İmralı'ya Gidilsin mi? Gidilmesin mi? Paradoksu Üzerine Bir Kaç Söz

MHP lideri Devlet Bahçeli üzerinden bu sürecin başlatma işaretini verdi. Abdullah Öcalan ve örgütünün nasıl ikna edileceği konusu üzerinde devletin ikna olduğu anlaşılıyor.

22 Kasım 2025 - 13:05
22 Kasım 2025 - 13:05
 0
İmralı'ya Gidilsin mi? Gidilmesin mi? Paradoksu Üzerine Bir Kaç Söz

Yukarıdaki soruya her kişi, grup, oluşum veya parti kendi ideolojik duruş pencerelerinden bu sorulara yaklaştıkları için şaşırtıcı bir durum değil. Anlayacağınız eski tas eski hamam. Olayın, siyasi, sosyolojik, etnik ve realite gerçekliği üzerinden en tutarlı ve kararlı duruşu Devlet Bahçeli ve partisi sergiliyor. Diğer Türk partileri ve kendilerine "Kürdistani muhalefet" adını verdikleri kesim yine sınıfta kaldılar. Deyim yerindeyse bir futbol terimi olan "ofsayta" düştüler. Süreci ve gündemi belirleyen Bahçeli ve Öcalan oluyor. İmralı'ya gitmeyi veya gitmemeyi, ülkenin geleceği ve barışı adına yani Kürt/Kürdistan sorununun şiddetsiz ve silahsız çözümü ile ilgili bir süreç değil bu süreç. Gerek Türk şoven ve ırkçı siyasi oluşumları, gerekse bazı Kürt muhalefet partileri bu işe sadece Öcalan karşıtlığı ve nefreti üzerinden tavır belirliyorlar. Yaşananlar tam bir akıl tutulması olayıdır. Peki bu yaşananlar gerçek anlamda nedir?

Türk devlet aklı, yüzyıldır Kürtlere karşı sürdürdüğü inkar ve imha siyasetleri ve paradigmalarının gelinen noktada artık bunun böyle sürdürülemeyeceğinin farkına varmış durumda. Ortadoğu ve dünyada ortaya çıkan yeni arayışlar, devlet ve toplum olarak geleceklerini tehdit eder bir duruma geldiğini, daha önceki Kürt başkaldırılarında uyguladıkları katliam ve bastırma operasyonlarında bu duruma göz yuman onlara kimyasal silah ve savaş mühimmatı veren müttefikleri Batı ve İsrail, değişen şartlar ve konjonktürde artık buna göz yumulamayacağını gördüler. Türk derin devlet konsepti, MHP lideri Devlet Bahçeli üzerinden bu sürecin başlatma işaretini verdi. Abdullah Öcalan ve örgütünün nasıl ikna edileceği konusu üzerinde devletin ikna olduğu anlaşılıyor. Bu süreç, Kürd/Kürdistan sorununu çözme ile uzaktan yakından bir ilgisi yok. Bu süreç öyle bir süreç değil. Bu süreç, 40 yıldır kendisiyle savaşan, trilyonlarca dolara, on binlerce ölüme, milyonlarca insanın yerini yurdunu terk etmesine neden olmuş silahlı çatışmanın baş aktörü ile varılan bir anlaşmanın hayata geçirilmesidir. Prensipte yapılan gizli anlaşma şu: PKK silah bırakıp kendisini feshedecek, karşılığında zamana yayılmış bir şekilde devlet, örgütün üst düzey kadrolarının ülkeye dönüşüne ve şiddet dışı siyaset yapmanın yasal yollarını açacak. Bunun yanında, örgütün diaspora kitlesinin de bu süreçte ülkeye dönmesi ve herhangi bir kovuşturmaya tabi olmaması taahhüdü var. Birde "terör örgütüne yardım ve yataklık" ile "terör örgütü üyesi" gibi tanımlamaların ceza yasalarından çıkarılması ve bunların tahliyelerin gerçekleşmesi üzerinde durulan bir süreç. Bu da olumlu bir şeydir. Tekrar söylüyoruz, Kürt ulusal haklarıyla ilgili verilmiş hiç bir taahhüt yoktur.

Fakat Öcalan ve devlet arasında kabul gören bu anlaşmaların uygulanması ve Türk toplumdaki karşılığı için sıkıntılar ve handikaplar var. Nedir bunlar diye sorarsanız, yıllarca Türk toplumunu nefret derecesinde bileyen, özel olarak örgüte karşı genel olarak Kürtlere karşı olumsuz bir şekilde nefret duygusuyla dolduran siyasi söylemler "Bebek katili" "ülkeyi bölen teröristler" söylemi, çatışmalarda hayatlarını kaybeden asker ve polis cenazelerinde özel tahkimle oralara getirilen kışkırtıcı çeteler vasıtasıyla nefret söylemlerini yayarak, sıradan vicdanlı Türkleri de şoven ve ırkçı bir hezeyan içine çeken bir duygu dünyası için onları çekmesi olmuştur. Mecliste, miting meydanlarında nefret söylemlerini ağzından eksik etmeyen Bahçeli'nin, kendisine biçilen rolü oynaması, Türk kamuoyu nezdinde büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığını beraberinde getirdi. Bunun neden gerekli olduğu? gerçeğini Türklere birebir anlatmanın çok zaman alacağı, bu durumun bazı provokatif gelişmelere yol alacağı için bu durum kamuoyuna kapalı yürütülmeye çalışıldı. 1916 da gizli antlaşmayla çizilen Ortadoğu'nun yapay harita sınırları çatırdamaya ve tek tek yıkılmaya başlandı, Sıra İran ve Türkiye'ye gelecekti. Türk derin devleti bunu gördü. Türk ırkçı ve şoven siyasi parti temsilcilerinin Devlet Bahçeli'ye saldırmaları tamamen siyasi rant kavgasıdır. Yüz yıldır uyuttukları Türkleri kandırmaktan ibarettir. Kendileri iktidarda olsaydı aynı şeyi yapacaklardı. Bahçeli ne bunamış ne de kafasına bir tuğla düşmüştü. Türk ırkçılığı ideolojisinde de hiç vaz geçmiş değil. Rolünü oynuyor ve reel politik davranıyor.

Bu ülkede siyaset; hamaset, demagoji ve yalan ajitasyonlar üzerinde yürüdüğü için, bu ülkede ciddi anlamda devlet adamları da çıkmıyor. Devlet, bütün kurumsal temsilcileri ile uzun zamandan beri Öcalan ile bunları zaten müzakere ediyor. Onu çözümün muhatabı olarak zaten kabul etmiş durumda. "Ne koparırsam kardır" saikleriyle Öcalan üzerinde baskıyı artırıyor. Türk devleti kendileri açısından son derece olumlu sonuçları almış. Öcalan'ın "Bağımsız Birleşik Kürdistan" hedefinden "Kültüralist talepler dahi, mevcut toplum sosyolojisine uymamaktadır" kertesine kadar inerek, çıtayı 2 metrelik yüksekten yere indirmiştir. Bu Türk devleti için çok büyük bir başarıdır. Türk derin devleti biliyor ki, Kuzey Kürdistan'da ve diğer parçalarda en organize, en örgütlü yapının bu yapı olduğunu iyi biliyor. Eğer Öcalan lideri olduğu bu organize yapı ve kitleyi ikna ederse, Kürt cenahından sağdan veya soldan çıkacak cılız itirazların ciddi bir etkisi olamayacağını da hesap etmiş durumda. Türk derin devleti böylece nefes alacakları bu süre zarfında sistemlerini konsolide etme zamanını kazanmış olacaklar. Böylelikle kuzeydeki Kürtlerin ulusal sorunu başka bahara ertelenmiş durumda. Kürtler yeniden ulusal bilinç ve demokratik bir yapılanma ile bu işi yeniden başlatmak peşinde koşarken, tekçi ve inkarcı rejime muazzam bir zemin ve fırsatı da sağlamış olacak.

Dediğimiz gibi, Devletin derini ve görüneninin etkili olan kesimi, Öcalan' ile bu gizli istişarede mutabık kalınmış, onu bu sürecin meşru muhatabı ve aktörü olarak kabul etmiştir. Partilerin İmralı'ya gitmeme gerekçelerinin de siyaseten hiç bir mantıklı tarafı yok. Örneğin CHP, eski genetik kodlarını işleterek 21. yy da kendisini yine gülünç duruma sokmuştur. O zaman CHP'ye şöyle bir soru soralım: Peki sizin o zaman komisyonda ne işiniz var? (Bize göre yer alması çok olumlu) Komisyonun kurulmasını ısrarla teklif eden kim? Öcalan değil mi? Bu şekliyle siz zaten onun muhatap olmasını meşrulaştırmış olmuyor musunuz? Devlete rağmen demokrasi, özgürlükler ve Kürtlerin ulusal hak talepleri konusunda devletin konseptinden farklı bir çözüm iradeniz var mı? Yok. Sen sözde meşru görsen ne olur, görmesen ne olur? Devlet onu muhatap kabul etmiş zaten. Kürt muhalefetinin bu konudaki tavrı ne? Ne siz sorun ne de ben cevap vereyim. Bu kesimlerin siyasi duruşları ve mantıkları tam bir eğlencelik. Sonuç itibari ile, Komisyon İmralı'ya gidecek. Bence de çok iyi oldu. Öcalan'ın kendi ağzıyla topluma ne diyecek, soru ve diyaloglar nasıl olacak? Asıl merak edilecek temel sorun bu görüşmeden sonrasıdır. Bekleyelim görelim.

 


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı toplam 1 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 13:05:31