Rûdaw’a, Amerika Birleşik Devletleri’nin 239. Bağımsızlık Günü dolayısıyla geldiği İstanbul’da konuşan Beşikçi, bağımsızlık ilanı için Kürdistan Ordusu’nun ve ağır silahların temel şartlar olduğunu ifade etti.
Beşikçi ayrıca, “HDP’nin ‘Türkiyelileşme’ projesinin Kürtleri Kürdistani değerlerden uzaklaştırdığı” görüşünde.
İsmail Beşikçi, Değişim Hareketi (Goran) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB), Kürdistan Parlamentosu’na, “Kürt gençlerini asan ve Mesud Barzani’ye karşı politika yürüten İran rejiminin Erbil Konsolosluğu’nu davet etmelerinin hem politik, hem de ahlaki olmadığını” ifade etti.
Size göre Kürt ve Kürdistan meselesi nedir ve nasıl ortaya çıkmıştır?
1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneninde Yakındoğu ve Ortadoğu kurulurken, Kürtlere Kürdistan’a bir statü verilmedi. İngiltere’ye bağlı Irak, Ürdün, Filistin Fransa’ya bağlı Suriye ve Lübnan kuruldu ama Kürdistan’a bir statü verilmedi. Dönemin emperyal devletleri, İngiltere, Fransa, Türk, Arap ve Fars yönetimlerinin işbirliğiyle, Kürtler/Kürdistan bölündü, parçalandı, paylaşıldı. Kürdistan sömürge bile değildir. Klasik sömürgelere baktığımız zaman, hepsinin, daha önce çizilmiş sınırları olduğunu görürüz. Emperyal güçler ve onların, Yakındoğu’daki, Ortadoğu’daki işbirlikçileri, değil bağımsız Kürdistan’a, sömürge Kürdistan’a bile izin vermedi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İngiltere ile birlikte Irak, Fransa, Suriye, Türkiye ve İran… Bu güçler birlikte, işbirliği ve güç birliği içinde Kürtleri ve Kürdistan’ı denetlemeye, Kürtlerin ulusal mücadelelerini engellemeye, bastırmaya çalışmışlardır. Kürtler’in geleceğini hep, bu güçler belirlemeye gayret etmişlerdir.
Bugün dünyada 210 devlet var bu devletlerden en az kırk devletin nüfusu bir milyonun altında toprak olarak da çok küçük topraklara sahip. Ama Kürtler elli milyon, coğrafyaları da geniş ama devlet sahibi değiller. Uluslararası bir statüleri yok. “Kürt ve Kürdistan sorunu” değimiz budur.
Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı yakın mı sizce?
Güney Kürdistan’da en kısa zamanda bir referandum yapılmalıdır. Referandumda, diyelim \% 95 bağımsızlık isteği ortaya çıktı. Bağımsızlık sürecindeki en büyük maddi dayanak budur. Bu durumda, kimse Kürtler’in önünü kesemez. Tabii ki “İran, Türkiye veya başka güçler Kürdistan’ın bağımsızlığı istemiyor” yaklaşımlarına dikkat etmek gerekiyor ama önemli olan Kürtlerin bağımsız Kürdistan’ı istemesidir. Kürdistan’ın bağımsızlığını Kürtler’in isteyip istememesi belirleyecektir, başkaları değil. Kürtler “bağımsızlık” istiyoruz” desinler, kimse onların önünde duramaz.
Peki, bölge devletleri ve uluslararası güçlerin tavırları önemli mi?
Günümüzde, artık şu ortaya çıkmıştır. Irak’ın ve Suriye’nin, Kürtler’in geleceğini belirleme durumları gittikçe azalmaktadır. Bugün, aslında, Irak ve Suriye diye birer devlet yoktur. Sykes-Picot düzeni, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde kurulan düzen çoktan iflas etmiştir. Ama Türkiye ve İran, Kürtler’in geleceğini belirlemedeki rollerini sürdürmeye çalışmaktadır. Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’nin bağımsızlık konusundaki söylemleri, özelikle İran’ı çok rahatsız etmektedir. İran, Kürt/Kürdistan bağımsızlığının önünü kapatmak için Mesud Barzani’ye karşı politika yürütmektedir.
Bağımsızlık için yegâne güç nedir?
Bunun temel koşulu, merkezi bir ordunun kurulmasıdır. Tek ordu, Kürdistan Ordusu. Partilere bağlı ordularla bağımsızlık olmaz. Demokrasi de olmaz. Ağır silahlara sahip bir ordu en büyük caydırıcı güçtür. Şehirleri kalaşnikof ve diğer ufak silahlarla değil, ağır silahlarla koruyabilirsiniz. Ağır silahlara sahip olmanın yegane şartı da devletleşmektir. Ağır silah olduğu zaman kimse kolay kolay saldıramaz. Ama ağır silahların yoksa çok daha saldırıya maruz kalabilirsin. Mesela Irak hükümeti ağır silahları vermek istemiyor. Ve başka devletlerin Kürdistan’a ağır silahların satmasını da istemiyor. Orada devletleşmenin önüne çekmek için bunu yapıyor. Kürtlerin de ısrarla ağır silahlara sahip olmaları için mücadele etmeleri gerekiyor. Onun için devletleşmek için ağır silahlara sahip olmak gerekiyor.
Bunun yanında vergi sistemi geliştirilmelidir. Bankacılık sistemi geliştirilmelidir. Haraçla, rüşvetle mücadele etmek önemlidir. Tarımı, hayvancılığı, turizmi geliştirmek önemlidir. Bunları, Avrupa ile, Avrupa Birliği ile, ABD; Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda gibi demokratik devletlerle ilişkileri geliştirmek önemlidir. Bütün bunlar, Mesud Barzani’nin bir dönem daha başkanlığını gerekli kılmaktadır. Rusya Federasyonu, Çin, Japonya, Güney Kore gibi devletlerle ilişki geliştirmek önemli olmalıdır.
Aynı durum Rojava için de geçerli mi
Girêpî’nin (Tel Abyad) Kürtler’in eline geçmesiyle birlikte Rojava’da da kantonların birleşmesi sonucu bir bölge ortaya çıkıyor. Baas rejimi tarafında bölünen Kürt bölgesi yavaş yavaş birleşiyor. Önce oraya “Arap bölgesi” deniliyordu. Halbuki orası Kürt bölgesidir. Devletleşme şartı oradaki Kürtleri de zorluyor. Onlar da artık hafif silahlarla Rojava ve Kürt halkını savunamazlar, ağır silahlara sahip olmaları lazım. Onun için onların da devletleşmeye doğru adım atmaları gerekiyor.
Bazı emperyal güçler şuan Kürdistan’ın bağımsızlığını istiyor. Ne değişti?
IŞİD, Irak’ta ve Suriye’de operasyonlar yaptı. Buralarda bazı bölgeleri ele geçirdi. Kürdistan’ın bazı bölgeleri IŞİD’in eline geçti. Hem Güney’de hem de Rojava’da Kürtler IŞİD’le çok yoğun bir mücadeleye girdiler ve IŞİD’i topraklarından çıkardılar. IŞİD’in saldırılarından sonra Kürdistan’dan koparılmış birçok yer Kürtler’in denetimine girdi. IŞİD şimdi sadece Suriye ve Irak’ta tehlikeli bir güç değildir, aynı zamanda dünyada için de tehlikeli bir hal almış. IŞİD ile mücadele etmek ve gücünü kırmak önemlidir. Şimdi IŞİD ile kim mücadele ediyor? IŞİD ile Kürtler mücadele ediyor. Bu mücadele çok kapsamlı yürütülmektedir. Kürtler’in mücadelesi çok fedakar bir mücadeledir. Uluslararası güçler de bunu gördüler. Bugün artık, Kürtler, Kürt federasyonu ve Kürt devleti sözkonusu olduğu zaman daha makul bir davranış sergiliyorlar. Bütün bunlar Kürtler’in kararlı mücadelesiyle olmuştur.
IŞİD’in Kürdistan’a saldırması Kürtlerin uluslararası arenada ön plana çıkmasına sebep olduğunu mu söylüyorsunuz?
IŞİD’in Kürdistan’a saldırması ile Kürtlerin önü uluslararası alanda bir nevi açılmasına sebep oldu. Bu saldırılara karşı Kürtler’in verdiği mücadele ile birlikte uluslararası güçler Kürdistan sorunu ile daha yakından ilgilenmeye başladılar. Kürtler’in artık tek başına bir güç olduğunu gördüler. IŞİD’in saldırısından sonra, bölge fiili olarak Kürtler’in eline geçti.
7 Haziran seçiminden sonra Kuzey Kürdistan’da ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüze kadar CHP, İşçi Partisi veya başka partiler Kürdistan’da silinmişti. Son seçimler de artık Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de Kürdistan’da silinmek üzere olduğunu gösterdi. Belediyelerin geneli HDP’nin elindedir. Bölgede yerel yönetimleri savunmak ve yerel yönetimlerde güçlü olmak önemli.
HDP’nin “Türkiyelileşme projesiyle Kürtler’de milli bilinç arttı” yaklaşımları var. Siz ne düşüyorsunuz?
“Türkiyelileşme”, Kürtler’de milli bilinci azaltıyor. AK Parti, CHP, MHP, Saadet partisi gibi bütün partiler Türkiye’nin partileridir. Ve bu Türkiye partileri ne istiyor? Örneğin; Filistin’in bağımsız bir devlet olmasını istiyor. Ama bu Türkiye partileri Kürtler’in bağımsız bir devlet kurmasını istemiyorlar. Bir Kürt olarak “ben de Türkiye partisiyim” dediğin zaman öbür Türkiye partileri nasıl davranıyorsa sen de öyle davranıyorsun. Onlar gibi sen de Filistin’in bağımsızlığı istiyorsun ama Kürtler’in bağımsızlığını istemiyorsun. İşte bu “Türkiyelileşme” süreci Kürtlerin lehine bir süreç değil. Türkiyelileşme demek Kürdistan’dan ve Kürt değerlerinden kopma, Türk siyasal değerleriyle bütünleşmek demektir. O açıdan “Türkiyelileşme” ve Türkiye partisi olma sağlıklı bir süreç değil. HDP olacaksa Kürdistanî olsun.
Herhalükarda Kürtler Kürdistani olmak durumdalar. Bir yerde “terör” denildiğinde Kürtler’in adı geçiyor. Hak, hukuk, özgürlük denildiği zaman Kürtler’in adı geçmiyor. Bu niye böyledir diye Kürtler’in bunun bilincinde olmaları lazım. Bu sorgulanması gereken bir durumdur.
Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi sözkonusu... Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben Türkiye’nin böyle bir müdahalede bulunacağını düşünmüyorum. Türkiye, Rojava ve Güney Kürdistan’da Kürtler’i geriletmek için mücadele yürütüyor ama fiili olarak askeri müdahalenin gerçekleşeceğini sanmıyorum. Türkiye ne diyor? “Ben burada nüfus yapısının değişmesine engel olacağım”. Halbuki nüfus değiştirilmesi Baas rejimi tarafından 1960’larda gerçekleştirilmişti. Girî Sipî’nin Kürtler tarafından ele geçirilmesi bölgenin tekrar eski yapısına kavuşması anlamına geliyor. Bunları konuşmak önemli.
Şimdi Güney’de eğitim alan peşmergelerin Rojava’da YPG ile birlikte IŞİD’e karşı savaşacakları gündemde. Nasıl okumak lazım?
Tabii ki Peşmerge ile YPG güçlerinin birlikte IŞİD’e karşı savaşmaları en doğru karardır. Kürtler’in artık kendi aralarındaki çekişmeleri bir tarafa bırakmaları lazım. Kürtler, “elli milyon nüfusa sahibim ve bir statüye sahip değilim” bilincine sahip oldukları zaman, diğer Kürtler’le daha sıcak ilişki kurma gereğini hissedecekler. Yani Kürtler, Türkler ve Araplar’la değil de birbirleriyle kardeşlik bağlarını kurarlarsa daha sağlıklı olur.
Türkiye’nin şu durumda Güney Kürdistan’a yaklaşımını nasıl görüyorsunuz?
1980’ler ve 1990’larda hatta 2000’ler’de Güney Kürdistan’dan bahsedildiği zaman “kırmızıçizgiler” sözkonusuydu. Şimdi o “kırmızıçizgiler” giderildi. Kanımca Rojava için de benzer bir süreç yaşanacaktır. Türkiye Cumhuriyeti fiili olarak Güney Kürdistan’ı tanıdığı gibi, Rojava’yı da tanımak durumunda kalacak.
Ortadoğu’yu göz önüne aldığımız zaman bölgesel dengelerde Kürdistan’ın konumu ne durumda?
Özellikle IŞİD’in Güney Kürdistan ve Rojava Kürdistan’ına saldırısıyla Kürdistan sorunu uluslararası alanda daha da ön plana çıktı. Bu önümüzdeki yıllarda Kürtler’in istemi daha yoğun bir şekilde sürecektir. Uluslararası güçler Kürdistan sorunuyla daha ciddi ilgilenmek durumda kalacaklardır. Kürtler’in bugünkü durumu ve gelişmeler olumludur.
İran\'ın Goran Hareketi ve KYB aracılığıyla Barzani\'yi engellemeyi hedeflediği iddia ediliyor. Gerçekten Barzani, yalnız mı kaldı rakiplerine karşı?
Kürdistan Parlamentosu’ndaki başkanlık oturumuna, Goran ve YNK, İran’ın Erbil konsolosluğunu da davet etmişler. İran’ın Erbil Konsolosu’nun davet edilmesi, değil politik bakımdan, ahlaki bakımdan da çok yanlıştır. Doğu Kürdistan’da, Kürtler’in haklarını, özgürlüklerini gaspeden, bu hakları kazanmak için mücadele eden Kürt gençlerini, her gün, inşaat vinçlerinde salbur-saçak asan bir yönetimin temsilcisini bağımsızlık oturumuna davet etmek elbette çok yanlıştır. İran, böylesine olumsuz bir tutum içerisinde iken sen Konsolosu Kürt Parlamentosu’na nasıl davet ediyorsun? Bir de Kürtler’in en ciddi sorununun konuşulduğu bir dönemde. Bu davette tarih ve toplum bilinci yoktur. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.