Küresel Dinamikler ve Bölgesel Dengeler Kürdleri Neye Zorluyor?
''Kürdler artık Konfederalizm ve bağımsızlığı Konuşmalı. Küresel güçler, kendi jeostratejik çıkarlarıyla uyumlu olduğu ölçüde Türkiye ve İran’ı desteklemiş olsalar da, her iki devlet de artık klasik sömürgeci politikaları sürdürememektedir.''

Ortadoğu’da hızla değişen jeopolitik dengeler, küresel aktörlerin yeni ittifak arayışları ve bölgesel güçlerin yayılmacı stratejileri Kürdleri yeni bir yol ayrımına doğru itmektedir. ABD–Suudi Arabistan güvenlik anlaşmasından İran’ın bölgesel vekil güç stratejisine, Türkiye’nin Suriye politikalarından Suriye’de cihatçı grupların devletleşmesine kadar uzanan geniş bir denklem Kürd siyasi iradesini yeniden tanımlamaya zorlamaktadır.
ABD-Suudi Arabistan Anlaşması ve İran’ın Kırılganlaşan Bölgesel Konumu: ABD ile Suudi Arabistan’ın yaptığı stratejik güvenlik anlaşması, Riyad’ın muhtemel İran saldırıları ve Yemen’deki İran destekli güçlere karşı bir hazırlık olarak okumak gerekir. İsrail-İran vekil savaşının Lübnan dahil farklı cephelerde yarattığı siyasi–askeri baskı, İran’ın Suriye üzerinden Akdeniz’e açılma stratejisini etkisiz hâle getirmiş.
Suudi Arabistan’ın İran’ın Yemen politikası, Şii hilali stratejisi ve siber saldırı hazırlıklarını bölgesel bir tehdit olarak gördüğü bilinmektedir. Bu çerçevede Suudilerin İsrail ile ABD üzerinden yürüttüğü sessiz güvenlik işbirliğini görünür hâle getirmeye yöneldiği, özellikle Katar’daki El-Addid Üssü’nde 2024 itibarıyla İsrail ile ortak siber güvenlik entegrasyonu görüşmelerinin arttığı görülmektedir.
İran’ın Irak Stratejisi ve Haşdi Şabi Gerçeği; Tahran, Bağdat’ı Haşdi Şabi grupları üzerinden yeni bir nüfuz merkezine dönüştürmek için son Irak seçimlerini etkin biçimde kullandı. Irak Başbakanı Sudani’nin, 140. maddenin dondurulması, Ezidi Kürdlerin temel haklarının ihlal edilmesi, Haşdi Şabi’nin kriminal gruplarına karşı etkisiz kalması gibi konularda zayıf performans göstermesi, İran’ın ülkedeki nüfuzunun derinleştiğini göstermektedir.
Suriye ve Irak’ta Cihatçı ve Mezhepçi Yapılar: Kürdler Açısından Tehdit. İran’ın Irak’ta Şii İslamcı gruplara, Türkiye’nin ise Suriye’de Sünni cihatçı gruplara yatırım yapması, bölgesel güvenliğin daha da kırılganlaşmasına yol açmaktadır. Bu denklem, Kürdleri ya konfederal bir çözüm arayışına ya da tarihi bir kopuşa hazırlamaktadır. Aslında bu süreç, Kürd milletine ulusal bağımsızlık için yeni bir fırsat penceresi açmaktadır.
Kürd Siyaseti ve Güvensizlik
Kürdistan Bölgesi’nde 25 Eylül 2017’de yapılan ve yüzde 93 "evet" ile sonuçlanan bağımsızlık referandumu hâlâ Kürdlerin elindeki en güçlü siyasi meşruiyet araçlarından biridir. Fakat mevcut siyasi liderlikler; ulusal iradeye dayalı stratejik planlama, Orta–uzun vadeli bağımsızlık vizyonu ve partiler arası rekabeti aşan, partiler üstü ortak akıl üretmekte yetersiz kalmaktadır. Bu durum halk ile siyaset arasındaki güvensizliği derinleştirmektedir.
İsrail-Türkiye-İran Çatışması ve Kürdlerin Konumu
İran’ın bölgesel gerilemesi, İsrail’in yılanı yaralı bırakmama doktrini, Türkiye’nin yayılmacı siyaseti bölgesel dengeyi çetrefil hâle getirmiş. Ankara’nın Hamas ve Hizbullah gibi vekil grupları açıktan savunması ve son olarak Ankara'nın, Netanyahu ve İsrail yetkililer hakkında “soykırım” suçlamasıyla yakalama kararı çıkarmasına sert tepki gösteren İsrail Savunma Bakanı Katz, “Kürdleri kim katlediyor? “Türklerin bu suçlamaları, Kürtlere karşı işledikleri katliamlara daha uygundur” ifadeleri kullandı.
Cihatçı Grupların Devletleştirilmesi
Başına ödül konulan uluslararası terörist Ahmet Şara’nın (Colani): Suriye’de “geçiş hükümetinin” başına getirilmesi, BM, Rusya, ABD ve Batılı liderlerle diplomatik temas kurması ve hatta ABD ile İngiltere istihbaratıyla ilişkili olduğunun öne sürülmesi, söz konusu terör grupların kendileri tarafından mi organize ediliyor şüphesini yaygınlaştırdı. Mevcut güvensizlik bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracak gibi görünüyor. Açıktır ki, bu durum özellikle devletsiz bir millet olan Kürdler, Aleviler ve Dürziler için yapısal bir tehdit oluşturmaktadır.
Türkiye-İran Rekabeti ve Kürdlerin Stratejik Konumu: Türkiye, “tek millet iki devlet” politikası üzerinden Azerbaycan ile birlikte İran Azerilerini harekete geçirme planları yürütürken; İran, Türkiye’nin aşırı Kürd karşıtlığı, Kıbrıs ve Suriye işgalleri, Sünni politikaları, Musul, Suriye ve Batı Kürdistan (Rojava) hayalleri gibi hedeflerini dikkatle takip etmektedir. Tahran'ın Türk yayılmacılığına karşı gerektiğinde Kürdlerle konfederal işbirliği kartını kullanabileceği de bölgedeki senaryolar arasında yer almaktadır. Türkiye’nin yayılmacılığı ve toplumsal güvensizlik ayrışmayı tetikleyebilir. Türkiye, NATO şemsiyesi altında Kıbrıs, Suriye/Rojava ve Kuzey Kürdistan’da askerî varlığını sürdürürken; bu politikaların iç siyasette kırılma yaratabileceği konuşulmaktadır.
Bazı uluslararası analistler, Türkiye’nin muhalefeti bastırması, Kürd bölgelerinde ağır güvenlik politikaları yürütmesi, “çözüm” adı altında Öcalan üzerinden Kürdlere kolonyal yapısını kabule zorlaması, somut adım atmaması, Suriye ve Kıbrıs işgallerini genişletmesi türlü müdahalelerin ihtimal dahilinde tartışıldığını belirtiyorlar.
Geleceğe Dair Zorlayıcı Parametreler
ABD’nin bir yandan DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi’ye general unvanı verip, diğer yandan uluslararası terörist kabul ederek başına 10 milyon dolar ödül koyduğu Ahmet Şara’yı Washington’a davet etmesi, İslamcı terör gruplarına moral veren, resmiyet kazandıran dengesiz bir davranıştır. Trump'ın bu tutumu Kürdlerle Koalisyon güçlerin ittifak kriterlerine uymayan, bölgesel istikrara hizmet etmeyen ve Rojava üzerindeki baskı güçlerini cesaretlendiren değişmesi zorunlu yanlış bir karardır.
Suriye ordusunun şu anda: %85 oranında yabancı cihatçılardan; geçmişte Ezidi, Kürd, Alevi ve Dürzilere karşı katliamlara karışmış gruplardan oluştuğu düşünüldüğünde, Kürd güçlerinin bu cihatçı yapılara entegrasyona zorlanması kabul edilemez bir haksızlıktır. Trump’ın bu tutumu adaletsizliktir.
Kürdler artık Konfederalizm ve bağımsızlığı Konuşmalı. Küresel güçler, kendi jeostratejik çıkarlarıyla uyumlu olduğu ölçüde Türkiye ve İran’ı desteklemiş olsalar da, her iki devlet de artık klasik sömürgeci politikaları sürdürememektedir. Bugün İran’ın 20 milyon, Türkiye’nin 35 milyon Kürdü sömürgeci politikalarla yönetme pratikleri sürdürülebilir görünmemektedir. Kürd siyasi liderliğinin ortak diplomatik vizyon geliştirmesi, Batılı aktörleri ikna eden tek bir stratejik çizgi oluşturması ve dağınık yapıdan çıkıp devlet aklı üretmesi gerekli ve zorunlu hâle gelmiştir.
Ortadoğu’da yaşanan ittifak ve bölgesel dönüşüm, Kürd milletine tarihsel bir fırsat sunmaktadır. Fakat bu fırsatın değerlendirilebilmesi için ortak Kürd siyasi aklı, bağımsızlık odaklı stratejik vizyon, sistemli diplomasi ve birlik içinde hareket eden siyasal yapı hayati öneme sahiptir. Aksi hâlde Kürd halkı yeniden bölgesel güçlerin baskısına, saldırılarına ve soykırım tehlikelerine açık hâle gelecektir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 10:28:57



























































































































































































