile…

Unutmayın insanoğlu ihanet eder! Yaradılışı tam iyiliğe gelmişken eksik kalmıştır çünkü!

Bunu en iyi onu yaratan Tanrı bilir! Her ne kadar kusurunu gizlemek için, O’nun ağzından yazılan tüm kutsal kitaplar tehditle iyiliği salık verse de, ufukta henüz bir başarı görünmemekte…

İşte tam da bu yüzden Şahmaran’ın sureti aslında hepinizin suretidir! Tek farkla… Onun sizden farkı mazlumlukta ısrar, sizin mazlumluktan zalimliğe geçişiniz sadece birkaç saniyedir!

Seni tanıyabilir miyiz?

Adım Burak… Mardinli ünlü Şahmaran ustası Ebu Burak’ın oğluyum.

Kaç yaşındasın Burak?

18 yaşındayım.

Kaç yaşından beri Şahmaran çiziyorsun?

12 yaşından beri.

Şahmaranla ilk tanışman nasıl oldu?

Babamın bir atölyesi vardı. İçeri kimseyi almazdı.

Bir gün babam evde yokken atölyenin anahtarını aldım gizlice. Kapıyı açıp tek başıma içeri girdim.

Babamın cama nakşettiği Şahmaranlara baktım tek tek. Yarım kalanlara. Bitmiş olanlara… Hazırladığı çizimlere, renklere… Şahmaranın gözlerine… Yüzüne… Yılandan gövdesine…Çok etkilenmiştim. Büyülenmiştim sanki. Yüz ifadesi beni çok etkilemişti. Şahmaran’a uzun uzun baktığınızda size hikayesini anlatıyor. Orada ne kadar kaldım bilmiyorum. Belki çok uzun belki çok kısa zamanı kaybetmiştim.

O zamana kadar babanın ne iş yaptığını bilmiyor muydun?

Biliyordum ama Şahmaran’a hiç bu kadar dikkatli bakmamıştım. Dolayısıyla Şahmaran’ın ne olduğunu ve babamın onu neden çizdiğini bilmiyordum.

Çünkü babam yaptığı Şahmaranları o zaman ne satıyordu ne de kimseye gösteriyordu. Sadece yapıyor ve kendi atölyesinde saklıyordu.

O gün o atölyeden çıktığında ne hissettin Burak?

Bütün vücudum ve ruhum tek bir arzuyla sarsılıyordu. Artık benim de bir Şahmaran’ım olmalıydı ! Tek istediğim buydu.

Ne zaman çizmeye başladın?

Atölyeden çıktıktan yaklaşık yedi sekiz ay sonraya kadar sadece Şahmaran’ı ve bana anlattıklarını düşündüm. Gizli gizli atölyeye girmeye devam ettim. Geceleri düşlerime girmeye başladı. Bu arzu öyle bir hal aldı ki bu baskıya dayanamadım artık ve bir gün çizmeye başladım.

Peki kimden öğrendin? Ustan kimdi?

Babam atölyeye girdiğimi fark etmiş. Sanırım ta başından beri biliyordu. Bir gün beni yanına alıp atölyeye soktu. Kendisini izlememe izin verdi. Uzun uzun izledim. Ve babamdan habersiz ilk Şahmaran’ı mı yaptım. Ve babama gösterdim.

Ne dedi?

Hiç ! Uzun uzun bakıp inceledikten sonra sustu. Hiç bir şey söylemedi. Artık onun gibi olacağımı yada bir gün onu geçeceğimi biliyordu.

Düzenli olarak beni atölyesine almaya ve kısa kısa Şahmaran’ın hikâyelerini anlatmaya başladı. Büyük bir merak ve dikkatle babamı dinledim. Babamın anlattıkları ile Şahmaran’ın gözlerinin anlattıklarını kafamda birleştirdim ve çizdim.

Burak bu ihanet öyküsünden ne çıkardın? Özetin özeti nedir sende?

İnsanoğlu nankördür! Küçücük menfaati için başkalarına muazzam zararlar verebilir. Bu böyle söylenir ve ben buna inanırım! Şahmaran’ın öyküsü senin de söylediğin gibi aslında ihanetin öyküsüdür.

Camsap ihanetçinin tekidir yani Burak öyle mi?

Nereden baktığına bağlı. Bana göre zorda kaldığı için, sana göre zor diye bişey yok! Neticeye baktığında evet! Sonuçta Şahmaran’ı satıp, karşılığında hem kralın kızıyla evlenip, hem vezir olmuştur.

Şahmaran var mı sence Burak?

Tabi ki.

Hiç gördün mü?

Hayır ama rüyalarımdan var olduğunu biliyorum.

Rüyalarından birini bize anlatabilir misin?

Işıkların içindeydi. O yine Şahmaran’dı ama ben Camsap olmuştum.Ben konuşuyordum o susuyordu…

Ne diyordun?

Gözlerine bakıp neredesin diye soruyordum. Camsap’tım ya. Ona yaptığım büyük kötülük için af dileyecektim. Sanki içimde ona aşıkmışım gibi bir his vardı. O da tam yeniden bana aşık olacaktı ki uyandım.

Çizdiğin Şahmaran’lara benziyor muydu?

Hayır. Öyle muhteşemdi ki hiçbir usta o yüzü aksettiremez cama…

Bu güne kadar kaç Şahmaran çizdin?

Sayısız. Sayılarını bilmiyorum.

Bir Şahmaran’ı ortalama kaç günde çizersin?

O Şahmaran’ın kendisine bağlı. Bazılarını bir günde, bazılarını iki ayda, bazılarını hiçbir zaman. Hala yarım bırakıp bitiremediklerim var.

Şahmaran çizerken ne hissediyorsun Burak?

Daha boyamaya başladığında güzel olacaksa kendini belli ediyor. Ve ben onu bir günde bitiriyorum bazen.

Nerden anlıyorsun güzel olacağını?

His oluyor içimde. Bunu sana dile dökemem fakat hissediyorum. O söylüyor bana.

Biraz tarif etsene en azından dene..

Beni bitirmelisin diye fısıldıyor. Çabuk bitir ve seyret. Sen de seyret insanlarda seyretsin anlatacaklarım var çünkü. Öykümü anlatmalıyım. Milyonlarca defa anlatmalıyım. Yardım et bana ve aracı ol! İnsanoğlu bu ihanet öyküsünü duymalı!

Yani Şahmaran’ın çığlığını insanlığa duyuran bir aracı olduğunu kabul ediyorsun öyle mi Burak?

Elbette.

Bize üç kelime ile Şahmaran’ı tanıt dersem?

Ben O’nu üç kelimeye nasıl sığdırırım? Ömrümün tamamını babadan oğula ona aktarmışken üstelik. Ama şu kadarını söyleyeyim ana hatları ile; Benim İçin Şahmaran insanoğlunu ölümüne seven, öldürüleceğini bile bile katiline aşık olacak kadar aşkı tanımış, mazlum, ihanete uğramış, cesedini bile buna rağmen insanların şifa bulması ve bilgilenmesi için kullanmış bir yürekli ve güzel kadındır!

Ben her Şahmaran’ı çizdikçe, öyküsünü size anlattıkça içimdeki kötülüklerden uzaklaşır, derdimi, kederimi, ihanet dürtümü, hasedimi, kıskançlıklarımı yani insanın zayıf ve kötü yanına dair ne varsa hepsini döker saf ve temiz olurum. Yeni doğmuş bir bebek gibi. Sonra aranızda yeniden kirlenir, kirlendikçe de yeniden Şahmaran çizmeye yakınlaşırım. Şahmaran ve öyküsü insanı arındırır. Onu bitirip karşıma astıktan sonra içim mutlulukla dolar.

Şahmeranların satılık mı?

Satılık olan da var. Hiç satılmayacak olan da…

Dükkanın nerede Burak?

Mardin’de. Sipahiler çarşısında.

Adı ne dükkanının?

Adı yok.Tabelası da.Şahmarancı derseniz ve en iyi ustayı aradığınızı söylerseniz sizi babama getiriler.

Babam Ebu Burak Şahmaran’ları bu civarlarda cama en iyi nakşeden ustadır.

Baban aynı zamanda ustan. Bu kadar iyi bir ustanın çırağı olmak nasıl bir şey Burak?

Sadece şunu biliyorum eğer babam ve ustam Ebu Burak olmasaydı ben başkalarının yanında çırak olsaydım Şahmaran’ı karşılıksız sevmeyi asla öğrenemezdim. Karşılıksız sevmediğimde de Şahmaran benden gerçek yüzünü gizlerdi. Sırrına asla vakıf olamazdım. Babamın hem babam hem de ustam olması en büyük şansım.

İkisinden birini tercih etmen gerekseydi baban mı olsun isterdin, ustan mı?

Ustam. Çünkü ben Şahmaransız yaşayamam. Ustam da. Babamın bir eşi var. Anneme aşık. Annem de Ona… Ve bir oğlu. Onu çok seven hayatını onun için hiç düşünmeden feda edebilecek bir oğlu. Ama ustamın Şahmaran’dan başka kimsesi yok. Ve ustam bir gün bu dünyadan göçüp gittiğinde Şahmaran’ın öyküsünü devredebileceği bir çırağa ihtiyacı var. Babamı çok seviyorum ama ustam olan babamla aramda çok daha güçlü bağlar var.

Ustan Şahmaran’ı görmüş müdür sence Burak?

Bilemem. Onu ona soracaksınız. Zaten görmüşse bile söylemez.

Sence?

En yakın dostlarından biri yıllardır Ustam. Bu soruya sen cevap ver o zaman Kejê sence?

Senin düşündüğünü düşünüyorum Burak.

Ustan sana tüm bildiklerini öğretti mi Burak?

Her Şahmaran ustasının kendisinden başka hiç kimseye açamayacağı bir sırrı var. Bu sır onu özgün kılar. Her Usta aynı Şahmaran’ı çizer sanırsınız oysa hiçbir Ustanın çizdiği Şahmaran bir diğerine benzemez ve sonsuza kadar benzemeyecek!

Senin bir sırrın var mı Burak?

Var.Şahmaran’larımda gizli.Sadece ben görebilirim.

Bu işi devam ettirmeyi düşünüyor musun babandan sonra?

Elbette.

Ama çırağın yok.

Gelecek. Bir gün benim babama benzediğim kadar bana benzeyen bir çırak gelecek. Ama bu gün ihtiyaç olmadığı için yok. Ve ben o çırağı bir tek sırrım hariç tüm sırlarımı öğreteceğim.

Sence çırak bulmakta zorlanacak mısın?

Sanmıyorum. Bu kadar güzel ve gizlerle dolu bir mesleğe kim sahip olmak istemez? Hem söylesene Kejê kim Şahmaran’a bir süre dikkatli baktıktan sonra es geçip unutabilir? Gözlerin hayatının bir bölümünde gözüne değsin yeter. Aşkı ve öyküsü o saat içine düşer. Bir gün benim çırağım gelecek. Geldiğinde de tıpkı benim gibi Şahmaran’a aşık gelecek. Bu böyle daha binlerce yıl devrolup gidecek. Hiç kesintisiz. Emin ol! Çünkü bu öykü sıradan bir öykü değil.

Burak sence Şahmaran’ın yuvası neresidir?

Bak ovaya… Bizim atölyemiz neden ovaya bakıyor biliyor musun? Çünkü Şahmaran’ın evi burasıdır. Şahmaran Mezopotamya ovasının ilk sakinlerinden biridir.

Nasıl bişey doğduğun andan beri bu öykünün içinde olmak? Eviniz, atölyeniz, dükkanınız Şahmaran suretleriyle dolu. Sıkılmaz mısın hep aynı sureti görmekten?

Sıradan bir insan olsa sıkılabilirdi Kejê. Ama ben bilirim ki hiçbir Şahmaran birbirinin aynısı değildir.O yüzden her yeni Şahmaran beni aynı oranda heyecanlandırır.

Sen Şahmaran’a çok aşıksın değil mi?

Evet. Söze dökülemeyecek kadar. Sadece çizerek anlatabilirim aşkımı.

Üniversite okuyorsun. Bittiğinde bu mesleği bırakmayı düşünür müsün?

Ben okulu Şahmaran’ın öyküsünü buraya gelen yabancılara ve dünyaya anlatmak için okuyorum Kejê. Bilerek bu bölümü seçtim. Turizm okuyorum ve hızla İngilizce öğreniyorum.

Şahmaran’nın resmini değiştirmeyi hiç düşündün mü? Şu andaki halinden daha farklı daha modern bir hale sokmayı örneğin? Çünkü çok eski bir formdur bu form ve kim bilir kaç zamandır hiç değişmeden gelmiştir. Aklında bunu reformize etmek var mı?

Asla! Bu gerçek Şahmaran’dır.Ve bu onun gerçek suretidir. Ben dahil hiç kimse bu suretle oynayamaz. Oynarlarsa bu Şahmaran olmaz. Ben ölene kadar onu gerçek sureti ile çizeceğim. Benden sonrakiler de umarım öyle çizer.

İnsanlar evlerine yada onlara ait mekanlara bu yarı insan yarı yılan, kim bilir kaç yüzyıldan beri süzülüp gelmiş eski, acemi hatlar içeren, bol renkli ve hüzünlü sureti neden assın Burak?

Çünkü Şahmaran bulunduğu mekana bereket ve uğur getirir. Bulunduğu yeri nazardan korur. Ve insana iki yüzünü gösterir. Bir görünen yüzünü bir de gizlisinde kalmış ihanet etmeye her an hazır yüzünü.

Şahmaran’ı sadece cam altı olarak mı işliyorsunuz?

Ben evet. Ama babam cevize ve bakıra da işliyor. Dolayısıyla ceviz ve bakırın kullanıldığı her türlü aksesur ve ev eşyasına işleyebiliyor.

Neden Şahmaran’lar çok renkli Burak? Kendisine yapılan ayıbı kapatmaya mı çalışıyorsunuz?

Güzelliğini renklerle tasvir etmeye çalıştığımız için. Her kadına süs yakışır. Ama en çok Şahmaran’a yakışır.

Burak’cım son olarak sana bişey soracağım? Şahmaran desenlerinde çok alakasız yerlerde alakasız şeylerin resmedildiğini görüyoruz. Örneğin Şahmaran’ın gövdesinin tam üzerinde bir gül, yada başının üzerinde bir kadeh, yada Fatima’nın eli vs. nedir bunlar bir manası var mı? Yoksa süsleme sanatına mı dahil?

Süslemeye dahil değil. O ustanın uslubunu simgeler ve hepsinin bir manası var. Ben örneğin, genellikle güvercin ve gül kullanırım. Güvercin Mardin’i ve barışı simgeler benim resimlerimde. Gül de Şahmaran’a duyduğum aşkı.

Öyküye göre Şahmaran öldü. Sence öldü mü?

Mümkün mü? Bak etrafına Şahmaran bu suretlerde yaşıyor. Şahmaran senin suretinde yaşıyor. Benim suretimde yaşıyor. İhanete uğramış her insanın suretinde! Ve insan var olduğu, ihanete bunca meyilli olduğu sürece Şahmaran var olacak!

Bir gün yuvasını bulursan?

Asla kimselere söylemem. Asla ölümüm pahasına bile.

Camsap’ta aynı şeyi söylemişti Burak biliyorsun…Sonuç ortada… Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

15974 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:56:54
x