Cevat Geray’a Sevgi…
Prof. Dr. Cevat Geray, 23 Temmuz 2018 günü vefat etti. 24 Temmuz günü, bir süre dekanlığını yatığı Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ve bir süre başkanlığını yaptığı Mülkiyeliler Birliği’nde anma törenler düzenlendi. Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlenen anma töreninde ben de bir konuşma yaptım. O konuşmanın biraz daha geliştirilmiş şekli şudur…
Mülkiye Anıları
SBF’de eğitime 1958’de başladım. O dönemde İskan ve Şehircilik Enstitüsü, Fakülte’de faaliyet yürüten dört enstitü’den biriydi. Öbür enstitüler İdari Bilimler Enstitüsü, Dış Münasebetler Enstitüsü, Maliye ve İktisat Enstitüsü’ydü.
İskan ve Şehircilik Enstitüsü birinci kattaydı. Sutunlu salondan, Hukuk Fakültesi tarafındaki değil, orta taraftaki merdivenlerden birinci kata çıktığınız zaman, merdivenin başındaki oda, İskan ve Şehircilik Enstitüsü’ydü. İskan ve Şehircilik Enstitüsü’nün müdürü Şehircilik hocası Prof. Fehmi Yavuz’du. (1912-1991)
Prof. Fehmi Yavuz, Prof. Dr. Hamid Sadi Selen, (1892-1968) Prof. Dr. İbrahim Yasa (1911-1993) Prof. Dr. Zaki Faik Ural burada otururlardı. Enstitüde, her hoca için bez perdelerle ayrılmış çok küçük bölümler vardı. Bir masa, bir sandalye. Zeki Faik Ural hoca, Hijyen dersi için Tıp Fakültesi’nden gelirdi. Ortada büyükçe bir masa vardı. Asistanlar, bu masanın etrafında otururlardı. Hocalar da öğrencilerle görüşmelerini daha çok bu masa etrafında yaparlardı. Misafirler de bu masa etrafında otururdu. Cevat Abi (1930-2018) Ruşen abi o zamanlar asistandılar. Dr. Asistan… Ahmet Demir (1930-2002) Beşeri Coğrafya, Özer Ozankaya (d. 1937) Sosyoloji asistanıydılar…
İdari Bilimler Enstitüsü’nde, Dış Münasebetler Enstitüsü’nde, Maliye ve İktisat Enstitüsü’nde de durum bu şekildeydi. Çalışma mekanlarını genişletmek, Hocaları, ilişkileri rahatlatmak için Fakülte’de tamirat yapmak gerekiyordu. 1960’ların ortalarında, Fakülte’de çok köklü bir tamirat yapıldı. Bu tamiratın esası şuydu. Fakülte’ye bitişik olan yurt yıkılacak, dersaneler, o tarafa taşınacaktı. Ana binanın ikinci katında yer alan derslikler yıkılacak, hocalar için ayrı ayrı odalar yapılacaktı. Ana binanın giriş katında ve birinci katında yer alan, kütüphane de bahçe tarafına taşınacaktı…
Bu tamirat, 1960’ların ortalarında tamamlandı. Bugünkü durum o yıllarda elde edildi. Bu konuyu biraz açmak gerektiğini düşünüyorum. 12 yıl kadar önce, Mülkiyeliler Birliği’nin 2 yılda bir toplanan Genel Kurul toplantılarında, ‘Mülkiyenin malları’ çok konuşulan, tartışılan bir konuydu. Özellikle Konur Sokak’taki binada bahçede yer alan misafirhane üzerinde çok tartışmalar yapılırdı. Ali Çolak’ın başkanlık yaptığı dönemde, bu konuyla ilgili bir görüş dile getirilirdi. ‘Misafirhaneyi yıkalım, yeniden daha iyisini yapalım’ Bu görüşe bazı Mülkiyeliler şiddetle tepki gösterirdi. ‘Bu binada, bizim çok anılarımız var. Anılarımızın yıkılıp gitmesine izin vermeyiz…’ denirdi.
Bu bina 2018’de yıkıldı. Aynı mimariye göre, güçlendirilerek yeniden yapılıyor. 2018 sonunnda, hizmet vermeye başlaması mümkün…
Anıların dile getirilmesi çok farklı duyguların ve düşüncelerini uyanmasını sağlıyor. O yıllarda gerçekleşen genel kurul toplantılarının birinde bu konuyla ilgili olarak ben de bir konuşma yapmıştım O konuşmanı esası şuydu: Mülkiyelilerin esas anıları Fakülte’ye bitişik olan yurt ile ilgilidir.
Yurt sadece SBF öğrencileri içindi. Yurt erkekler içindi, kızlar için bir bölüm yoktu. Kız öğrenciler için Yurtta bölüm ayrılmaması elbette eksikliktir. Bu Mülkiye’nin kuruluşuyla ilgili bir sorundur. Erkek öğrenci alınmaktadır, daha çok yatılı okul olma söz konusudur… Kız öğrencilerin Mülkiye’de görünmesi Cumhuriyet’ten sonradır. Başlangıçta çok az kız öğrencinin kayıt yaptırdığı görünmektedir.
1963-1964 yıllarında yaşama geçen, Fakülte’nin bahçesinin hemen arka tarafında ve Basın Yayın Yüksek Okulu’nun yanında yer alan, Cumhuriyet Yurdu’nda, kız öğrenciler İçin de bölüm olduğu görülmektedir.
Ankara dışından gelen öğrencilerin çok büyük bir kısmı yurtta kalırdı. Bunun % 70 gibi bir sayı olduğu söylenebilir. Yurt ile Fakülte arasında, her zaman açık olan bir kapı vardı. Bu kapıdan çok rahat bir şekilde, yurttan Fakülte’ye, Fakülte’den yurt tarafına geçilebilirdi. Cemal Gürsel Bulvarı’nı dik kesen, Cebeci sırtlarına doğru çıkan sokağa açılan küçük bir kapıdan da yurt binasına girmek mümkündü. Bu kapı gece-gündüz her zaman açık olurdu.
O dönemde Mülkiye sınavla öğrenci kabul eden bir kurumdu. Sınavla öğrenci alan bir kurum da İstanbul Teknik Üniversitesi’ydi. Mülkiye’de, sınavı kazanan ilk 40 kişiye burs da veriliyordu. Bursun 20’sini İçişleri Bakanlığı, 20’sini Maliye Bakanlığı veriyordu. Yutt ücreti 15 liraydı. Burs miktarı başlangıçta 125 liraydı. Daha sonra 150 liraya yükseltilmişti. Burs karşılığında 6 yıl mecburi hizmet vardı.
Yurtta her sınıf için ayrı ayrı yatakhaneler ve lavabolar vardı. Lavabolarda, 10-12 kabin, 10-12 musluk vardı. Yatakhaneler en az yüz kişilikti. Karyolalar birkaç sıra halinde, yanyana diziliydi. Oda usulü yoktu. Birinci sınıflara ait iki yatakhane vardı. Bu yatakhanelerde iki katlı ranzalar da vardı.
Yukarıda sözünü etmeye çalıştığım sokaktan yurt binasına girdiğiniz zaman sağ tarafta da, sol tarafta da birinci sınıfların yatakhaneleri yer alırdı. Bu yatakhanelerin pencereleri yola bakardı. Üst katta, ikinci sınıfların yatakhanesi vardı. Bu yatakhanenin karşısındaysa üçüncü sınıfların yatakhanesi vardı. Her iki yatakhanenin penceresi de yola bakardı. Üçüncü sınıfların yatakhanesi’ne paralel olan koğuş ise, dördüncü sınıfların yatakhanesiydi Bu yatakhanenin penceresi, Fakülte’nin arkasında yer alan bahçeye bakardı.
Her öğrencinin büyükçe bir özel dolabı vardı. Kilitli, anahtarı kendisinde olan bir dolap. Burada arkadaşlar, özel eşyalarını, kitaplarını, elbiselerinin vs. muhafaza ederlerdi.
Bugün Aziz Köklü Salonu olarak değerlendirilen salon o zamanlar kanımca kantindi. Birinci sınıfların yatakhanelerinden biri, kantin ile yol arasında yer alırdı. Bu yatakhanenin altında yemekhane yer alırdı. Her gün öğle ve akşam yamekleri verilirdi. 70 kuruşa, 80 kuruşa yemek mümkündü. Çamaşırhane ve hamam da yurt binasının giriş katının altında yer alırdı. Hamamda 20 kadar kabin vardı. 20 kişi aynı anda, ayrı ayrı kabinlerde yıkanabilirdi.
O dönem ilk iki sınıf müşterekti. Üçüncü sınıfta bölümlere ayrılırdı. İdari Şube, Dış Münasebetler Şubesi, Maliye ve İktisat Şubesi.
Ana binanın ikinci katında yer alan sekiz derslik ise şu şekilde sıralanmıştı. Sütunlu Salon’dan ortalarda yer alan merdivenlerden ikici kata çıktığınız zaman, merdivenin sağında ve solunda İdari Bilimler Enstitüsü yer alırdı. İdari Bilimler Enstitüsü’nün bitişiğinde ikinci sınıf daha sonra III Maliye ve İktisat, III Dış Münasebetler, IV Dış Münasebetler sınıfları yer alırdı. Bu dört dersliğin pencereleri Fakülte’nin ön tarafına, giriş kapısı tarafına bakardı.
Hukuk Fakültesi tarafındaki merdivenlerden ikinci kata çıktığının zaman, sağda, IV Maliye ve İktisat, bitişiğinde de I. Sınıf dersanesi vardı. Daha sonra, III İdari Şube, bitişiğinde de IV İdari Şube derslikleri vardı. Daha sonra da Dış Münasebetler Enstitüsü vardı. Bu dört dersliğin pencereleri de Fakülte’nin arka bahçesine bakardı.
İkinci katta, dersliklerin bulunduğu uzun koridorun duvarlarına yapışık olarak duran küçük küçük dolaplar yer alırdı. Her öğrencinin kendine ait bir dolabı vardı. Kilitli bir dolap, anahtarı kendisinde… Kız arkadaşlar bu dolaplara ayakkabılarının vs. koyarlardı.
Profesörler Kurulu, Dekanlık, Maliye ve İktisat Enstitüsü birinci kattaydı.
***
Bazı Mülkiyeli arkadaşlar, Mülkiyeliler Birliği bahçesindeki misafirhane söz konusu olduğu zaman anılardan söz ediyorlar. 1960’lar’ın ortalarına kadar, Mülkiyelilerin esas anılarının yurtlara dönük olarak geliştiğini belirtmeye çalışıyorum. Mülkiyeliler Birliği 1946’da kurulmuştu. Bütün mezunlar, Mülkiyeliler Birliği’ne üye olmuyordu.
1978’de, Ankara’da Kızılay’da, kendi dönemimden, sınıfımdan bir arkadaşla karşılaştım. O zaman bir ilde vali yardımcısıydı. Ayak üstü selamlaştık, konuştuk. Ayrılırken, ‘konuşalım, Beşikci, görüşelim… diyordu. Ben de, Mülkiyeliler Birliği’ni göstererek ‘ Müsait bir zamanında, Mülkiyeliler Birliği’nde görüşebiliriz, hem buraya da yakın… ’ demiştim. ‘Ben Mülkiyeliler Birliği’nin yolunu falan bulamam, sen İçişleri Bakanlığı’na gel, Danışma’dan beni sor, o zaman aşağıya inerim…’ demişti. Şöyle de demişti: Birkaç gün önce arabayla Fakülte’nin önünden geçtim. Eski düzen hep yıkılmış yeni yapılar kurulmuş, eski günler, yatakhaneler, sınıflar, hatırıma geldi çok duygulandım…’
1960’larda, SBF yönetimi mezunlara, o zamanki öğrencilere, ‘Yurt binasını yıkacağız, derslikleri oraya taşıyacağız, hocalar için daha geniş mekanlar elde etme için bu önemli, siz bu konuda ne dersiniz?’ Diye bir soru sorulsaydı, Mülkiyelilerin çok büyük bir kısmı, yüzde yüze yakın bir kesimi, ‘Yurt binasının yıkılmasını, istemiyoruz, orada bizim çok büyük anılarımız var. Biz çocuklarımıza, torunlarımıza, nerede okuduğumuzu, nerede yatıp kaktığımızı göstermek istiyoruz vs. derlerdi… ‘Hocalar için çalışacakları geniş mekanlar elde etmek elbette önemli, siz onun için başka olanaklar arayın, yaratın…’ derlerdi.
Şüphesiz o zaman, SBF yönetiminden kimse, öğrenciler, mezunlara vs. böyle bir soru vs. sormadı. Her yer yıkıldı, yeniden yapıldı. Bugünkü yapı elde edildi.
Mülkiye Müzesi…
Hocaları, çalışmaları, öğrencilerle ilişkiler yönünden rahat, geniş mekanlara kavuşturmak elbette çok önemliydi. Ama şu daha arzu edilir bir durumdu. Fakülte’ye bitişik yurt olduğu gibi kalmalıydı. Müze olarak tutulmalıydı. Mülkiye Müzesi… Mülkiye 160 yıllık hayatıyla Türk siyasal hayatının çok önemli bir kurumu… Devlet bürokrasisini modernleştirmek için, 2. Mahmut döneminde başlayan anlayış çerçevesinde kurulmuş bir kurumdu. 1856’da kurulma çalışması başlamış, eğitime 1859 da başlamıştı. Modernleştirilmeye çalışılan bürokrasiye uygun elemenler yetiştirilmek üzere kurulmuş bir kurumdu. Bürokrasi herşeyden önce, içişlerini, dışişlerini maliyeyi kapsardı. İçişleri deyince, eyalet (il) idaresi, emniyet, polis, jandarma akla gelirdi. Eyalet (il) Sancak, İlçe, Nahiye, köy idaresi… Valiler, Mutasarrıflar, Kaymakamlar, Nahiye Müdürleri vs. Osmanlı döneminde, Sancak, (Mutasarrıflık), ilçe ve eyalet yönetimi arasında bir idari birimdi. Bu çerçevede 160 yıllık Mülkiye’nin bir müze kurması çok önemliydi. Mülkiye Müzesi… Ve müze için en iyi Fakülte’ye bitişik olan ve yıkılan yurttu…
***
Bir gün Cevat Abi ile dekanlığı sırasında (1977-1982) sohbet ederken sormuştum, Fakülte’nin eski yapısı ile, bitişik yurtla, ana binadaki dersliklerin durumu ile ilgili, yıkılmadan önceki durumu gösteren video kayıtları var mı? Cevat Abi hayıflanarak, ‘maalesef yok…’ demişti. ‘Fotoğraflar var mı, araştıralım…’ demişti.
Minder kavgası, İnek Bayramı’nın bir aşamasıydı. Ve ana binanın ikinci katındaki dersanelerin bulunduğu uzun koridorda yapılırdı. Akşam yapılırdı. Bu süreçle ilgili fotoğraflar var mı acaba? Belki bazı arkadaşlarda bulunabilir…
Mülkiye’de akşam vakti herkes minderleriyle dolaşırdı. Koltuğunun altında bir iki kitap, ders notları gazete vs. arasında bir de ince bir minder. Akşam, gece, ders çalışırken, sıranın üzerine minder konur, onun üzerine oturulurdu. Yurt kısmından dersanelere geçerken, dersanelerden yurt tarafına geçerken arkadaşların koltuğunda minder eksik olmazdı. Ama gündüzleri, ders sırasında, minderle dolaşanlar olmazdı.
Bedri Gürsoy (1916-1991) ikinci i dekanlığı döneminde (1961-1962) eline sopa ile dolaşırdı. Ders vakti kantinde oturanları sapayla derse kovalardı. Bazan yatakhanelerde dalar, hala yatanlar varsa, onları sopayla derse doğru kovalardı. ‘ Siz Cumhuriyet’in, devletin önemli makamlarında olacaksınız…Bu saate kadar yatma olur mu? ‘ diye bağırırdı…Bedri hoca, her zaman, sekreterlikten, davam kaydı tutan bir memurla dolaşırdı.
İskan ve şehircilik Enstitüsü tamirattan sonra ikinci kata taşındı. Enstitü için, Fehmi hoca için, Cevat ve Ruşen hocalar için odalar oldu. Can Hamamcı da 1970’lerin sonlarına doğru, Şehircilik kürsüsünde asistan olarak göreve başladı…Cevat ağabeyi her zaman, Fehmi hocayla, Ruşen abi ile birlikte hatırlıyorum. Fehmi hocanın vefatından sonra da Cevat ve Ruşen ağabeyleri hep birlikte hatırlıyorum. 1964-1970 yılları arasında, Erzurum’dan Ankara’ya, yaz aylarında sık sık gelirdim. Fakülte’ye uğrayıp hocaları ziyaret ederdim. Şehircilik kürsüsündeki hocaları, öğle vakti, Enstitü’de, peynir-ekmek çay sofrasında bulurdum. Birkaç defa bu sofraya ben de katıldım…
Türkiye, 2 Temmuz 1993’te, Sivas’ta, Madımak Oteli’nde, Aziz Nesin, Metin Altıok, Behçet Aysan gibi, Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Saf Koçak, Hasret Gültekin gibi aydınlar arasında Cevat Geray’ı da elbette hatırlamaktadır…
İskan ve Şehircilik Enstitüsü yıkıldıktan sonra, bir kısmı İbrahim Yasa hocanın, bir kısmı da Prof. Dr. Feyyaz Gölcüklü’nün ( 1926-1911) odası oldu. İbrahim Hoca’nın odası daha sonra, İnsan Hakları Merkezi olarak değerlendirilmeye başlandı. Kerem Alltıparmak ve arkadaşları, ‘artık bir işlevi yok’ diye, ‘İnsan Hakları Merkezi’ yazılı, odanın kapısında yer alan bu levhayı 2017 yılında söktüler. 2018 yılı baharında, törenle, bu levhayı Mülkiyeliler Birliği’ne taşıdılar. İnsan Hakları Merkezi artık, Mülkiyeliler Birliği’nde hizmet veriyor.
19 Haziran 1971’de ben de İbrahim Yasa hocayla otururken, Sıkıyönetim tarafından bu odadan alınarak, tutuklu olarak Diyarbakır’a götürülmüştüm. Tutukluluğum, Diyarbakır’da vicahiye çevrilmişti…
Cevat Ağabeyi, yukarıda ismini andığım, anamadığım diğer hocaları, arkadaşları sevgiyle anıyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.