Sömürgeci zihin, sömürüsü altında tuttuğu/tutmayı hedeflediği toplum, birey ve grupların zihninde öncelikle kendilerine yönelik aşağılanma duygusu yerleştirmeyi hedefler. Bu aşamadan sonrası için ise tali hedeflerini belirler. Bu hedeflerin ana amacı sömürü altında tuttuğu toplumu manipüle etmenin koşul ve imkanlarını oluşturmaktır. Oluşturulan manipülasyonlarla toplumun kendisi olarak var kalmasını sağlayan değerler yerine, sömürge zihinle donatılmasını sağlayan değerler/veriler üretilerek onları kutsallaştırma işlevine odaklanılır.
Sömürüye maruz kalan zihinlere ise öncelikle kendisinden ve kendisine ait olanlardan nefret etme öğretilir. Bunun sonucunda onların zihinlerinde sömürgeci anlayışın oluşturduğu temel değer “Dünyanın kurtarıcısı” olduklarına yönelik vehimdir. Bu yolla sömürü altında tutulan zihinler evrensel değerlerin (ki bu değerlerin asıl amacı ise çeşitli simülasyon araçlarıyla gizlenmiştir) savunucusu haline getirilir.
Simülasyonla amacı gizlenen bu değerlere evrensellik ruhu ise sömürgecinin hedeflediği amacın oluşması için ideolojik düşünceler yoluyla evrensel değerler atfedilir. Sömürü altındaki zihin bu değerlerin savunucusu haline getirilir. Sonuçta kendisi olarak kalmasının bir anlam taşımadığı vehmine yönelir. Çünkü söz konusu değerler yoluyla tüm insanlığın kurtuluş reçetesine ulaştığına inanır. Bu reçetenin uygulanması halinde hem kendisinin kurtulacağını hem de sömürgeci zihnin o evrensel değerlere dönüşeceğine inanmaya başlar. Hatta toplumsal sorunların da içine girdiği her türlü sorunun artık kendiliğinden çözüme ulaşacağına inanmaya başlamıştır.
Simülasyonla amacı gizlenmiş evrensel (temelde ideolojik olan) değerlerin savunuculuğuna yönelen sömürü altındaki zihnin öncelikli hedefi artık kendisine ait olan değerlere savaş açmaktır. Açtığı bu savaş aracılığıyla kendisine ve toplumuna ait olan her türlü değer taka tuka olarak lanse edilmeye başlanılır. Bu değerlerin hem kendisini hem de toplumunu dünya toplumları içerisinde aciz bıraktığını savunmaya koyulur. Ki bu değerlerin temsilini sağlayan her türlü eylem, olay ve olgunun düşmanıdır artık.
Somutlaştırma.
Dünyada feodalite, gericilik ve emperyalizm kavramlarını en çok kullanan eminim Türk soludur. Peki Türk solu bu kavramları neden kullanma ihtiyacı duymuştur. Bunun üzerinde hiç düşündünüz mü?
Cevabı basittir. Simülasyon yoluyla evrensellik kisvesine bürünen Türk solu kendisine hazır kıta oluşturma derdindeydi. Bu kıta ise varlığı tehlike altında olan sömürüye maruz kalan Kürdlerden devşirilebilirdi. Çünkü sosyal yaşam alanında karşılaştığı toplumsal yok oluşa dur demek her insanın tepki vermesi sonuç açısından doğal bir durumdur. Ama Kürdlerin bunu kendi değerleri üzerinden geliştirmeleri sömürgeci zihin için problem oluşturmaktaydı.
Bu nedenle Kürd toplumsal yapısını koruyan dinamikleri içinde barındıran değerlere saldırılması gerekiyordu. Ancak doğrudan doğruya Kürd toplumsal yapısının hedef alınması onlar açısından problem oluşturmaktaydı. Çünkü insanda onur denilen bir duygu durumu var. Bu onuru hedefleyen yaklaşımlara doğal olarak tepki verir. Türk solu bunu gördüğü için simülasyon yoluyla onların değerlerine saldırmayı amaçlamıştı ki asıl amaç gizlenebilsin. Böylece Kürd gençleri kendilerine yönelme yerine onların simülasyonlu ideolojilerine yönelebilsinler.
İşte bu nedenle feodalite ve gericilik kavramlarıyla Kürd gençlerinin zihinlerinde evrensel değer kisvesiyle kendi toplumlarına karşı bir savaş başlatmış oldular. Emperyalizm kavramıyla da kendi sömürgeciliklerini perdeleyerek sömürgecilikleri konusunda kuşa bak tavrını oluşturabildiler. Bunun sonucunda Kürdler içerisinde kendi sömürgecilerine yönelen her adım emperyalizmin uşağı olarak adlandırılarak ötekileştirilmiş oldu. Emperyalizmin yerli feodal ve gerici işbirlikçileri olarak adlandırılan bu Kürd adımlarının toplumdan gereği gibi destek görmesi engellenmiş oldu.
Benzeri durumu simülasyon yoluyla kendi sömürgeciliklerini gizleyen İslamcı düşünce de kendi kulvarında ortaya koydu. İslam ümmetinin parçalanmasını amaçlayan Emperyalizmin Milliyet duygusuyla aralarına fitne sokma amacında olduğu İslamcılar tarafından ileri sürüldü. Ki bunun dışında solun hamiliğini üstlendiği bir davaya sırt vermek küfürle iş birliği olarak adlandırıldı. Sonuçta Kürd gençlerine kendilerine yönelme yerine ümmet düşüncesine yönelerek toptan kurtuluşun gerçekleşeceği muştulandı.
Bu cenahta da zihinler bulandırıldı. Allah’ın birer ayeti olan kendi varlığını koruma ve geliştirme emri milliyet duygusu olarak adlandırıldı. Böylece bu cenahın da kendisine yönelmesi engellendiği gibi onlar içinden de buna yönelik adımlar atanlar şeytanın işbirlikçileri olarak tanımlanınca kitlelere ulaşma imkanları ellerinden alındı.
Sonuç:
Türk solu ve Türk İslamcılığının temel amacı kendi sömürgeciliklerini gizleyerek Kürd gençlerinin zihinsel dünyalarında karmaşa oluşturmaktı. Ki bunu başardıklarına şahit olmaktayız. Kürdler arasında benim gibi düşünenler iyi diğerleri kötü kategorisine böylece sokulmuş oldu. Kendileri gibi düşünen sömürgecilerden gelen her adım alkışlanırken kendileri gibi düşünmeyen Kürdlerden gelen her adım kötü olarak lanse edilmeye başlandı.
Somut örnek olarak Mavi Marmara ve kırmızı Fularlı kız olaylarına bakıldığında bunun net yansımalarını görmekteyiz.
Kobani saldırısı sırasında ağır silahlarıyla ve Peşmergeleriyle kardeşlerinin yanında duran Kürdlerin çabası bir kırmızı Fularlı kız kadar değer görmedi. Hatta bu peşmergelerden vatanını savunanların beş bini bu kıza değmez denildi. Neden. Çünkü onlar sizin gibi düşünmüyorlardı. Ama Daiş vahşetine karşı vatanlarını savunuyorlardı. Ama sizin için onların eylemi Emperyalizme uşaklık olarak tanımlanabilirdi.
Sizden olanı sizinle aynı düşünemeyeni sömürgeciye tercih etmeniz aynı zamanda kendinize verdiğiniz değerin de göstergesidir. Beş bin Roj Peşmergesini kıytırık Türk solunun kırmızı Fularlı kızına değişmeyen zihin bundan başka bir şey değildir.
Kırmızı Fularlı kız ve Hüseyin Turhallı analizini buradan okuyalım ve almamız gereken dersleri de buradan çıkaralım. Ki eğer bu perdelenmiş sömürgeci zihniyeti göremezsek yavaş yavaş o hastalığın kucağına itilmiş olacağımızı da unutmayalım.
İslamcı mantık ise size yarını (ahireti hatırlatarak) Allah sizden kim olduğunuzu değil ne ibadetlerde bulunduğunuzu soracak der. Bu doğru bir bakış olmadığı gibi sizi zihinsel olarak deformasyona uğratma amaçlıdır.
Eğer bireysel sorumluluk alanına giren ibadetleri toplumsal yaşamdan üstün sayan bir din ise İslam, Kuran neden diğerlerine karşı sorumluluğumuzu öncelemektedir. Bireysel olandan daha fazla sorumlu olacaksam Allah’ın toplumsal yaşamı önemsemediği sonucuna giderim.
Bu nedenle hak hukuk adalet ve diğer insanlara karşı sorumsuz davranmaya başlarız ki buda sömürgecilerin bizden beklediği adımdır. Bu durum ise bizi biz yapan değerleri aşağılamaya götürür. Allah bana Kürd, Arap Fars Türk olup olmadığımı sormaz deriz. Oysa bal gibi soracak ve diyecek ki bizi o toplum içinde var ettim. Onlar benim bir ayetimdi yok oluşlarına neden göz yumdunuz.
Ez cümleyle. Dünyanın kurtuluşuna soyulmanız kendi yok oluşunuzu onaylamanızdır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.