Garip değil mi? Hem muhatap almayız diyorlar, hem de şikâyete gidiyorlar. Bombalarla, suikastlerle durduramadıkları Kürt siyasal partisi HDP’yi şimdide hukuk yoluyla mı diyelim, yada hukuki yollarla mı diyelim durdurmak istiyorlar.
Bir zorlama olmayınca, insan umarsız ve bir dar yerde kalmayınca özeleştirisini içtenlikle yapabilir mi? Sanmıyorum. Kendimizden memnun değilsek, bu kendi yüzümüzden değil, başkalarının yüzündendir. Olsa olsa, ancak çok acı başarısızlıklara uğradığımız zaman bir özeleştiriyi gereksiniriz, ama o da yine kendimizi suçlamadan... Bir özeleştiride, şu işi yanlış yaptım, öyle değil, böyle yapmalıydım, diyoruz.
Hemen arkadan kendiliğinden şu soru gelir: Neden, hangi nedenle? Bu neden, her zaman kendimiz değilizdir. Yaşamda olduğu gibi özeleştiride de sorun ve suç, ister istemez bizden başkalarına bulaşır.
Örneğin Tolstoy, özeleştirisini yapmış olsaydı, daha çok eser vermemiş olmasının sorumluluğunu karısına yükleyebilir miydi? Beethoven geçimsiz karısının yüzünde daha iyi besteler yapmadığını, özeleştirisinde açıklayabilir miydi? Veya Sovyetleri Afganistan’a sokup sonrada beceremeyince dönüp bu Afgan halkı sosyalist olmaya yatkın değildir yoldaşlar diyen Sovyet yönetimin bu tavrı durumu açıklamaya yeter miydi?
Ne var ki siyasetçi, yapmak isteyip de yapamadıklarıyla değerlendirilmediği için, yanlış ve eksiklerine gösterdiği hiç bir neden, uydurulmuş bahaneden başka bir şey sayılmıyor ve mazur görülmüyor.
Değişim Kürtlerin de önemli sorunudur. Kürtler, gerilla mücadelesini benimsemiş. Ancak yeni değerler dizisi sonrası demokratik siyasal mücadeleyi tam anlamıyla içselleştirememiştir. Kürt siyasal elitinin geniş toplumsal kesimlerle buluşamaması, giderek üstenci bir karaktere bürünmüş olmasından kaynaklanmaktadır.
Açıkçası Erdoğan, Kolombiya Devlet Başkanı Juan Manuel Santos kadar bile ‘dürüst’ ve cesaretli olamadı. Hep kaçak oynadı. Savaşan gerilla örgütleriyle düşmanları arasında, ateşkeslerin ve barış görüşmelerinin olması doğal. Burada önemli olan, bu tür görüşmelerden güçlenerek çıkmaktır.
FARC’ın barış görüşmelerinde ortaya koyduğu maddeleri, Kolombiya Devletinin kabul etmesini zorlasada hem yazılı vede hem hakemli bir görüşme sürecine gitti. Peki, PKK’nin de başta başlattığı ve sonra terk ettiği bu yöntemden taviz vermeyen FARC yöneticisine soruyorum: Neden hem belgeli, hem de hakem devletlerin olmasını şart koştunuz? ‘Bu bizim yöntemimiz değil bizden öncede onlarca barış görüşmelerinde yöntem olarak bu yol izlendiği için. Bu tür anlaşmalar yazılı olmadan, arada başkaları olmadan asla sonuç vermez. Yarın ben böyle demedim derse ne yapacaksınız. Bizde M-19’da tamda senin dediğin gibi yaptı. Ne oldu hiç bir şart yerine getirilmediği gibi, bütün lider kadrosu ve militanları öldürülerek yok edildiler. Çünkü ortada ne yazılı bir belge nede bir tanık vardı.
Defalarca bu tür görüşmeleri bizde yaptık. Devletin her zaman amacı; “yumuşak” gözükerek bizi gevşetmek, bize destek veren kitleleri umutlandırarak pasifize etmekti. Tersi, bizim içinde geçerlidir. Bizde doğru taktikler uygulayarak, devletin daha fazla teşhirini ve kirli yüzünün geniş yığınlar tarafından görülmesini sağlayabildik’.
Şu an oluşan şartlar 1990\'ların Türkiye\'sine gidişin işaretleri değil ta kendisi… Kim başlattı kim ne yaptı sorularının ötesinde bize yaşatılan budur…
Yapılan taktiksel hatalar sonucu daha zor ve karışık bir döneme girilirken, devlete ise bir akıl tutulması yaşanıyor ve belki de aslında hırslarının, akılarının önüne nasıl geçtiğine şahit oluyoruz… Kırk yıldır şiddetle çözemedikleri bir sorunu şiddetle çözeceklerini iddia ediyorlar. Ve toplumu ölümlerden sorunun çözüleceğine inandırmaya çalışılıyorlar… Yine bizim gibi olmasa da, benzer süreçlerde geçenlerin mekânlarına sizi götürmek istiyorum.
Kampın bulunduğu bölgede gündüz ve gece sürekli sağanak halde yağan yağmur insanı adeta bıktırıyor. Aylarca denizde kalan gemicilerin karayı görme özlemi gibi, bizde de kuru bir yer görme sendromu gelişiyor adeta. Tam anlamıyla bir hamam ortamı var. Yüksek nem vücudumuzu sarıp sarmalıyor. Kah kayarak kah düşerek patika yollardan köylerdeki yaşamı çekiyoruz. Bize eşlik eden gerillalar ise ne kayıyor nede paçalarında bir gram çamur var. Gerçi bende başarılı sayılırım çamur sadece dizlerime kadar bulaşıyor, kameraman ve ışıkçı ve programcı arkadaşlar ise boğazlarına kadar çamura bulanmışlar. Halime şükrediyorum.
Yol boyunca düşme seansları dışında gerillar Şili’li şair Pablo Neruda’dan zaman zaman şiirler okuyorlar. Bir üst alanında komutan Miguel’le karşılaşıyoruz yine. Bir köy evinin geniş avlusunda üstümüzü başımızı kuruturken bir yandan da bir şeyler atıştırıyoruz. Komutan’a 2011 yılında devlet size yönelik Srilanka Modelini devreye sokmuştu. Tam olarak nedir bu model?
‘Srilanka Modeli” bilindiği gibi, kitle katliamı, kimyasal silahların kullanılması, ormanların yakılması ve köylerin ve hatta orta ölçekli şehirlerin boşaltılması, gerillaya katılanların ailelerin yok edilmesi, öldürülmesi ya da tutuklanmaları şeklindedir. Bize uygulanan da buydu. Buna karşın, bizde gerilla güçlerimizi daha da dağıttık ve değişik taktik ve yöntemlere başvurduk. Kısaca savunma taktiği izledik’.
“Peki Tamiller neden böyle bir savunma geliştirmediler?” diye soruyorum. ‘Kaplanların elindeki gerilla sayısına bakılırsa azımsanacak bir sayı değil. Ancak büyük zaafları vardı. Merkezi güç bölgelere aşırı bir şekilde dağıtılmıştı. Örneğin Karun (doğu bölgesi komutanı) bunu kötü kullanıp ihanet etti. Kendi aralarında doğu ve batı kadroları arasında bölge milliyetçiliği baş göstermişti ve bunun önüne geçilemedi. Kaplanlar sırtlarını sadece denize dayamakla kendilerini savunmasız bırakmışlardı ve en önemlisi de kurtarılmış bölgelerde gerek lider kadro, gerekse de kadrolar rehavete girmişlerdi yani sivilleşmişlerdi. Sen hiç göbekli gerilla gördün mü ‘?
Kürdlerin legal alanda güç kazandığı her dönemde Devlet aklı, sahaya savaş seçeneğini sürerek bu taleplerin hem genel kamuoyunda hem de Kürd halkı nezdinde şiddet seçeneğini devreye sokarak karşılık vermekte.
Çözüm sürecinin getirmiş olduğu atmosferi Erdoğan ve AKP iyi okudular ve hamlelerini bunun üzerine oturtarak siyasal ve askeri hamlelerini bu okumanın üzerine oturtular.
Savaşan örgütlerle düşmanları arasında, ateş-keslerin ve barış görüşmelerinin olması doğal. Önemli olan, bu tür görüşmelerden güçlenerek çıkmaktır.
PKK bütün yükü Sayın Öcalan’ın omuzuna koyarak kendini alabildiğince sorumluluk alanının dışına çekti. Yazılı ve hakemli bir talebi olmazsa olmazı olarak ortaya koymadı. Çözüm sürecinde aslında hükümet hiç çatışmasızlık pozisyonuna girmedi. Kuzeyde böyle bir zimmi görüntü sergilerken, Rojava da IŞİD üzerinde saldırılarını kesintisiz devam etti. Yani bir çatışmasızlık durumundan bahsetmek söz konusu değil.
FARC’ın Kurtarılmış alanlardaki üçüncü köyüne girdiğimizde 4 küçük çocuk giyinip kuşanmış ellerinde keleşlerle bizi karşıladılar. Hayli ilgimi çekti 12-13 yaşlarında tıfıl çocuklardan öğrendim ki bizim güvenliğimizi sağlamakla görevli olacaklar bir sonraki köye kadar. Kurtarılmış alanlardaki köylerde yaşayan sivil halk günlük işlerle uğraşıyor. Tarım ve hayvancılık ön planda. Her kes hayatında memnun görünüyor. Zaman zaman askerlerin yaptığı operasyonlar oluyorsa da çok sık yaşanan bir durum olmadığını ve çok kısa süreli olduğunu belirtiyorlar.
Kolombiya’da yalnızca FARC’ın kontrol ettiği kurtarılmış bölgeler yok. Orta çağda kalma derebeyleri diyebileceğimiz büyük toprak sahiplerinin de kurtarılmış bölgeleri var. Bu toprak sahiplerinin binlerce silahlı adamı var ve bunlar devlette operasyonlarda FARC’a karşı kullanıyor. Bunlarda her yol mubah. Adam kaçırma, uyuşturucu yetiştiriciliği ve satışı, binlerce sivil insanı katledip toplu mezarlara gömme bunların rutin işleri arasında. Daha önce bir FARC yöneticisine çocukların silahaltına alınmasının doğru olup olmadığını ve evlilik meselesini sormuştum. Evlilik yapmak isteyen gerilla kendi yöneticisine bildirmek kaydıyla evlenebiliyor ve aynı şekilde boşanabiliyor. Ancak bu evlilikte çocuk doğumları gerçekleşirse, çocuğunu ailesine bırakmak zorunluluğu var. Oysa dolaştığımız iki kampta gözlemlediklerim arasında çok sayıda bayan gerillaya kürtaj yapıldığına tanık oldum. Yine çocuk askerler konusunda yöneticinin verdiği cevap ise ‘biz çocuk yaştakileri genelde almıyoruz. Burada olanlarda öldürülmüş arkadaşlarımızın çocukları, yakınları ve bölgede bulunan köylerdeki çocukların kendi istemleriyle gelenlerdir’ demişti. Üzülerek söyleyeyim ki gözlemlerim bu sözleri pek doğrulamamıştı.
Peki sizden ayrılan kadrolarınıza karşı nasıl bir tavrınız var soruma ise: Miguel ‘eğer devlete gitmemişse sorun yok. Bizde ayrılan haliyle komşu ülkelere gidiyorlar. Dürüst olanları söylüyorum. Devlete gidenler zaten düşmanlaşıyor. Ama bizden çeşitli sebeplerden ayrılan her insanımızla ilişki içindeyiz ve çalışmalar içinde tutmayı ilke edinmişiz.”
Çocuk savaşçı konusunda zaman zaman PKK’ye eleştiri getiren bazı kesimler olsa da, PKK çocuk savaştırmıyor ve yaşları genç olanlar ki 19-20 yaşlarını kastediyorum bunları hep cephe gerisi yerlerde tutuyor.
11 günün sonunda Venezuella’ya dönüyoruz. Buradan Bogotá ya rotayı çeviriyoruz. Daha önce devlet yetkililerinden izin aldığımız, örgütten ayrılan gerillaların tutuldukları Rehabilitasyon merkezine gidiyoruz. Kolombiya hükümetinin ülkenin bir çok bölgesinde açtığı rehabilitasyon kamplarının en büyük olanına gidiyoruz. Burada kalan tüm eski gerillaların hikâyeleri birbirine benziyor.
Silahlarını bırakıp teslim olan çocuk savaşçıların büyük kısmı bu kampta kalıyor. Kampın yeri güvenlik nedenleriyle yıllardır gizli tutuluyor ve resim ve görüntüler boyun altında alınma mecburiyeti var ve gerçek isimlerinin yazılmaması da bu yasağın içinde. Maykıl, 12 yaşından beri defalarca saatler süren çatışmalara katıldığını, yanında çok sayıda arkadaşının öldüğünü anlatıyor.
Şu anda 17 yaşında olan Maykıl, FARC saflarında savaşırken başından aldığı yarayı gösteriyor. 12 yaşından birlik komutanı yapıldığını söylüyor. Yolanda bölgesinde 15 yaşında gece, nöbetteyken nasıl uyuyakaldığını anlatıyor. Ceza olarak bir sonraki devriye görevinde ağır silahları taşımış.
Eski bir çocuk savaşçı Eduardo, ordu mensupları tarafından işkence gördükten sonra 12 yaşında FARC\'a katılmış, şimdi siyasete atılmak ve devlet başkanı olmak istediğini söylüyor.
Çocukların anlattıkları her hikâyede Kolombiya\'da son elli yıla damgasını vuran iç savaşın acımasız bir tablosunu gözler önüne seriyor. Hükümet FARC’ı çocukları silahlandırmakla suçluyor ama hükümetin de bu çocuklara karşı çok acımasız taktikler ve işkenceler yaptığı biliniyor.
Meta eyaletinde ordunun yürüttüğü \"kalpleri ve kafaları kazanma\" kampanyasını izledik: Kasabanın gençleri için düzenlenen bir futbol maçı. Kazanan takıma ödül olarak bisikletler, Tişörtler ve beyzbol şapkaları dağıtılıyor. Tıpkı bizde asker ve polislerin çocuklara önce şeker dağıtıp sonra da kafalarına kurşun sıkma görüntüleri adeta.
Hükümet yetkilileri, bu bölgenin FARC’ın savaşçı deposu olduğunu söylüyorlar ve çocuklarının iyilikleri için çalıştıklarını belirtiyorlar. Ama durum tam tersi. Bize çocukların ordu tarafından muhbir olarak kullanıldığını söyleyen çok sayıda sivil kuruluş temsilcisi oldu.
Bir yetkiliye bunu sorunca hem bozuldu, hem de “hayır, çocukları belirttiğiniz şekilde kullanılmasını yasalarımız yasaklamıştır” diye durumu kurtarmaya çalıştı. Ben de o an aklımda Türk anayasasında da çok şey var ama...
Şimdi yine memlekete gelelim. Hükümetin önünde 4 dosya olduğunu birinci bölümde söylemiştim. Yeni bir muhatap yaratma. Bu yeni süreçte çözüm sürecinin farklı bir kulvarda ilerleyeceği görülüyor. Hükümete göre ‘Kamu düzeni tamamen tesis edilip, en son terörist silahını kırıp, sınır ötesine çekilinceye kadar PKK ile mücadeleye devam edilecek. Operasyonlara hiçbir koşulda ara verilmeyerek sürdürülecek.’
Bu arada Sayın Öcalan’la heyetler şeklinde görüşülerek örgüt üzerindeki nüfuzunu kullanması istenilecek. Onlara göre PKK Öcalan’ı dinlemiyor. Saldırılar sivil halkıda kapsatacak şekilde hızla devam ettirilerek PKK ‘geriletilecek’ ve psikolojik üstünlük sağladıklarına inandıklarında da Sayın Öcalan’a yönlerini döndürerek kendi koşullarında görüşmeleri başlatmak. Bu birinci formül. Diğer bir formülde Kanaat önderlerini, aşiret reislerini, bazı siyasi partileri maddi olarak güçlendirilerek yeni bir muhatap yaratmak. Bunu her ne kadar bazıları şimdiden yazmaya başlayarak cilalamaya çalışsa da, bu ölü doğan bir bebeğin doğumudur. Bunlar muhatap olsa ne olur olmasa ne olur. Savaşan güç ortadadır.
Kış ayları boyunca tepe ve kayalara bayrak asma operasyonlarının durmayacağı aşikâr.
Kurulacak hükümetin bakanlarının birinin başkanlığında Sayın Öcalan’la bir heyet görüşmesi önümüzdeki haftalarda belirten gazeteci arkadaşım, geçen çarşamba günü adaya giden 3 kişilik bir heyet Öcalan’la seçim sonrası ilk görüşmeyi gerçekleştirmiştir. Bu görüşmelerden bazı notlar ki PKK ve HDP’ye yönelik kısmı bir gazete yöneticisine yazılı notlar şeklinde aktarılmış ve bu notlardan yapılan haber Öcalan’ın söyledikleri hem çarpıtılmış hem de önü ve arkası birbirinden koparılarak içi tümden boşaltılmıştır. Oysa notları okuyan arkadaşım yazılmamak kaydıyla Sayın Öcalan hükümetin seçim sürecinde takındığı ve sergilediği pratiğine yönelik ağır eleştirileri olduğunu belirtti bana. Bu notlara ulaşan bir başka gazetenin muhabiri, gazete yönetimine şikâyet edilerek notların yayınlanması engellenmiştir. Heyetin içinde yeni hükümette bakan olması beklenen biri ve bir vekilde bulunmaktadır. AKP, Rojava’daki oluşumdan oldukça rahatsız olduğunu ve bunun arkasında fiilen PKK’nin olduğunu, burada ki oluşumun kalıcılaşması sonrası, kendisi için büyük tehlike olarak görmekte.
Bir gazeteci arkadaşım AKP’nin Başkanlık konusunda Demirtaş’ın tutumunun uzlaşıdan uzak olduğu ve Demirtaş’a yönelik rahatsızlıklarını da Öcalan’a ileteceklerini görüştüğü üst düzey bir AKP’linin kendisine söylediğini belirti. Devlet HDP’yi Sayın Öcalan’a şikâyet edıyor.
Garip değil mi? Hem muhatap almayız diyorlar hem de şikayete gidiyorlar. Bombalarla, suikastlarla durduramadıkları Kürt siyasal partisi HDP’yi şimdi de hukuk yoluyla mı diyelim, yada hukuki yollarla mı diyelim durdurmak istiyorlar. Bence bombalar yerine hukuku kullanması daha yerinde bir karar... Peki Sayın Öcalan onların yaptıklarını gömüyor mu dersiniz? Peki, kendi yaptıklarını nereye koyacaklar?
Sonuçta bir şekilde görüşmelere dönülecek. Ancak AKP’nin zaferinin diğer ortağı MHP’dir. Erdoğan, milliyetçiliğini Kürt halkının taleplerini, kimliğini ve Kürt hareketini inkâr etme söylemi üzerine kuran MHP’nin elinden bu kozu aldı bu kez. MHP’ye dönerek ben senden daha iyisini yaparım diyor.
Din kardeşliği ve ümmetçiliğin eskisi kadar kar sağlamadığını görerek klasik Türk milliyetçiliğini öne çıkardı. 1 Kasım; Erdoğan baş aktör, MHP’nin en iyi yardımcı oyuncu, sivil Kürt halkına yönetilen şiddet sarmalıda lojistik destek olduğu bir yapımdır.
Eğer bir ülkede sorunları çözmekle yükümlü hükümet kendisi sorun yumağı olursa söylenecek çok şeyde kalmıyor aslında...
Oktay Yıldız\'ın yazı Nerede Hata Yapıyoruz isimli yazı dizisinin ilkini okumak için tıkla: PKK değişmek ve yeni kararlar almak zorundadır
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.