1979 İran İslam devriminden günümüze kadar süregelen ABD-İran çelişki ve çatışmaları, ABD güçlerinin Irak’ın Bağdat havaalanında İran’ın Devrim Muhafızlarının Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi komutanlarından Mehdi Mühendis’in öldürülmesiyle sonuçlanan olayda en üst seviyeye ulaşmıştır. İran molla rejimi, gerek kendi iktidarını sağlamlaştırmak ve gerekse mensubu olduğu Şia mezhebini bölgede güçlü kılmak adına devletlerin alışılagelmiş meşru ordulaşması dışında birtakım yapılanmalara gitmiştir.
Bunun en bariz örneği, devleti değil rejimi korumakla görevli Devrim Muhafızlarıdır. Temel görevi rejimi korumak ve mezhebi gelişmeleri sağlamak olan bu örgütlenme, yine mezhebi hassasiyetleri kullanarak özellikle İran dışındaki yoksul Şia mensuplarını örgütlemek üzere Kasım Süleymani’ye sınırsız imkanlar ve yetkiler tanıyarak hem rejimi güvence altına almak hem de Şia mezhebini büyük İslam coğrafyasına yaymak üzere Fatımiyyun ve Zeynebiyyun birlikleri adında örgütlerle Suriye, Lübnan ve Irak coğrafyasında büyük bir etki alanı yaratmıştır.
Mevcut molla rejimine ve İran devletine yönelik her türlü saldırı ve riski, İran coğrafyasının dışında karşılamayı temel prensip olarak kabul eden İran politikası, aynı zamanda Kasım Süleymani gibi çok yetenekli elemanları vasıtasıyla da İran’a uygulanan ambargolara rağmen önemli ekonomik çıkarların yaratılmasında büyük başarılar sağlamıştır. Konuya İran açısından bakacak olursak Kasım Süleymani büyük bir komutan, fedakar bir insan ve yine davasına bağlı biri olarak görebiliriz. Ancak aynı Kasım Süleymani, yanı başında binlerce yıllık bir tarihe mensup Kürd halkının özgürleşmesini engellemek üzere her türden Acem oyunlarına başvuran ve yakın zamanda Kürdler arası ciddi bir ikilik yaratarak Kerkük saldırı ve ihanetini örgütleyen kişi olarak görülmelidir.
Geldiğimiz bu noktada, Rusya, Türkiye ve İran’ın Suriye sahasında yaptıkları hesaplar nedeniyle ABD’nin bölgedeki etkinliği giderek azalmaktadır. Mevcut koşullarda ABD’nin özellikle Orta Doğudaki menfaatlerinden vazgeçmesi mümkün değildir. Rusya, Türkiye ve İran yakınlaşması hayatın bütün alanlarında ABD’yi rahatsız ettiği gibi İsrail devletini de olağanüstü tedirgin etmektedir. Bu anlamda İran güdümündeki bir Irak devletinin ABD’yi ne kadar fazla kaygılandırdığı bilinmektedir. ABD’nin Irak devletini üçe bölerek İran’ın yörüngesinden çıkarmak istediği gün gibi açık bir durumdur. Bütün bu gelişmelerden dolayı, ABD, İsrail ve Kürdlerin bu coğrafyada çıkarları örtüşmekte ve tabiri caizse birbirlerine dostluk anlamında mecburdurlar. Tansiyonun giderek yükseldiği, risklerle avantajların aklıselim ile yönetilebileceği bir dönemi yaşamaktayız. Umarım yüzyıllardır özgürlük mücadelesi veren Kürdler, bölgedeki son gelişmeleri büyük bir aklıselim ile değerlendirir ve bu sürecin Kürdistan’ın bağımsızlığına vesile olabilecek politik bir strateji uygulanır. Burada belirleyici unsur sayın Mesud Barzani’nin tecrübeleri ve tüm Kürd güçlerini konsolide edecek becerisinin büyük rolüdür.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.