Kürtlerin Devletsizliği ve Uluslararası Toplumun Rolü

Kürtler, bir yüzyıldan uzun süredir dört ülke tarafından sistematik olarak baskı, sürgün, kültürel silme ve siyasi haklardan mahrum bırakılarak devletsiz bırakıldı.

29 Ekim 2025 - 19:58
29 Ekim 2025 - 19:58
 0
Kürtlerin Devletsizliği ve Uluslararası Toplumun Rolü

Yunan Philenews dergisinin haberine göre, Bir yüzyıldan uzun bir süredir Kürtler, tesadüfen değil, planlı bir şekilde devletsiz bırakıldı — ve dünya bunu izledi.

Kürdistan kaybedilmedi; parçalandı, yasalar ve politikalar aracılığıyla dilim dilim bölündü. Kendine özgü dili ve kültürü olan bu halk, her türlü kendi kaderini tayin mekanizmasının dışında bırakıldı. Avrupa bayrağını çekti ama niyetini değil. Türkiye, İran, Irak ve Suriye “Kürt sorunu”yla tesadüfen karşılaşmadı. Onlara verilen görev açıktı: Kürtlerin hak taleplerinin hukuki zemine dönmesini önlemek.

Bu görevin araçları ise netti: Dil yasakları, zorunlu yerinden etme, demografik mühendislik, idamlar, darbeler, kimyasal saldırılar, “terörizm”ün hukuki bir kurguyla üretilmesi. Bu bir doğaçlama değildi; devlet destekli, sistematik bir plandı; bir halkı hukuken yok sayılabilir hâle getirmek için tasarlanmıştı.

Dietrich Bonhoeffer, bir toplumun en tehlikeli düşmanının kötü niyetli değil, ahlaki muhakemeden vazgeçmiş aklın olduğunu söylemişti. Bu dört rejim altındaki toplumlar ikna edilmedi; anestezilenmişti. Korku, alışkanlık, düşünce yerine sloglanlar, itaat zulmü rutine dönüştürdü.

Uluslararası toplum tarafsız değildir. Sessizlik yokluk değildir; sessizlik bir karardır. Bunu “iç egemenlik” olarak adlandırmak analiz değil, suç ortaklığıdır. Devletsizlik üretilmiş, devredilmiş ve “istikrar” olarak yeniden adlandırılmıştır. Kolonyal suç bayraksız yaşar, çünkü hukukta ve küresel rıza içinde kök salmıştır.

Bir halk şiddeti atlatabilir. Ama silinmeyi kaldıramaz. Şiddet kaynağı tükendiğinde biter; silinme, mantığıyla yüzleşilene kadar sürer. Sorunun kendisi — belirtiler değil — adlandırılana dek suç devam eder.

Uluslararası hukuk açısından bu model insanlığa karşı suç teşkil eder. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin Kürtlere yönelik eylemleri, Roma Statüsü Madde 7 ve uluslararası teamül hukukunu karşılamaktadır. Bunlar sistematik, devlet yönlendirmeli ve sivil halkı yasaklı gerekçelerle hedef alan saldırılardır.

Katalog açıktır:

Kürt kimliğinin hedef alınması ve baskı altına alınması: Kürt dili yasaklanmış, kültürel ve siyasi yapılar dağıtılmış, sivil ve demokratik faaliyetler “terörizm” olarak etiketlenmiştir.

Zorunlu yerinden etmeler ve demografik müdahaleler: Kürt nüfus stratejik olarak boşaltılmış, zorla göç ettirilmiş ve demografik yapıları değiştirilmiştir.

İşkence ve hukuka aykırı gözaltılar: İnsanlar keyfi şekilde tutuklanmış, iletişimden yoksun bırakılmış, zorlayıcı sorgulara tabi tutulmuş ve siyasi kimlikleri yok edilmeye çalışılmıştır.

Diğer insanlık dışı uygulamalar: Kültürel silme, siyasi haklardan mahrum bırakma, devlet kontrolündeki bilgi manipülasyonu ve toplu cezalandırmalar uygulanmıştır.

Bunlar tesadüfi değil; devletin tasarladığı, uyguladığı ve sürekli yürüttüğü eylemlerdir; Kürt siyasi varlığını yok etmeyi amaçlamaktadır. Bu dört rejim, yüz yılı aşkın bir süredir fiilen devletsizliği sürdürmektedir ve Madde 7’nin iki unsurunu karşılamaktadır: yaygın veya sistematik saldırı ve tekrar eden, kasıtlı olarak işlenen suçlar.

Bu, jeopolitik bir tartışma, iç güvenlik meselesi veya kültürel sürtüşme değildir. Uluslararası ceza hukuku açısından yaşananlar açıkça insanlığa karşı suçtur. Kürt halkı hâlâ kolonize durumdadır — dünya bilmediği için değil, harekete geçmeyi seçmediği için. Bu yasal ve ahlaki yapı yüzleşilene kadar, adalet geciktirilir ve suç sürer.

Bu haber toplam 1574 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 00:02:55