Kürd’lerin Devlet Olamayışının Faktörel Kronolojisi

günümüz Neo-Kürd siyasal akımı, Kürd’lerin reel toplumsal birliğini önemli ölçüde baltalayarak, Kürd’leri baypas edip “orta doğu halklarının kurtuluşu” için çabalaması, bu güne değin Kürd varlığını yerle yeksan eden egemen güçlerin yararına göre zımnen faaliyette bulunması, Kürd birliğinin önüne konulan en kötü bariyeri oluşturmaktadır.

Mustafa Balbal

17.08.2020, Pts | 09:37

Kürd’lerin Devlet Olamayışının Faktörel Kronolojisi
Makaleyi Paylaş

Takriben M.Ö. 3 bin yıllarından itibaren Mezopotamya’da uzun süre hüküm sürmüş olan Sümerler, Akadlar, Asurlular ve Urartular gibi pek çok büyük uygarlıkları görmekteyiz. Daha sonra, aynı coğrafyada benzer şekilde egemenliklerini katı şekilde sürdüren Persler, Medler, Babiller, Makedonlar ve Silveskoslar gibi imparatorluklar da varlıklarını sürdürebilmek adına birbirleriyle yaptıkları kanlı savaşlar soluksuz olarak birbirini izlemiştir. O dönemlerde egemenliğini sürdüren ve şehir devleti olan Akad’ları zaman zaman yenilgiye uğratan dağlı Kürd’ler (Karduk’lar) milattan önce Mezopotamya’da belli bir güce sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Milattan sonra ise, Mezopotamya’ya bakıldığında, durum daha da karmaşık ve acımasızdır. Çekim merkezi konumundaki Mezopotamya coğrafyası, meskûn sayılmayan devasa saldırgan imparatorlukların kanlı akınlarına uğrayarak adeta cirit atılan kızgın ve çatışmalı bir arena haline geldiği anlaşılmaktadır.

M.S. 6.yy’ın ortalarından itibaren Mezopotamya’ya yayılmacı İslami akınların da aralıksız olarak başladığı görülmektedir. Söz konusu islami akınlar, yayılmacı politikalar güderek, topyekûn Zerdüşt olan Kürd’leri kılıç gücüyle islamiyete zorladı. İslamiyet’i kabul etmeyen kimi Kürd’ler uzak diyarlara göçe zorlanırken, kimisi dağlara sığındı, kimisi de islamiyeti kabul etmek zorunda bırakıldı. Kürd’ler arasında giderek parçalanmışlığın ilk adımlarından biri böylece atılmış oluyordu.

Kürd’lerin aleyhinde gelişen olaylar neticesinde, Mezopotamya’da nüfusu giderek seyreldiği gözlenen Kürd’lerin arasında bu kez dinsel çelişkiler baş göstermeğe başladı. Zerdüşt ve Müslüman şeklinde iki ayrı temel inanca ayrılmalarıyla Kürd ulusal bütünlüğünün önüne bir set daha çekilmiş oldu.

İslami akınların akabinde, bu kez Orta Asya uzantılı saldırgan akınlar Kürd coğrafyasına atlarını sürdü. Mezopotamya’nın meskûn halklarının tarihi ve kültürel dokusuyla uyuşmayan bu orta Asyalı saldırgan akınlar, Mezopotamya’nın meskûn halklarından biri olan Kürd’lerin yaşamsal seyrini ve savaş gücünü tehdit ederek, bölgenin tümünü, bazen de bir kısmını istila edip yayılmacı politikalarla kendilerini bölgede erk sahibi kıldılar. Söz konusu akınların güçsel pozisyonları zamanla değişerek, bölgesel egemenlikler periyodik olarak el değiştirdiği görülmektedir. Kimi kez, varlığına son verilen güçler, bir takım ekonomik, sosyal ve askeri stratejilerle derlenip toparlanarak, tekrar varlıklarını canlandırmayı başarırken, Kürd’lerin ise, savaş gücü giderek zayıfladığı görülmektedir.

Diğer yandan, 1079-1272 tarihleri arasında orta doğuya çok sayıda düzenlenen Kudüs odaklı Hıristiyan Haçlı seferlerinin Kürd asıllı hükümdar Selahaddin-i Eyyubi tarafından engellenerek orta doğudan çıkartılıp yenilgiye uğratılması bir anlamda Kürd’lerin ileriki dönemlerde Müslümanlar tarafından zulme uğratılmasının adeta zeminini beraberinde hazırlamış oluyordu. Çünkü Kürd’lerin günümüze değin, müslümanlar tarafından katliamlara uğratılması ve sömürülmesi gerçeği, Selahaddin-i Eyyubi döneminde de devam etmiş olsa da, baskıların başlangıcı aslında bu dönemden takriben 650 yıl öncesine dayanır ve günümüze dek devam eder.

Ortadoğu coğrafyası sonsuza dek Haçlı’ların eline geçmesi durumunda sanırım Kürd’lerin makûs talihinden bahsetmiş olunmayacaktı. Ve en azından, Kürd’ler gerici Arap despotizminin pençesinden kurtulmuş olacaklardı. Haçlı’ları yenilgiye uğratan Selahaddi-i Eyyubi’nin gerçekleştirdiği bu savaş, Kürd’ler açısından önemli bir talihsizlik olarak görülebilir. Bu uzun kargaşa seyrinde, belki de tabiatın doğası gereği, asırlar sonra da olsa, Mezopotamya’nın o kızgın toprakları, yabancı istilacı güçlerden kısmi oranda arınabilmiştir. Geride, Orta Asya uzantılı akınlar ile Mezopotamya kökenli Kürd’ler gibi kimi halklar kalabildi. Koşullar değiştikçe, Kürd’ler feodal aşiret mantalitesi ve din çelişkisi temelinde kimi zaman birbirleriyle çatışarak uzak topraklara ve dağlara dağılıp bölündüler.

Tarihte her ne kadar başta “Şeddadi” ve “Mervani” gibi bir takım önemli devletleri kurmayı başarabilmiş olsalar da, feodal yapısı ile parçalanmışlığı itibariyle büyük ölçekli saldırılara karşı zamanla varlıklarını koruyamaz hale geldikleri görülmektedir. Bu bakımdan, devlet düzeyinden aşağıya çekilen Kürd’ler, salt bölgesel düzeyde “Mirlik” ve “Beylik” gibi klana dayalı, dışa bağlı, küçük ölçekli aşiretsel yönetim biçimleriyle varlığını sürdürmekle yetinmiştir. Bir başka açıdan bakıldığında, Kürd’ler etkin bir güç olmayı başaramamış olsalar da, cesaret ve nüfus ölçüsünde Mezopotamya’da olup-bitenlere rağmen, etkin bir halk olmayı koruyabilmiştir.

Tarihin önemli sütunlarını işgal eden Yunan generali Xenephon, M.Ö. VI. yy.’da yazdığı “Anabasis” isimli eserinde, ordusunun Karduk’lar (Kürd’lerin ataları) tarafından zor duruma sokulduğunu anlatırken, Kürd’lerin cesaret ve savaşkanlığından epey bahseder. Görüldüğü kadarıyla, tarih sürecinde, feodalizmin katı kurallarına hizmet etmekten ulusal birliğini sağlayamamış olan Kürd’ler, bu defa gücünü ve birliğini parçalayan başka faktörlerle karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Mezopotamya’da köklü bir tarihi olup, zengin bir kültüre sahip olan Kürd’lerin yaşadığı coğrafya, jeo-politik konumu itibariyle, 1900’lü yılların başından itibaren emperyalist müdahalelere sahne olurken, aşiretlerin desteğinden yoksun cemiyet örgütlenmeleri dışında etkin ve örgütlü bir güç oluşturamayan Kürd’ler, Lozan antlaşmasıyla tümden bölünüp, onarılması güç olan bir darbe daha almış oldu.

Diğer yandan, 1900’lerin başından 1960’a kadar aralıksız olarak ülkede dinsel bir etkinlik sürdüren Molla Said-i Nursi, hemen hemen her Kürd’ün beyin hücrelerine nüfuz ederek, Arap kültürünü yaygınlaştırıp Kürd’leri kendi ulusal benliğinden kopartarak, halkın ulusal bilincini adeta felakete uğratmıştır.

İslamiyetin kabulü süreci olan 1400 yıllık dönemde yaşanan ulusal aşınma, Molla Said-i Nursi’nin 60 yıllık döneminde yaşanan ulusal aşınma kadar tahribat yaratmamıştır. Bu altmış yıllık süreçte baş gösteren Kürd isyanlarının hiç birinde yer almayan ve İttihat-i Terakki’nin karanlık bir savaş kurumu olan Özel Harp Dairesi’nin (karakol) eski üyesi olan Molla Said-i Nursi, bu şekilde Kürd ulusal bilincinin önüne büyük bir set çekmiş oluyordu.

Nesnel koşullarda patlak veren Fransız devrimi, Avrupa kıtasını ve sonradan dünya genelinin siyasi, iktisadi ve sosyal açısını değişime zorlayarak, sosyal yaşamı her açıdan kollektivize etmesi, küresel ölçekte siyasi otoritesizliğin ortadan kalkmasına ve bu şekilde Kürd’lerin de, uygar dünyanın gündemini bir ölçüde kabul ve meşgul etmesine neden olmuştu. Ancak bu tür bir kabulün emperyalist güçler tarafından salt kültürel haklar seviyesinde görülmeğe çalışılması, doğrudan doğruya Kürd ulusal varlığının önüne çekilen başka bir set olmaktan öte bir şey olmadığı gerçeği, Kürd’ler tarafından görmezden gelinmediği görülmektedir, Diğer yandan, hala feodal faktörler ulusallaşmayı aksatırken, aynı şekilde egemen güçler tarafından da feodal yapılar çok yönlü olarak güdülendirilerek ulusal bilincin oluşmasını engellemektedir.

Yine aynı şekilde kontrolize edilen günümüz Neo-Kürd siyasal akımı, Kürd’lerin reel toplumsal birliğini önemli ölçüde baltalayarak, Kürd’leri baypas edip “orta doğu halklarının kurtuluşu” için çabalaması, bu güne değin Kürd varlığını yerle yeksan eden egemen güçlerin yararına göre zımnen faaliyette bulunması, Kürd birliğinin önüne konulan en kötü bariyeri oluşturmaktadır.

Diğer yandan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin anayasal sınırları dâhilinde bulunan ve tarihi bir Kürd kenti olan Kerkük ile diğer önemli toprakları yasadışı olarak, Irak ordusuna para karşılığında satan Lahor, Aras ve Bafel Talabani üçlüsünün ihanetine benzer pek çok olguyu Kürd’lerin bütünlüğünü engelleyen ihanet bariyerlerine örnek vermek mümkündür.

Kadim bir halk olan Kürd’lerin bugüne değin neden diğer halklar gibi devletleşemediklerinin sebep ve sonuçları ile dün ve bugününün kronolojisi yüzeysel ve kısaca bir sosyolojik bakışla irdelendiğinde, muazzam imparatorlukların etkin hâkimiyeti, din olgusu, güçlü ve aynı zamanda saldırgan olan ecnebi akınların üstünlüğü, ihanetler, feodal değerler, göçler, sürgünler ve egemen güçlerin Kürd siyasal hareketlerini kontrolde tutması gibi pek çok faktörün rol oynadığı açıkça görülmektedir.

17/08/2020

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
14069 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:20:28:10

Mustafa Balbal

Yazarın Önceki Yazıları

Ağrı İsyanında Öldürülen Şêx Tahar’ı 91 Yıl Sonra Hatırlamak! Bıruki Aşiretinden Temoçin Ailesinin Erivan’dan Meclis-i Mebusan’a ve TBMM’ye Uzanan Siyasi Öyküsü Ekolojist HDP Üç Maymunu Oynuyor Selahattin Demirtaş’ta Liderlik Vasfı Var mı? Kürd Tarihi ve Sosyolojisi Bazen Abartılıyor 1916- Kürd Soykırımı Kürdolog Halil Hayali Kimdir? Ramazan Davulculuğu Geleneksel Faşizmdir 140 Yıllık Mültecilikten Tetikçiliğe Çerkes’ler… Aşiret Derneklerinin Sakıncaları Ve Aşiret Sosyolojisi Şêx Faxri Bokarki’nin Direniş Öyküsü Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -8- Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -7- Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -6- Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -5- Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -4- Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -3- Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -2- Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Tarihsel Kronolojisi -1- HDP ile CHP’nin Muhataplık Paradoksu Atatürk Laik’miydi? Türkiye’de Kemalist Irkçılığın Sosyolojisi ve PKK Faktörü Yahudi-Arap Çatışması ve Kürd’ler Ermeni’ler Kimdir, Neden Toprak Sattılar? 1 MAYIS VE KALIN ENSELİLERİN İSTİSMARI Ermeni’ler Nekadar Kürd Öldürdü? Seyidxan ile Elican’ın İsyan Öyküsü ve İTC-Ermeni İşbirliği 2. bölüm Seyidxan ile Elican’ın İsyan öyküsü ve İTC-Ermeni İşbirliği Mele Mıstefa Barzani’ye saldırmak ahlâki değil Mahabad Kürd Cumhuriyeti gibi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni de Yıkmaya Çalışıyorlar Şeyh, Tarikat ve Kürd’ler ''Seyyid'' kimdir? Ve Kürd’ler… Bir Zamanlar Erivan Radyosu Ezidi Soykırımcısı IŞİD'in referans kodları 33 Kurşun Yahudi Jenosid'inin dün ve bugününe Kürd'lerin bakışı Dengbêj Seyidxan’ê Boyağçi’nin Cenazesinde Görülen Vefasızlık HDP'nin Yürüyüşü ve Demokrasi Çıkmazı Feridun Yazar'ı Anmak ve Anlamak Ahlât Selçuklu Mezarlığı söylemi ütopik bir söylemdir Kızıl Kürdistan'da Ermenistan'ın Vahşet Anatomisi
x