Güney Kürdistan’da Sayın Mesud Barzani’nin bağımsızlık referandumunun tarihini açıkladıktan sonra farklı çevrelerden farklı tepkilerin birer birer ortaya çıktığını görmekteyiz. Dünyanın gelişmiş birçok ülkesinin temsilcilerinin, böylesi bir açıklamaya Bizler ya destek verir maiyette ya da temkinli bir yaklaşım içerisinde olduklarını müşahede ederken Kürdistan sömürgecisi ülkelerin merkezlerinden daha çok olumsuz beyanların ağırlıkta olduğunu görmekteyiz.
Elbette ki Kürdlerin, yaklaşık iki yüz yıllık makus talihlerini yenmek ve uluslararası arenada onurlu ve şerefli yerini alabilmek adına, kendi atalarına ait topraklarda kendi devletlerini kurmak ve aynı zamanda sömürgecilerin kirletmiş oldukları toprakları özgürleştirmek üzere atmış oldukları bu tarihi adım farklı çevrelerden farklı tepkiler alacaktır. Yüzyıllardır Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan eden ve Kürdleri köleleştirmek isteyen sömürgeci devletlerin, ırkçı ve faşist çevrelerinin Kürdlerin bu tarihi ve onurlu çıkışına alkış tutmayacaklarını ortalama akla sahip her Kürd insanı bilmektedir.
Ancak Kürd halkının, özgürlük hayallerini gerçekleştirmek üzere kararını verdikleri bağımsızlık referandumuna haddini aşarak olumsuz tepki verenler şunu iyi bilmelidir ki yüzyıllardır işgal altında tutmakta oldukları bu toprakların gerçek ve tartışmasız sahipleri Kürd halkıdır. Hele de bahse konu çevreler Orta Asya kaçkınları ve onların temsilcisi faşist MHP genel başkanı Devlet Bahçeli olunca, bu zatın Kürdlere ve Kürdlerin değerlerine yönelik sarf edeceği her kelimeyi birkaç kez düşünmesi gerekmektedir.
Devlet Bahçeli’nin, Sayın Mesud Barzani ve Kürdlere yönelik her saygısızca söz ve saldırısının karşısında, Mezopotamya topraklarının gerçek sahipleri olan Selehaddini Eyyübi’nin torunları elli milyonluk yiğit Kürdistan evlatlarını bulacağını unutmamalıdır. Aslında bunamış ruh halini ve siyasette gösterdiği yetmezliklerini Kürdlerin değerlerine saldırmakla kapatmaya çalışan bu zatın, zevahiri kurtarmak adına bu küstahlıkları yaptığını tahmin etmek bizler için zor bir şey değildir.
Kürd halkını, onurlu ve özgür bir yaşama taşıyacak olan bağımsızlık referandumunun dostlarımızı sevindirecek ve düşmanlarımızı kör edecek bir biçimde sonuçlanacağı ve diğer parçalardaki Kürdleri de önemli ölçüde güvenceye alacağı bu sürecin, tüm Kürd siyasi çevreleri tarafından bilince çıkarılarak sahiplenilmesi, Kürd’üm diyen her kişinin vazgeçilmez tarihi ve kutsal görevi olmalıdır. Kürdler, referandum ve bağımsızlık süreçlerine bütün farklılıklarına rağmen amasız, fakatsız mutlaka sahip çıkmalı ve bu tarihi fırsatı doğru kullanmalıdırlar.
Bu anlamda;
a-) Referandum oylamasına, en yüksek düzeyde katılımın sağlanması için başta siyasi çevreler olmak üzere herkes gereken katkıyı sunmalıdır.
b-) Referandumda evet oylarının olabildiğince yüksek rakamlara ulaşması, uluslararası arenada Kürdlere yapılacak desteğin teminatı olarak algılanmalıdır.
c-) Dört parçadaki Kürd siyasi çevreleri yapacakları olumlu eleştiri ve eylemleriyle bu referandumun meşruiyetine büyük katkılar sunmalıdırlar.
d-) Diasporadaki Kürd siyasetçi ve entelektüel çevreler, ulaşabildikleri her yerde bağımsızlık referandumunun meşru ve haklı bir çıkış olduğunu mutlaka anlatmalı ve bulundukları devletlerin siyasetçilerini olumlu etkilemelidirler.
Velhasılıkelam kendine Kürd’üm diyen herkes bu özgürlük ve bağımsızlık yürüyüşüne mutlaka katılmalı, ayrıca kimseden görev ve sorumluluk konusunda davet veya talimat beklememelidir. Kürdlerin onurunu, namusunu ve geleceğini belirleyecek olan bu tarihi çalışmada herkesin mutlaka ama mutlaka emeği olmalıdır. Bilinmelidir ki özgürlük ve bağımsızlık başkaları tarafından Kürdlere altın bir tepside sunulmayacaktır. Umarım ve temenni ederim ki tüm Kürd siyasi çevreleri ve sorumluluk sahibi yurtsever insanlarımız, üzerine düşen görevi mutlaka layıkıyla yapacaktır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
13.06.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.