Ölüme sorgusuz sualsiz gidişin… Hayata, adaletsizliklere meydan okuyuşun…
Sorgulayan, soruları olan mert insan…
Ancak siz anladınız yiğit peşmergeyi…
Doktor, aslan yüreğin, halkına olan derin sevgisini, güvercin ürkekliğindeki duygularını, gerillalık dönemindeki fırtınalı hayatını, inancından ödün vermeyişini kim nasıl unutabilir ki.
IŞİD’in Şengal’deki, zulmüne, kedilerin ve köpeklerin bitkilerin, kurdun, kuşun bile sahipsiz kaldığı bu topraklara sevdalı peşmerge…
Ne erişilmez düşlerdi onlar… Çok renkli, çok sesli, çok dilli, güneş vurduğunca aydınlık, billur bir su damlası gibi düşler…
Çok samimi, naif ve gerçek olan düşler…
Ölümün geri dönüşü olmayan sınırındaki düşler…
Ülken de sakıncalıydın, mülteciydin… Ama şimdi, Bingöl dağlarına “Şilanlar” gibi nakşedildin... Mert ve yürek insanı Dr Sait… Şimdi, sen değil! Cansız bedenini kabul eden, düşler ülkesine son yolculuğun, İnanca örselenmiş hayallerin sınırsız umutlarınla…
Diyorum; mülteci ülkene bir gelincik misali ekileceksin… Senin vakitsiz kapını çalan ölümün kahretti bizi ve sevenlerini Sevgili Dr Sait… Sen, Ölümsüz peşmerge, tarih yazdın..
Sevdiklerinle cennete… Cennetin kıyısında dolaşacaksın daima. Aykırı düşlerin korkusuz peşmergesi…
Bazen Şengal’de, bazen Musul (beşika) bazen Cüdi, Dersim, Diyarbakır’da…
Şengal’li çocukların, kadınların pazarlanırken kayıp oluyordu hayallerin soluyordu gülüşlerin…
Yaralı peşmerge bedenlerin de, gözyaşların sıraya giriyordu…
Ölümün sınırında yürüyordun durmadan… Özgür topraklara, özgür insanlara...
En önemlisi Kürdistan’a adamıştın kendini…
Peşmerge’nin umut dolu ölümcül çaresizliği, sessiz ama kırılgan, karmaşık ama duygu yüklü bağımsızlık sevdalarına, bağlamıştın umudunu ve yaşamını…
Zifiri bir karanlık hükmünde çoğalan “IŞİD’in” kalleş oyunları karşısında giden yaşamındı ama umudun sevdaların hayattı ve zifiri karanlığı delip geçecek mert insan; Peşmerge Sait…
Gözlerin, görünmeyen bir yıldızın yokluğunda huzursuz, ışıksız kalmıştı... Halbuki binlercesi sana ışık olmaya hazırdı…
Yaralı bir kuşun kanatlarında… Sana selam ve sevgiler yolluyoruz… Hayatın kirletemediği, gizli hesapları olmayan, saf, hepsi birbirinden güzel, genç fidan Peşmergeler yollunu gözlüyor…
Biliyorum… Ruhun bir Tsunami’nin dalgaları gibi şu an bıkmadan usanmadan ne siperler kazıyor… Belki bu yüzdendi korkusuzluğun…
Bu yüzden işte, en cesur sözlerini… Saklamadın… İçimize işleterek söyledin... Asla teslim olmadın. Duyguların müebbetlik düşlerin teslim olmadı…
Tarihe yeri olmayan çığlıklar, bilinmeyen acılar, yanık et kokuları bırakan şehirlerle tanıştın…
Cennetin ve ölümün sınırlarında dolaşan yiğit insan Peşmerge Sait…
Özü de, sözü de bir olan insan, dost insan...
Doğru bildiği yoldan şaşmayan, ölüme koşan, içinden geldiği gibi yaşayan, Düşleri, acının, gözyaşının, kadınları pazarlarda satılmayan, yanık ağıtların olmadığı bir ülke düşledin.. Hep atak ve mert özü-sözü bir…
Çılgın ve asi, hep korkusuz ve mert, aykırı ve sevecen…
CAN Peşmerge…
Daima umut var olan, sonsuz umutları; gidilmemiş dağları, alışılmadık düşler kurandın
Henüz keşfedilmemiş, ele avuca sığmayan düşler…
Göğünü aydınlatmak için yollarına düştüğü ülkenin sen, aydınlık yüzüsün… Olduğun gibi sözünü esirgemedin. Ölümle, düşler kurmaya devam ettin... Kendin gibi olmaktan asla vaz geçmedin…
Yiğit insan mert insan
“Doktor Peşmerge Sait…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.