Unutmanın Politikası, Hatırlamanın Etiği

'' Her olağanüstü hâl, aslında bir hafıza rejimidir: kimin hatırlanacağına, kimin unutulacağına karar veren bir iktidar düzeni. Roboskî “devlet hatası”na, Dersim “trajedi”ye, Zîlan “refleks”e indirgenir. Bu kelimelerin hepsi, unutuşun yeni adlarıdır. ''

8 Kasım 2025 - 14:22
8 Kasım 2025 - 14:22
 0
Unutmanın Politikası, Hatırlamanın Etiği

 

Kürdistan’da tarih, geçmişte olup bitmiş bir şey değildir; hâlâ yaşanmakta olan bir sancıdır.

Zîlan’ın vadisinden Roboskî’nin dağlarına, Dersim’in sessizliğinden Maraş’ın sokaklarına kadar bu toprak, hem mezar hem hafıza olmuştur.

Ama biz o mezarları müzeye çeviremedik; hafızayı da direnişin bir biçimine dönüştüremedik.

Devletin En Usta Sanatı: Unutturmak

Bu ülkede devlet, öldürdüğüyle değil, unutturduğuyla yaşar.

Unutmak, onun en incelikli yönetim biçimidir.

Her olağanüstü hâl, aslında bir hafıza rejimidir: kimin hatırlanacağına, kimin unutulacağına karar veren bir iktidar düzeni.

Roboskî “devlet hatası”na, Dersim “trajedi”ye, Zîlan “refleks”e indirgenir.

Bu kelimelerin hepsi, unutuşun yeni adlarıdır.

Devlet böylece suçlarını değil, hatırlama biçimlerini yönetir.

Derrida’nın dediği gibi, bazı şeyler bağışlanamaz — çünkü bağışlamanın kendisi bile bir iktidar jestine dönüşür.

Bu topraklarda “devletin pardon”u bile bir tahakküm biçimidir.

Hatırlamanın İhaneti

Ne var ki, Kürt siyaseti de çoğu kez bu unutuşun içinden konuşur.

Hatırlama bir politik ritüele dönüşür: her yıl yinelenen anmalar, tekrarlanan açıklamalar, ama değişmeyen yüzleşme biçimleri.

Böylece hafıza, direnişin değil, temsilin aracına dönüşür.

Acı, politik meşruiyetin kaynağına indirgenir.

Hatırlama bu haliyle bir ihanet biçimine dönüşür; çünkü artık değiştirme gücünü değil, tekrarı üretir.

Kürt Siyasetinin Kör Noktası

Bugün Kürt siyaseti iki uçta salınıyor: DEM’in “Türkiyeleşme” arayışı ile HÜDA-PAR’ın “İslam kardeşliği” söylemi arasında.

Farklı yollar, aynı kapıya çıkıyor: işgalci devlete eklemlenmiş, sınırları sorgulamayan siyaset biçimleri.

Ama mesele yalnızca bu iki çizgi değil.

Bir bütün olarak Kürt hareketinin, kendi geçmişine dürüstçe bakması artık ertelenemez.

Bir halkın kendi kurtuluş hareketiyle yüzleşmesi, düşmanına hizmet değil, özgürlüğün olgunlaşmasıdır.

Parti merkezli yapı, hesap verebilirliği sürekli erteleyen bir mekanizmaya dönüştü.

Ne PKK’nin hiyerarşik kapanması, ne HÜDA-PAR’ın dinsel kapalılığı, ne de devletin sistem içi stratejilerine entegre olmuş yapılar toplumsal meşruiyet üretebilir.

Hakikat, lidere değil, topluma aittir.

Ve siyaset, kutsallığın değil, hesap verebilirliğin alanıdır.

Bir halk, kendi hareketinden hesap sormayı başaramazsa, devletin unutuş siyasetini de kıramaz.

Eleştiri, ihanet değil; hafızanın onurudur.

Hafızanın İşgali

Bugün Roboskî hâlâ bir yas değil, bir suç mahalli; Dersim hâlâ bir arşiv dosyası; Zîlan hâlâ bir dipnot.

Kürdistan coğrafyası, hâlâ işgal edilmiş bir hafızadır.

Devlet, yalnızca sınırları değil, hatırlama biçimlerini de işgal etmiştir.

Bu işgalin en tehlikelisi, içselleştirilmiş olanıdır:

Devlete karşı çıkarken bile onun dilini, onun sembolizmini yeniden üretmek.

Gerçek yüzleşme, bu içselleştirilmiş devletle başlar.

Hafızanın Adaleti ve Kolonyal Barış

Paul Ricoeur, hafızayı yalnızca geçmişin kaydı değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk alanı olarak tanımlar.

Ona göre “hafızanın adaleti”, geçmişteki travmaların tanınması ve yeniden anlatılmasıyla mümkündür.

Ama Türkiye’nin “barış” dili, tam tersine, geçmişin üzerini örtmeyi şart koşar.

Bu nedenle “barış masası”, bir hakikat zemini değil, politikanın unutuş ritüeli hâline gelir.

Gerçek bir barış, adalet ve tanınmadan yoksunsa, her zaman ayaksız kalacaktır.

Kürt Siyasetinde Temsiliyetin Krizi

Kürt siyaseti, temsilin kapanına sıkışmıştır.

Derrida’nın différance kavramında olduğu gibi, temsil her zaman ertelenir — öz hiçbir zaman sahnede değildir.

DEM’in “Türkiyeleşme”sinden HÜDA-PAR’ın “İslam kardeşliği”ne kadar tüm çizgiler, devletin çizdiği temsil alanı içinde döner durur.

Bu yüzden demokrasi, bir kurtuluş tahayyülü olmaktan çok, sistemin kendi sürekliliğini sağlayan bir yeniden üretim mekaniğine dönüşür.

Siyaset, giderek daha çok “kimin konuşacağına” değil, “kimin hatırlanacağına” karar veren bir alana dönüşmüştür.

Toplumsal Hafızanın Yeni Aktörleri

Yine de bu topraklarda yeni bir hafıza dili filizleniyor.

Kürdistan milliyetçiliği, genç neslin inadı, Kürdistan tarihî anlatısı, Kurd aydınlarının sivil kurumsallaşma tartışmaları ve diasporadaki hafıza arşivleri…

Bu çabalar, hatırlamayı sadece bir politik jest olmaktan çıkarıyor; onu etik bir direniş biçimine dönüştürüyor, dönüştürecektir.

Gerçek yüzleşme, bu çoğul seslerin siyasal özneleşmesiyle mümkün.

Bir halkın hafızası, yalnızca geçmişin kaydı değil, geleceğin inşasıdır.

Hatırlamak Bir Direniştir

Kürdistan’ın unutuluşu tesadüfi değil, kolonyal bir söylemin ürünüdür.

Bu nedenle hatırlamak, yalnızca geçmişi sahiplenmek değil, bugünün adaletsizliğine karşı etik bir duruştur.

Gerçek bağışlama, unutuşla değil, hakikatin radikal ifşasıyla mümkündür.

Bugün Kürt siyasetine düşen görev, yeni bir logo ya da figür üretmek değil;

hakikatin kolektif ifşasını mümkün kılacak sivil bir hafıza siyaseti kurmaktır.

Bir halk, mezar taşlarını anıtlaştırmadıkça, kendi tarihinin gölgesinde yaşamaya mahkûmdur.

Ve hiçbir özgürlük, kendi geçmişiyle yüzleşmeden doğmaz.

 Bu yazı, ne devlete ne de partiye seslenir.

Sadece Kürdistana, Kurd miletine…

Unutmanın politikasına teslim olmadan, hatırlamanın onuruyla kendi geleceğini kurmak isteyen bir halka.

Çemo Varto

 

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

Bu haber toplam 373 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 15:23:28