Mehmet Konuk: Kuzey’deki PDK’nin(TKDP), Kurucularından Sayın Derwêşê Sado İle Yollarımız Nerelerde Çakıştı? (19)

Bölüm 19
12 Eylül 1980 de yapılan askeri darbeden önce Kurtalan’da ki sivil dernekler çatısı altında yaptığımız siyasi ve toplumsal faaliyetlerimiz, Kurtalan halkı üzerinde pozitif bir etki bıraktığının farkındaydık.
Kurtalan gençliğinin ezici çoğunluğu bizimle beraberdi, bizimle birlikte hareket eden gençlerin toplum içinde ve aileleri içinde gösterdiği performans ailelerine güven veriyordu, bu durum gençlerin ailelerinin de bize güven duymasını sağlıyordu
Bizim 1970 li yılların sol sosyalist jenerasyonundan farklı özelliğimiz, toplumun sosyolojisi ile, değer yargıları ve inançları ile oynamamamızdı
Elbetteki halkımızın dinî inançlarını sömüren onları kölelik ruhuyla kendilerine bağlayıp Devletin bölgedeki kurum ve kuruluşları ile işbirliği içinde olan güçlere karşı da dik duruyor ve onları Halk arasında teşhir ediyorduk. Diğer taraftan İslâm dininin temel esaslarına karşı duyarlı ve saygılı davranıyorduk.
Aynı hassasiyeti Alevilere ve Yezidilere karşı yapılan ötekileştirme politikalarına karşı da gösteriyorduk. Deyim yerindeyse her şeyden önce bu topraklarda binlerce yıldır birlikte yaşayan farklı etnik, dinî ve mezheplere mensup olanların bir arada tahammül ve kabullenme kültürü içinde yaşayabilmeleri için insan olgusunu merkeze alıyorduk. Bu konuları da evvela kendi ailemiz içinde, aile büyüklerimizle münazara ediyorduk.
12 Eylül 1980 de yapılan askeri darbeden önce Kurtalan’da jandarma bölük komutanı olan yüzbaşı Bayram Doğan,30 Ağustos ta yapılan tayin ve terfi döneminde Kurtalan’da ki görev süresi bitmiş, onun yerine bir üsteğmen jandarma bölük komutanı olarak Kurtalan’a tayin edilmişti.
Yeni gelen bölük komutanı Devletin Kürdistan bölgesi üzerinde uyguladığı yöntemlere tezat bir tutum sergiliyordu. İhbarcılar, yalakalar ve fesat grupları bunun döneminde hiç yüz bulamamalarının yanında yeri gelir tokatla onları makamından kovar, yeri gelir tekmelerle onları dışarı atar, yeri geldiğinde de, bak ihbarını değerlendireceğim, doğru çıkarsa gereğini yapacağım, yalan çıkarsa Ananı, Avradını sinkaf edeceğim diyerek bu zavallı ve toplumumuzun yüz karası insanları en sevdikleri karakoldan ayaklarını tümüyle kesiyordu.
Bu durum 12 Eylül darbesinin baskılarının Kurtalan’da hafif geçmesine neden oldu. Eğer o süreçte ondan önce ki bölük komutanı yüzbaşı Bayram Doğan Kurtalan’da görevli olsaydı hiç şüphesiz yüzlerce genç arkadaşımızı işkencelerden ve cezaevlerinden geçirecekti. Bu avantajımıza rağmen 12 Eylül darbesinin etkisini yoğun bir şekilde yaşadık ve yıllarca birbirimize en yakın olan arkadaşlarımız la bir araya gelip politik değerlendirmelerde bulunamıyorduk.
Deyim yerindeyse 1940’lardan sonraki apolitik algı her tarafta hakim olmuş, adeta toplumun üzerine ölü toprağı serpilmiş gibiydi.
Bütün negatif durumlara rağmen, adeta içimiz içimize sığmıyor, hep bir arayış çabası içinde hissediyorduk kendimizi.1983 te yapılan parlamento seçimlerinden sonra askeri diktatörlüğe karşı cılız da olsa bazı parlamenterler den ses çıkmaya başlamış ve insan hakları ihlallerine, işkencelere karşı sesler duyulmaya başlamıştı.
1984 yılında yerel yönetimler le ilgili seçim atmosferine girildiğinde, bizde Kurtalan’da ki güvenilir eski arkadaşlarımızla gayet ihtiyatlı bir şekilde bir araya geliyor ve alternatif arayışlar içine giriyorduk. Mahalli seçimlerle ilgili bir vizyonumuz vardı. Kurtalan ilçe oldu olalı, bazı istisnalar hariç genellikle belediye başkanlığı makamına oturanlar, belediyeyi adeta aile şirketine çeviriyorlardı. Bizim vizyonumuz öncelikle bu aile belediyeciliğine son vererek demokratik, kolektif bir belediyecilik örneğini Kurtalan halkına sunmak istiyorduk. Bizim vizyonumuz sadece bununla da sınırlı değildi. Bölgemizin Ziraat ve Hayvancılık alanındaki imkanlarını modernize etmede halkımıza öncülük ederek ekonomik kalkınmanın önünü açmak istiyorduk. Esas hedefimiz ise Kurtalan ve bölgemizde o döneme kadar görülmemiş bir belediyecilik örneğini göstererek siyasi mücadelemizin önünü açmak istiyorduk.
Bu vesileyle çekirdek kadro arkadaşlarımızla yaptığımız görüş alışverişinde gireceğimiz mahalli seçimlerde kazanma odaklı bir aday üzerinde hemfikir olduk. İlçe merkezinde önemli bir potansiyelimiz olduğunun farkındaydık, ne var ki var olan potansiyelle Kurtalan belediye seçimlerini kazanmak imkansız gibi bir şeydi.
Bu nedenle ailesinin saygınlığından dolayı var olan potansiyele önemli katkı sunacak bir arkadaşımız vardı .O arkadaşımız Van ilinde Türkiye Elektrik Kurumunda (TEK) memur olarak çalışıyordu. Hem muhasebeyi hem de personel mevzuatını iyi bilen bir arkadaşımızdı. Adı geçen arkadaşın bu iş için biçilmiş kaftan olduğu konusunda çekirdek kadro arkadaşlar arasında fikir birliği vardı. Bu ismi ben önerdim, duyan arkadaşlar önce bir şaşkınlık içine giriyordu, daha sonra bu iş için en uygun kişi olduğu konusunda hemfikir oluyordu. İşin enteresan tarafı söz konusu arkadaşın Kurtalan’da onun ismi üzerinde hesaplar yaptığımızdan haberdar bile değildi. Neticede Avni Eren arkadaşımızı arayıp, Kurtalan’a gelmesini istedik.
Avni Eren arkadaşımıza onunla ilgili yol haritamızı söylediğimiz de şaşkınlık geçirdi ve bize şöyle cevap verdi: Benim Kurtalan’a gelmemi istediğiniz de yerel seçimlerle ilgili olduğunu tahmin etmiştim. Bunun yanında Emin Uras ı aday yapmak istediğinizi, benim de gelip seçimlerde sizi desteklemem için çağırdığınızı tahmin ediyordum.
Avni arkadaşımıza cevabımız şu oldu: Bizim amacımız dostlar alışverişte görsün misali seçimlere katılmak değildir. Biz kazanma amaçlı bu işe giriyoruz, eğer Emin Uras’ı aday gösterirsek, seçimde aday gösteren altı Parti içinde sonuncu aday olmaktan başka seçeneğimiz kalmaz. O nedenle sizi bu iş için uygun gördük. Avni arkadaşımız bu görüşmemiz den sonra köye gidip saygı değer babası büyük Âlim, Seyda Şeyh Hasip’le görüşüyor.
Seyda Şeyh Hasip onu dinledikten sonra kazanacağına inanıyor musun? şeklindeki soruya Avni de ben kazanıp kazanmamaktan çok, beni bu işe layık gören arkadaşlarımın bana olan güvenlerinin sarsılmamasını önemsiyorum diye cevap veriyor.
Biz belli bir disiplin içinde bu işi yürütmeye çalışırken bireysel egolarını öne çıkaran arkadaşlarımızdan Nayıf Güneş ( Yakın bir zamanda elim bir hastalıktan yaşamını yitirdi, mekanı Cennet olsun) ayağa kalkarak ortalığı iyice velveleye verdi ve Dengê Kawa’cılar belediye başkan adayı çıkarıyor, siz ne diyorsunuz? ( Oysa Ağustos 1980 de 12 Eylül darbesi gelmeden önce Dengê Kawa örgütü merkez komitesini toplayarak, ülkedeki gelişmelerle ilgili bir değerlendirme yapıldıktan sonra, örgüt bildiğim kadarıyla kendini fesh etmişti) gibi bir yaklaşımla diğer siyasi gruplardan 3 er 5 er kişilik gruplar halinde olanlarda, olur mu? kendi başlarına nasıl böyle bir işe girişirler gibisinden reaksiyon içine girerler. Nayıf Güneş kendi işyerinde çalışan DDKD’li birisinin vasıtasıyla Baykan dan teorik düzeyi iyi olan birini çağırtıp, benimle yüz yüze getirdi. Nayıf Güneşin işyerinde yaklaşık iki saat süren karşılıklı olgun bir tartışmadan sonra oradan ayrıldım. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra Nayıf arkadaşımızın işyerinde çalışan DDKD’li ile bir araya geldiğimizde, Baykan dan getirtilen arkadaş ben oradan ayrılıp gittikten sonra Nayif’e şöyle demiş. Ben bu arkadaşı ilk olarak görüyorum ve onun söylediklerine de çoğunlukla katılıyorum. Ayrıca onlar Dengê Kawa’cı ise sen necisin Nayif diye söylediğinde Nayıf baltayı taşa vurduğunun farkına vardı mı bilemiyorum.
Nayıf Güneş in bilinçsizce yaptığı bu feveranlar polisin dikkatinden kaçmamış. Siyasi polis hemen harekete geçerek iki arkadaşımızı göz altına alarak ve Siirt’te ki soruşturma merkezinde bir hafta işkencelerden geçirerek siz ne yapmak istiyorsunuz? Şeklindeki sorulardan sonra biz hemen bir değerlendirme yaparak, bu iş için demek ki daha erkendir diyerek çalışmalarımızı askıya aldık.
1987 yılında yapılan parlamento seçimlerinde arkadaşımız Dağıstan Toprak SHP den üçüncü sıra milletvekili adayı idi. Dağıstan Toprak iyi bir hatipti ve Kurtalan’da halka hitaben milletvekili adayı olarak yaptığı konuşması halk tarafından çok beğenilmiş, yapılan parlamento seçimlerinde SHP Kurtalan ilçe merkezinde üçüncü sırada yerini almıştı. Bu sonucu mahalli otoriteler bir taraftan şaşkınlıkla karşılarken, diğer taraftan da bizim içimizden birilerinin de iştahını kabartmıştı.
1984 te Avni Eren arkadaşımızın adaylığı konusunda hemfikir olduğumuz, hatta ileri ki yıllarda komşu köyde oturan Seydayê Şeyh Hesib’i köyde bir akrabası ile ziyarete giderek, Şeyhim, siz isteseniz, istemeseniz de biz Avni2yi Van dan getirtip Kurtalan’da belediye başkan adayı yapacağız diyen Nezir Gülcan sinsice ve yurtseverlik ahlakına uygun olmayan bir şekilde bizim dışımızda PKK nin ilçe merkezinde ki uzantılarıyla flört etmeye başladı.
Kurtalan ilçesi diyebilirim ki bölgenin en fazla politize olmuş ilçelerinden biridir. Sanki gelenek haline gelmiş, seçimin bittiğinin ertesi günü özellikle mahalli seçimlerde hesabı olanlar, hemen kolları sıvarlar. Hele hele SHP’nin ilçe merkezinde üçüncü sıra ya yükselmesi adaylık niyetinde olan Emin Uras ve Nayıf Güneş in de iştahlarını kabartmıştı.
Emin Uras 1980 öncesi Diyarbakır eğitim enstitüsü nü bitirmiş ve örgütlü siyasetin içinde aktif rol almış ve 1980 sonrası aranır duruma geldiği için bir kaç yıl metropollerde kaçak yaşadıktan sonra Ankara’daki yeri tespit edilerek, Kurtalan’dan giden bir operasyon ekibi sürekli oturduğu kafede otururken onu derdest edip getirmişlerdi. Kısa süreli gözaltı dan sonra serbest bırakılan Emin Uras Kurtalan’da yaşamını sürdürmeye başlamıştı.
O açıdan mağduriyetini göz önünde bulunduruyorduk ama Emin hem toplumda çok yıpranmıştı. Hem de bizim üzerimizde güveni çok sarsılmıştı. Aranma durumu ortadan kalktıktan sonra Kurtalan’da yerleşti, Kurtalan küçük bir yer olduğu için her kes birbirini tanıyordu ve halkın gözünden bir şey kaçmıyordu.
Kurtalan’da Malatyalı ve GBT ye bakan bir polis memuru vardı. Çarşıda Emin le polisin zaman zaman yan yana yürüdükleri ne bende tanık olmuştum. Eminin bu davranışı polemik konusu oluyordu. Rahatsız oluyorduk ve çoğu zaman da bu söylentileri yayanlarla tartıştığımız oluyordu.1988 yılında devletin sürekli baskısına maruz kalıp, dağa çıktıktan kısa bir süre sonra girdiği çatışmada şehit olan İbrahim Turşak la sohbet ederken, aynı konuyu gündeme getirdi. İbrahim’e sen Emin Uras’ın GBT sorumlusu polisin çarşıda filesini arkasından taşıdığını gözlerinle mi gördün, yoksa başkalarından mı duydun?
İbrahim hiç tereddüt etmeden evet ben gözlerimle gördüm, şeklindeki cevabından sonra bu gerçeği kabullendim. Çünkü İbrahim Turşak gerçekten çok dürüst, güvenilir bir şahsiyetti. Daha önce buna benzer şeyler duymuştum ve ciddi bulmayarak tepki bile gösteriyordum. İbrahim Turşak’ın gözlerimin içine bakarak kararlı bir şekilde bunu söylemesini çok ciddiye aldım ve Emin Uras a ulaşarak bu konuyu kendisine sordum. İnkar etmedi, efendim GBT ( genel bilgi toplama) sorumlusuymuş ta, öğretmenlik mesleğine dönebilmek için onunla ilişki kuruyormuş. Emin Uras’ın bu itirafına sert bir tepki göstererek bu tutum siyasi kimlik sahibi bir kişinin yapmaması gereken bir tutumdur ve bunun hiçbir mazereti de olamaz dedim.
1988 den itibaren Kurtalan’da mahalli seçimlerde hesabı olanların büyük bir keşmekeşi içine girildi. Bir taraftan Emin Uras, bir taraftan Nayıf Güneş, diğer taraftan da Nezir Gülcan’ın zikzakları bizi çileden çıkarıyordu. En fazla ağırımıza giden Nezir Gülcan’ in tutumuydu
Ta 1984 te Avni Eren’in ismi üzerinde yoğunlaştığımızda tereddütsüz bir şekilde evet demiş.1987 yılında ki parlamento seçimlerinde SHP’nin Kurtalan ilçe merkezinde üçüncü sırada yer aldığını görünce, Nezir Hoca farklı bir tutum içine girmeye başlamıştı.
Bir gün onunla Kırşehir ilk öğretmen okulunda okuyan iki arkadaşı çağırdım ve dedim ki Nezir Hoca toplum içinde tam bir dans içine girmeye başlamış, onunla oturup biraz konuşalım dedim. İki öğretmen arkadaşla birlikte uygun gördüğümüz bir yerde onunla oturduk. Dedim ki Nezir Hoca bak,12 Eylül darbesinin üzerinden bu kadar yıl geçti, doğru dürüst oturup ülkedeki, Ortadoğu’daki ve dünyadaki gelişmeler üzerinde epey zamandır detaylı bir değerlendirmede bulunma şansımız olmadı. Bu gün burada seninle bir araya gelmemizin nedeni, Kürdistan’da , Türkiye’de , Ortadoğu’da ve Dünyadaki gelişmelerle ilgili seninle biraz sohbet yapmak istiyoruz. Kim bilir belki de yıllar aradan geçtikten sonra birbirimizden bir çok konuda farklı da düşünüyor olabiliriz.
Üç saat boyunca ben ve onun öğretmen okulunda ki ve samimi oldukları iki arkadaşı ile birlikte Nezir Hoca’yı bir türlü tartışma ortamının içine çekemedik. Baktım olacak gibi değil, Hoca dedim, Halk arasında senin belediye başkan adayı olacağın dedikodusu dolaşıyor, bu konuda bize ne diyeceksin şeklindeki soruya ben böyle bir şey söylememişim, bazı esnaflar söylüyor, peki sen ne diyorsun? Nezir Hoca kıvıra bildiği kadar kıvırıyor. Yok işte köylüler söylüyor diye kıvırıyor, peki sen ne diyorsun sorusuna onun bir cevabı olmuyordu.
Bana diğer üç adayında en fazla sordukları soru: Sen kendin niye aday olmuyorsun da, taa, Van dan Avni’yi buraya getirip aday gösteriyorsun, şeklindeki soruları idi. Benim yaklaşımım ise, belediye bizim için bir amaç değil, araçtır. Bizim davamız belediyeden çok çok daha büyüktür. Ben de onların bir belediye başkanlığı için bu kadar kişisel egolarını öne çıkarmasına bir anlam veremiyordum. Aslında o dönemde ki belediye başkanlığı seçimi için adı geçen kişilerin Kürdistan davasında samimi olmadıklarının da bir nevi test edilmiş oluyorlardı.
Neticede 1988 in Aralık ayında belediye başkan adayını kendi aramızda yapacağımız gayri resmi bir ön seçimle belirleme konusunda fikir birliğine vardık.
Bu arada PKK’nın Garzan bölge sorumlusu Halit Çelik, Nezir le ne kadar görüşmek istemişse de, Nezir Hoca yaptığı manevralar la onunla görüşmek ten kaçınmıştı. Nezir Hoca’nın hesabı PKK’nın gölgesini arkasına alarak seçimlere girmekti. O nedenle bölge sorumlusu Halit Çelik in tüm görüşme girişimleri boşa çıkınca, Nezir in üzerine bir çizgi çizerek bu bizim işimize yaramaz diye not düşer.
Bu gelişmeleri yakından bilen PKK’nın ilçe merkezinde ki bazı ayakçıları hemen Nayif Güneşi devreye koyarak Halit Çelik’in adayı olarak karşımıza çıkarmaya başladılar.
Bir gün basit hesaplarla dağdakiler le hasbihal olduğunu tahmin ettiğim biri yanıma gelerek, neden Avni Eren in üzerinde bu kadar ısrarcı oluyorsun diye sorunca, bende kendisine yakın arkadaşlık açısından baktığımızda Avni’nin dışındaki üç arkadaş ta, Avni den önce gelir. Bu üç kişi ile yaptığım arkadaşlık, Avni ile yaptığım arkadaşlıktan rahatlıkla dört misli fazladır. Ama kazanma şansı ve güvenilirlik açısından Avni Eren i tercih ediyorum, dememle hemen araya girerek, peki Avni belediye başkanı olursa Parti’ye nasıl bir katkı da bulunacak? Hangi partiden bahsediyorsun diye sorduğum soruya dağdakiler, yani PKK’yi kastetmeye başladı.
Kendisine eğer PKK Ulusal Kurtuluş savaşı verdiğini savunduğunu iddia ediyorsa, ne alakası var, Kurtalan’daki belediye seçimleri ile ilgili. PKK’nin bu duruma müdahale etmesi ve taraf olması yanlıştır, şeklindeki soruya Ama Nayıf Güneş beni adaylık sürecinde destekleyin, belediye başkanı olursam, belediyeyi PKK’nın hizmetine koyacağım dedi. O an anladım ki Halit Çelik ( PKK’nın Garzan Bölge sorumlusu) Nezir Hoca’nın kendisiyle görüşme girişimlerini boşa çıkarınca hemen Nayıf Güneş hizmete hazır duruma getirilmiştir.
Hepimiz aynı gelenekten geliyorduk, bu gelişmelerden on yıl önce PKK can yoldaşımız, arkadaşımız Nedim Sak’ı Kurtalan çarşısının orta yerinde silahlı saldırı sonucu öldürmüş ki, Nedim seçilmiş bir hedef değildi. O mermi, bana da, Nayıf Güne’ e, Nezir Gülcan’a ve Emin Uras’da gelebilirdi. Ayrıca Nedim’in öldürülmesinden yaklaşık bir buçuk ay sonra hepimizin mensubu, taraftarı veya sempatizanı olduğumuz siyasi hareketin lideri Ferid Uzun da PKK tarafından derin bir plan sonucu öldürülmüştü.
Bütün bunlara rağmen, bunların gözü öyle bir kişisel hırsa bürünmüştü ki, bu değerlerimizin katili bir örgütle işbirliği yapabilecek bir seviyeye düşmüşlerdi. Emin Uras, Nezir Hoca ve Nayıf Güneş gibi PKK ile herhangi bir diyalog içine girmiyordu ama bu karmaşa komplo ve tehditlerin üst boyuta taştığı süreçte Emin Uras ta kendisi için durumdan vazife çıkarmaya çalışıyordu. Aleyhimizde geliştirdikleri tehdit ve şantajlara Emin de zaman zaman maruz kalıyordu ama bunlara karşı adam gibi bir tavır takınacağı yerde onlara mavi boncuk gösteriyordu.
Temel hedefleri bendim, çünkü delegelerin önemli bir kısmı benimle birlikte hareket ediyordu. Benim üzerimde komplo şantaj ve tehditler peş peşe gelmeye başlamıştı. Düşünün aynı siyasi yapılanma içinde yıllarca birlikte omuz omuza mücadele etmişiz, kavgalara girmişiz. Şimdi bir belediye başkanlığı için PKK’nın kırsal kesimde ki gücüne sırtını vererek tehdit ve şantajlara başvurma yöntemlerine girmişlerdi.
Aralık 1988 in ikinci yarısında akşam saatlerinde yaşlı bir amca ve Vartolu bir öğretmenle bir çayhanede otururken ,daha önce canı gönülden bana güvenen, benden yaşça küçük olması nedeniyle bana ağabey muamelesi yapan biri beş kişilik bir grup la çayhaneye girdikten sonra, grup arkadaşlarından ayrılıp bizim masamıza geldi ve benimle biraz sohbet etmek istediğini söyledi.
Buyurun otur dedim, hayır dışarıda konuşursak iyi olur demesiyle, kalktım ve dışarı çıktım. Hava hafifçe yağmurluydu, bir kaç adım yürüdükten sonra, tehditvari bir dille, dağdakiler beni göndermiş, demişler ki git ona söyle madem ki yurdsever biridir, bize şu miktarda para göndersin, aksi takdirde senin evine gelecekler dedi. Bu düpedüz bir tehditti ve ömrüm boyunca ne kimseyi tehdit etmiş, nede kimsenin tehdidine boyun eğmiş bir yapıya sahiptim.
Bir kaç yıl öncesine kadar beni Kurtalan’da hiç kimse ile değiştirmeyen kişi gelmiş adeta beni tehdit ediyor. Çok öfkelenmiştim, eğer bulunduğumuz ortam kaymakamlık ve hükümet konağı civarı olmasaydı, onunla çok farklı bir dille konuşurdum. Bulunduğumuz ortam özel harekat timleri ve polislerle sabaha kadar sıkıca korunan bir yerdi. Sesimizin yükselmesi durumunda müdahale edecekleri ve bizi gözaltına alacaklarını varsaydım. Böyle bir durumda karşımdaki daha önce PKK ye yardım ve yataklıktan yattığı için muhtemelen tutuklanacak, onu bana gönderenler de benim onu provoke ettiğimi ve polise yakalattığı algısını toplumda yaymaya çalışacaklardı.
Soğuk kanlılığımı koruyarak ona şöyle cevap verdim:” Sen bir yurdsever olarak mı bana sesleniyorsun, yoksa beni tehdit mi ediyorsun? Şeklindeki soruma, hayır ben seni tehdit etmiyorum diye cevap verdi. Bende kendisine ister tehdittir de, ister tehdit değildir de, ben bunu bir tehdit olarak görüyorum ve tehditle kimseye zırnık vermiyorum. Ben Turgut Özal döneminde sadece ücretiyle geçinen biriyim ve Kürdistan’da dikili bir ağacım bile yoktur. Devrimciler yurdsever insanlardan asla tehditle para isteyemez, bu ilçede onlarca multi milyoner ve çoğu da işbirlikçi niteliğini taşıyan insanlar vardır. Devrimciler ancak bunlardan tehditle para isteyebilir dedim.”
Benim bu dik duruşuma karşı Kürdçe tû di ser xwe de kesî qebul nakî ( Sen kendi üzerinde otorite tanımıyorsun) söylemine karşı:” Eğer siyasi bir hareket adına benimle konuşmaya gelmişsen, köylü Ağzı ile benimle konuşma, siyasi bir üslupla benimle konuş. Benim bu memlekette, bu halka veremeyeceğim hiçbir hesabım yoktur, alnım açık, başımda diktir, dememe: Bu sana kalmayacak, bunun hesabını vereceksin diye verdiği cevaba:” Sen ve sırtını verdiklerin her kimse, elinizden geleni ardınıza koyarsanız, babanızın oğlu değilsiniz diye cevabını verdim ve birbirimizden ayrıldık.
Bu ciddi bir durumdu o gece eve geçtikten sonra derin derin düşünmeye başladım. Can yoldaşım Bedri Kutluk ve diğer genç arkadaşlarımızın haberi olursa tepki gösterebilir ve provokasyon ortamı yaratılabilirdi. O nedenle bu provokasyon girişimini soğukkanlı ve olgunlukla karşılayabileceğini düşündüğüm Avni Eren ve başka bir arkadaşa ertesi gün söyledim. Söz konusu kişi deli dolu, gözü kara ve kullanılmaya müsait biriydi. Her şeye rağmen kendisi daha önce cezaevine girip çıktığı için, olayı kapalı tutmaya çalışırken, fark ettim ki sağda solda gittiği her yerde hani Mehmet Konuk u yurdsever biliyorsunuz. Gidip şehit aileleri için para istemişim, size zırnık vermiyorum diyerek olayı çarpıtarak aleyhimde propaganda yapıyor.
Yaklaşık Altı ay sonra olayı öğrenen Bedri Kutluk olayın doğru olup olmadığını benden sordu: Evet doğrudur dedim, Bedri büyük bir tepki göstererek neden benim haberim yok diye söylendi. Bedriye dedim ki bunu iyi bilmelisin ki bu memlekette en çok güvendiğim insan sensin. Eğer sana ve diğer genç arkadaşlarımıza söyleseydim, tepki gösterecektiniz ve onların istediği provokasyon ortamı yaratılabilirdi, onun için sana söylemedim. Benim bu tutumuma karşı Bedri’nin verdiği cevap, ben senden bir şey anlamıyorum şeklinde oldu.
Kek Derwêş’ê Sado, bizim bu alandaki çekişmelerimize karşı mesafeli davranıyordu. Zaten hiç bir zaman Türk siyasi partileri içinde yer alacak bir pozisyon içine girdiğine tanık olmadım. Sadece mahalli seçimlerde amcası oğlu Cemil Akgül belediye başkanlığı için aday olduğu dönemlerde akrabalık ve aşiret ilişkileri çerçevesinde amcası oğlu Cemil Akgül ü destekliyordu.
1988 yılında 2.Dünya Savaşı’ndan sonra ilk olarak Kürdistan’ın güneyinde ki Halepçe şehrine Irak Devleti kimyasal silahlarla saldırmış. Beş bin sivil ve masum insan öldürülmüş, altı bin kişide yaralanmıştı. Irkçı faşist BAAS hükümeti bununla da yetinmeyip, Halepçe katliamından yaklaşık yirmi gün sonra tarihin en büyük toplu katliamlarından birine imza atıyordu
Enfal adıyla bilinen bu toplu katliamda 182 bin sivil ve savunmasız insan 5-6 aylık bir süre içinde köylerden ve kasabalardan toplanarak, temperli kamyonlara dolduruluyor. Irak’ın güneyindeki sahra çöllerine götürülerek, daha önce iş makinalarıyla açılan çukurlara dökerek kurşuna dizildikten sonra üzerleri toprak ve kumla örtülüyordu. Kürdistan’daki bu trajedilerden sonra yaklaşık 50 bin kişi dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin başındaki Turgut Özal’ın pozitif yaklaşımı sonucu Kızıltepe, Diyarbakır ve Muş ta açılan toplama kamplarında mülteci olarak kabul ediliyordu.
Bu gelişmeler karşısında TKDP de hareketli günler ortaya çıkmaya başlamıştı. Kek DERWÊŞ’ ê Sado ve Parti’nin o dönemde ki aktif kadroları önemli bir hareketlilik içine girmeye başlamışlardı. Başta Diyarbakır halkı olmak üzere Kuzey Kürdistan halkı gerçekten bu zor ve zahmetli süreçte Güneyli kardeşlerine karşı büyük bir dayanışma ve sorumluluk örneği gösterdiler.
DEVAM EDECEK
Son güncellenme: 13:01:52




































































































































































































