İki yıl önce, 28 Aralık 2011’de cereyan eden Roboski olayı, kurbanlar ve yakınları, onların yanı sıra Kürt halkı açısından, kirli savaşın yol açtığı trajedilerden bir yenisi idi. Hem Roboski köylüleri, hem kamuoyu, hepimiz olayın aydınlatılmasını, sorumlulardan hesap sorulmasını istedik. Ama sonuç herkesi düş kırıklığına uğrattı.
Askeri savcılık, Roboski katliamı nedeniyle haklarında soruşturma yürüttüğü üst rütbeli (dördü general, biri albay) beş subayla ilgili takipsizlik kararı verdi. Buna göre subaylar Genelkurmay Başkanı’nın da onayladığı bir emri yerine getirmişler. Söz konusu günlerde PKK’nin eylem için sınırdan gireceği beklenmekteymiş… Bu nedenle, insansız hava araçlarıyla sınırda tespit edilen grup bombalanmış... Kasıt yok, “kaçınılmaz bir hata” söz konusuymuş…
Karar kamuoyunda ve medyada yoğun tepkiyle karşılandı. Özellikle bunca zamandır sorumluların ortaya çıkarılıp cezalandırılmasını isteyen kurbanların yakınları tarafından. Bu kararla onların acılarına yeni acılar eklendi. Oysa bizzat Başbakan Erdoğan bu olayın “Ankara’nın derin dehlizlerinde kaybolmayacağına” dair kendilerine söz vermişti.
Bu karar hiç inandırıcı değil. Söz konusu katliamın “ kaçınılmaz bir hata” olduğuna inanmak için bölgenin durumunu bilmeyen bir saf olmak lazım. Daha önce de çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz gibi, Roboski bir korucu köyü. Bu insanlar öteden beri sınır ticareti yapmakta, yani sık sık gruplar halinde sınırın öbür tarafına gidip gelmekte idiler ve buna askeri ve mülki makamlarca göz yumulmakta idi. Köye bitişik karakol da, bölgede görev yapan komutanlar da her keresinde durumdan haberdar idiler. Öyleyse o güne kadar onlarca kez, herhangi bir çatışmaya yol açmadan cereyan eden bu gidiş-gelişler neden 28 Aralık 2011 günü böyle acımasız bir bombalama ile sonuçlandı?
Olayın başından beri, Fehman Hüseyin adlı PKK komutanının söz konusu grubun arasında sınırın bu tarafına sızacağına dair istihbarat alınmış olduğu söylendi. Eğer böyle bir istihbarat gerçekten varsa, Fehman Hüseyin’i vurma adına, günahsız bunca insanın da bile bile bombalandığı anlaşılıyor. Bu ise çok acımasız bir tutum. Buna “kaçınılmaz hata” denebilir mi?
Öte yandan, öyle bir istihbarat alınmışsa onun da yalan olduğu ortada. Bombalanan 35 köylünün arasında Fehman Hüseyin yoktu. Peki söz konusu yalan enformasyonu veren kimdi, hangi kaynaktı? Bu, PKK içine sızdırılmış birileri mi? Bu da bugüne kadar açıklanmadı.
Bu durumda akla şu ihtimal geliyor: Birileri bu sonucu almak için tuzak kurdular, yanlış enformasyon verdiler; Genelkurmay Başkanı’na kadar uzanan komuta kademesi de bu tuzağa düştü. Tuzağı kuranların amacı Hükümet’i güç duruma düşürmek ve açılım sürecini sabote etmekti.
Hükümet ise, bu konuda başından beri uyarıldığı halde olayın üzerine gitmedi. Kurbanların yakınlarından bir özür bile esirgendi.
Şimdi, emir komuta zinciri içinde çalışan askeri yargıdan böyle bir sonuç çıkması hiç şaşırtıcı değil. Yargı yolu tümden sona ermiş olmasa da, gerçeğin ortaya konacağı, sorumlulardan hesap sorulacağı konusunda umutlu değiliz.
Buna rağmen Hükümet’i bu konuda sorumlu davranmaya, yargı sürecinin adil biçimde işlemesi ve gerçeğin bir an önce ortaya çıkarılıp sorumluların cezalandırılması için kendi payına düşeni yapmaya çağırıyoruz.
Acımasızca katledilen 34 can kim vurduya gitmemeli. Suçlu ve sorumlular Ankara bürokrasisinin ve siyasetinin karanlık dehlizlerinde yitmemeli.
Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Başkanı
10 Ocak 2014