Soğuk savaş döneminin kapanmasıyla birlikte, sınıf mücadelesi temelinde ki siyasi mücadele tarzının giderek önemini kaybetmesi ve buna paralel olarak da yeni ulus devletlerin ortaya çıkması/kurulması, dünyanın farklı bölgelerinde başka milletlerin boyunduruğu altında yaşamakta olan mazlum ve mağdur milletlerin de özgürlük ve bağımsız devlet kurma istek ve arzularını önemli ölçü de tetiklemiş oldu.
Bahsi geçen bu gelişmelerin, yüz yıllardan beri özgürlük mücadelesi veren ve kendine ait topraklarda kendi kaderini kendisinin belirlemesini esas alan Kürdistani mücadeleyi, etkilememesi elbette ki mümkün olamazdı. İşte tüm bu gelişmeleri takip etmekte olan Kürd siyasal yapılarının da yeni duruma uygun bir mücadele perspektifiyle, sömürgeciler tarafından işgal altında tutulmakta olan Kürdistan topraklarında, kendilerini yönetebilecek bir mücadeleyi esas alacak yeni bir savaşımı geliştirmek üzere mevcut durumu dikkate alan ve Kürd halkı adına yeni kazanımlara sahip olabilmenin mücadelesine hız vermiş oldular.
Ortaya çıkan bu yeni durum, ezen ulus sosyalistleri/emekçileriyle beraber örgütlenme yerine, ezilen ulusa mensup devrimcilerin, sömürgeciler tarafından işgal altında tutulan topraklarını özgürleştirmek ve kendi devletlerini kurarak, dünya özgür milletler camiasında onurlu bir temsil anlayışı ve statüsüne dayalı milli örgütlenmeyi zorunlu kılmıştır.
Kürd Halkının bağrından çıkan yurtseverlerin, kendi ulusal mücadelesini geliştirmek adına siyaset sahnesinde yerini almış olan bu politik yapılardan oldukça fazla rahatsızlık duyan Kürdistan sömürgecisi devletler, geçmişte uyguladıkları toplu imha ve sürgün konseptini değiştirerek, Kürdistani mücadeleyi esas alan siyasi yapıları içten zayıflatmak ve Kürdlerin lehine gelişen bu süreci provoke etmek üzere, devletin derin mahfillerinde yetiştirilmiş denetimli sol kadroları devreye sokup, sözde enternasyonalist bir anlayışla yeni örgütler yaratmak suretiyle, Kürd ulusal demokratik mücadelesini zaafa uğratmayı yeni bir strateji olarak devreye sokmuştur.
Sevk ve idare kadroları ulusalcı sol kişilerden oluşma bu örgüt, devletin derin güçlerinden aldığı önemli destekler sonucunda, Kürdistan coğrafyasında olağan üstü bir biçimde büyütülerek adeta Kürdistani mücadele içerisinde ki yurtsever güçleri kısa zamanda çembere alıp bloke ederek hızla etkisizleştirmiştir.
Kürdistani güçlerin birtakım sol güçler mezhepçi ve ümmetçi çevreler tarafından ciddi bir biçimde kuşatıldığı bu süreçte, Kürd ulusal demokratik güçlerinin Kürdistani mücadeleyi kitlelerin nezdinde yeterince geliştirip güçlendirebilmesi adeta imkânsız bir hale dönüştürülmüştür.
Sömürgeci devletlerin ve uluslararası istihbarat güçlerinin denetiminde ki bu örgütlenme, başta Kuzey Kürdistan olmak üzere şiddeti esas alan ve kendi dışında ki Kürd güçlerini düşman ilan eden bir anlayışla, Kürd Halkını hayal bile edemeyeceği bir şiddet sarmalının içerisine sokarak ve birtakım keskin slogan ve yöntemleri kullanarak, insanlarımızı hayatından bezdirecek maceradan maceraya sürükleyerek ya ülkelerini terk etmek zorunda bırakmış veya kendi denetimine aldığı evlatları vasıtasıyla, kendi sakat politikalarının birer militanı haline dönüştürerek mağdur etmiştir.
Her seferinde adına serhıldan, atılım veya hamle dedikleri eylem tarzlarıyla Kürd Halkını alanlara süren bu anlayış, Kürdlerin mücadelesini uluslararası arenada meşru ve haklı olmaktan çıkararak, adeta terörist bir yapıya dönüştürerek, farklı milletler nezdinde Kürdlerin haklı mücadelesini oldukça zora sokmuştur. Ayrıca özellikle Güney Kürdistan’da uzun yılların mücadelesi sonucu ortaya çıkan elverişli koşullar, bölgede yaşayan farklı inançlara mensup Kürdlerin hassasiyetleri kullanılarak provoke edilmiş ve Güneyde devletleşmeye yönelik mücadele her seferinde sanal sorunlar yaratılarak engellenmeye çalışılmıştır.
Kendilerinin kırk yıllık mücadele mazilerinde bir köy tapusuna dahi sahip olamayan bu anlayışın, son zamanlarda peşmerge ve Kürd savaşçılarının kanıyla elde edilen kazanımlara yönelik güdümlü ve düşmanca söylem ve eylemlerini, Kürd Halkının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesiyle bağdaştırabilmek asla mümkün değildir. Bölgenin tüm marjinal güçleri ve ulusalcı çevreleriyle dostluk kurma adına, her türlü tavizi vermekten çekinmeyen bu güçlerin Kürdler arasında derin düşmanlıklar yaratması akıl, mantık, vicdan ve yurtseverlikle tarif edilebilmesi olanaksızdır.
Geldiğimiz noktada bu omurgasız ve sakat siyaset anlayışından dolayı özellikle Türkiye Kürdistanında Kürdün adı yok diyebiliriz, düne kadar saray karşıtlığı üzerine yüz binleri alanlara sürerek on binlerin şehadetine ve mağduriyetine sebep olanlar, bugün saraya davet edilmemiş olmanın kuyruk acısıyla adeta yırtınmaktadırlar.
Her zaman söylediğimiz gibi rejim ve sömürgeci sistemle gerçek anlamda hiçbir sorunu olmayan bu sakat anlayışın, mevcut iktidara yönelmesi yüz yıllık avantajlarını kaybetmiş olan Kemalistlere olan sempati ve iş birliğiyle ancak tarif edile bilinir.
Sonuç olarak, Kürde kendi coğrafyasında yaşamayı zindan etmiş ve ayrıca milyonlarcası Kürdü vatanından koparmış bu anlayışın, kendini gözden geçirerek ve inisiyatifi Kandilde çöreklenmiş Türk sol kalıntılarının elinden alarak, artık gerçek anlamda Kürdistani bir mücadeleye everilmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Başta Barzani ailesine ve diğer Kürd siyasetlerine düşmanlığı siyasetin marifeti olarak bellemiş olan bu hareketin, Orta Doğu halklar federasyonu gibi hayali bile kurulamayacak ütopyalardan vaz geçerek, kendilerini Kürdistani mücadeleye katmaları tarihsel ve kutsal bir zorunluluktur, aksi durum Kürdün vicdanında ve Kürdistan tarihinde hıyanet olarak anlaşılacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.