Ne zamanki dünya uygarlığına beşiklik yapan Mezopotamya uygarlığı yerle bir edildi(!) işte o zaman bu coğrafyanın tarihsel geçmişinde yaşanmış sayısız çirkinlikler yaşandı. Yaşanan ve yaşatılan her çirkinlik ise, kendini bile gölgede bırakıp başka bir çirkinliğin doğmasına analık yaptı.
Uygarlığın gelişip serpilmesine ev sahipliği yapan bu coğrafyadaki ters orantılı gelişimin birden çok nedeni vardır.
Gelişen erkek hakimiyet egolarının sınır tanımazlığı hiç bir zaman bu coğrafyada huzur, istikrar ve özgür yaşama fırsat tanımadı. Çünkü yaşanılan her bir çirkinlik, toplumların yaşamında yeni çatışmaları körükleyecek kendi özelliklerini taşıyan doğumlara gebelik yaptı. Dolayısıyla bırakalım öncesini, gelecek yüzyıllarda bile huzur duygusunun özgürce yaşayabileceği ortam gözükmüyor! Zira doğuşuna sebep olan her düşmanlık yada yaşatılan her travma, toplumları cepheleştiriyor! Ve ne yazık ki, kin ve nefret tohumlarıyla cepheleşen toplumların en büyük getirisi de yaşanabilecek yüzyılı çirkefleştirerek bir başka yüzyıla devrini sağlıyor!
Din ve inanç vicdanı ile, insani erdemleriyle evrenselleşen değerlerin hükmü yok sayıldığı toplumların geleceği olmaz. Zira hiç ama hiç bir zaman, bu kadim coğrafyada şerden hayır çıkartacak aklıselimin gelişmesine fırsat verilmedi! Fırsat verilmeyince de, her zaman için şerden şer doğmuş oldu! Ve farkında iseniz son darbe girişimiyle yaşatılan şerden hayır çıkartmak yerine, bin bir bahane ve gerekçelerle yepyeni bir şerrin alt yapısı hazırlanıyor! .
Örneğin, AKP ve Sayın Erdoğan\'a yönelik yapılan darbenin özüne bakıldığında, şerden başka bir amacı yok gözüküyor. Peki, AKP ve Erdoğan bu şerden bir hayır çıkartmak yerine neden OHAL uygulamalarıyla yepyeni bir şerrin doğmasına zemin hazırlıyor? Daha önceki satırlarda da belirttiğim gibi, bu kadim coğrafyada şerden hayır çıkartmak yerine şerden şerre giriş yapılıyor! Dolayısıyla, Türkiye bu kadar ağır sorunlarla karşı karşıya iken, zafer sarhoşluğuna kapılıp toplumu kıskaç altına alma girişimleri, pusuda bekleyen yeni şercilerin yepyeni şerlerle ortaya çıkmanın önü açılacak! .
Ön ve arka kapılar bu içgüdülerle açılınca, insan türünün en vahim içgüdüsü hemen harekete geçer. Harekete geçen bu sapık içgüdünün ilk elde yapacağı, can sıkıntısına neden olanı yok etmek. Dolayısıyla, genel anlamıyla Kürdistan coğrafyasında ve artı Türkiye olağanüstü günler yaşıyor. Zaten Kürt halkına yaşatılan travmanın neden olduğu öfke burnunu ha bir kaşındırıyor. Darbe girişimiyle yapılan kanlı girişimse, dinsel inancın vicdanıyla evrensel değerlerin yabancısı olanları kışkırtıyor. Kışkırtıyor zira bahsi geçen bu mahluklar sağduyunun yerine kin ve nefreti öne çıkarırlar.
Dolayısıyla Kürt halkı ve genel anlamıyla Türkiye\'nin içinde bulunduğu kaos ortamı yeterince ürkütüyor.
Silah gücüyle halk iradesini ipotek altına almaya çalışan darbecilere karşı çıkmak elbette ki insani bir erdemdir. Ama ne yazıktır ki, darbeci askerlere karşı, demokratik kültür öngörüsüyle meydanlara cıkmış bir kitleden daha çok demokratik kültürden yoksun başıboşların sokaklara dökülmesi en azından darbeciler kadar ürkütüyor. Çünkü darbecilere karşıt mantığın özü demokratik kültürle mayalanmamış kitlelerin okları! İstense de istenmese de, kendilerince kendilerinden sayılmayan tüm katmanların varlığına saplanma tehlikesi var. Dolayısıyla kendisinden sayılmadığını düşünülen diğer tüm katmanlar bu cenahın hedefi durumundadır.
Aklıselim öngörünün neresinden bakılırsa bakılsın, darbeci cenahın bu akıl almaz girişimi, demokratik Türkiye inşası için mükemmel bir fırsat doğuruyor. Zira darbe girişimi bile demokratik öngörülerle barışık tüm katmanlar için bir ikaz niteliğindedir. Dolayısıyla bahsi edilen ikazı ciddiye alanların başında AKP ve Sayın Erdoğan\'ın olması gerektiği aşikardır. Umarız ve dileriz ki, darbeci cenahın bu girişimi, AKP ve Erdoğan\'la birlikte, demokratik bir toplumun inşasından yana diğer tüm katmanlar için ciddi bir uyarı olur. Velhasılıkelam, demokratikleşme ve demokrasinin günün birinde nasılda herkes için lazım olduğu unutmamalıdır?
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.