Türk Devleti Öcalan’ı denetim altına aldığından beri PKK ile olan savaşında yeni bir konseptle PKK ile istediği şekil ve biçimde savaşmayı benimsemiş ve bunda da çokta başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Bu Konseptin Ana prensibi PKK ile fiziki temas s.
İlk etapta PKK’nin kuzey Kürtlerine verdiği güven duygusunun tahrip edilmesi gerekiyordu. Her iki ayda bir isim değiştirilerek kafalar karıştırıldı, Bugün kuzeyde PKK’nin türevi olan kaç Parti ve hareket var, Kürtlerde artık bilmiyor, sonra adım adım stratejik hedefler tahrip edildi, ulusal refleksler köreltildi, “koruculuk“ çağrıştıran bir isimle Ordu adi HPG olarak değiştirildi ve öyle bir noktaya gelindi ki PKK’nin elinde bu halk için yola çıktığı iddia ettiği hiçbir argümanı kalmadı. “Ulusal Kurtuluş mücadelesi“ sonunda Demokratik Türkiye sloganında somutlaştı. “Çözüm Süreci“ adi altında ilk etapta PKK’nin silahsızlandırılması hedeflendi. “Demokratik Ulus“ gibi dünyada eşi benzeri olmayan bir kavram yaratılarak beyinler felç edilmeye çalışıldı. Yetmezmiş gibi bu konsept PKK’nin güçlü olduğu Rojava’ya da tatbik edilmeye başlandı.
PKK-PYD tarafından “Rojava Devrimi” denilen Kanton uygulaması daha oluşmadan boşa çıkmıştır ne yazik ki. İlk etapta Rojava’da ki diğer Kürt partileri bu oluşumun dışında tutulmuş, herkesin her partinin kendilerine tabi olmaları istenmiştir. “Demokratik Suriye“ içinde özerk bir yapı olduklarını ilan etmiş, Rojava’yı 3 kantona ayırıp birbirinden kopuk bırakarak adeta saldırılara açık hedef edildi. Gelinen aşamada DAİŞ çeteleri Kobané yi kuşatmış, kahraman Kürt evlatları DAİŞ çeteleri ve Türk devletinin kuşatması altında ülkeleri için direniyorlar. Kobané ne Afrin nede Cizir kantonlarından herhangi bir destek alamıyor, izole edilmiş yaşam savaşı veriyor.
Türk devletinin tamda istediği oluyor, onlar adına savaşan DAİŞ adli taşeron bir çete örgüt var, Devlete adeta yalvaran, destek isteyen bir HDP-PKK-PYD var. HDP kukla başbakan Davutoğlu’ndan ısrarla PYD başkanı için randevu talep etti ama Salih Müslüm Ankara’dan sadece teslim ol cevabi aldı. Karayılan iki gün önce yaptığı açıklamada “Türk devleti bizi kandırdı” diyor. 10 gün önce bize yardım sözü verdi ama sadece oyaladı diyor, Düşmanına inanan, güvenen bir kişi nasıl oluyor da 30 yıldır Gerilla Komutanlığı yapıyor? Ardından “Çözüm Süreci” bitmiştir, halkımız tüm gücüyle sokaklara çıksın, kim ne yapabiliyorsa yapmalıdır, Kobané yi sonuna kadar savunacağız diye çağrı yapıyor, ona HDP de ayni şekilde eşlik ediyor. Sonuç kuzey Kürdistan’da son iki günde 35 ölü ve yüzlerce yaralı, şehirlerde büyük bir yıkım.
Yıllardır Kuzey Kürtleri çok pis bir oyunun içine çekilmek isteniyor bu açık olarak son iki günde ortaya çıktı. Türk devletinin konseptini hala çözememiş yada daha açık ifadeyle bu konsepte ortak olan, “Ulus-Devlet’i red eden “Ortadoğu’ya özgürlük ve demokrasiyi” getireceğini iddia eden, “Bağımsız Kürdistan’ı çöpe atan” bir hareket, ne yapar? Savaş meydani olması gereken Türkiye Metropolleri İstanbul, İzmir, Ankara, Bodrum, Ege sahilleri gibi Türkiye’nin kan damarları dururken Savaşı Kürdistan’a yayar, halkın hıncını, öfkesini ve patlama noktasına gelmiş gazını Kürdistan’da boşaltır. Devletin örgütlenmesine katkı sunduğu “Kürt İslamcı” guruplara yöneltir, adeta yeni bir “Brakuji” yaratır, iki gün içinde 35 insanimizin ölümüyle sonuçlanan, Kürdistan’ı harabeye çevirir. Ardından sadece bir CESET olan Öcalan devreye sokularak gazı boşaltılmış kitleler “hemen devletle diyalog süreci hızlandırın, KOBANÉ ile çözüm sürecini birbirinin dışında tutun” talimatıyla Türk devletinin Siyasi Mühendisli harikası konsepti de tıkır tıkır işletmeye devam ediliyor. Olan benim zavallı Kuzeyli ve Rojavali Kürdüme oluyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.