30 Yıl Önce Toplumsal Faaliyetlerle ve toplumsal destekle, PKK'yi Nasıl Yendik?

Sizler de biliyorsunuz ki, Türkiye’de Kürtlerin ana düşmanı olan Kemalistlerin taşeronluğunu üstlenen ve bunu gönüllü olarak yapan PKK’nin varlığı nedeniyle Türkiye’de Milliyetçi Kürtlerin siyaseti tıkanmış bulunmaktadır ve bu tıkanma diğer (İran, Irak ve Suriye’deki) Kürt bölgelerine de ciddi etki etmektedir. Bu da Kürtlerin siyasi temsiliyetinin alternatifsiz bir şekilde PKK ve onun siyasi uzantılarının elinde olmasına neden olmaktadır.
Bundan dolayı Kürtler ne yapıp edip, Kürt milletinin ulusal önderi “Ölümsüz” Mele Mustafa Barzani’nin izinde yürüyen, Kürtlerin çıkarı için hareket eden, akıllıca siyaset yapan ve başarıya odaklanan, Kürt halkının (Nitelikli, Nicelikli ve hem Nitelikli hem Nicelikli) toplumsal katmanlarının desteğini fiili olarak arkasına alan ve faaliyetlerinde Kürtlük dışında hiçbir ideolojiye sapmayan, yeni bir siyasi temsilliyeti kurmaya çalışmalıdır. Bu amacı gerçekleştirmek için projeler hazırlamalıdır. Şahsen bizim böyle bir projemiz vardır.
Bu projemizi önemli bazı Batılı büyükelçilerle paylaştık. Buna ilaveten Kürt toplumsal katmanlarından bir temsil heyeti oluşturduk.
Bu heyetimiz şu ana kadar Avrupa Birliği Türkiye Büyükelçisi Siyasi Müsteşarı Sn. Stefano FANTARONİ’nin başkanlığındaki AB heyetiyle ile iki defa görüşme yaptığı gibi, ABD Türkiye Büyükelçisi Siyasi işler Müsteşarı Bayan Sn. Deanie HOLDER hanım efendi başkanlığında toplanan ABD heyetiyle ve İsviçre Türkiye Büyükelçisi Sn. Jean Daniel RUCH başkanlığında toplanan İsviçre heyetiyle son derece yararlı, verimli ve ümit verici görüşmeler yapmıştır.
Yaptığımız görüşmelerin ortak söylem ve taahhütleri şu olmuştur:
“PKK dışında ve Kürt halk tabanına dayanacağına, halkının desteğini alacağına inandığımız için bu proje bizi heyecanlandırıyor, umut veriyor ve size şu taahhütte bulunuyoruz:
“Birliğe bağlı 27 devlet adına bu projeyi desteklemek istiyoruz. Bu projeyi elçilik adına birliğe bağlı 27 devlete gönderip onaylatacağız. Bu onaydan sonra sizi– kurumunuzu resmi muhatap kabul edeceğiz. Fakat bu desteğimizi gerçekleştirmemiz için sizin de resmi olarak kurumsallaşmanız gerek. Yani bir dernek, vakıf veya federasyon bünyesinde resmi olarak kurumsallaşmanız gerekiyor” dediler. Bunun için acilen Kürtleri bir merkez bünyesinde toplayıp onlar için yeni temsiliyet oluşturmamız gerekiyor. Bu bir;
İkincisi;
Benim de mensubu olduğum aile takriben 150 yıla yakındır Güneydoğu Anadolu Bölgesinin merkezi sayılan Nakşibendi Tarikatının Cizre merkezinin yöneticilerindendirler.
Bu aile, BOTAN bölgesi olarak bilinen, Van’dan başlayıp, Suriye’nin Kuzeydoğu ’su ve Kuzey Irak’ın Şengan bölgesine kadar uzanan geniş alanı kapsamaktadır.
Bu aile, bu geniş bölgede hem dini hem de toplumsal hayatta kamuoyu oluşturan etkin bir
ailedir.
Aile olarak, Kürt milli mücadelesinde Mele Mustafa Barzani’nin düşüncesel ve fiili olarak yürüttüğü davanın yolunda gitmekteyiz. Hiç şüphesiz, Kürtlük ve Kürt davası konusunda, onun haklı davasının takipçisiyiz.
Fakat tarihe not düşürmek için bazı belgeli olayları burada kayda geçirmek istiyorum:
Özet olarak;
Türkiye’deki HİZBULLAH kurucu lideri Hüseyin Velioğlu 17 Ocak 2000 yılında, İstanbul’daki – Beykoz semtinde örgüt evinde Türk güvenlik güçleri tarafında öldürüldü. Güvenlik güçleri Hüseyin Velioğlu’nun evinde yaptığı aramada, (muhtemelen) Velioğlu’nun çekmecesinde, örgüt tarafından ördürme kararını aldıkları kişilerin listesini buluyorlar. Bu listede benim ismim (Yahya Munis) de çıkıyor.
O zaman Mersin’de kurucu başkanlığını yaptığım (Mersin’e) GÖÇ EDENLER DERNEĞİ – GÖÇ DER’in başkanıyım. O dönemde Kemalistlerin kontrolünde Kürtlük siyasetini yürüten PKK ile Mersin’de müthiş (ve adeta) bir toplumsal egemenlik mücadelesi içerisindeyiz. Onların (yani) PKK’nin Mersin Kürtleri üzerinde siyasi nüfuz oluşturmasına fırsat vermediğimiz gibi, (ki bunun basın haber belgesi aşağıdadır) bizim Kürtlük mücadelesini (Muhafazakar Demokrat çizgi olarak kabul ettiğimiz) Mele Mustafa Barzani çizgisi üzerinde yürütülmesi gerektiğini halka anlatıyoruz ve bunu halka kabul ettirme çabasındayız ve büyük çapta kabul ettiriyoruz. Ve Mersin’de Kürt halkı arasında, adeta PKK siyasetine nefes aldırmıyoruz. Bunu gören HADEP genel merkezi, bu konuyu incelemek için Genel başkan Murat Bozlak başkanlığında bir heyet oluşturulup “HADEP siyasetinin neden Mersin’de başarısız olduğunu incelemek için” Mersin’e gönderiyorlar. Heyet tam on (10) gün Mersin’de çalışma yapılıyorlar. İncelemeler neticesinde, zamanın HADEP il başkanı Veli Aydoğan yaptığı basın toplantısında: “Eski yönetimlerin gediklerinin kapatılamaması üzerine büyüyen sorunlar, il örgütlülüğünü fesih derecesine getirdi" diyerek, eski yönetimi eleştirdi.
“Mersin' de potansiyel anlamda birinci parti konumunda olduklarını dile getiren Veli Aydoğan, 6-7 yıllık parti sürecinde biriken olumsuzlukların, adımların yanlış atılmasının Mersin' deki Kürt potansiyeline ulaşması önünde engel oluşturduğunu, sorunların da merkezi düzeyde hep kontrol edildiğini” söyledi. “Buna karşın, sorunların çözümünde ciddi bir adım atılmadığını” da kaydeden Aydoğan, "Kürt potansiyeli dışındaki halka ve sivil toplum örgütlerine ulaşmak gerekiyor. Zaten Kürt potansiyeline de tam olarak ulaşabilmiş değiliz. Hedef kitlemiz sendikalar ve odalar. Türkiye' de özellikle emek cephesinde örgütsüz tek bir kişi bile kalmayacak diyoruz" dedi.
“Mersin HADEP' teki sorunun teorinin pratiği dönüştürülememe olduğunu, göç etmiş Kürtlerin farklı eğilimlerde insanların inisiyatifi altına girdiğini de sözlerine ekleyen Aydoğan, " Kürt tabanımıza hitap etmek zorundayız. En kısa zamanda alternatif bir çalışma ile ( Yahya MUNİS’in kurucu başkanlığını yaptığı) Mersin'e Göçedenler Derneği' nin (yani Yahya Munis) karşısında olacağız" açıklamasında bulundu.
İşte aşağıda ÇINAR Gazetesinin bunla ilgili haberi:
Öcalan–PKK ise, Kürtleri Kürtlük kılıflı, “Kürtleri dinden ve Kürt toplumsal milli geleneğinden koparıp, arındırmayı hedeflemiş” (Kemalist–Ulusalcı kılıflı) APOCULUK şiarıyla mücadele ediyorlar.
Bu arada, genel olarak Kürt halkı ve hatta Türk halkı da benim PKK ile hiçbir ilişkimin olmadığı açık seçik ortada iken, Kürtlük çizgimin tavizsiz milli ve Barzani çizgisi olduğu ortada iken, ulusal ve hatta uluslararası basında PKK ile kıyasıya birbirimizi eleştirirken ve PKK tarafından defalarca ölümle tehdit edilirken, Türkiye’deki HIZBULLAH tarafından ölüm fermanınım çıkarılmasının sizce nedeni ne olabilir acaba?
İşte bunun da belgesi:
Hizbullah’ın ölüm listesinde Yahya Munis’in isminin geçtiği gazete kupürü:
Mersin’e geldiğimde, baktım ki Mersin nüfusunun yarısından fazlası (takriben yüzde 60) Kürtler oluştukları halde, hem yerel (Belediye) yönetimde, hem de idari (Valilik) yönetimde Kürtlerin ağırlığı sıfırdır. Hemen kolları sıvayıp Mersin’deki Kürtleri örgütlemeye çalıştık. Maddi yönünde sıfır imkana sahip olmamıza rağmen çok kısa zaman (bir–iki yıl) zarfında (kökleri) tüm Kürdistan’ı kapsayacak şekilde halkı örgütledik ve hem idari (Valilik) hem de mahalli (Belediye) otoritelerini Kürtler adına bizimle masaya oturmalarını sağladık. Ve aşağıdaki belgelerde görüldüğü gibi artık Kürt halkını ciddiye almalarını sağladık. Böylece Mersin tarihinde ilk defa Kürtleri Mersin yönetimine ortak ettik.
Tüm bunlara ek olarak da;
1990 tarihinde birinci Körfez savaşı esnasında Güney Kürdistan’dan (Kuzey Irak’tan Türkiye’ye) Kuzey Kürdistan’a göç eden (Peşmerge ve ailelerine, yani) Kürtlere yardım etmek için Mersin Valisi başkanlığında kurulan komitede Kürtler adına tek kişi ben oldum. Ve TIRlarca yardım malzemelerini Peşmerge mültecilere ulaştırdık. İşte bunun resmi belgeleri:
1990’da Anadolu’ya göç eden Kürtler’in sorunlarıyla ilgilenmek üzere Türkiye’de bir ilk olan GÖÇ-DER - Mersin’e Göç Edenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni kurduk.
Yaklaşık 15 yıl faaliyet yürüten bu dernek aracılığıyla, yardıma muhtaç, giyim, gıda ve sağlık gibi en temel konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan destek görmeyen, on binlerce kişiye doğrudan iş, ayni ve nakdi yardımlarda bulunuldu (Mersin Üniversitenin yaptığı araştırmaya göre 42 bin kişi).
Örneğin aşağıdaki linkte Yahya Munis’in CV’sinin içerdiği bu konuda belgelerin içeriğine bakılabilirsiniz:
Yahya Munis’in Öz Geçmişi, görsel olarak Sosyal ve Diplomatik faaliyetleri:
https://drive.google.com/file/d/1_D1wk7_VfHQ8B5QxvpxLJoHfyx89zwNC/view
Zamanın Avrupa Birliği Türkiye Temsilcisi Sayın Hansjörg Kretschmer 11 Kasım 2003 tarihinde Mersin de GÖÇ-DER–Göç– Edenler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni ziyaret etti. Dernek Başkanı Yahya MUNİS, yönetim kurulu üyeleri, mahalle muhtarları, kalabalık bir üye grubu ve toplumsal sorunlara duyarlı çok sayıda aydının hazır bulunduğu bir toplantıda göç edenlerin sorunları tartışıldı.
Dernek Başkanı Sayın Yahya MUNİS, Sayın. Hansjörg Kretschmer’e Mersin’e Göç Eden Kürtlerin Sorunlarını aktarırken;
Büyükelçi Sayın Hansjörg Kretschmer de; “Türkiye’de bulunduğu 14 aylık görev süresi boyunca ilk kez bu denli kalabalık bir grup tarafından karşılandığını, derneğin halkla bu kadar iç içe olmasının kendisini etkilediğini,
Büyükelçi devamla şunları ifade etti:
“Derneğinize yapmış olduğum bu kısa ziyaretten gerçekten çok etkilendiğimi söylemek istiyorum. Ve şunu söylemek isterim, böyle canlı, hareketli bir sivil toplum sadece Türkiye’de değil Avrupa Birliği ülkelerinde de gerekli. Bütün olgun toplumlarda sizinki gibi kurumların olması gerekir. Bu tür derneklere ihtiyaç vardır. O yüzden Türkiye de bu yönde ilerliyor. Sizinki gibi derneklerin sayılarının artması gerekiyor. O yüzden size gelecekteki çalışmalarınızda başarılar diliyorum. ” Vesaire…
Büyükelçinin GÖÇ-DER’i ziyareti kimi yerel ve ulusal basın organlarında da haber olarak yer almış ve yukarıdaki sözlerine yer verilmiştir. Bu haberin ve GÖÇ DER’in sosyal ve diplomatik faaliyetin VİDEOSU:
https://www.youtube.com/watch?v=wF8iQMJuNJo
Belediye vasıtasıyla konut, yol, su ve temel hizmetleri mazlum, sesini kimseye duyuramayan yüz binlerce insanın ihtiyaçları Belediye ve Dernek ortak koordinasyonları aracılığıyla karşılandı.
Bu süreçte, göç ve Kürt sorununun kalıcı çözümü için gerek ulusal, gerekse de uluslararası düzeyde kamuoyu oluşturmak için birçok ulusal ve uluslararası toplantı, gezi, panel ve konferanslara katılım sağladık, ezilmiş insanların seslerini ilgili yerlere ulaştırdık. Bu konuda yurtdışında; FRANSA–Paris, İSVİÇRE– Lugano ve BELÇİKA– Brüksel olmak üzere 3 ayrı ülke ve şehirde panel düzenleyerek Kürt meselesini uluslararası platformlara taşıyarak uluslararası kamuoyu uluşturmaya çalıştık.
Yurt içinde de; başta İstanbul olmak üzere, Ankara, Mersin, Diyarbakır ve Van’da halkla toplantılar düzenledik.
Başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok kuruluşa hazırladığımız projeleri sunduk. Bu projelerden bazıları kabul görülerek hayata geçirildi.
En sonunda hazırladığımız; “GELENEKSEL YÖNTEMLERLE KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜM PROJESİ” miz, ortak dostlar vasıtasıyla Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a ulaştığını ve çok etkilendiğini bir mesajla bize ulaştırıldı. İşte o konuda ki mesaj:
Bu tür faaliyetler ve yoğun halk desteği nedeniyle bizzat Abdullah Öcalan elçi göndererek benimle görüşmek ve iş birliği için beni Suriye’ye davet etti.
O zaman Adana–Ceyhan cezaevinde bulunan PKK’nin sorumlularından Selim Çörükkaya ve Mustafa Karasu’nun ısrarları üzerine onlarla biraya geldik. Fakat çok çok cazip tekliflerine rağmen her zaman onlarla her türlü işbirliği tekliflerini reddettim.
Aşağıdaki belge Kürtlerin Mersin Belediyesine ortak olmalarını sağlayan resmi belgedir:
Peki o zamanın son derece kıt imkanlarına rağmen PKK’ye alternatif oluşturmuşsak, hatta toplumsal sahada PKK’yi yenebildiysek, neden bu gün de aynı taktikleri uygulayarak PKK’ye karşı yeni bir toplumsal temsiliyet oluşturulamasın?
Yahya Munis
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Son güncellenme: 19:51:38