AKP’nin kuruluşu da böylesi kaotik bir iklime denk düşmektedir. Gerek o günün politik koşulları gerekse kullanılan politik dilden ötürü Kürtler AKP’ye Türklerden daha fazla destek sundukları gibi AKP’nin güçlenerek bugünlere gelmesinin de can simidi olmuşlardır.
Kürt halkı AKP ile birlikte İslam dinini yeniden kefş etmediği gibi başları da arşa değmemiştir. Aksine üniter Türkiye’nin ana mayası için uyarlanmış neo Turancılık hayalleri ekseninde Türkçülük esas alınarak, Kürt sosyolojisinin halk gerçeği gözardı edilerek bugünlere kadar gelinmiştir.
Şüphesiz ki AKP kendi menfaatleri doğrultusunda askeri vesayeti ve Kemalist ideolojiyi dengelemek ve kontrol altına almak için Kürtlere hoş gelebilecek söylemlerde bulunmuştur. Bu bağlamda kimi zaman cesur adımlar atarak formel bir barış ve huzur ortamının sağlanması için çaba da sergilemiştir. Yanlız burada esas alınan Türkiye cumhuriyetinin birliği ve dirliğiydi. Sayın Erdoğan’ın sıkça dile getirdiği “ tek vatan, tek millet, tek bayrak” AKP’nin ana esprisiydi.
Bügün itibariyle Kürt halkı iktidar partisi AKP’yi anımsarken Robosky katliamını, Güney Kürdistan bağımsızlık referandumundaki karşıt tavırlarını, Kobani’ye yapılan saldırıları ve Efrîn işgalini gözardı etmemelidir.
Şovenist milliyetçilikte MHP ve Perinçek’ten daha vahim bir noktaya gelmiş AKP’yi kimi Kürtler desteklerken dönüp vicdanlarını ve ahlaki değerlerini sorgulamaları gerekmez mi.? Unutulmamalıdır ki tarih AKP’nin Kürtlere dönük ak ve kara günlerini not ediyordur yeter ki bizler unutmayalım.
HDP’ye değinmeden evvel devr aldıkları mirası kısaca hatırlamakta fayda görüyorum. HEP’nin kuruluşundan BDP’nin kapatılmasına kadar ki sürecin mağdurları da, kahramanları da, bedel ödeyenleri de, büyük bir çoğunlukla Kürtler idi haliyle bu yapının ana omurgası Kürtlerden oluştuğu gibi kalbi de Kürtlerden yana atmaktaydı. Dünyanın görmezden geldiği, Kürt coğrafyasında yaşanan savaş ve şiddet ortamında ödenmedik bedelin kalmadığı, hergün bir başka acıyla sınanan Kürtler devletin sistematik baskılarına inat bu politik geleneği sahiplendiler destek sundular.
Kürt cenahında kurumsal alternatifin fazlaca olmadığı sivil siyaset serüveninde HEP/DEP/HADEP/ BDP’ye kadar bu gelenek bir taraftan sistemin saldırılarına maruz kalırken diğer taraftan da kendi içindeki çok sesliliği ve demokratik çoğulculuğu yitirerek PKK’nın kontrolüne giriyordu. Zor koşullarda tutunmaya çalışan Kürt hareketi eğer vesayet siyaseti ile arasındaki mesafeyi koruyabilseydi bugün çok daha farklı noktalarda olabilirdi. Bu kısırdöngüyü bir türlü aşamayan legal Kürt hareketinin biribirinden değerli birçok neferi maalesef yaşamlarıyla bedel ödeyerek pasifize edildiler.
Onca baskı ve olumsuzluğa rağmen bu geleneğin ana omurgası olan Kürt hareketi HDP’nin kurulmasıyla başka bir mecraya evrildi. Parti başlığındaki halklar kavramıyla birlikte parti içindeki dengeler değiştirildiği gibi yirmi milyonu aşkın Kürt halk gerçeği sıradanlaştırılarak ucu açık türkiyelilik özentisi içerinde entegre edilerek eritilmek istendi. HEP’ten BDP’ye konsolide edilen Kürt realitesi ve seçmeninin varlığı misyon partisi olan HDP üzerinden dizayn edilerek muamma güçler tarafından tekrardan devletin kontrolüne konuldu.
Kürt halkının talepleri, savaş ortamının yaratığı tahribatlar uluorta dururken Kürt siyasetindeki öncelikler ve ana paradigma değişti. Kaynağını kemalist ideolojiden alan sol söylemli Türkiyeli kadroların HDP’de kilit noktalara gelmesiyle Kürtlere Türkiye’nin çimentosu ve harcı gözüyle bakıldı. Yaşanan travmatik rol değişimiyle birlikte değim yerindeyse Kürt siyasetinin efendileri ve yol göstericileri marjinal Türk solu olurken Kürt kadrolar bu yapının hamalları durumuna düştüler.
Haliyle tek vatan, tek bayrak, tek millet yani üniter Türkiye noktasında HDP başta AKP olmak üzere sistem partileriyle aynı buluşma noktasına geldi.
Bu bağlamda Kürt partisi olmadığını, Türkiye partisi olduğunu bas bas bağıran HDP’li kadroların serzenişlerine rağmen bunu bir türlü duymak istemeyen, yada başka bir seçeneği olmadığı için mevcut yapıya sarılmaktan başka gideceği kurumsal bir adres olmayan, profili ve öncelikleri değişmiş, rehabilite edilmeye muhtaç Kürt seçmenin hali de ayrı bir vakaa olarak ele alınmalıdır.
Bu mihmalde zaman akıp giderken ne yapmalı şüphesiz Kürt hareketinin sivil çoğulcu demokratik zemine ihtiyacı vardır. Evrensel değerler ışığında her türlü şiddeti red eden özgürlükçü, liberal, yenilikçi ve nitelikli kadrolara gereksinim vardır. İşte bu değerleri Kürd milli hareketi potasında bir araya getirebilecek, Kürd halkının önceliklerini ve taleplerini, kültürel sosyal haklarını layıkıyla savunabilecek, Ankara’daki meclisi değil Kürd coğrafyasında kurumsal bir güce dönüşebilecek, yüzü batıya dönük kalbi Başur, Rojava ve Rojhilat için çarpan yeni bir güce ve yapılanmaya ekmek su kadar ihtiyaç vardır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.