Mehmet Konuk: Mele Mustafa Barzani’nin SSCB’den döndükten sonra Türkiye’nin şekillenen Kürt politikası

Mele Mustafa Barzani’nin 1958’de SSCB‘den Döndükten Sonra Türk Devletinin Stratejik Aklinin Oluşturduğu Konsepti Anlamadan 1960’lardan İtibaren Türk Devletinin Kürdler Üzerinde Oynadığı Oyunları Anlayamayız

19 Aralık 2025 - 10:33
19 Aralık 2025 - 10:33
 0
Mehmet Konuk: Mele Mustafa Barzani’nin SSCB’den döndükten sonra Türkiye’nin şekillenen Kürt politikası

 Birinci Bölüm

Türk devleti 1927 ile 1932 yılları arasında Ağrı da Xoybun örgütünün organize ettiği ve İhsan Nuri Paşa’nın komuta ettiği Ulusal Özgürlük mücadelesini yenilgiye uğrattıktan sonra şöyle bir açıklama yapmıştı :” KÜRDİSTAN MEFKURESİ BURADA MEDFUN’DUR VE ÜZERİNE BETON ÇEKİLMİŞTİR.”

Evet, Kürdistan mefkuresi TC Devletinin her zaman en büyük korkulu rüyasıydı ve bu korkulu rüya Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gizli gündeminde 1932 de her ne kadar Ağrı dağında medfundur ,denilsede korkulu rüya olarak hep varlığını sürdürmüştür.

1920 de Koçgiri direnişi ile başlayan Kürd özgürlük mücadelesi 1938 de Dersim direnişinden sonra son bulmuş ve Türk devleti direnişle devam eden 18 yıllık süreçte Kürdistan’ın kuzeyinde ki direniş noktalarını ve direnişin önder kadrolarını idamla, toplu öldürmeler ve sürgünlerle etkisiz hale getirerek, tasfiye etmiştir.

Söz konusu tarihten sonra Türk devletinin eli Kürd direnişleri konusunda rahatlamış olsa da bu korku ve endişe her zaman onların korkulu rüyası olmaya devam etmiştir.

1947 den,1958 yılına kadar SSCB de ( Sovyet Rusya) zorunlu sürgünde yaşayan Mele Mustafa Barzani ve beraberindeki yaklaşık 500 arkadaşı Irak’ta gelişen siyasi gelişmeler sonucunda Irak anayasanın değiştirilmesi ve Irak Devleti’nin iki asli unsurun, Arap ve Kürd unsurunun devletidir, ibarelerinin yeni anayasada yer alması sonucu, Mele Mustafa Barzani ve beraberindeki arkadaşları yaklaşık 12 yıllık sürgün yaşamından sonra ülkelerine geri döndüler.

Irak’ta gelişen yeni siyasi olaylar hiç kuşkusuz SSCB’nin desteği ile gelişiyordu. Bu yeni gelişmeler başta Türk devleti olmak üzere İran Devleti’ni de teyakkuza geçirmiş ve korkulu rüyaları yeniden nüksederek raflarda tozlanmış, derin stratejik akıllarını yeniden masaya getirmişlerdir.

Mesud Barzani’nin, BARZANİ ve Kürd Ulusal Özgürlük hareketi adlı kitaplarına baktığımızda, özellikle Türk devletinin burada gösterdiği refleksler akla ziyan reflekslerdir

İran Devleti ile danışıklı bir şekilde Irak hududuna asker yığarak askeri müdahale de bulunma girişimi gösterdikleri ilk reflekstir. Sovyet Rusya, Türkiye ile İran’a ültimatom çekerek Irak’a müdahale etmeleri durumunda kızıl orduyu onların topraklarına göndereceğini söyler ve kızıl orduyu Türkiye ve İran’ın hududuna kaydırır.( Bu bilgiler Sayın Mesud Barzani’nin yazdığı BARZANİ ve Kürd Ulusal Özgürlük hareketi adlı kitaplarında mevcuttur)

Gösterdikleri diğer önemli refleks te İsrail dışişleri bakanı Golda Meyir’in gayri resmi bir diplomasi ile Türkiye’ye getirilmesidir. Bunun için gerekli girişimler yapılır, yapılan plana göre, Golda Meyir’i getirecek uçak İstanbul hava sahası üzerinde arıza sinyali verecek. İstanbul havaalanına arızanın giderilmesi için iniş izni verilecek, havaalanında bekleyen bir uçakla Golda Meyir, Ankara’ya getirilerek gerekli görüşmeler yapılacaktır.

Golda Meyir le yapılan görüşmede tek bir gündemleri vardır, o gündemde kendilerince Barzani’nin arkasında olduğu öngörülen İsrail’in Barzani’yi desteklememeleri karşılığında İsrail devleti ile her türlü ilişkilerini geliştirme garantisi verilir.(Bu bilgiler geçmiş yıllarda milliyet gazetesinde Ahmet Yavuz isimli emekli generalin yazdığı makaleden alınmıştır.)

Türk devletinin reaksiyonu o kadar yüksektir ki, bir türlü istenilen amaç ve hedefe ulaşamazlar. Kerkük bölgesindeki Türkmenler üzerinden bazı provokatif girişimler yaparak Kürdler ve Türkmenler arasında çatışmaların körüklenmesi sonucu çoğunluğu Türkmenlerden olmak üzere önemli sayıda insanın ölümüne sebep olurlar.

Türkmenlerin içindeki provokatif girişimler o kadar ileri gider ki, Mele Mustafa Barzani’nin Kerkük’e helikopterle yaptığı bir ziyarette Türkmen bir üsteğmen tarafından helikoptere uzaktan kumandalı bir bomba yerleştirilir. Bu suikast girişimini fark eden Kürd bir subay uzaktan kumandalı bombayı etkisiz hale getirerek Mele Mustafa Barzani olası bir ölümden kurtulur.

Türk devletinin Irak’ta anayasada yapılan küçük bir değişikliğe karşı gösterdiği bu akıl almaz reaksiyonların ardı arkası bir türlü gelmiyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve kliği 2500- 3000 Kürd ileri geleninin tutuklanarak sistematik bir şekilde infaz edilmelerini, bu şekilde Kürdler üzerinde bir korku ve şiddet atmosferi oluşturarak Kürdlerin yönünün Kürdistan’ın güneyine, diğer bir deyimle Barzani’ye dönmesinin önüne geçmek isterler.

Dönemin Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu Ermeni ve Rumlar üzerinde uygulanan jenosid politikaları nedeniyle Batı ülkelerine yaptığı seyahatlerde zaten büyük sıkıntı çektiğini, durup dururken  2500- 3000 Kürdün derdest edilerek infaz edilmesi durumunda dış politika da büyük bir çıkmaza gireceklerini söyleyerek itirazda bulunur. Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun dış politika ile ilgili tutumu Başbakan Adnan Menderes tarafından da olumlu karşılanınca Celal Bayar bu konuda geri adım atmak zorunda kalır.

Kerkük olayları sırasında TBMM ye bir önerge vererek Kerkük’te Türkmenlere karşı yapılan saldırılar   nedeniyle, Türkiye’de mukabeleyi bil misilde bulunulmasını isteyen CHP Niğde milletvekili Asım Eren’e karşı yurdsever Kürd aydınları tarafından TBMM ye protesto telgrafları çekilir.

Bu gelişmeler üzerine Said Elçi’nin de aralarında bulunduğu 50 Kürd  yurdseveri tutuklanarak Harbiye cezaevine konulur. Tutuklulardan biri cezaevinde hayatını kaybedince dava 49’lar davası olarak tarih sayfalarında ki yerini alır.

49 kar davası aynı zamanda Said Elçi’nin, liderlik vasıflarının ortaya çıktığı ilk deneyimi olur. Tüberküloz hastası olan Said Elçi cezaevinin kötü koşullarında sıtmaya yakalanmıştır tir titrerken, cezaevini denetlemeye gelen paşaya tüberküloz hastası olduğunu ve bir battaniyeye ihtiyacı olduğunu söyler. Paşa Said Elçi’nin bu çaresizliğine çare bulacağına, sen benden battaniye istiyorsun öyle mi? Buradan hiç biriniz sağ çıkmayacak, hepiniz burada gebereceksiniz diye cevap verir.

Said Elçi, Paşa’nın bu ırkçı ve faşist tutumuna karşı hemen toparlanarak, “PAŞA,PAŞA DÜN GECE AZRAİL CANIMI ALMAYA GELDİ.SİZİN ZULMÜNÜZÜ AZRAİL’E ANLATTIM BANA  SÖZ VERMİŞ,SİZİN ZULMÜNÜZ DEVAM ETTİĞİ SÜRECE CANIMI ALMAYACAKTIR.” Paşa Said Elçi’nin bu cesurca tutumunun karşısında aptallaşıp kalır.

Said Elçi’nin bu olaydan sonra ki gelişmelerde liderlik özellikleri ortaya çıkarak 11 temmuz 1965 te Türk devletinin derin aklının korkulu rüyası olan ve Barzani’yle ilintili İlk örgütlenmenin temel taşlarını döşeyerek Türkiye Kürdistan Demokrat Partisini ( TKDP ) dört arkadaşı ile birlikte kurar.

1932 de Kürdistan mefkuresi Ağrı da medfundur ve üzerine beton çekilmiştir diye kendini avutan Türk devletinin derin aklı 28 yıl sonra Mele Mustafa Barzani’nin efsaneleşmiş bir milli lider olarak yaklaşık 12 yıllık zorunlu sürgünde bulunduğu SSCB den ülkesi Kürdistan’a dönmesiyle yeniden dirilmiş ve uykularını kaçırmaya başlamıştı.

Yukarıdaki satırlarda belirttiğim akıl almaz duygusal reaksiyonlardan somut hiç bir netice elde edemeyen Türk devletinin derin stratejik aklı tarihinin en derin, sinsi, acımasız, kirli ve uzun vadeli projesini uygulamaya koymaya başlar.

Bu proje 1880’lerde Şeyh Ubeydullah ê Nehri ile başlayan, Şeyh Abdulselam Barzani, Şeyh Said, İhsan Nuri Paşa, Seyd Rıza, QAZİ MİHEMED’le dallanıp, budaklanan ve Mele Mustafa Barzani de Somutlaşan Kürdistan mefkuresi’nin önünü Kürdistan’ın Kuzeyinde Kendilerinin kontrolündeki sahte solcu motivasyonlarla kesmekti.

İmparatorluk geleneğinden gelen ve 1923 te Lozan sürecinde İngiliz ve Fransız emperyalist güçlerinin bir projesi olan ucube Türk devletinin elinde yeterince böl parçala yönet tecrübesi zaten vardı.

Devletin derin aklının aparatlarından biri olan Prof. Yalçın Küçük ’ün 2020 yılında sosyal medya ya düşen bir videosu bu konuda çok önemli ipuçları veriyordu.” 1960 LI YILLARDA TİP İN İÇİNDE KÜRD GENÇLERİ ÜZERİNDE ÇALIŞIYORDUK, ONLARI ŞEYHLERE,AĞALARA KARŞI MOTİVE EDİYORDUK, ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK CUMHURİYETİN UYGAR VATANDAŞLARI OLMALARI İÇİN.”

Bunları biraz tanıyan Kürdler, bunların 1960’lardan sonra Şeyhler ve Ağalarla fazla bir dertleri olmadığını bilmeleri gerekir diye düşünüyorum. Barzani’nin 1958 de Sovyet Rusya dan, ülkesi Kürdistan’a dönmesinden sonra askeri müdahaleden tutun, binlerce Kürd ileri geleninin tutuklanarak sistematik bir biçimde infaz edilmesine, İsrail le acil koduyla gayri resmi ilişkiye girerek, Barzani’ye destek vermemeleri koşuluyla, onlarla her türlü ilişkiyi geliştirme vaadine kadar girdikleri duygusal reaksiyonlardan somut hiç bir sonuç elde edemeyince bu yeni projeyi hayata geçirmenin ilk adımlarını TİP in içinde ve onun bahsetmediği üniversitelerde okuyan Kürd gençleri üzerinde uygulamaya başladılar.

1940’larda Kürdistan da ki medreselerin üzerinde uygulanan Devlet teröründen sonra medreseler büyük ölçüde kapatılmış. Kürd coğrafyasında bölge yatılı okulları başta olmak üzere, Kürd çocukları üzerinde yoğun bir kültürel asimilasyon politikası uygulanarak 11 yıllık temel eğitim sürecinden sonra Kürd gençleri üniversitelerde Kemalist Stalinist hocaların gölgesine girmeye başlamışlardı.

Daha özgürlüğünü elde edememiş bir milletin içine sol ideolojinin her türlü çeşnisini enjekte etmenin, Milli kurtuluşunu gerçekleştirememiş bir millet için ne kadar kötü bir handikap olduğunu bu Devletin derin aklının temsilcileri çok iyi biliyordu.

Bir taraftan bu ince hesaplarla Kürdlerin önünü tıkamaya çalışan bu güçler, diğer taraftan da, Kürd milli hareketine öncülük eden ve güçlü liderlik vasıflarına sahip kadrolar üzerinde de, kirli ve karanlık suikastlar uygulamaya başlamışlardı.

11 temmuz 1965 te illegal olarak Diyarbakır’da Said Elçi ve dört arkadaşı tarafından kurulan, kuruluşundan yaklaşık bir ay sonra Şeyh Said’in katibi Fehmi Bilal Fırat tarafından ikna edilerek ve Parti kurucularının hepsininde gönüllü onayı ile Parti’nin genel başkanlığına getirilen Av. Faik Bucak’ a Devlet ancak 11 ay tahammül edebiliyordu.

Çünkü: Faik Bucak’ın ve beraberindeki lider nitelikli kadroların önderliğinde kurulan ve Kürdistan mefkuresini kendine temel  perspektif olarak kabul eden ekibin başarılı olmaması için bir neden yoktu. O nedenle yılanın başı daha küçükken ezilmelidir histerisinden hareketle Faik Bucak’ın milli mücadelesinin önünü 5 Ağustos 1966 da bir suikastla kestiler.

Avukat Faik Bucak’ın liderliğe yükselişinin ilk sınavı da 1960 ta Adnan Menderes hükümeti ne karşı yapılan kanlı askeri darbenin ardından aralarında Av. Faik Bucak’ın da bulunduğu 450 Kürd ileri geleni, Sivas’taki bir askeri kışlada gözaltına alınmış. Av. Faik Bucak’ın hukukçu olmasının da verdiği bir avantajla medeni cesaretiyle öne çıkmış. Kamptakilerin çoğunluğunun bırakılmasından sonra Av. Faik Bucak 55 kişiyle tutukluluk hali devam ederken, toplu olarak tutuklu bulunan 55 kişinin sözcüsü olarak ta öne çıkmıştı.

NE VAR Kİ ŞEYH SAİD’İN KATİBİ FEHMİ BİLAL FIRAT’IN BENİM GANDİ’M DEDİĞİ CESUR YÜREK FAİK BUCAK’IN, LİDERLİĞİNE TÜRK DERİN DEVLETİ’NİN AKLI ANCAK 11 AY TAHAMMÜL EDEBİLMİŞTİ.ÇÜNKÜ FAİK BUCAK’A ZAMAN OLSAYDI, KÜRDİSTAN’IN KUZEYİNDE KÜRDİSTAN MEFKURESİ ÇİZGİSİNDE GELİŞTİRECEĞİ ÖRGÜTSEL MÜCADELEYLE KÜRDLERİN EZİCİ ÇOĞUNLUĞUNU ETRAFINDA TOPLAYABİLECEĞİNİ TÜRK DERİN AKLI ÇOK İYİ BİLİYORDU.

450’ler davasından sonra Devletin derin aklı Bucak aşireti arasına koyduğu çelişkileri kısa sürede çatışmaya çevirmeyi becermişti. Av. Faik Bucak ailesi ile Bucak aşiretinden diğer bir aile arasında ciddi çatışmalar başlamış. Her iki taraftan onlarca kişi bu çatışmalarda hayatını kaybetmişti.

Av. Faik Bucak kendine ait özel aracı ile Siverek’ten, Urfa’ya doğru giderken, Urfa’ya yakın bir mevkide benzinlik ten yakıt almak için dururken, silahlı saldırıya uğramış. Belden aşağı yediği mermiler nedeniyle Urfa Devlet Hastanesi’ne kaldırılmış. Yapılan tıbbi müdahale sonucunda hayati tehlikenin önünün tamamen kesilmesine rağmen, ertesi gün sabah erken saatlerde odasına giren bir sağlık ekibinin yaptığı enjeksiyon dan yarım saat sonra Av. Faik Bucak hayatını kaybetmiştir.

Av. Faik Bucak’ın daha işin başında iken önünün kesilmesi Fehmi Bilal Fırat ile Partinin ilk kurucuları olan Said Elçi ve arkadaşları üzerinde büyük bir moral bozukluğuna neden olmuştur. Said Elçi ve dava arkadaşları hemen toparlanarak partiyi örgütleme ve istenilen hedefe ulaştırmak için ciddi adımlar atmaya başladı. Bir taraftan örgütlenme çalışmaları, diğer taraftan Güneydeki milli direnişle ilişkileri geliştirmeye çalışırken, diğer taraftan da 1967 de düzenlenen Doğu kalkınma mitinglerine katılarak kitleleri yaptığı milli içerikli konuşmalarla etkilemeye başlamıştı.

Diğer konuşmacılar çoğunlukla Şeyhleri, Ağaları hedef alırken Said Elçi söz aldığında tam Kürdistani bir perspektifle kitlelere hitap ediyordu. ”DEVLET NEREDE BİR ÜNİVERSİTE KURMUŞTA,ŞEYHLERİMİZ KARŞI ÇIKMIŞTIR.DEVLET NEREDE BİR FABRİKA AÇMIŞTA,AĞALARIMIZ KARŞI ÇIKMIŞTIR.BİZİM MÜCADELEMİZ ŞEYHLERE, AĞALARA KARŞI DEĞİLDİR.BİZİM MÜCADELEMİZ HER AÇIDAN BİZE HAKSIZLIK VE ZULÜM YAPAN DEVLETE KARŞI DIR.BU MÜCADELEMİZDE YANIMIZDA YER ALAN AĞA,ŞEYH, KÖYLÜ VE İŞÇİ BİZİM KARDEŞİMİZDİR DİYE SESLENEREK KÜRD HALKI ÜZERİNDE POZİTİF ETKİDE BULUNUYORDU.

   DEVAM EDECEK

 

Bu haber toplam 727 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 11:33:35