Zelenskiy geçtiğimiz günlerde direkt olarak İsrail meclisiyle yaptığı görüşmede başta Filistinlilerin son 15 yıldır maruz kaldıkları ablukaya dikkat çekmek için Gazze’den ateşledikleri kısa menzilli roketleri durdurmak için kullanılan Demir Kubbe hava savunma sistemi olmak üzere ülkesine İsrail tarafından silah yardımı yapılmasını istedi.
İsrail hükümeti Ukrayna’daki savaşın başından beri kasti olarak kendilerinin gündeme getirilmesinden sakındı ancak Ukrayna Başkanı Vladimir Zelenskiy, Tel Aviv’i sahnenin ortasına çekmekte kararlı görünüyor.
Ancak birçok İsrailli siyasetçi ülkelerinin gördüğü ilgiden memnun kalmak bir yana bu durumdan rahatsız oldu ve Zelenskiy’nin konuşmasına itiraz etti. Ukrayna lideri İsrail meclisine hitaben yaptığı konuşmasında Rusların ülkesinde yaptıklarını Nazilerin Avrupalı Yahudilere yönelik “Nihai Çözüm” politikalarına benzetti.
Kendisi de bir Yahudi olan Zelenskiy, bu tür bir kıyas ile Yahudiliğin merkezinde sempati kazanmak istedi ancak İsraillilerin çoğu bu durumdan rahatsız oldu. İsrail devleti bugüne kadar Ukrayna’ya silah yardımı yapmayı ve Batının Rusya’ya yönelik başlattığı ekonomik savaşa ortak olmayı reddetti.
Geniş nüfuza sahip bazı İsrailli siyasi partilerin ve dini toplulukların Rusya ile güçlü coğrafi ve duygusal bağlarının bulunması ile Moskova’nın İsrail’e komşu Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’da etkin bir oyuncu olması vaziyeti daha da karmaşıklaştırmaktadır. İsrail, Suriye’de sık sık icra ettiği uluslararası hukuka aykırı hava saldırıları hususunda Rusya ile sıkı bir iş birliği yürütmektedir.
Tel Aviv yönetimi Ukrayna meselesi nedeniyle girdiği zor diplomatik yolda ilerlerken elinden geldiğince dikkatli adım attı. İsrail bir taraftan Washington’un koruması altındaki bir vasal devlet olduğu için patronunu mutlu tutmak isterken diğer yandan da kendi askeri çıkarlarının iyiliği için Moskova ile iyi ilişkileri devam ettirmek istemektedir.
Buna ilaveten, İsrailli liderlerin Rus ordusunun Ukrayna’da yaptıklarının savaş suçu olduğunu kabul etmemelerinin asıl sebebi kendilerinin işgal altında tuttuğu topraklarda yaptıkları nedeniyle ufak bir hamle ile İsrail’e karşı kullanılabilecek bir “vaka örneği” yaratmak istememesidir.
Kendisini bir arabulucu olarak lanse etmek isteyen İsrail Başbakanı Naftali Bennett geçtiğimiz günlerde Zelenskiy’e Rus tarafından gelen son derece ağır şartlara sahip bir ateşkes anlaşması önerisini kabul etmesi için baskı yapmaya çalıştı.
Bu soğuk tavra rağmen Zelenskiy, İsrail’in ülkesini destekleyeceği bir siyasi ortam yaratmak niyetindedir. Kendisi, Ukrayna’dan yükselen yardım çığlıklarının Batı dünyasında hem medyanın hem de halkın sempatisini kazandığının farkındadır. Zelenskiy işte bu momentumu bir silah olarak kullanarak İsrail’i ülkesini daha açık bir şekilde desteklemesi için basın yoluyla köşeye sıkıştırmak istemektedir.
Zelenskiy, İsrail meclisine hitaben gerçekleştirdiği konuşmanın bir kısmında eski İsrail başbakanlarından Golda Meir’in “düşmanlarımız bizim varlığımızın sona ermesini istiyor” iddiasını kullanarak Rusya’nın da Ukrayna’da tam olarak bunu yapmayı planladığı uyarısında bulundu.
Kiev yakınlarındaki Buça’da geçtiğimiz haftadan itibaren keşfedilmeye başlayan toplu mezarların görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid tavır değiştirerek sosyal medyada şu mesajı paylaştı:
“Sivil bir popülasyona kasten zarar vermek bir savaş suçudur ve ben bunu en güçlü şekilde kınıyorum.”
Büyük ihtimalle İsrail, sık sık Filistinli sivillere zarar vermesine rağmen bunu “kasten” yapmadığını iddia ederek Rusya’nın maruz kaldığı eleştirilerden kaçınmayı ummaktadır.
Geçtiğimiz perşembe günü de ABD ve Avrupa’nın safında yer alarak Rusya’nın BM insan hakları konseyi üyeliğinin askıya alınması önerisine evet oyu veren İsrail korumak istediği pozisyonundan biraz daha feragat etmiş oldu. Moskova yönetimi bu hamleye destek veren ülkeleri ikaz ederek bunu “düşmanca bir davranış” olarak kabul edeceğini ve diplomatik ilişkilerin zarar göreceğini ilan etti.
BM oylamasında İsrail’in evet oyu vermesinin hemen ardından harekete geçen Zelenskiy bir açıklama yaparak savaş sonrası Ukrayna’da İsrail’in bir model olarak kabul edilebileceğini söyledi. Zelenskiy bu açıklamada ülkesinin bir “büyük İsrail’e” dönüşerek Ukrayna toplumunun her karışında silahlı kuvvetlerin güçlü bir varlığa sahip olduğu bir yapıya evrilebileceğini ifade etti.
Ukrayna lideri, “tüm kurumlarda, süpermarketlerde, sinemalarda silahlı insanlar olacak” diyerek yakın gelecekte Ukrayna’nın “sonuna kadar liberal ve Avrupalı” değil İsrail benzeri son derece militarize (askeri özellikler taşıyan) bir topluma dönüşeceğinin sinyallerini verdi. Zelenskiy daha sonra sözlerine üstünkörü bir şekilde Ukrayna’nın otoriter bir rejimden sakınacağını ekledi.
Ukrayna’nın İsrail’e yanaşma hamleleri aslında Zelenskiy’nin iktidara gelmesinin hemen ardından başladı. Zelenskiy 2020 yılında aldığı bir karar ile 1975 yılında BM bünyesinde kurulan ve amacı “Filistin halkının kendi kaderini tayin etme, milli bağımsızlık ve egemenlik ile terk etmek zorunda kaldığı evlerine ve mallarına geri dönebilme haklarını kullanabilmesini sağlamak” olan komisyondan Ukrayna’yı çekerek Tel Aviv’i çok mutlu etmişti.
Bu gelişmelere rağmen Ukrayna’yı gelecekte İsrail modeline göre şekillendirme hususu pek çok kesim tarafından görmezden gelinmektedir.
İsrail toplumu son derece militarize bir topluluktur zira yerleşimci-sömürgeci bir devletin tanımı gereği bölgedeki yerli halkın oradan çıkarılması ve başka yerlere itilmesi kendileri için bir zorunluluk olduğu için Filistinliler onların gözünde ya boyun eğene kadar dövülmesi ya da o topraklardan gönderilmesi gereken bir düşmandır.
İsrail ordusu ve yerleşimci milisler on yıllardır birlikte çalışıp Filistinlileri kendi topraklarından çıkmaya zorlayarak (etnik temizlik) ve onları eskiden yaşadıkları yerlere yerleştirilen ve sadece Yahudilerden müteşekkil mahallelerden uzak tutarak ırkçı bir devlet yönetiminin tüm gereklerini yerine getirmektedir. Zelenskiy’nin Ukrayna için istediği “bazılarının gerçek Ukraynalı olarak görmediği insanların Ukrayna ordusu ve militanlar tarafından evlerini terk etmeye zorlandığı derin ayrılıkların yaşanacağı bir toplum” mudur?
İşin ilginç tarafı, Zelenskiy’nin Ukrayna’nın geleceğine dair bu açıklamalarının Vladimir Putin’in şubat ayında Ukrayna yönetimine karşı başlattığı savaşın gerekçesi olarak sunduğu argümanlarla örtüşüyor olmasıdır. Putin, Ukrayna’nın “Nazi anlayışından kurtarılması” gerektiğini söylemiş ve bu iddia Batılı devletler tarafından büyük tepki toplamıştı.
Ancak gelinen noktada Zelenskiy’nin Ukrayna’yı İsrail modeli bir ülkeye çevirme vaadi Rus liderin savaşın başında söylediklerini adeta doğrulamaktadır.
Eğer Zelenskiy Rus ordusunu Ukrayna’dan çıkarma hususunda verdiği sözü tutabilirse Kiev’in ihtiyacı olan şey her sinema binasına ve markete asker ve militan yığmak değil ülkenin kuzey ve doğu sınırlarını savunabilecek kabiliyette iyi silahlanmış bir ordu kurmaktır. Fakat şu anlaşılmaktadır ki Ukrayna başkanı ülkesinin tek düşmanının Rusya olduğu görüşünde değildir.
Peki Zelenskiy başka kimden korkmaktadır? Bunu anlayabilmek için Putin’in abartılı konuşmalarının incelenmesi gereklidir.
Rus liderin Ukrayna işgalini haklı göstermek için kullandığı “Nazi anlayışından kurtarma” argümanının arkasındaki fikir Ukrayna ordusu içindeki faşist grupların Ukrayna’nın bir parçası olan Donbas’ta yaşayan Rus kökenli vatandaşlara yönelik etnik temizlik ve toplu katliam operasyonları gerçekleştirdiğine dayanmaktaydı.
Rusya devleti burada bulunan askerlerinin amacının Ukrayna ordusunun ülkenin doğusunda bu tür toplu katliamlar gerçekleştirmesini (bu faaliyetler bazıları tarafından Ruslardan arındırma olarak isimlendirilmektedir) engellemek olduğunu iddia etti. Hatta Putin yaptığı açıklamalarda “soykırım” ifadesini dahi kullandı.
Putin’in bu iddialarına karşı çıkarken, Rus liderin bahsettiği meselelerin, Batı medyasının içeriklerinde anlatıldığı gibi birden kendi kendine zuhur etmediğini anlamak gereklidir. 2014 yılında Kiev’de yaşanan geniş çaplı halk protestolarının ardından Rusya güdümlü hükümetin yıkılarak yerine NATO’ya katılmaya kararlı bir yönetim gelmesinin ardından Ukrayna’nın doğu bölgelerinde resmen bir iç savaş patlak verdi.
Ukrayna üzerine çalışan bazı uzmanlara göre sekiz yıl önce yaşananlar birçok yönden ABD destekli bir “yumuşak darbeye” benzemekteydi. O günlerde Kiev’e gönderilen Beyaz Saray yetkilisi Victoria Nuland’ın yeni başkanın kim olması gerektiğine dair konuşma kayıtlarının sızdırılması bu şüpheleri kuvvetlendirmişti.
Yeni kurulan ulusalcı hükümet hem NATO’ya hem de AB’ye katılma hususunda adımlar atarak Rusya’nın damarına bastı. Kiev yönetimi bu süreç içinde Ukrayna vatandaşlarının birçoğunun anadili olan Rusçanın statüsünü düşüren kanunlar çıkarmasına ilaveten açık bir şekilde Rus karşıtı olan neo-Nazi grubu Azov Taburu benzeri militanları Ukrayna ordusuna dahil etti.
Ayrıca işgalin başlamasının ardından 11 muhalefet partisinin faaliyetleri Rusya’yı veya Ukrayna’da yaşayan Rus topluluklarını destekledikleri gerekçesiyle Zelenskiy tarafından durduruldu.
Batılı medya kuruluşlarının sadece birkaç yıl öncesine kadar bu sorunla alakalı geniş ölçekli haber yapıyor olması bir anda unutularak Putin’in “Nazism” iddiaları Ukrayna’da uzun yıllardır devam etmekte olan neo-Nazi meselesi hususundaki “Rus dezenformasyonu” olarak değerlendirilip üstü kapatıldı.
(En azından Moskova’nın bakış açısına göre) Azov Taburu ve benzeri gruplar hususundaki asıl sorun bu oluşumların, Nazi işgali yıllarında Almanya ile yapılan tarihi iş birliğini savunan ve Ukrayna’da yaşayan etnik Rusları bir tehdit olarak tanımlayan ve Ukrayna toplumunda belirli bir taraftar kitlesine sahip ultra-ulusalcılık akımını temsil ediyor olmasıdır.
Batılı medyanın bu mesele hakkında sorduğu nadir bir soruya cevaben Zelenskiy “Ukrayna'yı müdafaa eden” neo-Nazi militanlar olduğunu itiraf etmişti. Ukrayna liderinin, bu aşırı sağcı grupların Ukrayna ordusu bünyesine dahil edilerek Ukrayna milli bayrağı altında faaliyet gösteriyor olmasının batı halkının endişelerini gidereceğini düşündüğü anlaşılmaktadır.
2014’teki hükümet değişikliğinin ardından patlak veren iç savaşta etnik Rusların yoğun olarak yaşadığı Donbas bölgesinde yaşanan çatışmaların ön saflarında Azov benzeri oluşumlar yer aldı. Bu çatışmalar neticesinde en az 14,000 kişi hayatını kaybederken yüz binlerce Ukraynalı da evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Savaşın cereyan ettiği doğu şehirlerinden birini ziyaret eden BBC savaş muhabiri dahi mikrofon uzattığı Ukraynalıların Zelenskiy hükümetini Putin veya Kremlin’den daha büyük bir sorun olarak gördüğünü (zor da olsa) itiraf etti.
Bu durum bizi Zelenskiy’nin niçin ülkesini İsrail modeline göre yeniden şekillendirmek istediği ve bu gelişmenin niçin Moskova’yı endişelendirdiği sorularına geri getirmektedir.
İsrail, hükmü altında yaşayan tüm Filistinlileri (hem İsrail vatandaşı olanları hem de işgal altında yaşamakta olanları) Büyük İsrail projesini yok etmek isteyen Filistin diasporası ve Arap dünyasının güdümünde çalışan potansiyel bir “beşinci kol” olarak tanımlamaktadır.
İsrail’in son derece militarize olmuş bir etnik kaleye dönüşme sürecine damga vuran bu ultra-ulusalcı söylem Tel Aviv yönetiminin “kendi duvarları” içinde kalan tüm Filistinlileri nihayetinde söküp atmaya kendini adayışının nedenlerinden birisidir.
Siyonizm'in, medeniyetler çatışması ve sonu olmayan savaş söylemlerinin kölesi olmamış herkes İsrail’in Filistinlilere yaptıklarının Güney Afrika’daki ırkçı yönetime ne kadar çok benzediğini görmektedir.
İsrail’in Filistinlilere yönelik muamelesinin dünya nezdinde her geçen gün daha fazla eleştirildiği bir ortamda Ukrayna lideri bu aşırıcı, etnik kimliğe dayalı ulusalcı ve ırkçı modelin ülkesi için ideal olduğuna inandığının sinyallerini vermeye devam etmektedir.
Bu endişelerin gerçeğe dönüşmeye başlaması yani Ukrayna içinde yaşayan etnik Rusların, Azov Taburunun neo-Nazi ideolojisine sempati duyanlar tarafından Rusya’nın yanı başında yerlerinden edilmesi halinde Putin’in işgali başlatma gerekçeleri (haklı olmasa da) belirli seviyede güvenilirlik kazanacaktır.
Batılı uzmanlar, Zelenskiy’nin bir Yahudi oluşunu Ukrayna’da bir neo-Nazi sorunu olduğu iddialarını bertaraf etmek için geniş şekilde kullandı ancak Ukrayna başkanının bu militanları ne derece kontrol edebildiği veya Ukrayna halkı arasında hızla yayılmakta olan ve “Rus kimlikli tüm şeylerden nefret etme” olarak kendini göstermeye başlayan ultra-ulusalcılığı durdurup durduramayacağı belli değildir.
Buça vakasındaki gibi sokaklarda yatan cesetler ve Ukraynalıların Rus esirleri infaz ederken çekilen görüntüleri sekiz yıldır devam etmekte olan iç savaşın beraberinde getirdiği travmanın derinleştiğini ve söz konusu ayrılıkların her zamankinden daha fazla zehirli bir hal aldığını göstermektedir.
Bu yaşananlar göz önüne alındığında Batının izlemesi gereken rota elinden gelen her şeyi yaparak her iki tarafı da bir ateşkes sağlanması hususunda anlaşmaya zorlamaktır. Batılı devlet bu yolu seçmek yerine Ukrayna’ya silah üstüne silah gönderip savaşın şiddetini ve bilançosunu tırmandırarak ateşe körükle gitmektedir.
Ukrayna bir süre sonra Rus ordusunu topraklarından çıkarmayı başardığında Batılıların gönderdiği bu silahlar Azov dahil birçok grubun elinde kalmaya devam edecektir.
Rus askerlerinin Ukrayna’dan çekilmesiyle birlikte Zelenskiy’nin ülkesini “büyük İsrail’e” çevirme hayali gerçeğe dönüşürse bu akan kanın durduğu bir gün değil sadece Ukrayna tarihindeki yeni bir travma döneminin başlangıcı olacaktır.