Dünden Bugüne, Ermenilerde Bitmeyen Kürd Nefreti
''19. yüzyıl sonlarından itibaren, daha Osmanlı-Türk kesimlerinde Kürd inkârı başlamadan önce, Ermeni önderleri, Kürd diye bir ulusun olmadığını, Kürdlerin bir avuç eşkıyadan ibaret olduğunu belirtiyorlardı...''

Ermeniler ve Kürdler, tarihin çok eski çağlarından beri, komşu veya ortak bir coğrafyada birlikte yaşadılar. Uzun süre, “aynı suyu için aynı havayı soluyan iki millet” diye nitelendirildiler. 19. yüzyıl başındaki Osmanlı merkezileşme politikaları, Tanzimat ve Islahat fermanları ve misyonerlerin bölgeye gelmesiyle Kürd-Ermeni ilişkilerinde bozulma başladı. Esas bozulma,1878 Berlin Antlaşması sonrasında, ortak yaşadıkları Anadolu Yarımadası’nın doğusundaki altı vilayetin Ermeni Yurdu olduğunu belirten Vilâyat-ı Sitte Projesi’yle oldu. Hamidiye Alayları, 1894 Sason İsyanı ve 1894-1896 olaylarından sonra ilişkiler onarılmaz bir hâl aldı.
19. yüzyıl sonlarından itibaren, Ermenilerle Kürdler arasındaki iki büyük sorundan biri inanç farklılığı, diğeri toprak sorunuydu. Kürdlerdeki toplumsal yapı, aşiret düzeni de ilişkileri olumsuz etkiliyordu. Batılı Hristiyan güçler Hristiyan Ermenilerin yanında yer alırken (ki sonraları onları kaderlerine terk ettiler), elbette Müslüman Kürdler da Müslüman Osmanlıya yaklaştı. Bazı Ermeni örgütleri, bölgeyi Ermenileştirme çabasındaydılar. Çelişkileri büyüdü.
Ermenilerdeki Kürd düşmanlığı ve nefreti bu dönemde, 1915’ten çok önce başladı. Bölgede Ermeni nüfus, Kürd nüfusa göre azdı. Bu, tasarlanan Ermeni Yurdu ve kurulacak Ermenistan Devleti önündeki en büyük engeldi. Bölgede, Osmanlı egemenliği yerine, Ermeni egemenliği kurulmak isteniyordu. Ermeni Patrikhanesi çevrelerinde, Ermeni önderleri arasında, Kürd ulusal varlığının tamamıyla yok sayıldığı, bölgenin sadece Ermeni Yurdu olduğu şeklinde genel bir anlayış gelişti. Ermeni önderleri, Kürdlere göre nüfusları az olduğu hâlde, bölgeyi Kürdlerle paylaşmak istemiyorlardı.
Kürd-Ermeni tarihi, bir yıldan ibaret değildir; en az iki bin beş yüz yıllık geçmişi ve kapsamlı arka detayları vardır. Bu ilişkilerde, dünden bugüne, bazı ezberler ve yanlış algılarla, Kürdler hep suçlandı. 1915’ten çok önce, Ermeni yayınlarındaki Kürd aleyhtarı yazı ve şiirler Ermeni toplumu üzerinde çok etkili oldu ve Ermenilerde yaygın bir Kürd düşmanlığı ve nefreti gelişti. Bu yazıda, konunun sadece bu boyutunu, Ermenilerdeki bu büyük Kürd nefretini, tarih sırasına göre, birkaç örnekle vermeye çalışacağız.
1-) 1898-1913 yılları arasında, Taşnaksutyun yayın organı Troşak ve diğer Ermeni yayınlarında, Ermenilik duygusu işlenirken Kürdleri hep vahşi yaratıklar olarak gösteren öyküler yayımlandı. Türkçeye de çevrilen “Fedailer Özgürlük Yolunda” adlı kitaptaki öykülerin çoğunda Kürd aşağılamaları vardı.[1]
2-)Troşak gazetesinin, 1901 yılı haziran sayısında yayımlanan baş yazıda, Kürdler için şöyle deniyordu: “Gerçekten bize sorarsanız, Ermeni Ulusu’na -hiç olmazsa 19. yüzyıldan itibaren- sürekli olarak hangi halk daha çok zarar vermiştir diye sorulsa, ‘Kürdlerdir’ cevabını vermeyecek Ermeni bulamazsınız. Bizi daima harap eden, kesen, ırzımıza geçen, işkenceye tabi tutan ve bizi vatanımızdan göç ettiren, kanımızı emen, tek bir deyişle, Ermenileri asan ip Kürtlerdir...”[2]
3-) 1915’ten önceki dönemlerde Ermeniler arasında, “Sadakat sembolü köpek bile olsa Kürd’e aitse vefasızdır.” anlamında bir söz çok yaygındı.Yine, “Kürd’ten olsa da evliya, koyma avluya” şeklindeki genel bir Ermeni söylemi, Erzurum bölgesindeki Ermeniler arasında, “Kürd’ten evliya koyma avluya ya samiyi çalar ya sanbağını” şeklinde söylenirdi.[3]
4-)1912’de basılan, Nor Knar (Yeni Çalgı) adlı Ermenice bir kitapta, Kürdlere düşmanlık ifade eden çok sayıda, yazı ve şiir vardı. Mikael Nalbandyan, Kamar Katiba,Avetis Aharonyan gibi önemli Ermeni yazarların, Kürd nefreti dolu yazı ve şiirleri, Ermeni okullarında okutuluyordu.[4]
5-) 19. yüzyıl sonlarından itibaren, daha Osmanlı-Türk kesimlerinde Kürd inkârı başlamadan önce, Ermeni önderleri, Kürd diye bir ulusun olmadığını, Kürdlerin bir avuç eşkıyadan ibaret olduğunu belirtiyorlardı. Dönemin Ermeni önderlerinden, OMM İstanbul Mebusu Krikor Zohrab[5], 1913 yılında Fransa’da “Marcel Lêart” takma adıyla yayımladığı, Ermeniler arasında büyük yankı uyandıran kitapta, 19. yüzyıl sonlarında bölgedeki altı vilayette (Erzurum, Bitlis, Van, Harput, Diyarbekir ve Sivas), Ermeni nüfusu bir milyonun üstünde gösterilirken Kürd nüfusun 200 bin civarında olduğunu iddia ediyordu. Kürdler, Yerleşik Kürdler, Göçebe Kürdler, Êzidiler, Kızılbaşlar ve Zazalar şeklinde sınıflandırılıp, Kürdlerin vahşi eşkıyalardan ibarettir deniliyordu. Zazaca konuşanlar için de şöyle deniyordu: “Zazalar bize göre haksız olarak Kürt kavminden kabul edilmektedir. Zazalar, İslam’a ihtida (dönmüş) etmiş Ermenilerdir.”[6]
6-)Patrikhane, yayımladığı bir broşürde, daha da ileri giderek şöyle diyordu: “Batı Ermenistan’ın 6 vilayetinde bir milyon 630 bin Ermeni yaşıyordu.[7] Kürtlerin sayısı ise yalnızca 100 bindi…” [8]
7-) Yakın dönmede, 2012 yılında Hrant Dink Vakfı öncülüğünde, “Diyarbakır Ermenileri Konuşuyor” adıyla yayımlanan bir kitapta, eskiden Ermeni ve Diyarbakırlı olduğu belirtilen 18 kişiyle yapılan görüşmeler yer alıyor. Büyük dramlar, hikâyeler var anlatımlarda. Çoğu Müslümanlaşmış bu kişilerde, sitem, egemenlerden çok, komşu Kürdlere yapılıyor, hatta geçmişte bölgede Kürdçe öğrenmek zorunda kalmalarında dahi Kürdler kabahatli görüyorlar.
İlk kişinin anlatımının bir yerinde şöyle deniyor: “Bu insanların elinden dinleri alındı, Hristiyanlığı yaşayamadılar. Dilleri ellerinden alındı. Bu iki çocuktan 500 kişilik olduk ama Ermenice konuşan bir kişi bile yok. Sınırın öteye yanına geçiyorsun, Iğdır’ın 10 kilometre ötesinde, akrabaların dinini, dilini de biliyor, çocuklarını vaftiz ettiriyorlar. Buradakilerse Ermeni olduklarını bilmiyor, Kürd olduklarını zannediyorlar. Dilleri Kürdçe, dinleri Müslümanlık.”[9]
Aynı kitapta, diğer bir kişi de şöyle diyor: “Mayrik Halam, Şeyh Sait İsyanı’na katılmış, bu yüzden Balıkesir Susurluk’a sürülmüş ve 1938’de bir Kürtle evlenmiş. Halam, sürekli beddua ederdi Kürtlere, Kürt ağalarına. ‘Ben Balıkesir’e gidene kadar Türk görmemiştim, bizi hep bunlar kesti’ derdi. Dedem de öyle derdi. Kürdlere küskündü, hiç sevmezdi.”[10]
Sözlü anlatımların çoğunda bu tür önyargılar var. Bunlar, tabii ki, olayları yaşayanlar değil, duyanlardır. Dikkat edilirse Ermenilerin yerinden yurdundan edilmesinin, dininden edilmesinin sebebi olarak devlet değil, Kürdler gösteriliyor. Bütün bu olanlardan, neden egemen Osmanlı Devleti değil de Kürdler sorumluydu, anlamak mümkün değildir. Kürdlerin de farklı şekilde yok edildiği, Türkleştirildiği düşünülmüyor. Tabii ki, Türklük Sözleşmesini ve sistemin derin politikalarını bilmeleri de zordur.
8-) Günümüzde bile, hâlen Ermenistan’da ve diasporadaki Ermeni toplumu içinde Kürdlere karşı büyük kin ve nefret vardır. Erivan (Yerevan) Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Garnik (Harnik) Asatryan, “Zaza halkını kesinlikle Ermeni halkından ayrı düşünemiyorum... Zazaistan ve Ermenistan bizim müşterek anavatanımızdır.” derken Golos Armenia (Ermenistan’ın Sesi) gazetesi ile 19 Kasım 2009’de yaptığı röportajın bir bölümünde şöyle diyor:
“Tarihi Ermeni topraklarındaki (Batı Ermenistan) etno-demografik durum oldukça karmaşıktır… Kuşkusuz, en azından bu toprakların bir parçasını da olsa geri alabilme ihtimali vardır. Ciddi bir siyasi iradeyle her şey mümkündür; mesela farz edelim ki Türkiye siyasi ve etnik bir çatışmaya sahne oldu. Bu durumda eğer Ermenistan ciddi bir askeri potansiyele, gelişmiş ekonomiye ve adil bir toplumsal yapıya sahip olursa, hiç bir uluslararası belge tarihi adaletin yerini bulmasının önünde engel olamayacaktır. Fakat bugün Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve istikrarı Ermenistan’ın çıkarınadır. Öteki tüm durumlarda Türkiye’nin parçalanması ve batımızda bir Kürt devletinin kurulması Ermenistan’ın ulusal güvenliği için ciddi bir tehlike olacaktır.”
Asatryan, kendisiyle yapılan bu uzun röportajın diğer bölümlerinde de inanılmaz şeyler söylüyor: “Tarihi topraklarımız üzerinde devlet kurma iddiasında olan etnik unsurun, son 400 yılda masum Ermeni halkına yönelik sonu gelmeyen talan ve kıyımları uygulayan, kutsal mekanlarımızı ve mezarlıklarımızı kirleten ve Batı Ermenistan’ı Ermenisizleştirenler olduğunu unutmamak gerekir.Şu anda komşuluğumuzda önemli bir devlet geleneğine sahip ve dünya ile uygarca temaslar kurmaya çalışan Türkiye bulunmaktadır. Türkiye’nin parçalanması durumundaysa sınırlarımızda aşırı saldırgan ve nasıl davranacağı kesinlikle önceden kestirilemeyen etnik bir afetin bileşiminden oluşan bir devlet peyda olacaktır…
Türkiye bölünürse, aynı gelişmelerin İran’ın Kürt bölgelerinde de yaşanacağını unutmamak gerekiyor… Toplumun ve bazı siyasi çevrelerin Kürt olgusunun geçmişteki bariz rolünü ve gelecekteki tehlikesini yeterince göremedikleri açıktır. Tüm saydığımız bu reel tehlikeler göz önünde bulundurulduğunda bölgenin şimdiki haritasının, bugün mümkün olanın en iyisi olduğunu kabul etmek durumundayız…”[11]
Bunları yazan sıradan bir kişi değil, bir Ermeni akademisyendir ve pek çok Ermeni ileri geleni ve aydını, buna benzer görüşlere sahiptir.
Kürd-Ermeni ilişkileriyle ilgili olarak, bu güne kadar sağlıklı bir değerlendirme yapılmamışsa bunun önemli bir nedeni, yukarıdaki örneklerde görülen abartılar, ön yargılar ve yanlış algılardır. Maalesef, bazen yanlış algılar, gerçeklerden daha etkili olmaktadır…
/CT/
[1] Avetis Aharonyan, Fedailer Özgürlük Yolunda, Belge Yayınları, 2001
[2] Garo Sasuni, Kürt Ulus Hareketleri ve 15. Yüzyıldan Günümüze Kürt-Ermeni İlişkileri, Med Yayınları, 1992, s. 201-204
[3] Melek Sarı Güven, age, s. 192-193 (Burada kullanılan “sami” sözcüğü öküzün boynundaki demir, “sanbağı” ise bu demirin iki ucunu bağlayan kayış anlamına geliyor.)
[4] Jean-Louis Mattei, Belgelerle Büyük Ermenistan Peşinde Ermeni
Komiteleri, Bilgi Yayınevi, s.185
[5]Krikor Zohrab: 1861 yılında İstanbul’da doğdu. 1908-1914 yıllarında OMM İstanbul Mebusu ve Ermeni grubu lideriydi. 1913’te, Fransızca yazdığı, “La Question Armênienne A la Lumiêre Des Documents” adlı kitabı, Pariste, Marceal Lêart imzasıyla yayımladı. Kitapta, Avrupa devletlerini Ermenilerin yardımına çağırıldı. Bu kitap, 2015’te Türkçe olarak da yayımlandı. Zohrab, 1915’te, İstanbul’dan Diyarbekir Harp Divanı’nda yargılanmaya gönderilirken yolda, Çerkes Ahmet çetesi tarafından hunharca katledildi.
[6]Krikor Zohrab (Marcel Lêart), Belgeler Işığında ERMENİ MESELESİ, İletişim Yayınları, 2015, s. 54 (İlk baskı:1913 Paris)
[7] Gösterilen kaynak: R. P. Hovhannisyan, Batı Ermenilerinin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve Erzurum Vatan Koruyucuları Örgütü, s. 333
[8] Gösterilen kaynak: Hampurtsum Yeremyan, Van-Vaspuragan Anıtı, 1. Cilt, s. 130
[9] Diyarbakırlı Ermeniler Konuşuyor, Derleyen: Ferda Balancar, Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2014, s. 10
[10]Diyarbakırlı Ermeniler Konuşuyor, s. 86
[11] Gayane Sarmakeşyan’ın, Harnik (Garnik) Asatryan ile yaptığı 11 Nisan 2010 tarihli ikinci söyleşi
.
Son güncellenme: 11:17:07