Tarihten Bugüne Parçalanmış Bir Coğrafya

Kürdistan, Fransa büyüklüğünde bir coğrafyadır. 1639 Kasr-ı Şirin ile ikiye, 1923 Lozan ile dörde bölünen; 60 milyonu aşkın nüfusu ve güçlü tarihî dinamikleriyle bir ülkedir. Güney Kürdistan bölgesi, henüz tam bağımsızlık haklarını elde etmiş olmasa da milli semboller, ulusal ordulaşma projeleri ve konfederal bir gelecekle bağımsızlığı hedeflemektedir. Güneybatı Kürdistan (Rojava) benzer bir yolu izlemenin sancılarını yaşıyor. Özerk yönetim, dışındaki Kürd muhalefet çevreleriyle uyum sağlama, ulusal birlik ve güvenlik örgütlerini oluşturma mücadelesini sürdürüyor.
Doğu Kürdistan;
Doğu Kürdistan’da Jina Emini ile başlayan toplumsal ayaklanma ülke genelinde çok etkili oldu. Öğrenci, akademisyen ve işçileri kapsayan geniş bir toplumsal harekete dönüştü. İran teokratik rejimi, bu meşru halk hareketlerini yönlendirecek güçlü bir siyasi liderliğin olmamasını fırsat bilerek sert karşı saldırılara yöneldi.Tabi hedefte yine Kürtler vardı. Sayısız direnişçi katledildi; onlarcası idam edildi. İran yönetimi, Güney Kürdistan’a Kudüs Gûcü, Haşdi Şabi benzeri güçlerle saldırı ve tehdit savururken, İsrail gibi normal bir devletle karşılaşınca yeraltı sığınak arayışına girdi. İsrail'e diş geçiremeyen İran Molla rejimi, intikamı savunmasız Kürd yurtseverler den aldı.
Türkiye’nin politikası;
Kuzey Kürdistan’ı askeri yöntemlerle, kayyım uygulamaları ve baskıyla yöneten Ankara yönetimi de İran’dan farklı bir yol izlemiyor. Siyasi rakipleri hapsetme, önde gelen Kürd siyasetçileri rehin alma politikalarıyla (Demirtaş örneği gibi) bölgeyi kontrol altında tutmayı amaçlıyor.
Ankara’nın Öcalan üzerinden yürüttüğü strateji: Kuzey’de sömürgeciliği meşrulaştırmak ve Rojava’da özerk yönetimi zayıflatmak üzerine kurgulanmıştır. Ayrıca dikkat çekilmesi gereken başka bir tutum da şu: Türkiye, Rojava Özerk Yönetim güçlerini baskı altına alma nedeni kendine bağlı cihatçı gruplarla birleştirme taktiğiyle Suriye işgalini meşrulaştırma, DSG-YPG’yi zayıflatma planıdır.
Türk devleti, hükümeti ve “muhalefetleri”, Rojava Özerk Yönetiminin Amerika önderliğindeki koalisyon güçleriyle ittifakından aşırı rahatsız. Bu ittifakı sabote etmek, müdahaleyi meşrulaştırmak için olağanüstü efor sarf ediyor. Ankara’nın hedefi Rojava direniş kuvvetlerini ya kontrol altına almak ya da meşruiyetlerini tartışmalı hale getirerek dış desteği sınırlamak oluyor.
Fakat Kuzey ve Doğu Kürdistan bölgelerini anti demokratik politikalarla yönetenler değişmekten başka şansları kalmamış gibi görünüyor. Çünkü bütün parçalarda bir Kürd uyanışı ve devletleşme refleksi belirmiş durumda. Bu realite Türkiye ve İran’ı bir yol ayrımına getirmiş. Özellikle İran 7 Ekim sonrası İsrail ile yaşanan 12 günlük çatışma ile ciddi nüfuz kaybına uğradı. Kudüs Gücü komutanı İsmail Hani’ye biçilen rol, Kasım Süleymani figürünü andırsa da beklenen otoriteyi geri getiremiyor. İran rejimi artık bölge değişiminde belirleyici değil, daha çok hedef konumunda.
Çözüm ve Çıkarlar;
Kürdistan meselesinin çözümü tarih boyunca ertelendi. Bu ertelemenin bilinçli olduğu ve bölge devlet yöneticilerinin bu çözümsüzlükten çıkar sağladığı dikkatlerden kaçmıyor.Zaten Ankara için çözümsüzlük, vekâlet ilişkileri yoluyla bölgeyi kontrol etmenin bir aracına dönüştü. Türkiye, NATO üyeliğini dokunulmazlığına yorumlayarak Kuzey Kürdistan'ı özel mülkiyeti gibi görme saplantısına girmiş
Ayrıca Türkiye NATO üyeliğine rağmen halen Kürdleri Batı’ya karşı pozisyonlandırmak, milli bilinci köreltmek, demografiyi değiştirmek ve devletleşme talebini görünmez kılmak için uğraşıyor. Diğer tarafta Kürdistan’ın uluslararası parçalanmışlığını bir “iç sorun” gibi sunuyor.
Uluslararası Sorumluluk;
Birleşmiş Milletler ve büyük güçler, Türkiye’nin Öcalan üzerinden başlattığı Kuzey Kürdistan “çözüm” süreçlerine dahil olmaması ve izlemekle yetinmesi Kürd halkı nezdinde kaygı ile izleniyor. BM temsilcileri, Ankara’nın rehin aldığı Kürt siyasetçilerini ulusal haklar karşısında kullanma planlarını engelleyecek adımlar atmalıdır. Özellikle İngiltere ve Fransa’nın tarihi sorumlulukları bulunuyor. Geçmişte oynadıkları parçalama rollerinin telafisi gereklidir.Emperyal güçlerin Kürtlerin devletleşme talebini siyasi ve ticari çıkarlarla ertelemesi, bölgeyi islamist terör unsurların ve denetimli terör gruplarının önünü açıyor. Bu planlamalar yeni çatışma dinamiklerini tetikler.
Kürdlerin Çözüm Potansiyeli;
Eğer bugün Irak ve Suriye’de demokrasi, etnisite ve kadın haklarını önceleyen idari yapılar varsa, bunda Kürdlerin rolü belirgindir. Arap, Türk ve Fars yönetimlerin demokrasiye ve kadın haklarına bakışı sınırlı kaldıkça, Kürd ve Kürdistan halkların seküler yapısı, bölgesel demokratik dönüşüm için önemli bir potansiyel taşıdığı görülüyor. Bölgede köklü demokratik değişimler, Kürdlerin ulusal hak eşitliği ve devletleşmesiyle mümkündür. Aksi halde mevcut gerici rejimler ve bölgesel çekişmeler, istikrarsızlığı beslemeye devam edecektir.
Ortadoğu Dengeleri, Olası Senaryolar;
ABD ve İsrail’in, Suudi Arabistan gibi bazı rejimleri yanına alarak bölgeyi yeniden dizayn etme planında Irak’ın parçalanması, Hamas ve Hizbullah’ın işlevselleştirilmesi ve Lübnan’da yeni bir düzen kurulması senaryoları yer alıyor. İran için süreç daralıyor. Türkiye’nin Kuzey Kürdistan politikası ise ya kökten değiştirilecek ya da parçalanma yönüne gidilecek. O nedenle Türk devleti yaşanacak değişimi Öcalan üzerinden minimize etmeye odaklanmış. Ancak bu durum Kürdlerden yükselen bağımsızlık talebini dahada alevlendirecek gibi görünüyor. Önümüzdeki süreçte Güney ve Rojava Kürdistanı hava desteği ve ağır silahlarla donatılacağı açıklanıyor. ABD, İsrail veFransa, Kürdlerle siyasi, ticari ve diplomatik ilişkilerini güvence altına alacak yeni dengelere önem verecek.Kürdlere İbrahim Anlaşmaları gibi bölgesel ittifak ve normalleşme yolları teklif ediliyor. Sonuç olarak Çatışma ve istikrarsızlıktan beslenen bölge ülkelerindeki gerici rejimler, insanlığa ve bilime katkı sağlayacak politikalar üretemiyor.
Türkiye ve İran’ın repertuarı, genellikle Kürdleri yok saymak, din üzerinden toplumları yönlendirmek ve geleceği karartmak üzerine kurulu. Türkiye’nin Suriye’den çıkması ya da Kıbrıs’a öncelik vermesi gibi stratejik değişkenler, Kürdistan’daki süreçlerin seyrini değiştirebilir. Kürdler, katliam, sürgün, demografik değişim ve asimilasyona rağmen 60 milyonu aşkın nüfus ve yaklaşık 550.000 km² yüzölçümü ile devletleşme talebinden ısrarlı.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 21:38:44





























































































































































































