Ercan İlgin: Kürt Entelijensiyasının Milliyetçilikle İmtihanı - 6

''Yani, milliyetçilik olmaksızın yurtseverlik başlı başına bir milli kavram olarak düşünülemez ve milliyetçiliğin yerine ikame edilemez. Yurtseverliğe bir milli nitelik kazandırmak için gerekli olan yegâne şey milliyetçiliktir.''

14 Ekim 2025 - 09:12
14 Ekim 2025 - 09:12
 0
Ercan İlgin: Kürt Entelijensiyasının Milliyetçilikle İmtihanı - 6

Bilindiği gibi, Kürt Entelijensiyasının Milliyetçilikle İmtihanı adlı yazı dizimin ilk beş bölümünde, 1960’ların başından 1980’e kadarki dönemde ortaya çıkan Kürt örgütlerinin analizini yapmaya çalıştım. Bu konuda mümkün olduğunca objektif olarak bu örgütlerin, Kürt milli uyanışında oynadıkları başat rolün yanı sıra bu örgütlerin zaaflarını da ortaya koymaya çalıştım.

Yazdıklarımla ilgili olarak o dönemdeki Kürt siyasetinde etkin rol oynayan bu örgütlerin yönetici kadrolarının benim analizlerime yönelik eleştirileri elbette ki Kürt düşün dünyasına bir katkı sunacaktır.

Bunu belirttikten sonra yazı dizimin son iki bölümüne geçmek istiyorum. Bu son iki bölümün birincisinde, o dönemden bakiye Kürt siyasetçilerinin hala milliyetçilik kavramına karşı mesafeli davranıp bu kavramın yerine “yurtseverlik” kavramını kullanmaktaki ısrarından hareketle bu iki kavramı ele alacağım. Yine yazımın son bölümünde ise milliyetçiliği içselleştirmekle birlikte bu düşünceyi salt ezen ulus-ezilen ulus milliyetçiliğine hapsetmenin yanlışlığını ortaya koymaya çalışacağım.

Bu noktada, yazımın bu bölümünde “milliyetçilik”le “yurtseverlik” arasındaki temel farklılıkları ortaya koymaya çalışayım.

Özünde, bu iki kavram arasındaki en temel ayırım sadakat ve aidiyet duygusundaki farklılıktır. Bu noktada milliyetçiliğin temel diskurunun bir milli aidiyet duygusu olduğunu söyleyebiliriz.  Yani milliyetçiliği içselleştiren her bir birey ülkesinin neresinde yaşarsa yaşasın soydaşları ile güçlü bir aidiyet bağı kurar, kendisini o kimlikle tanımlar ve yine o kimliğine sadakat duygusunu mütemadiyen dile getirir. Ayrıca, bu duygu çerçevesinde, kendi ülkesinin dışında yaşayan kendi soydaşlarına karşı dayanışmasını da, onların yaşadığı ülkelerde maruz kaldığı kimi haksızlıklara karşı tepkisiyle dile getirir.

Buna karşın yurtseverlik, adı üstünde olmak üzere yurt sevgisini içerir. Fakat milliyetçiliği içselleştirmemiş bir birey için yurt kavramı çoğunlukla belirli bir coğrafyayı ve bununla alakalı sınırlı bir alanı kapsar. Bu alan kimi yerde, bireyin ailesiyle birlikte yaşadığı yöreyle sınırlı olur. Elbette ki bu sınırlı alan içerisinde, bireyin bu yurt sevgisine atalarının ebedi istirahatgahı olması nedeniyle bir manevi bağ da eşlik eder. Fakat her durumda, yurtseverlik bu bağlamda, bireyin sınırlı bir alana olan sadakatiyle sınırlıdır. Bu aynı zamanda, birey için bir aşinalık duygusudur. Yine birey bu aşinalık ve sadakat duygusu içerisinde yurt bellediği bu sınırlı alanı koruma ve sahiplenme dürtüsünü muhafaza eder.

Bu duygu biçiminin bir ülke aidiyetine dönüşmesini sağlayan olgulardan birincisi milliyetçilik, ikincisi ise ulus-devlet sistemidir.

Birincisinden başlayacak olursak, bireyin kendi milli kimliğiyle özdeşleştirdiği bu yurt sevgisinin alanını bir ülkeye ve bir millete aidiyete dönüştürmesi için milliyetçiliğin başat rol oynadığı gerçeğini görürüz. Çünkü milliyetçilik, bireyin belli sınırlar dahilinde zuhur eden aidiyetini genişletir ve onun yurt kavramını sınırlı bir alandan çıkarıp ortak bir milli aidiyet temelinde kendi soydaşlarının yaşadığı en geniş coğrafyaya karşı bir aidiyet duygusuna dönüştürür. Bunun sonucunda da milliyetçiliği içselleştiren her bir birey, artık, belki de hiç gitmediği diyarları da bu duygu çerçevesinde yurt olarak kabullenir.

Bunun en somut örneği de, günümüzden yüz yılı aşkın bir süre öncesinde, kendi iradesi hiçe sayılarak dört kolonyalist devlet tarafından paylaştırılmış olan Kürtlerde ortaya çıkar. Bu örnekte milliyetçiliği içselleştirmemiş olan her bir Kürt bireyinin yurt aidiyeti ve yurt sevgisi, kendi yaşadığı ülkenin teritoryal sınırlarıyla sınırlıdır. Bu durumda örneğin, Diyarbakırlı Kürt için Erbil bir ortak yurt değildir. Keza bir Mehabadlı Kürt için Qamişlo’da öyledir. Aynı şekilde tabii ki bunun tam tersi durumlarda da aynı gerçeklik karşımıza çıkar. Yani milli aidiyeti içselleştirmemiş her bir Kürt bireyi için yurt kavramı kendi yaşadığı coğrafyayla sınırlıdır. Bunun tersi için bir başka şey gereklidir. O da Kürt milliyetçiliğidir.

Yani, milliyetçilik olmaksızın yurtseverlik başlı başına bir milli kavram olarak düşünülemez ve milliyetçiliğin yerine ikame edilemez. Yurtseverliğe bir milli nitelik kazandırmak için gerekli olan yegâne şey milliyetçiliktir. 

Bunu kısaca ele aldıktan sonra yine yurtseverliği belirli bir alandan çıkarıp bir ülke sevgisine dönüştürmenin ikinci aracı olan ulus-devlet sistemine bakalım.  

Ulus-devletler, zaten sahip oldukları teritoryal sınırlar içerisinde bir ülke gerçeğine dayandığı için kendi yurttaşlarının yurt sevgisini kendi lokal alanından çıkarıp bir ülke sevgisine dönüştürür. Bu durum aynı zamanda, özgür milletlerin kendi ulus-devletleri vasıtasıyla sergilediği ortak bir milli irade beyanıdır. 

Fakat burada da emperyal yayılmacılık peşinde koşan kimi devletlerin, bu kavramı savaş dönemlerinde kendi halkını konsolide etmek amacıyla kullanmaları gibi bir durum ortaya çıkar.

Bu doğrultuda, Thorstein Veblen’in, 1.Dünya savaşı sırasında “Yurtseverlik tam ifadesini savaşta bulur… Yurtseverlik barışı korumak için değil, bozmak içindir.” sözü bu gerçeğe işaret etmesi bağlamında önemlidir. 

Diğer yandan milliyetçilik yerine yurtseverlik kavramını kullanmayı tercih eden kimi Kürt entelijensiyasının, yurtseverlik kavramının insanlık tarihinde son birkaç yüzyıllık süreçte en çok kirletilmiş kavram olduğunun bilincinde olmaları gerekmektedir.

Bu bağlamda, bir İngiliz düşünürü olan Samuel Johnson’ın, 18. Yüzyılda, gerek kendi toplumundaki aristokrat sınıfın, gerekse de onunla aynı kampta yer alan burjuvazinin kendi çürümüşlüğüne kılıf uydurma adına “yurtseverlik” sloganının arkasına sığındığının bilincinde olarak “Yurtseverlik alçaklığın son sığınağıdır” tespiti son derece yerindedir.

Johnson’ın bu tespiti sonraki yüzyıllardan günümüze kadar her durumda geçerliliğini korumuştur. Örneğin, 20. Yüzyılın en büyük emperyalist devletlerinden olan Sovyet Rusya’nın, sömürgeci ve yayılmacı politikalarını yurtseverlik kavramının arkasına sığınarak hayat geçirdiği bariz bir gerçekliktir. Öyle ki, katıksız bir Rus şovenisti olan Stalin, 1920-1930’larda Troçki’yle polemiklerinde ona, “köksüz ve Rus yurtseverliğinden yoksun” diye saldırır.

Keza, 1922’de iktidara gelen Mussolini’nin Faşist Partisinin de temel sloganlarından birisi yurtseverlik olmuştur. Burada dikkat çeken husus, Mussolini faşizminin bir yandan kendi ideolojisini anti-milliyetçi temelde konumlandırırken, diğer yandan yurtseverlik kavramını münhasıran sloganlaştırmış olmasıdır. Bunun nedeni faşistlerin, yurtseverlik kavramının kitleler üzerindeki etkisinin farkında olmuş olmalarıdır. 

Yine bu durum, Nazizm içinde geçerliydi. Hitler, bir yandan, kendi milletini bile üstün ırk olarak görmezken, – ki, Almanlar ezici çoğunluğuyla Cermen değildi ve Hitler kahramanlarını Kuzey Avrupa’da arıyordu - diğer yandan kendi toplumunu konsolide etmek bağlamında yine “yurtseverlik” kavramının arkasına sığınacaktı.

Son olarak, gerek Nazizm’in gerekse de Faşizmin örnek rol model olarak aldıkları Kemalizm de bu kavramı kullanma konusunda gerekli ustalığı gösterecekti. Birinci Dünya savaşının akabinde, dönemin emperyalist güçleriyle tam bir mutabakat çerçevesinde yeni bir devlet kurma becerisini gösteren Kemalist rejim de, Osmanlı’dan kendisine miras olarak gördüğü Kürdistan’daki hakimiyetini esas olarak bu şiar temelinde kuracaktı. Kaldı ki, aynı söylem yüz yıldan beri, Türk sosyalistleri başta olmak üzere Türk toplumunun ezici çoğunluğu tarafından biteviye tekrarlanmaktadır.   

Yani tüm bu totaliter rejimler “yurtseverlik” kavramının kendi toplumlarında ne denli efsunlu bir kavram olduğunun bilincinde olarak her zaman bunu temel sloganlarından biri yaptılar.

Sonuç olarak yurtseverlik kavramı son yüzyıllarda emperyalist ve yayılmacı devletlerin politikalarının temel argümanı olagelmiştir. Elbette ki, Kürt entelijensiyası içerisinde kimi çevrelerin bu kavramı kullanıyor olmaları onların bu kampta yer aldığını göstermez. Tersine onların bu kavramı belli bir milli aidiyet çerçevesinde kullandıkları ve “yurt” tan kastın da Kürdistan olduğu açıktır. Fakat yine onların da bu kavramı kullanmak konusundaki ısrarını yeniden gözden geçirmelerinin yerinde olduğunu düşünüyorum.

Devam edecek…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 499 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 12:14:35