Köle kalmayı beğeniyor ve seçiyorsunuz, insanlığınızın haddi bu kadar..

Kemalizm denen \"şey\" bir parça Hitler, bir parça Mussolini ise bu belirlemeyi \"herhangi bir değere hakaret etmediğini\" beyanla Kemal adına Kazım Karabekir\'i kınayan, onun alçak dediğine dediğine alçak diyen, böylelikle Hitler.

Kenan Fani Doğan

12.06.2014, Per | 09:50

Köle kalmayı beğeniyor ve seçiyorsunuz, insanlığınızın haddi bu kadar..
Makaleyi Paylaş
Kemalizm denen \"şey\" bir parça Hitler, bir parça Mussolini ise bu belirlemeyi \"herhangi bir değere hakaret etmediğini\" beyanla Kemal adına Kazım Karabekir\'i kınayan, onun alçak dediğine dediğine alçak diyen, böylelikle Hitler\'den çok hitlerci kesilenlere tevcih etmeli. Sonra durup söylediklerinin anlamını mantık süzgecine vurmalı.

Adam Türkiye ile birlikte bağımsızlık savaşı verecekmiş. Cibranlı Halit Beg\'in tamamen kürt inkarı ve Kürdistan\'a dair lanetli planın ilk basamağı olarak görüp uzak durduğu ve bu nedenle katledildiği Erzurum Kongresi ruhunu özlüyormuş. Bu sözleri ancak ruhsuz bir kürt söyleyebilir.

Her ülke ve millet bir beden gibidir. Organlarını parçaladığınızda ölür. Tıpkı günümüzün Kürdistan\'ı gibi üzerine mezar taşı bile dikerler. Biz bunları gördük.

Erzurum Kongresi ile gelinen aşama, kürt mireliklerinin adım adım soykırımlarla tasfiyesiyle, Kürdistan\'ın sömürge bile denemeyecek bir statüye düşürülerek ölüme mahkum edilişinin alenileştirilmesi, resmileştirilmesidir.

Mensup olduğu işgal edilmiş parçada tıpkı devekuşunun başını kuma gömdüğü gibi Türkiye kavramına gömülmeyi telkin edenin gövdesine bakınız. Bakur dışında Kürdistan\'ın diğer dört parçasını nereye gömeceksiniz diye sormamak elde değil ve bu soru kürtlerin görmezlikten gelebileceği cinsten değil. Bu siyaset hattı bugün hala direnen ve teslim olmayı redden bir milleti parçalama ve bitirme eylemine destek vermek değilse nedir?

Suriye, İran ve Irak\'ın bütünlüğü ve kürtlerin bunlara yamanmaya icbar edilmesi açısından bakıldığında hadisenin sanıldığından daha vahim olduğu görülür.

Bu beyanlara tanık olduğumuzda kürt temsilcileri değil de Mahmut Esat yada Recep Peker konuşuyor sanırsınız. Kürtlerin özgürlük umutlarını işte bu Hitler ve Mussolini hayranlarına teslim etmiş olarak gelecek bekliyorsunuz.

Geleceğinizi kurtarmak için öyle savaş vermeye fazlaca gerek yok. Her biri türedi, her biri arkasız, her biri yüreksiz, her biri insanlıktan nasiplenmemiş bu ayak takımına tekmeyi basarak kürtlerin başından savmanız kurtulmanıza yeter ve artar bile. Kürtler kurtarıcılarından kurtulmadıkça felaketten ve katliamdan kurtulamazlar, özgürleşemezler, bağımsızlaşamazlar.

İmralı\'daki liderlerine bakın, düşkünlükte bunlarla yarışır gibi.

Gerçi hikmetinden sual olunmaz ya, biz bugüne üçüncü gün diyelim. \"Ağrı zaferinin üçüncü günü\", kahramanlarımız sınır tanımdan ilerliyor. Allah mansur ve muzaffer kılsın. Amin.

Yağlayın şimdi, sırnaşın, sakın açıktan eleştirme, karşı çıkma cesareti göstermeyinki lanetli ihanet size haddinizi bildirecek cüreti edinsin.

Bu lanetlileri bir hiçken kürtler bölünmesin diyerek, devlet etekçilerine kürt diyerek, gerçek niteliklerini söylemekten ve gerekirse suratlarına çarpmaktan kaçınarak siz bu raddeye getirdiniz.

Sakın şikayet etmeyiniz, bu ortadaki ayıp sizin ayıbınız. Yaptıklarınızı önünüze koyunuz, bundan sonra ne yapacağınızı, ne söyleyeceğinizi düşünmeye başlayınız.

*

Kürt gidiyor, kardeşini öldüren, çocuklarını öldüren, kadınlarını öldüren devlete kardeş oluyor. Kendi milletine devlet olmayı yasaklıyor, soykırımcılarının devletine kapı kulu oluyor. Hal böyle olunca sömürgeci devletin her cinayetiyle ortak ve destekçisi haline geliyor. Bu tablo karşısında kürt aydınının sığındığı, adına \"brakuji karşıtlığı\" denen ve sözcük anlamının tam tersine yorumlanan kavramdır. Zaten kardeşlerin ölüyor, işgalciler öldürüyor. Bir yandan sana ulusal devletini yasaklarken, öte yandan cinayet örgütü olmaktan başka niteliği olmayan bir devlete şerik olunduğunda, o devletin varlığı savunulduğunda senin öldürülmene izin ve katkı sunulmuş olunmuyormu?

İşgal güçlerinin işlediği cinayetler nasıl aklanır?

- Devleti meşru hale getirmekle.

Oysa herkes biliyorki sömürgecilik talandır, hırsızlıktır, zorbalıktır, zulümdür, cinayettir. Sömürgecilik denizden karaya vurmuş korsanlıktır. İşin gerçeği buyken öldürülmekte olan sen gayri meşru ve de haksız olarak niteleniyorsun.

Kim tarafından?

- Kendi aydınların, kendi siyasetçilerin, kendi partilerin, kendi komutanların tarafından.

Devletle bu denli içli dışlı ve de stratejik birliği olanlar öte yandan sana sokaklara dökül, dağa çık diyor.

Dağa niye çağrılıyorsun?

- Türkiye\'ye demokratik cumhuriyet kurmak için yada Esad rejiminin pek demokratik kanlı ömrünü uzatmak için.

Suriye\'de Esad\'ın alternatifi çok iyi bilinen müslüman kanemicilerdir ve en az Esad kadar insanlıktan uzaktırlar. Suriye\'de demokrasi kurma mavalına bakın, her iki yanı insanlık suçuna açılan bir kapı ve her iki alternatifi insanlık suçlusudur.

Türkiye\'de ise mevcut iktidarın alternatifi CHP ve MHP\'dir. Çocuk katili Erdoğan\'ı beğenmiyorsun da sokak infazlarında binlerce kürt öldüren MHP yada soykırım sabıkalısı nazist CHP ilemi demokrasi kuracaksın?

Türkiye sultası bundan ibarettir, bunların biri gider biri gelir. Bu devlet sürsün dediğinde çocuk katliamcılarıyla, kürt infazcılarıyla, soykırımcılarla işbirliği sürdürüyor, bunların sultası sürsün diyorsun, cinayetlerini devam ettirmelerine cevaz verip imkan sunuyorsun. Brakuji tam da budur.

Tüm bunları \"brakuji\" istemiyoruz diye öne çıkan PKK ve KDP dışındaki aydın ve siyasetçiler de biliyor. Bilmesine biliyor, brakujiye yüklediği yanlış anlam dolayısıyla gövdesi bunların dışında duruyor ama aklı ve başı öteki safta. Baş nereye çekerse gövde oraya gider. Brakuji karşıtı saftaki varlıkları zahiridir.

Kürtler arasındaki gerçek brakuji çoklarının anladığı gibi kardeşlerin açıkça birbirlerini öldürmeleri şeklinde değil, her bir kardeş denilenin kürt katilleriyle işbirliği ve kürtlerin öldürülmelerine aralıksız zemin yaratması, teşvik etmesi, imkan sunması tahtında gerçekleşiyor.

Kürt aydını bu gidişata açıkça tavır almayıp olan biteni tüm netliğiyle anlatıp kınamadıkça kürtleri bu tuzaktan sakınmanın imkanı yoktur. Çünkü bu milletin yeryüzünde başkaca hiç kimsesi ve hiçbir umudu yoktur.

Ortada tiyatro sahnelenmiyor. Bir milletin mukadderatını köklü bir şekilde etkileyen, hergün can pahasına yürütülen açık saldırılar karşısındasınız. Bu saldırıların içerden işbirlikçiler temin etmesi nedeniyle de tamamen savunmasız, destekçisiz, yapayalnız durumdasınız.

Geleceğin tarihçileri kürtlerin siyasetçileri ve partileri işgalcilerle elbirliği halinde kürtlerin devlet kurma imkanlarını sabote etti, bunun için bölgede sömürgeci devletler tutundu, kürtler eriyip dağıldılar diye yazacaklar. Belki değil, mutlaka bunu okuyan birileri de kürtlerin doğruları söyleyen aydınları, siyasetçileri yokmuydu, bu millet adam çıkarmadı mı diye soracaktır.

Çıkarmadı, çünkü suya yazıyoruz, kendimizi aldatıyoruz. Hala kendi türettiğimiz kavramları lastik gibi istediğimiz anlama çekerek halkı aldatıyoruz ve hala ezop dili kullanıyoruz.

Milletten utanmıyoruz, dünya milletlerine baktığımızda utanmıyoruz, kendimizden utanmıyoruz.

Çocuklarımıza nasıl bir gelecek bıraktığımızın farkındamıyız?

*

Aydın\'ın görevi Hz. İsa\'yı oynayıp herkese itidal telkin etmek değildir. Bir millet beş parçaya bölündüğünde, her bir parça soykırımlarla kontrol edilmecesine zulme uğradığında geriye daha büyük felaket ve zulüm kalmamış demektir. Bu durumdaki bir millet bir de içerden kendi fertlerince vurulduğunda buna tavır almayan ve ihaneti işaret edip milletin sakınması gerektiğini söylemekten itidal adına imtina edenlere isim bulmak lazım.

Siyaset, okumak sanatı değildir, siyaset tebliğden ibaret de değildir. Siyaset ülkenin zorluklarını doğru tesbit edip aşmak için tebliğde bulunmak ve kitleleri bu tebliğ doğrultusunda toparlayıp yürütmek sanatıdır. İsterseniz Vaftizci Yahya olun, isterseniz gönlünüzce kitap indirin, siyaset kavlince yürür.

Bizimkiler haktan dem vuruyor ama batılın safından uzaklaşmayı akıl etmeden. İhanet ocağıyla neyin birliği kotarılacaksa artık... Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

7385 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:42:15
x