Türkiye Gerçeği

Kendini tanımlamakta zorlanan Türkiye’yi neye göre tanımlamak gerekir.

Halil Ataç

01.03.2014, Cts | 18:45

Türkiye Gerçeği
Makaleyi Paylaş
Kendini tanımlamakta zorlanan Türkiye’yi neye göre tanımlamak gerekir. Demokratik dönüşümü gerçekleştiremeyen, değişimin ağır sancılarını yaşayan bu ülkenin ciddi sistem ve bunun yarattığı zihniyet sorunu devam etmektedir. Gerçeklerin ters yüz edildiği, doğru ile yanlışın iç içe geçtiği, gündemi sabah başka akşam başka olan bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. Türkiye’nin her zaman iki yüzü bir arada olmuştur. Biri görünen diğeri görünmeyen yüzüdür. Adına derin devlet denilen gücün söz ve karar sahibi olduğu yaşanan mücadele pratiğinde açıkça kendini göstermektedir. Bu ırkçı, şoven-militarist yapı cumhuriyet tarihi boyunca tüm gelişmelere damgasını vurmuştur. Korku, endişe ve bölünme paranoyası üzerine kurulan bu yapı Kürtlere düşman gözüyle bakmıştır. Tarih boyunca Kürt halkı üzerinde seferler düzenlemiş, sayısız katliamlar yapmıştır. Kürtler örgütsüz, güçsüz olmalarına rağmen baskı ve zulme karşı direnmeyi bir varlık nedeni olarak kesintisiz sürdürmüşlerdir.

Son otuz beş yıllık halkın direniş mücadelesi sömürgeci sistemi çözülmeyle karşı karşıya getirdi. Dünya ve bölgedeki gelişmelerde buna eklenince sistem kaçınılmaz bir çözülme sürecine girdi. Klasik sömürgecilik eskisi gibi Kürdistan’da hükmünü sürdürmede ciddi engellerle karşı karşıya geldi. Halkın uyanışı, kendi gerçekliğinin bilincine varması ve kararlı duruşu sistem çevrelerini bir panik sürecine soktu. Bölgedeki hızlı gelişmeler Türkiye devletini de Kürt sorununu çözüme zorlamıştır .’ dün Kürt yoktur bu dış güçlerin icadıdır’ diyenler bugün Kürtler vardır demeye başladılar. Kürt sorunu bazı siyasi şoven çevrelerin söylediği Kürtlerin varlığını kabul etmekle geçiştirilecek sıradan bir sorun değildir. Türkiye’deki tüm sorunların anası ve çözülecek sorunların kör düğümüdür. Türkiye’nin değişmesi, demokratik dönüşümünün gerçekleşmesi de bu siyasi kör düğümün çözülmesinden geçtiği son derece açıktır. Eski Türkiye yeni Türkiye ile değiştirilmek isteniliyorsa sorunlara ana kaynağından çözüme başlamak gerekir halde köklü radikal çözümü esas almak gerekiyor. Kürt ve Kürdistan gerçeği bir realitedir. Çözümü dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Türk devletinin çözüm olarak gündemleştirdiği dar ve yüzeysel yaklaşım sistemi kurtarmadan başka bir şey değildir. Kürt vardır ama hakları yoktur bu anlamsız şoven milliyetçi Türkiye ‘ye özgüdür ve tehlikelidir. Bir halk varsa tarihiyle, kültürüyle üzerinde yaşadığı toprağıyla vardır ve her halkın sahip olduğu doğal haklara sahiptir.

Ne yazık ki Türkiye’deki egemen zihniyet Kürt halkına hep şaşı baktı. Bu zihniyet yüzyıl Türk toplumuna şırınga edildi. Sağcısı-solcusu, aydını-demokratı egemenlerin gözüyle soruna baktı. Hala aynı bakış açısı geniş siyasi kesim tarafından sürdürülmeye çalışılıyor. Ana dilde eğitim hakkı bile çok görülüyor. Bölünme korkusu hepsini sarmış durumda hâlbuki var olanı yok sayarak gerçeği inkâr ederek yasaklarla önüne geçmek bölücülüğün ta kendisidir. Bölücülüğü ayrımcılığı en çokta bölünmeye karşı olanlar yapıyor. Siyasi çevreler her gün görsel ve yazılı medyada onur kırıcı ve küçümseyici değerlendirmelerle bölünmenin, kin ve nefretin tohumlarını ekiyor. Dünyanın şurasında burasında sınırlı sayıda Türkler için federasyon dahil her türlü hak istemeyi hararetle savunanlar Kürtler söz konusu olduğunda insani haklara bile itiraz etmekten geri durmuyorlar. Şovenizmin-milliyetçiliğin, çifte standardın bu denlisine pes demek lazım. Böyle bir kardeşlik, böyle bir vatandaşlık dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Yapılan kardeşlik adı altında düpedüz aldatma ve düşmanlıktır. Devleti, süreci kurtarmaya yönelik içeriksiz bir çözümün çözüm olmayacağı açıktır.

İleri sürülen en geri çözüm modeli bile Kürt halkının mücadelesine hizmet etmekten öteye gitmeyecektir. Süreçten de anlaşıldığı gibi gelişmelerin kolay olmayacağı iç ve dış güçlerin gelişmelerden rahatsız olduğu yaşanan pratik gelişmelerden açıkça görülmektedir. Kürt halkının bedel ödeyerek yakaladığı bu tarihi fırsatı hiçbir şeye kurban etmeden doğru sonuçlar çıkararak değerlendireceklerini düşünüyorum. Hiçbir çıkar ezilen Kürdistan halkını çıkarlarının üstünde değildir. Bugün dar örgüt çıkarları ideolojik çekişmeler çıkar hesapları bir kenara bırakılarak halkın çıkarları temelinde birlik beraberlik esas alınmalıdır. Kaldı ki mücadelenin geldiği düzey bunu gerekli kılmaktadır. Herkesin Kürtlere düşman kesildiği bir dönemde Kürtlerin iç çekişmelerle güç tüketmesinin ne kadar anlamsız olduğu ortadır. Bölgenin en dinamik halkı olan Kürtlerin enerjisinin kendi geleceği için harcamasının önemi açıktır. Kürdistan halkının da tüm dünya halkları gibi kaderini özgürce belirleme hakkı vardır.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
10375 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:21:09:35
x