Küçüklüğümden hatırlıyorum, 1960’lı yılların sonlarında Şırnak’ta iki kişi arasında bir münakaşa sonucunda bir kavga oluyor. Kavga edenlerden birisi hasmını kolundan bıçakla yaralıyor. Yaralayan yakalanıyor. Hâkim, saldırganı yargılama neticesinde, saldırganın dışında herkesi hayretler içerisinde bırakacak çok yüksek bir cezaya çarptırıyor. 16 yıl.
Herkes bu yaralamanın karşılığının bu kadar aşırı olmaması gerektiğini düşünürken, ceza alan şahıs ise hiç de hayretler içerinde olmayıp, aksine normal karşılıyordu. Saldırganın akrabaları, bunun sebebini ceza alana sorduklarında şu cevabı alıyorlar. “Bu olay sizin bildiğiniz gibi değildir. Aslına bakarsanız aldığım bu ceza bu yaralama ile ilgili değildir. Ben bundan çok uzun bir zaman önce hiç kimsenin haberi olmadan bir adam öldürdüm. Maktulun ailesi de dahil olmak üzere hiç kimsenin (benim yaptığımdan) haberi olmadı. Olay benimle Allah arasında kaldı. O zamandan beri olay faili meçhul olarak kaldı. Aslına bakarsanız bana verilen bu ceza ( bir nevi Allah’ın adaletini yerine getirircesine ) faili meçhul olarak kalan o cinayetin bedeli olsa gerek.
Tıpkı bu olaydaki gibi Taksim’deki Gezi Parkı’nda yerinden sökülmeye çalışılan birkaç ağaca karşı ( Türkiye tarihinde benzeri olmayan ) oluşan tepki-nümayiş, başta Ak Parti yetkilileri ve Gezi eylemcileri de dahil olmak özere, herkesi şaşırttı. Bu ülke nice ağaç-orman kıyımına ve derin devletin arkasında olduğu Cumhuriyet mitingler gibi toplumsal olaylara sahne olmuşken ne oldu da bu sefer toplum hükümete karşı bu büyük tepkiyi gösterme gücünü kendinde gördü.
Bunun cevabının Roboski katliamında aranması gerektiği kanaatindeyim.
Roboski’de 34 masum ve mazlum insan haksız yerde katledildi. İşin içerisinde kasıt olmadığına da inanıyorum. Fakat her ne şekilde olursa olsun, ortada bir katliam var. Başta Başbakan olmak üzere Hükümet bu katliamın faillerini ortaya çıkarıp mazlumiyetlerini hakkaniyet içerisinde giderip, maktullerin ailelerinin ( özellikle kalbi kırık annelerin ) gönüllerini alıp helalleşmeyi sağlayacağı yerde, televizyona çıkıp başa kakarcasına “Onlara bu kadar para verdik başka ne istiyorlar… Kimse kaçakçılığı meşru görmeye kalkışmasın… Esasen maktuller içerisinde çok sayıda terörist de vardı… (mealen) Yapılan hareket meşrudur…” gibi ifadeler kullandı. Kaldı ki şu ana kadar aileler hükümetin verdiği paraları da almadılar. Failler bulununcaya kadar almamaya da kararlıdırlar.
İslam dininin şeriatının neresinde İngiliz emperyalizminin (şeytanca ve bir gün lazım olabilir niyeti ile) masa başında ve Müslüman Kürt halkının rızası olmadan ve Onlara rağmen, birinci derecede akraba ve aile fertlerini dahi bir birinden ayıran sınır çizgisinin meşru ve şeriata uygun olduğunu beyan eder. Şuurlu bir Müslüman bunu nasıl savunur. Bu tavır hangi İslami ahlak ve düstura uyar.
Müslüman’ın görevi, İngiliz’in emperyalistin ( İslam ümmetini parçalamak için) masa başında çizdiği sınırların bekçiliğini yapmak değildir. Bu sınırları kaldırmaktır. Kaldıramıyorsa (Davutoğlu’nun Barzani’ye söylediği gibi) bu sınırları manasızlaştırmak olmalıdır.
Konunun iyi anlaşılması için burada bir parantez açmak istiyorum.
Bana göre Ak Parti ( özellikle Tayip Erdoğan’ın liderliği ) Kemalist Türkiye’de ( çok kelimesi dahi yetersiz kalır düşüncesiyle ) olağan üstü – mucizevi başarılarla Türkiye’nin çehresini değiştirdi.
Ak Parti iktidarı ile Türkiye Cumhuriyetinin Kemalist paradigması devrim niteliğinde değişime uğradı. Kurucu ana aktörleri olan ve cumhuriyetin kuruluşundan sonra iktidar olmaktan dışlanan Müslüman Anadolu halkı (İslamcılar) ile Kürtlerin, 80 yıl sonra tekrardan kurucuları oldukları Cumhuriyetin aktif yöneticileri olmak için sahneye çıkma imkânına kavuştular.Sadece bu olgu bile Ak Parti hükümetinin önünde şapka çıkarıp minnettar olmamız için yeter, artar bile!
Kürtler ile Anadolu’nun mazlum ve dışlanmış halkı canı pahasına da olsa bu anti Kemalist iktidarını bir şans olarak görmeli, düşmesine asla ve asla fırsat vermemelidirler. Özellikle hareketin liderliğini Kemalistlere yem olarak yedirmemelidirler. Bu böylece bilinmeli! Fakat Erdoğan ve Hükümeti de kibirden arandırılmış tasavvufi bir ahlak ve terbiyeyle halka yaklaşmalıdır.
Ak Parti ve Tayip Erdoğan’ın liderliği Allah tarafında (sinmiş olan) İslam Ümmetinin yeniden dizayn etmek için ortaya çıkarılmış olduğu “yeni bir içtihat-proje” olduğuna da inanıyorum!
Şahsen, 80 yıldır tüm kötülüğün kaynağı olan bu ceberut Kemalist düzen, Cumhuriyetin kuruluşunda, bizi Millet ve aile olarak aldatan, bize yaşatmış olduğu Cehennemvari yaşantıdan kurtaran Ak Parti ve Onun liderliğindeki Tayip Erdoğan iktidarın selameti için, aman tökezlemesin diye dua ediyorum, özerinde titriyorum. Fakat Erdoğan iktidarı da bizi geçmişe özendirecek tavırlarından sakınmalı ve kendilerini Kemalizm’in tüm uygulamaların tortularından da arındırılmalıdır. Herkesin bunu bilmesinde de sakınca görmüyorum.
Buna rağmen, Tayip Erdoğan’ın Roboski katliamı ile ilgili TV de canlı olarak yaptığı değerlendirme ve açıklamaları dinlediğimde tek kelime ile dehşete kapıldım. Allah nezdinde, kendim için endişeye kapılırcasına, kendisi için çok da endişeye kapıldım. Çünkü ortada büyük bir zülüm var. Allah’tan başka sığınacak kimseleri olmayan, ortada kalan bir mazlum kitle var. “Mazlum vicdanların sesi, “Kimsesizlerin kimsesi” olarak ortaya çıkan ve başlarına bir bela geldiği zaman sığınabilecekleri bir liman olarak bildikleri Tayip Erdoğan’ı değil yanlarında, artık karşılarında görme hayal kırıklığını yaşıyorlar. Tek yapabilecekleri Allah’a sığınıp çaresizliğin verdiği haleti ruhiyesi içerisinde beddua etmektir herhalde.
Nitekim fahri kainat Muhammed Mustafa (sav) meşhur bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: Hz. Peygamber Muaz’ı Yemen’e Vali olarak gönderildiğinde kendisine şöyle dedi: “ (Ey Muaz ) Mazlumun bedduasından kork. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur.”([1])
Başta Başbakan Tayip Erdoğan olmak özere, tüm hükümet üyeleri ve Ak Parti yetkilileri şunu bilmeliler ki, Roboski’li mazlum aileler değil bir defa, gece gündüz ( büyük ihtimalle isme özel ) beddua ediyorlar. Yukarıdaki hadise istinaden bu beddualarla Allah arasında hiçbir engelinde olmaması, şahsen beni dehşete düşürdüğü gibi,başarıların devamı için duacı olduğumuz ve özerinde titrediğimiz(Müslüman, dindar ve içlerinde Allah korkusunun olduğundan şüphe etmediğimiz) başta Başbakan olmak üzere tüm hükümet ve Ak Parti yetkilileri dehşete ve korkuya kapılmalılar. Şahsen Taksim olayından fazlasını bekliyordum. Şu ana kadar yetkililerin canına ve hükümetin yıkılışına varacak derecede bir olayın olmaması büyük bir tesellidir. Allah’ın Ak Parti projesinden vaz geçmediğinin kanıtıdır.
Taksim olayı, Roboski ve benzeri olaylar konusunda Ak Parti kadrolarının uyanıp kendilerine gelmesi için ilahi bir ikaz olduğuna inanıyorum.
Nitekim Bediuzzaman Hazretlerinin “Beşer zulmeder, kader adalet eder” hikmetli sözleri gereğince, zülüm eden beşerin, kaderin adaletinden kaçmak mümkün değildir.
Bu mazlum anneler ile Allah (cc) arasında bir perdenin olması düşüne bilinir mi?
Hükümet yetkilileri tıpkı “ Allah’ın Kuran’ı kerimdeki Abese suresinde Hz. Muhammed (asv)’ı (görünüşte aham-şaham bir özelliği olmayan) kör adam için (müşriklerin ileri gelenleri ile değil de kör adamla ilgilenmesi gerektiği için ) ikaz ettiği gibi, Başbakanda etrafındakilere, TV ve Gazeteler de yorum yapıp ahkam kesen entellerin görüşlerine değil de Roboskili analara yönelmelidir. Onların Arşa ulaşan feryatlarını göz ününde bulundurup, önemsemelidir. Sorunun kaynağının orada olduğunu idrak etmelidir. Onlara karşı merhamet kanatlarını önlerine sermelidir.
Bülent Arınç’ın Hükümet adına ”Çapulcu olarak niteledikleri” Gezi eylemcilerden önce Roboski analardan özür dilemeli, Taksime yöneleceğine, Roboskili mütedeyyin ve mazlum anne ve ailelere dönmeli. Yoksa şu anda gözümüzün önünde cereyan ettiği gibi Allah (cc), onları “çapulcu, sarhoş ve berduşların” önünde diz çöktürmesine muhtaç ettirebilir. Büyük ihtimalle düşüşlerine sebebiyet verebilir.
Başbakan bir an önce mazlum Roboskili annelerin önüne diz çöküp özür dilemeli, gönülleri almalı. Onlarla helalleşmeli. Hatta ( kendisinin sık sık söylediği gibi) annelerin ayağının altını öpmeli. Ne de olsa “cennet anaların ayağının altındadır.” Bunu yaparak küçülmez, oyları düşmez. Bilakis bu tavır onun için büyük bir prestij olacağı gibi Ona teminat veririm ki oyları p çıkar.
Yoksa korkarım ki ( Allah muhafaza etsin) bu iktidar Allahtan gelecek daha fazla felaketlere maruz kalabilir.
Taksim olayları durur Maksim başlar. Maksim durur Caksim başlar v.s…
Bu mazlum annelerin günüleri alınıp helalıklarını alınmadığı müddetçe, Sn. Erdoğan ve iktidarının rahat etmeyeceği kanaatindeyim. Ben şahsen her an ayaklarının bir yere takılacağı endişesini taşıyorum. Ve bu mazlum ve mağdur annelerin günüleri alınarak bu sorun sulh ve salahiyet içerisinde çözülmediği müddetçe endişemiz de devam edecektir.
Dorum bu mihverde iken sorumluların, yataklarında nasıl rahat uyuyabiliyorlar.
Yataklarında nasıl rahat uyuyabiliyorlar. İnançlı kimseler olduklarına göre bu vurdum doymazlık cesareti nerden aldıklarına da doğrusu şaşırıyorum.
Bir Ak Parti iktidarı muhibbi olarak çok endişeliyim. Benden hatırlatması!
05.06.2013
Yahya Munis
Araştırmacı – Sivil toplumcu/ ANKARA
[email protected]
NOT. Roboski olayından sonra, olay nedeniyle bu makalenin yazılmasının serüveni-hikayesi, zamanın Başbakanı Tayip Erdoğan üzerindeki oluşturduğu etki ve onu ilk ve son defa Roboski aileleriyle bir araya gelmesine vesile olması…
From: [email protected]
To: [email protected]
Subject: Yahya Munis - Roboski ile Taksim arasındaki hat
Date: Wed, 12 Jun 2013 13:09:30 0000
Sayın Ahmet Taşgetiren, Bugün Gazetesi yazarı
Sn. Ahmet TAŞGETİREN
Değerli ağabeyim,
Muhterem Ahmet hocam,
Aylardan beri içimi kemirip, uykularımı kaçıran, Hz. Muhammed (asv) Hadisi gereğince, em-pati yaptığım için bir türlü aklımdan çıkmayan, bir Erdoğan ve Ak Parti muhibbi olarak Sn. Başbakanın şahsı ve Hükümetinin geleceği için beni ciddi bir şekilde endişeye sevk etmekten dolayı (Taksim olayları vesilesi ile) Roboski olayı ile Taksim krizinin ilişkilendiren bir yazı yazdım. Hükümeti silkeleyip kendine gelmesine faydası olacaksa bunu sizin yardımıyla bir yerde yayınlatmak da istiyorum.
Bu konuda tavsiye ve öneriniz muvacehesinde hareket etmek arzusundayım.
Hükümete yol göstereceğine ve Taksim krizinin kesin sebebinin ve krize yönelik kesinlikle çözümleyici faydası olacağına inandığım için acilen zatıalinize göndermek kendime vazife bildim. Allah\'tan Sorunun çözülmesine vesile olması dileği ile saygılarımı sunarım.
Neticeden beni bilgilendirirseniz memnun olurum.
Hürmetlerimle
Yahya Munis
__________________________________________________________________________________________________________
Date: Thu, 13 Jun 2013 10:55:36 0300
Subject: Re: Yahya Munis - Roboski ile Taksim arasındaki hat
From: ahmettasget @.........com
To: [email protected]
Muhterem kardeşim, yazınızı okudum. Gerçekten çok etkilendim. Bu yazının sayın Başbakan\'a ulaşmasını dilerim. Ancak bunun medyada yayınlanmasının etkisini azaltacağını düşünürüm, iki, sizin gayenizin dışında Tayyip Erdoğan aleyhinde malzeme olarak kullanılacağı endişesini taşırım, muhtemelen yayınlanacak \"uygun\" yer bulunamayacağını tahmin ederim.
Ne yapılabilir?
Ben bunu bu konularla ilgilenen sayın Beşir Atalay\'a bir üst yazı ile mail olarak iletebilirim. Siz nasıl düşünürsünüz, kanaatinizi bildirin. Paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Selam ve dualarımla. Allah\'a emanet olunu
Ahmet TAŞGETİREN
NOT:
Gazeteci Sn. Ahmet Taşgetiren,
Aşağıdaki makaleyi Sn. Beşir Atalay vasıtasıyla zamanın başbakanı Sn. Erdoğan\'a iletti. Sn. Erdoğan bunu okuduktan sonra Cizre Hava Limanı açılışı için Gittiği Cizre\'ye Hava Limanın açılışı akabinde kendisinin ısrarlı daveti üzerine ve Sn. Selahattin Demirtaş’ın devreye girmesiyle çağırdığı Roboski mağdurların aileleri ile ilk defa bir araya gelip Roboski katliamını baş başa görüşmüşlerdir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
8506 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:12:53:22