Veliaht Prens’in Washington ziyareti: Yeni bir stratejik dönemin eşiğinde
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Washington’a yapacağı ziyarette güvenlik garantileri, nükleer iş birliği, dev yatırımlar ve İsrail’le normalleşme dosyası masaya geliyor. Ziyaret, Riyad–Washington ilişkilerindeki güç dengelerinin yeniden tanımlandığı bir döneme işaret ediyor.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın önümüzdeki günlerde Washington’a yapacağı ziyaret, iki ülke ilişkilerinde sıradan bir diplomatik temasın ötesine geçiyor. Yedi yılı aşkın sürenin ardından gerçekleşecek bu temas, Riyad–Washington ilişkisinin temelini oluşturan geleneksel “petrol ve dolar karşılığında güvenlik” formülünün dönüşmekte olduğuna işaret ediyor.
Riyad’ın yeni stratejik yönelimi
Veliaht Prens’in 2030 Vizyonu ile birlikte Suudi Arabistan, petrol dışı sektörlere açılan geniş kapsamlı bir ekonomik dönüşüm sürecine girdi. Bu yeni yönelim Riyad’a ekonomik ve siyasi anlamda daha fazla manevra alanı sağlarken, aynı zamanda istikrarsız bölgesel ortamda daha güçlü ve uzun vadeli güvenlik garantilerine duyulan ihtiyacı da artırıyor.
Washington’un bu garantileri sağlayıp sağlayamayacağı ise belirsiz. ABD iç siyasetindeki bölünmeler ve Ortadoğu’da uzun vadeli askeri angajmana yönelik isteksizlik, Riyad’ın güvenlik taleplerini zorlaştırıyor.
Görüşmenin dosyaları: Ekonomi, güvenlik, teknoloji
Prens Muhammed bin Selman ile ABD Başkanı Donald Trump arasında yapılması planlanan görüşmede şu başlıklar öne çıkıyor:
• Suudi Arabistan’ın ABD’ye 600 milyar dolara kadar yatırım taahhüdü
• İleri düzey yapay zekâ iş birliği
• Sivil nükleer program
• Bağlayıcı bir savunma anlaşması
Ancak bu dosyalar, iki tarafın beklentileri arasındaki ciddi farklar nedeniyle zorlu bir müzakere sürecine işaret ediyor. Riyad, “gerçek bir caydırıcılık” peşinde; Washington ise uzun vadeli garantiler konusunda isteksiz.
Normalleşme dosyası: En hassas başlık
Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşme sürecine ilişkin tutumu, ziyarete dair en kritik noktalardan biri. Riyad, geri dönüşü olmayan bir süreç dâhilinde bağımsız Filistin devletinin kurulması yönünde net adımlar görmeden anlaşmaya yanaşmayacağını yineliyor.
Buna ek olarak savunma garantileri, sivil nükleer program ve yapay zekâ iş birliği de normalleşme sürecinin şartları arasında.
Ancak Washington, İsrail’deki mevcut siyasi yapı nedeniyle bu garantileri vermekte zorlanıyor. Bu nedenle normalleşme “yakın bir anlaşma” olmaktan çok, baskı aracı olarak masada duruyor.
Bölgesel tablonun gölgesinde bir zirve
Ziyaret, şu bölgesel gelişmelerin gölgesinde gerçekleşiyor:
• 7 Ekim saldırılarının yarattığı güvenlik sarsıntısı
• Katar’daki İsrail saldırısının bölge ülkelerinin ABD’den daha net güvenlik garantileri talep etmesine yol açması
• ABD’nin “yeni Suriye” politikasına yönelmesi
Trump’ın Suriye yönetimine yönelik olumlu tutumunun, Suudi Arabistan’ın talebi doğrultusunda şekillendiğini belirtmesi Riyad’ın Washington üzerinde sahip olduğu nüfuzu gösteriyor; ancak bunun kalıcılığı tartışmalı.
ABD’nin Ortadoğu’ya dönüşü
ABD’nin Ukrayna savaşı ve 7 Ekim saldırılarının ardından Ortadoğu’ya geri dönüşü, Suudi Arabistan’ın güvenlik kaygılarını bir ölçüde azaltıyor. Trump’ın Veliaht Prens’i “ABD’nin en güçlü müttefiki” olarak nitelemesi, Riyad’ın Washington’ın yeni Ortadoğu stratejisindeki merkezi konumunu pekiştiriyor.
Yüzyılın ortaklığının testi
Tüm bu başlıklar, yaklaşan zirveyi iki ülke ilişkilerinin geleceğini belirleyecek bir dönüm noktasına dönüştürüyor. Suudi Arabistan, ekonomik ve stratejik açıdan hiç olmadığı kadar güçlü; ancak bölgesel güvenliğinin hâlâ büyük ölçüde ABD’nin tutumuna bağlı olduğunu biliyor.
Washington için ise mesele, bölgedeki nüfuzunu korumak ve “sadece güvenlik sağlayan ülke” rolünden daha dengeli bir ortaklığa geçmek.
Yeni bir ittifak mı, yoksa ertelenmiş beklentiler mi?
Eğer iki taraf, savunma, nükleer iş birliği ve yapay zekâ konularında bağlayıcı anlaşmalara ulaşabilirse Ortadoğu’da yeni bir stratejik mimari doğabilir.
Aksi durumda Riyad’ın Çin, Hindistan ve diğer küresel güçlerle ilişkilerini daha da derinleştirmesi bekleniyor — bu da ABD’nin bölgedeki etkisini hızla zayıflatabilir.
Zirvenin ardından yanıt bekleyen soru şu:
Riyad ve Washington yeni bir stratejik ittifak mı kuracak, yoksa belirsizlik dönemi devam mı edecek?
Son güncellenme: 10:23:15

































































































































































































