Türkiye ve Kürdistan’da mevcut siyasi parti ve çevrelerin 31 Mart yerel yönetim seçimlerine hazırlandığı bugünlerde, yazımın başlığında kullandığım soruya tüm duyarlı Kürtlerin vermesi gereken en makul cevap ebette ki hayır olmalıdır. Ancak Kürt ulusal mücadelesine emek ve gönül vermiş ayrıca bedel ödemiş insanlarımızın tek kelimeyle hayır deyip karşı çıkması anlamlı olmayacağı gibi mevcut sorunlara çare de olmayacaktır.
Sebebine gelince;
Kürt seçmenlerini alternatifsiz bırakan apocu siyasetin son 35-40 yılda neleri niçin yaptıklarını ve böylece aslında kimlere hizmet ettiklerini bütün boyutlarıyla değerlendirmek gerekmektedir. T.C. Devletinin derin aklının Kürdistan’da 24 Kürt ili olmasına karşılık Kürtleri gerçek anlamda temsil edebilecek yurtsever partilerin seçimlere katılamaması için seçim kanununda yaptıkları son değişiklikle,41 il ve bu illere bağlı 1/3 ilçede örgütlü olma şartını neden koyduğunu tüm Kürtlerin iyi bir analiz sonucu bilince çıkarması gerekmektedir.
Böylece yaşadığımız bu süreçlerde gerçek Kürt yurtsever devrimci demokrat kesimlerin etkisiz kılınması ve önünün kesilmesinin temelleri, T.C. Devletinin derin üst aklı tarafından ta 1970’li yıllarda atılmış ve o günlerden günümüze kirli bir proje olarak uygulanan siyaset anlayışı taşeroncu apocular ve Türklüğün bekasını savunan Türk sol güçleri vasıtasıyla günümüze kadar taşınmıştır.
Bu sebeplerden dolayıdır ki, Kürdistanlıların önüne konulan böylesi bariyer ve alternatifsizlik koşullarında, Kürtler kendi alternatiflerini kendi öz güçlerine dayalı olarak Kürdistani bir cepheyi oluşturmak zorundadırlar.
Aksi durum, ırkçı şoven anlayışın T.C. Devletinin bekasını önceleyen ve Kürtlerin ebediyen yok sayılacağı Türkçü ve Turancı anlayışa teslimiyet sonucunu yaratmaya yönelik olacaktır. Bu anlamda Kürtlerin iki kötü ve iki hasım arasında yapacakları herhangi bir tercih bilerek veya bilmeyerek kendi milletine ihanet etme sonucunu doğuracaktır.
Mevcut durum Kürt düşmanı Alparslan Türkeş’in 80’li yıllarda sarf ettiği şu cümleleri bize hatırlatmakta ve haklı çıkartmaktadır. ‘’Ülkücüler zindanlarda yatarken düşünceleri iktidarda ve Türkiye’yi yönetmektedir.’’ Bu günde Türkeş’in düşüncelerinden zerre kadar taviz vermeyen MHP ve İYİ Parti, muhalefette olmalarına rağmen Kürt düşmanı Ülkücü düşünce, AKP’nin ve apocuların basiretsizliği yüzünden memleketi faşist ve ırkçı bir anlayışla yönetmektedirler.
İşte apocu anlayışın yanlışları nedeniyle bugün gelinen noktada, Kürtlerin önüne dayatılan ya ırkçı Kemalist faşistlere veya takiyeci ümmetçi faşistlere oylarınızı kullanın anlayışıdır. Aslında Kürt nüfusunun %60’nın Türkiye metropollerinde sürgün ve çaresiz kaldığı bu süreçte, metropol kentlerinde ki seçimlere girmemek yada Kürtlere doğru bir adres göstermemek hangi anlama gelmektedir?
Yaşadığım bir dönemi hatırlayarak içim kan gidiyor, 1978 yılında Kemalist Türk solu ve bir kısım revizyonist Kürtlere rağmen DDKD hareketinin öncülük ettiği o dönemde KUK ve RIZGARİ örgütlerinin de katkı sunduğu Kürtler, artık bağımsız örgütlenmeli ve kendi öz güçlerine mutlaka güvenmelidirler diyen kadrolardan birisi olduğum için ve kendi emeğime duyduğum saygıdan dolayı diyorum ve rica ediyorum. T.C. Devletinin ve apocu anlayışın bizlere dayattığı iki kötüye oy vermek değil eğer ille de oy kullanacak isek, kutsal olan oylarımızı mutlaka ama mutlaka bağımsız ve nitelikli Kürt partilerinin gösterdiği adaylara kullanarak onurumuza sahip çıkalım, Çünkü onur bir milletin gururudur.
Sonuç olarak, apocu anlayış bir taraftan uyguladığı yanlış siyaset ve eylem tarzıyla 8-10 milyon Kürdü sürgün olarak metropol varoşlarında yaşamaya mecbur ederken, diğer taraftan Kürtleri alternatifsiz bırakarak Türkçü ve Turancı partilere oylarını kullandırarak, tarihte affedilmesi mümkün olmayan bir vebal işlemektedir.
Buna karşılık bizler naçizane diyoruz ki; Kürdistan’da oylarını kendi bağımsız adaylarına kullan, metropolde ise sen yoksun, ayrıca senin de temsilcin yok, sandığa gitmek zorunda da değilsin.
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN
31/01/2019 - İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.