Telgrafın tellerine artık kuşlar mı konacak, yoksa ölümden haz alanlar, Türk Devleti’ni yeni bir r-organize ile, yeniden sahne mı alacak? Türk Devleti’nin yüreğine oturmuş korku, peki bu korkunun ecele faydası olacak mı? ‘’Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya“ diyerek, Kürdlere kurulan tezgahı, Kürdler yiyecek mi?
101 yıl boyunca, Kürd ve Kurdistan inkarı ile başlayan, Türk yaratma ve devlet olma süreci, Kürd kanı, malı ve toprağı üzerinde, %1’i bile kayıtlara geçmeyen bir jenosit ve inkar politikası yürüdü. Sadece kürdleri inkar, ölüm, toplu katliamlar, asimilasyon ve yok etme, Türkleştirme siyaseti uygun görüldü. Bugün birileri çıkmış: ‘’Türk-Kürd kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk...“tan bahsediyor! Hangi ‘’Türk-Kürd kardeşliği“ ?
Bu 101 yıl boyunca maruz kaldığımız barbarlık, bizim uydurduğumuz bir ‘’barbarlık“ miydi? Bize sokuşturulmaya çalışılan ‘’kardeşlik“ vardı da biz mi yaşamıyorduk?
Dün Abdullah Öcalan ve örgütü ile Kürdlere tezgah kuran türk devleti, şimdi ‘’yeni paradigma“ ile yeni bir tezgahın peşinde. Tellallar yandan çarklı bir vapurla adaya gittiler! Çünkü Türk devleti, devlet olma vasfından dolayı, Ortadoğu’da 7 Ekim Hamas saldırı ile gelişen sürecin farkında. Ortadoğu’nun artık bu tarihten sonra, asla eskisi gibi olmayacağını da biliyorlar. Bütün vekalet güçlerinin sonunun geldiğinin bilgisine vakıf. Kendi kurdukları ve 49 yıldır Kürd milletine musallat ettikleri türk devlet paradigmasının de sonu, Hamas gibi, Hizbullah gibi, Husi ve Haşdi Şabi gibi geldiğini çok iyi biliyorlar. Türk Devleti’nin, savaş alanından mal kaçırır gibi, büyük bir telaşla, son bir kez ‘’çocuk katili, cani“ diye dünyaya lanse ettikleri bu yapılanmanın liderini ‘’çözümün mimarı“ diye, bu yapılanmanın müridlerine yedirmeye çalışmasının amacı çok nettir.
Olası bir Ortadoğu’daki siyasi yeniden dizayn programında ‘’Kürdlere de bir şey düşer mi“ ihtimalini önleme, önüne geçme çabasıdır. Bu çabayı da, Kürdlerin kanı ve malı ile besledikleri örgüt ve tayin edilmiş lider(ler)i ve müridleri ile yapma planıdır. Türk devletine hizmet eden ‘’Barış, demokrasi ve kardeşlik devri..“ kavram ve stratejisinin hedefi bu.
Ortadoğu’da başlayan bu yeni süreç, türk devleti kendi amaçları için; ‘’Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması“nı talep ediliyor! Oyunun sadece örgüt ve lider(ler)inin katılımı doyurucu bir sonuç vermeyeceği endişesini taşıdıkları için, bu sefer herkesi bu bataklığa çekme talimatı da bu çabanın içinde. Bunun çözüm yeri de; “Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.“(!) diyerek, %100 türk emellerine hizmet eden merci önerilmektedir! Bu da tezgahın başka bir ‘’demokratik“ boyutu!
Türk devleti, Kürdlere yönelik yürüttüğü bütün barbarlıkları gizlemek ve kendi kamuoyunu yalanlarla aldatmak için hep ‘’dış güçler“ kavramını kullanmıştır. Bunun nedeni, Kürdlere uyguladığı kendi barbar siyasetini gizleme çabası ve dikkati ‘’dış düşmanlar bize rahat vermiyor“ gerekçesi ile, Kürd ve Kurdistan gerçeklerini gizleme politikasıdır. Yine „dışardan müdahalelerle kangrenleştirmeye çalışılan bu sorunun“ denilerek, dikkat başka yere verilmeye çalışılıyor. Kürdler bunu yer mi? Şu anda bu sorunun cevabını net olarak vermek, pek mümkün görünmüyor. Ama bu, türk devlet projesini Kuzey Kurdistan ve Güney Batı Kurdistan’da bozacak ve boşa çıkaracak bir yapılanma da henüz sahada görünmüyor!
Bu projenin aktörleri, birbirlerini bilir ve tanırlar. Sonuçta hepsi ayni laboratuvarın talebeleridir. Düne kadar birbirlerine ‘’katil, cani, devlet düşmanları“ diye hitap edilirken ve ısrarla ‘’seni asacağım“ tehdidi yapılırken; birden bire ‘’Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigma“ hitabesine dönüşmesi de tezgahın ortak bir aklın ürünü olduğunun belgesi olarak, müridlere sunuluyor.
Şu belirleme daha çok su çekecek bir belirlemedir. Kendini pahalıya satma havasını atma zorlamasıdır! Bakın; ‘’ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.“(!) Gemi su alıyor, yolcuları ile birlikte batacak, ama kaptan hala yolculara yalan söylüyor ve yalanlarla müridleri sakinleştirmeye çalışıyor! Geminin batma kararını verenler, ne kaptan, ne Türkiye ucube devleti ve ne de müridlerdir, onları da aşan bir güçtür.
Yalanlarla hava atıp durumu kurtarma çabası da boşuna. Artık herkes oyunun nasıl sonuçlanacağını bir aşağı, bir yukarı biliyor ve görüyor. O çocuk, ‘’kralın çıplak olduğunu“ haykıralı çok oldu. Artık, Kürdler üzerinde oynanan oyun, ve oyuncak zamanını doldurdu, çöpe atılacak bir oyuncak. ‘’Yeni paradigma“ diyerek, sürece sokulmak istenen yeni tezgah iş görür mü? Bu tamamen Kürdlerin, Türk devleti ile değil, Ortadoğu’yu Siyasi Yeniden Dizayn Programı’nı yürüten aktörlerle kuracakları çıkar ilişkisi belirleyecek.
‘’Barış, demokrasi ve kardeşlik devri.“ kavramları, Öcalan ve PKK paradigmasında kana bulaşmış, kanlı kavramlardır. Onun için, bu kavramları kastederek; ‘’çok kıymetli bir kılavuz olacaktır“ belirlemesi, Kürdlere çok kanlı bir sürecin planlandığı ihtimalini açık ve net söylüyorum.
Bu kavramların tersini okuma bilinci ve inisiyatifi mutlaka hayat bulmalıdır. Aksi takdirde, Kürdleri bekleyen terzi, ateşten bir elbise giydirme çabası kazanacaktır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.