Elbette ki yazımızın başlığına en doğru ve en genel cevap, Kürdistan’da var olan sömürgeci işgalin sürdürülme ısrarı ve özellikle 25 Eylül 2017 tarihinde Güney’de yapılan bağımsızlık referandumu sonrası ortaya çıkan Kürdistani iradenin kırılması ve Kürd halkında yükselen özgürlük umudunun öldürülmesi olarak düşünülmelidir.
En kaba hatlarıyla tarif etmeye çalıştığımız son gelişmeler, elbette ki kendi içinde birçok düşmanca planı barındıran ve Kürd halkının özgürlük hayallerini engellemeye çalışan ve birçok art niyetli tarafı olan bu büyük projenin, İran ve Türkiye gibi Kürdistan işgalcisi devletlerin stratejik mutfaklarında çok ciddi çalışmalar sonucu pratiğe sokulduğunu unutmamamız gerekiyor.
Son bir hafta içerisinde, başta Süleymaniye ve Halepçe olmak üzere çevre ilçelerde memur maaşlarının ödenmemesi gibi masum gerekçe ve bahanelerin arkasında yapılmak istenen şey, Kerkük ve havalisindeki son işgal ve ihanet hareketine meşruiyet kazandırmak ve ayrıca Kürdlerin enerjisini kendi içinde, farklı alanlarda tüketme tezgahıdır.
Aslında Kürdistan bölgesel yönetimini devirmeye ve var olan Kürdistani kazanımları tümden ortadan kaldırmaya yönelik bu düşmanca ve sinsi planın sahadaki en aktif uygulamacıları ne yazık ki Kürdlerin arasından seçilmekte ve Kürd ulusal mücadelesi bu alçaklar vasıtasıyla zaafa uğratılmaya çalışılmaktadır.
Konuyu biraz daha açacak olursak, Kerkük ihaneti ve işgali sonrası Kürdistan bölgesel yönetimi ve Kürd halkı, uğradığı ihanetin yaralarını sarmaya yönelik birçok alanda yeni çalışmalar başlatmışken ve bu arada batılı devletlerin Kürdlere yaptıkları yanlışlardan dönüş yolları arıyorken ve birtakım diplomatik çalışmalar sonucu Bağdat hükümetinin Haşdi Şabi çetelerinin barbarlıkları sonucu giderek köşeye sıkıştığı bir aşamada memur maaşları bahanesiyle Kürd kurumlarının ve Kürd parti binalarının ateşe verilerek masum insanların ölümüne ve yeni mağduriyetlere sebep olmaları hiçbir şekilde savunulacak davranışlar değildir.
Kürdistan bölgesel yönetiminin elini kolunu bağlamaya yönelik üç aşamalı bir planın nasıl da sinsice devreye sokulduğunu hep beraber izlemekteyiz. Birincisi, memur maaşları bahanesiyle Kürdistan kent ve kasabalarında büyük bir kargaşanın başlatılması, ikincisi, aynı zaman diliminde Bağdat hükümetinin Haşdi Şabi çeteleriyle birlikte Maxmur ve Guver cephelerine büyük bir güç yığınağı yapması, üçüncüsü ise yine aynı günlerde, dört yıldan beri Kürdistan parlamentosunda görev almış Goran ve Komala’nın hükümetten çekildiğini açıklaması ve ayrıca yine aynı zamanda birtakım Goran ve YNK’li parlamenterlerin, Bağdat hükümetini Süleymaniye ve çevresindeki olaylara müdahale etmek üzere utanmadan davet etmesi elbette ki tesadüfi sayılabilecek olaylar değillerdir.
Bütün bunlara bakıldığında, Kürdistan sömürgecilerinin ve Kürd halkına ihaneti marifet belleyenlerin nasılda birlikte hareket ettiklerini ve nihai hedeflerinin Kürd halkının kanlarıyla elde edilmiş kazanımları ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Konuya bu çerçevede baktığımızda, Güney Kürdistan’da ki özgürlükçü ve bağımsızlıkçı hareketin, kimleri nasıl rahatsız ettiği gün gibi açığa çıkmaktadır. Güney’de ki devletleşme mücadelesinin, Kürdistan’ın diğer parçalarını da etkileyeceğini herkesten çok iyi bilen işgalci devletlerin yoğunlaştığı alan Kürdler arası çelişkileri derinleştirmek ve mümkünse Kürdleri kendi içerisinde çatıştırmaktır. Böylesine düşmanca projeler yapılırken kendisini üç varil petrole veya üç beş dolara pazarlayan husumetli ve ihtiraslı sözde Kürdlere ne demeli?
Ancak bu düşmanca ve mahalli hesapların uzun vadede sonuç alabilmesi mümkün değildir. Sebebine gelince, değişen dünya koşullarında elli milyonluk ve yüz yıllardır özgürlüğü için savaşmış bu uğurda büyük bedeller ödemiş bir milletin, özgürlüğünden ve bağımsızlık hayallerinden vazgeçmesi mümkün olmayacaktır. Geldiğimiz bu aşamada, dünyaya hakim güçlerin, özgürlük tutkusuyla yanıp tutuşan Kürd halkını görmezden gelmesi ve orta doğuyu yeniden dizayn ederken Kürdleri hesaba katmaması artık mümkün değildir.
Bilinmelidir ki Kürdistan, enerji kaynaklarıyla, bulunduğu coğrafi konumuyla, genç ve dinamik nüfusuyla orta doğu da hesabı olan tüm devletlerin dikkatini çekmekte ve Kürdler bir statü sahibi olmadan coğrafyaya barış, huzur ve demokrasinin gelmesi de mümkün olmayacaktır. Bu anlamda, işgalci güçler ve tenezzülcü çevreler her ne yaparlarsa yapsınlar Kürd halkının haklı ve meşru mücadelesini engelleyemeyeceklerdir. Tarih boyunca birçok katliama uğramış ve uzun yıllar zulüm, yoksulluk ve mağduriyetler yaşamış bu kadim millet, yine direnecek ve kendi namusu gibi gördüğü milli mücadelesini tüm imkansızlıklara rağmen inatla sürdürecek ve mutlaka onurlu ve özgür bir yaşama kavuşacaktır.
Yapılması gereken umutları diri tutmak ve koşullar uygunsa oluşturulacak partizan güçler vasıtasıyla, Kerkük işgalinin sarhoşluğunu yaşayan İbadi’ye ve onun arkasındaki güçlere Kerkük’ün kolay yönetilemeyeceğini kanıtlamaktır. Bahsini ettiğimiz bu durumun hayata geçmesi için Kürdlerin oldukça engin bir savaş tecrübesine ve vazgeçilmez bir vatan sevdasına fazlasıyla sahip oldukları bilinmelidir.
Düşmanlarımızın tüm oyunlarını ve tezgahlarını, içimizdeki hainlere de hesap sorarak bozmanın ve özgürlük yolunda ilerlemenin, yurtsever ve sorumlu Kürdlerin birliğiyle mümkün olabileceği asla akıllardan çıkarılmamalıdır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
23.12.2017 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.