Özellikle son dönemlerde aklı başında Kürd siyaset adamları, milli ve yurtsever çevreler başta Güney Kürdistan olmak üzere Kürdistan’ın dört parçasındaki olumlu siyasi, diplomatik ve askeri gelişmelere karşılık PKK ve ona bağlı yapıların ortaya koymuş oldukları akıl almaz sekter tutumlarını büyük bir şaşkınlıkla karşıladıklarını söylemektedirler.
Örnek verecek olursak; Aynı çevrelerin, PKK/PYD’nin Güney Kürdistan’ın Şengal bölgesindeki tüm Kürdleri ziyadesiyle üzen ve düşündüren aynı zamanda Rojava Kürdistanında da kendisinin dışındaki Kürd siyasi parti ve örgütlerine karşı ortaya koymuş olduğu anti-Kürdistani, düşmanca tutumundan dolayı ve sadece Kürdlerin düşmanların işlerini kolaylaştıran sekter davranışlarına çok şaşırdıklarını her vesileyle dile getirmektedirler.
Aslında PKK’nin kimler tarafından ortaya çıkarıldığı ve ne zaman, nerede, nasıl bir tutum takındığını biraz geçmişe dönerek değerlendirecek olursak bugünlerde Kürd yurtsever çevreleri tarafından şaşkınlıkla karşılanmakta olunan tüm olayların PKK ve Öcalan’ın Kürdistan karşıtlığı siyasi gerçekliğiyle nasıl da birebir uyuştuğunu rahatlıkla görebiliriz. Geçmişe dönük birkaç örnek verecek olursak;
a-) Öcalan siyaset sahnesine ilk çıkarıldığı ve daha henüz elli altmış kişilik bir ekibe sahipken ilk iş olarak on binleri peşinden sürükleyen yurtsever Kürd parti ve örgütlerine saldırdığında gücünü ve cesaretini nereden ve kimlerden alıyordu?
-Öcalan’ın bizzat kendisi o dönemi anlatırken ben T.C. devletini ve onun imkanlarını kullanarak PKK’yi yarattım ve büyüttüm biçiminde anlatmaktadır.
b-) Suriye devletinin Kürdistan işgalcilerinden olduğu ve Suriye’de yaşamakta olan Kürdlerin üçte biri vatandaşlık kimliğinden dahi mahrum iken dünyada bir istihbarat devleti başkanı olarak ve katı Arap milliyetçiliği ile tanınan diktatör, Kürd katili Hafız Esad’ın Öcalan’a Şam’ın merkezinde bir malikane tahsis etmesini ve yine Suriye topraklarında eğitim kampları kurmasına müsaade etmesi ayrıca PKK hareketine maddi ve silah desteği sunması ne anlama gelmektedir?
c-) Irak’ta tarihin en büyük diktatörü Saddam Hüseyin iktidardayken ve Kürdlerin topluca imha edilmesi için Halepçe ve enfâl katliamlarının yaşandığı dönemlerde Öcalan’ın kurmay ekibi hangi derin pazarlıklar sonucu Kandile nasıl yerleşebilmiş ve günümüze kadar merkez karargah haline dönüştürdüğü bu coğrafyayı nasıl kullanabilmiştir?
-Bahsi geçen bu bölgelere yönelik ne Saddam döneminde ne de İran’ın kuklası durumunda olan Irak merkezi hükümetleri tarafından bir tek operasyon veya saldırı neden yapılmamıştır?
d-) İran’a gelince PKK sosyalist ve hatta komünist bir parti olduğunu iddia ederken sadece İran KDP’si ve diğer milli Kürd örgütlenmelerinin önünü kesmek üzere İran molla rejimi ile anlaşmalı PJAK denilen örgütü kurmuş ve uzun bir süre yurtsever Kürd örgütlerinin önüne adeta bir set çekmiştir. Kendisine verilen görevi tamamladıktan sonra aynı örgüt PKK tarafından feshedilerek PJAK’lı gerillalar İran molla rejiminin merhametine terkedilmiş ve bu yurtsever gençler her gün üçer beşer vinçlerin arkasında sallandırılarak öldürülmektedir.
-Kandil baronları hangi konsept dahilinde böyle bir tutum almışlardır, acaba bunun altındaki gerçeklik İran denetimindeki ve gelecekte Güney Kürdistan da en büyük problem olacak Haşdi Şabi örgütüne gösterilen ilgiyle mi alakalıdır?
Özet olarak anlatmaya çalıştığım bu ilişkilerin biraz derinliğine inildiğinde ve olaylara büyük resimden bakıldığında PKK ve Öcalan’ın hangi güçlerin Kürdistani bir mücadeleyi zaafa uğratmak için ortak bir proje olarak geliştirdiklerini ve hangi projelerin ürünü olarak ortaya çıkarıldığı gün gibi açıktır. Kendisini ve örgütünü var eden her sömürgeci devlete ayrı bir diyet ve minnet borcu olan APO’cu hareketin sadece Kürdlere yönelik hiçbir olumlu ve hayırlı bir hesabının olmadığı ve olmayacağı her aklıselim Kürd tarafından mutlaka görülmelidir. Bu anlamda APO’cu hareket bağımsız bir Kürdistan’ın oluşmasına rıza göstermeyen tüm sömürgeci devletlerin istek ve taleplerini kendi gücü oranında yerine getirmek durumundadır zaten bu gerçeklik tüm taşeron ve uzlaşmacı örgütlerin genel karakterinin kaçınılmaz sonucudur.
Sonuç olarak Türk sol güçlerinin denetimine girmiş olan PKK hareketinin bizleri ve namuslu her Kürdü acıtan ve inciten yanı ise sevk ve idare kadrosuna rağmen tabanının büyük çoğunluğunu yurtsever Kürd gençleri ve fedakar Kürd halkından meydana gelmiş olmasıdır. Umarım ve temenni ederim ki Kürdistan’ın cefakar insanları yukarıda özetlemeye çalıştığımız gerçekleri kısa zamanda fark eder ve Kürdistan’ın özgürlük mücadelesini veren güçlü bir yapının ortaya çıkmasına olumlu katkılarını sunarlar.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
13.02.2017 / AGİRİ
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.