21. yüzyıl dünyasında, klasik sömürgecilik sisteminin ve ırkçılığın kendine özgü çirkin özelliklerini giderek kaybettiği bir dönemde, Türkiye’de iktidarı elinde tutan güçlerin beş bin yıllık bir tarihe, kendisine ait bir coğrafyaya ve elli milyon nüfusuna rağmen Kürd halkının varlığını inkar etmesi insanlık adına utanç verici bir duruma tekabül etmektedir.
Bir derin devlet projesi olarak bölgede Kürd halkının sözde temsilcisi konumuna taşınan PKK ve onun yasal uzantılarının, 7 Haziran 2015 tarihinden itibaren başlattıkları ve hiçbir şekilde Kürd halkının onayından geçmeyen hendek ve barikat olayları, Türkiye’de o gün ki iktidarı bir zorunlu tercih durumunda bırakmıştır. Kemalist sol ve Fetocu çeteciler vasıtasıyla mevcut iktidarı alaşağı etme operasyonuna, ne yazık ki Türk solunun kışkırtmaları sonucu Kürd gençliği de büyük oranda alet edilmiştir. Bahsi geçen bu dönem, Kürdler ve Türkler arası barışa ve özgürlüklere kapı aralayacağına tam aksine mevcut iktidarı giderek ırkçı MHP’ye sarılmaya mecbur bırakmış ve Kürd düşmanlığı aşama aşama ülkede yaygınlaştırılmıştır.
Türk sol güçlerinin yönetim kademelerine sızdığı PKK/HDP hareketi, bununla da yetinmeyerek Kürdleri hiç de ilgilendirmeyen bir noktada şiddet sözlerini “Seni başkan yaptırmayacağız.” söylemleriyle tırmandırarak, bir bütünen Kürd halkını mevcut iktidarın karşısına yeminli bir düşman gibi dikerek muhtemel barış ve uzlaşma zeminini ortadan kaldırmıştır. Bir taraftan Türkiyelileşme sevdasıyla siyaset yapan PKK ve HDP siyasi yapıları, diğer taraftan da Kürdlerin sinir uçlarını kaşıyarak keskin ve sahte Kürdistan söylemleriyle parlamentoya ya da belediyelere daha fazla kendi insanlarını taşıma gayretine girmektedirler.
Ancak asıl talihsizlik, bu ülkenin üçte bir nüfusuna sahip ve kendi meşru hak ve özgürlüklerinden başka hiçbir iddiası ve hasmane tutumu olmayan 25 milyonluk Kürd halkı ülkeyi yönetenler tarafından adeta şeytanlaştırılmakta ve köprülerin atılması için her türden provokasyona çanak tutulmaktadır. Oysa Kürdlerin, Türklerle hiçbir sorunu olmadığı gibi mücadelesi Kürdlerin varlığını ve haklarını ret ve inkar eden siyasi çevrelerle problem yaşamaktadırlar. Mevcut iktidarın yapması gereken, 21. Yüzyılda 50 milyon nüfuslu bir halkı ret ve inkar etmek değil Kürdleri de bu ülkenin birer asli unsuru sayarak barış ve uzlaşma üzerine bir politika geliştirmesidir.
Aksi durum, Orta Doğu coğrafyası yeniden dizayn edilirken, bin yıldır birlikte yaşamakta olan Kürd ve Türk halklarının birbirini boğazlaması, Türkiye’nin uluslar arası arenada giderek daralmasını, ekonomisinin çökmesini ve sosyal hayatın büyük çalkantılara sebep olması demektir ki bu da her iki millete de telafisi mümkün olmayan sıkıntılar yaşatacaktır. Türkiye’nin 31 Mart 2019’da yeni bir seçime hazırlandığı bu dönemde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere diğer yetkililerin de mevcut tansiyonu giderek düşürecek ve her iki halkın da mutlu olabileceği güçlü bir ülkeyi yaratma doğrultusunda çaba sarf etmeleri en doğru siyasal tutum olacaktır. Kürd halkının sorunu, iktidarları değiştirme değil geçmişte olduğu gibi Kürd halkının meşru hak ve özgürlüklerini hayata geçirecek bir sistemin ülkede hakim kılınması meselesidir. Kürdler, bu coğrafyanın öz evlatları oldukları kadar söz sahibi olma hakkına da kavuşmalıdırlar.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
26.02.2019 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.