Türkiye Kürd halkının kimlik ve özgürlük mücadelesini bastırmak için kurduğu Huda-Par ile Kürdistan’da terör ve kaos yaratmak isterken ideolojik olarak Suudi Arabistan’dan yola çıkan IŞİD’in korkunç boyutlarıyla sürdürdüğü barbarizim gelinen aşamada Kur’an’ı Arap milliyetçiliğinin el kitabı haline getirmiş durumdadır. Hedefte Kürdistan var. Fakat Kürtler beraber yaşadığı diğer halklarla eşitlik ilkesinde ısrar ediyor ve çoğulculuğu, demokratik değerleri esas alıyorlar.
O halde bu barbar akınlara karşı ulus olarak özgürleşmek için yapılması gereken tarihsel önemde iki ana olgu var:
Birincisi, koşullar ne olursa olsun, ulusal birliğin kurulması ve kurumsallaşması. Bu ulusal birlik, küresel güçlere güven vereceği gibi Kürd halkını birleştirecektir. İkinci olgu, Kürd halkının uluslararası ittifakıdır. Bu ittifak Ortadoğu’nun karanlık yüzüne karşı Batı’nın aydınlık yüzüyle ittifak yapması olacaktır. Bölgesel güç olarak, İsrail ile ittifak, uluslararası ve Küresel güç olarak Avrupa Birliği ve ABD ile ittifak olunmalıdır. Ortadoğu’da İsrail ile ittifak olunmadan asla bir statü sahibi olmak mümkün görünmüyor. Zira İsrail hem kendi içişlerinde oldukça demokratik bir ülke, hem de dünya sermayesini önemli ölçüde kontrol eden bir güç realitesine sahip. Bu güç Ortadoğu’da var olacak yeni bir statü sahibi halkın kendisine düşman değil dost olması koşuluyla ittifak olmak ister ve bu istem oldukça haklı bir istemdir. Zira 350 milyonluk 22 Arap ülkesi fırsat bulsa 5 milyonluk İsrail’i ortadan kaldırmak ister. Peki insanlık bu mu? İsrail Filistin’e statü tanırken, Hamas ve Arap petrol sermayesi ise İsrail’in yok olmasında ısrarlı.
Unutulmasın ki Güney Kürdistan’a İsrail’in korumacı desteği olmasaydı asla bir statü sahibi olunamazdı ve devlet olma projesinden de bu gün bahsedemezdik. Ve gene Kobanê, Şengal ve Kerkük’e kadar uzanan bölgede Kürd halkının muazzam direnişine rağmen İŞİD’e karşı koalisyon güçlerinin hava saldırıları olmasaydı bu günlerde tarihin korkunç felaketlerinden birini yaşıyor olacaktık. Kobanê’de küçük silahlarla direnen kadınlı erkekli gerilla kahramanlarımızın etrafı binlerce katilin sofistike silah üstünlüğüyle saldırı altındayken Türkiye Peşmerge’nin geçişine izin vermiyordu. Sırıtarak “Kobenê düşecek” diyorlardı. En son Obama’nın Erdoğan’ı arayarak “Peşmerge yarın ordan geçecek diyorum” deyip yüzüne telefonu kapattıktan sonra Peşmerge geçebilmiştir. Bu anlamda Kürtler ve ulusal kurtuluş davası çok ciddi bir barbarlık akınıyla karşı karşıya. Kürtlerin direnişi ve kazanımları Ortadoğu’nun Rönesans’ını gerçekleştireceği için dünya ilerici insanlığı içinde büyük bir önem arzediyor. Bu açıdan Charlie Hebdo’ya olan saldırılarla birlikte birazda politik İslamcılığı irdeleyelim.
Her politik İslamcılık akımı, her tarikat, her mezhep, her cemaat diğerini kafir, münafık, sapık, katli vacip olarak görür. Tanrı adına insanları katleden, Tanrı adına iktidar kuran, bu yönlü bir çaba içinde olan, bu uğurda servet yapan her oluşumun birbirlerine münafık, kafir suçlamaları aslında inançlarına göre yerindedir. Çünkü yaşam tarzları ve insana yaklaşım ölçülerine göre kendi deyimleriyle hepside münafık, hepside yalancı ve sapkındırlar. Zira Tanrı’nın ne bunların ordusuna, ne iktidarına ne de ibadetlerine ihtiyacı vardır. Hatta bu pisliklerden kurtulsalar yeter.
Verilen vaizlerde 6 yaşındaki kız çocukların yaşlı erkeklerle nikahlandırılabileceğini ve İŞİD’e kadar uzanan politik İslamcı örgütler silsilesinde de tecavüzcülük, kadınları kaçırıp yaşlarına göre pazarlamak ve insanları boğazlamak, insanların kadim köy, kasaba ve yurtlarını işkal etmek gibi barbarlıklar tarihi bilenler açısından bunların yeni olmadığı bilinir.
Şimdi sormak gerek, insanlığı bu barbarlardan mı öğreneceğiz? Hukuku, bilimi ve demokratik değerleri benimseyen uygar bir insan bunlarla değil aynı çağda, aynı dünyada, aynı galakside, hatta aynı evrende bile yaşamak istemez. Bunları, mutasyonlarını gerçekleştirmemiş olanlar olarak değerlendirebiliriz. Fakat İslam’ın ilk çıkışından beri aralarında savaşmadık tek bir günün olmayışı ve öldürülen her on Müslümandan dokuzunun Müslümanlar tarafından öldürülmesi, tüm bu sapkınlıkların dur durak bilmeden günümüz modern çağa uzanması İslam ve Arap çöl barbarlığının kodlarında aramak gerekmiyor mu? Böyle değil ise, başta Şengal, Kobanê ve diğer onlarca kentte İslamcı kelle avcılarının yaşattığı mezalimliklere karşı Arap ve İslam ülkeleri dünyasında İslamcıların büyük kitle gösterileri gerçekleşir, bu barbarların mağdurlarına sahip çıkılır, direnenlere destek verilirdi. Bu anlamda ‘Asıl İslam bu değildir’ türünden aklayıcı gerekçeler ve amalarla başlayan cümleler bilindik basit retoriklerdir.
Son üç yıldır El Nusra ile başlayan İŞİD ile süren saldırılar ezici ağırlıkta Kürdistan’a yönelik sürmekte. Hedef Kürd ve Kürdistan halkının devlet olabilme iradesini kırmak, mümkünse ortadan kaldırmaktır. Kerkük, Şengal, Musul çevresi ve Kobanê de ki Kürtlerin direnişi Arap petrol sermayesi ve Türk devleti’nin desteğiyle İslamcı Faşistler Kürtlerin iradesini kırmak isterken, umut verici olanda karşı direnişle şimdiden onların iradelerinin kırılmış olmasıdır.
Ve Charlie Hebdo katliamı ile Müslümanların artık İslam’ı sorgulama açısından bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor. Zira bu barbarlık tarihin bin 400 yıl önceki karanlık yüzü iken Kürtlerin demokratik, özgürlükçü direnişi tarihin aydınlık yüzüdür.
\"Gerçek İslâm bu değil\" diyenlerden biraz insanlık ve aydınlık sahibi olanların İslam adına yaşananları kaldıramayacağını düşünüyorum. Gerçeği bulmak kolay değil ancak bu dijital cağda İslam adına, maymun kafeslere konularak Musul pazarlarında kadınların satılmasından her İslamcı sorumludur. İslamcılık İslam adına angaje oluşu ifade eder; bu anlamda neye karşı olduğunu göstermek zorundasın. Barbarları aklayıcı gerekçelendirmeler hiç bir şey ifade etmiyor ve Bunlarla başka kimseleri kandıramayacaklarını sanırım onlar da farkındadırlar.
Daha felaket olanı; İslamcı canilerin işlediği her alçak suça dinsel bahaneler üretilir. İslam’ın bir hoşgörü dini olduğu vurgulanır. Bu nasıl hoşgörü diniyse Neredeyse tüm halifeleri kendi aralarında iktidar kavgasında katlediliyor, peygamberlerinin torunlarının başlarıyla top oynanıyor.
On iki mizahçının katledildiği olayda bile İslâmofobi şu bu diye korkunç dezenformasyona başvuruyorlar. Çünkü bu zihniyet hunharca katledilenlerin bunu hak ettiğini savunurlar. Bu zihniyetten Maraş\'ta komşusunu kesen, Sivas\'ta insanları yakan ve her konuşmasında “Yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülkedeyiz ”diye sözlerine başlayan bir Cumhurbaşkanı ve bugünkü iktidar sorumludur.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.