Eğer Bahçeli’nin “önü açılsın” dediği umut hakkı tanınır ve Öcalan, PKK’nin feshini mümkün kılacak kongreye bir şekilde liderlik yapabilirse- ki bunu Öcalan’dan başka kimse yapamaz görünüyor- işte o zaman, “yeni Türkiye” yeni yüzyılda Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan elinde şekillenecek demektir…
Akademisyen Arzu Yılmaz, Abdullah Öcalan’ın PKK’nin feshedilmesi ve silah bırakılması çağrısını değerlendirdi.
Yılmaz’ın PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısını değerlendirdiği, Artı Gerçek’te yayınlanan yazısı şöyle
‘’ PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı nihayet kamuoyuyla paylaşıldı…
Gerçi kamuoyuyla paylaşıldı ama çağrının adresi gerçekten kamuoyu muydu, tartışılır…
Zira Öcalan bu kez, 2013 Newroz’unda Diyarbakır’da okunan çağrısında olduğu gibi, “selam olsun” diyerek, “Ortadoğu ve Orta Asya halklarına…kardeş halklara…halkların en eskilerinden olan Kürtlere” seslenerek sözlerine başlamadı…
Onun yerine, daha ilk cümlede, PKK’nin ortaya çıkış koşullarına dair tespitlerini paylaştı…
Ve hemen ardından, PKK’de “anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol” açan koşulları iki cümle içinde sıralayarak, dördüncü cümlede PKK’nin “ömrünü benzerleri gibi” tamamladığını söyledi ve “feshinin gerekli” olduğunu ilan etti…
Bu haliyle, Öcalan kamuoyuna bir çağrıdan çok duyuru yaptı denilebilir aslında…
Üstelik, deyim yerindeyse, kitabın ortasından mevzuya girerek yaptı bu duyuruyu…
Tıpkı, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı meşhur konuşmasında “kitabın ortasından ve hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak netlikte konuşacağım” dediği gibi…
Öcalan da “çıktı ve konuştu”…
Ve yine Bahçeli’nin dediği gibi “ön şartsız” konuştu…
“Terörle hiçbir yere varılmaz, varılamaz, varılamayacaktır” diyen Bahçeli’ye cevaben Öcalan da “sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir” dedi….
“Tek tek Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek elbette mecburidir, ama kolektif kimlik ve etnik temelde bir çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir” diyen Bahçeli’ye cevaben Öcalan da “ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır” dedi…
“Demokratik reformların, sosyal ve ekonomik düzenlemelerin yapılması akla en yatkın seçenektir” diyen Bahçeli’ye cevaben Öcalan da zaten “PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır” dedi ve ekledi: “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür”…
Son tahlilde, “Türkler ile Kürtler bin yıllık ortak tarih ve coğrafya sonucunda maddi ve manevi bakımlarda birleşmişlerdir” diyen Bahçeli’ye cevaben Öcalan da “bin yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir” dedi…
Dolayısıyla, duyuru PKK ile ilgiliydi ama adres Devlet Bahçeli’ydi demek yanlış olmaz sanırım…
Aslında, Bahçeli “şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM Parti Grup toplantısında konuşsun” demişti ama…
Anlaşılan, Öcalan buna gerek görmedi…
Ya da bunun mümkün olmayacağını anlayınca, beklememeyi tercih etti…
Ve bir bakıma, Bahçeli’nin “hodri meydan” haykırışına, Öcalan da hodri meydan dedi…
Peki şimdi ne olacak?
PKK ateşkes ilan ettiğine ve kongreyi toplamaya hazır olduğunu açıkladığına göre süreç nasıl devam edecek?
Aslında bu sorunun cevabını da Bahçeli’nin sözlerinde bulmak mümkün…
Zira Bahçeli, Öcalan’a yaptığı o çağrı da bir de şunu söylemişti: “Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkını kullanmayla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması ve bundan yararlanmanın önü de ardına kadar açılsın”…
Peki bu çağrı kimeydi?
Söz konusu yasal bir düzenleme olduğuna göre tabii ki hükümete…
Daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a…
Fakat o cepheden gelecek cevabın izini sürmek o kadar kolay değil…
PKK’nin ateşkes ilanına rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askeri operasyonları hala sürüyor
Cumhurbaşkanı çıkıyor, “taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayız" diyor…
Ama aynı konuşmada, ‘nefret dili kavga ve gerilim yerine karşılıklı saygıyı, hoşgörüyü ve diyalogu gözetmeye devam edeceğiz’ demeyi de ihmal etmiyor…
Öcalan’ın çağrısının hemen ertesi gün Erbil Forum’a katılan iki eski AKP milletvekilinin söyledikleri, “Acaba Erdoğan ne yapacak?” sorusuna dolaylı bir yanıt içeriyordu aslında…
Dinleyiciler arasından birinin “AKP siyaset geleneğine” ilişkin bir sorusu üzerine, hali hazırda DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Mehmet Emin Ekmen şöyle dedi:
“Yaklaşık altı yıldır Türkiye hak düzeninden lütuf düzenine geçti. Herhangi bir konuda, bu Kürtlerle ilgili olabilir, KHK’lılarla ilgili olabilir. Erdoğan ile Bahçeli’ye karşı cepheden hakkınızı talep ederseniz hakkınızı alamadığınız gibi sopa da yiyebilirsiniz. Ama kendinizi onların o geniş, müşfik vicdanlarına ve kollarına serbest bir şekilde bırakırsanız o zaman umduğunuzdan da fazlasını elde edebilirsiniz. Öcalan’ın dünkü açıklamasındaki…kültüralist vurgu mevcut düzenlemelerin bile gerisinde bir pozisyon oluşturduğu için bu lütuf üzerinden kabul görebilir. Sen kendini bu kadar geriye çektiysen ben de sana üstüne bunları veriyorum denilebilir”…
Ekmen’in katıldığı, PKK’nin Silah Bırakma Süreci ve Türkiye’nin Geleceği konulu panelin moderatörü bendim ve “Yani, Öcalan’ın jestini AKP’nin bir başka jestle karşılama ihtimali var mı demek istiyorsunuz?” diye sordum, Ekmen “Evet var” dedi…
Hemen ardından söz alan Abdurahman Kurt da Ekmen’in “çok doğru bir tespit” yaptığını vurgulayarak şöyle devam etti:
"Sayın Erdoğan’ın şöyle bir özelliği vardır. Anlatmasını bilirseniz, konuya sahip çıkarsanız, usüle ve adaba uyarsanız size hiç beklemediğiniz oranda bir cevapla dönebilir. Bunun bir örneği TRT6’dir”…
Kurt’un söylediği bir başka şey de şuydu:
"Kürtler, seksen yıllık Cumhuriyet tarihinde alamadıkları hakları AKP döneminde aldı ve Erdoğan 2015’te yaşananlardan dolayı “kendisini ihanete uğramış sayıyor”…
Günün sonunda, Kürtler Erdoğan’ın “lütfuna” yeniden mazhar olur mu, henüz bilmiyoruz…
Ya da Öcalan’ın çağrısı Bahçeli’ye hitap ettiği ölçüde, Erdoğan’a da hitap eder mi?
Ancak, eğer Bahçeli’nin “önü açılsın” dediği umut hakkı tanınır ve Öcalan, PKK’nin feshini mümkün kılacak kongreye bir şekilde liderlik yapabilirse- ki bunu Öcalan’dan başka kimse yapamaz görünüyor- işte o zaman, “yeni Türkiye” yeni yüzyılda Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan elinde şekillenecek demektir…
Belki de Öcalan, her şeyden önce, bu öngörüye dayanarak hodri meydan dedi…
Bakalım, Erdoğan da hodri meydan diyecek mi?
İktidarına bir üçüncü dolaylı ortağı kabul edebilecek mi?
“Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat, Yeni Türkiye” temelinde bagajları boşaltalım ve milli ülküleri hep
birlikte yakalayalım.’’