Paralel Devlet ve rum-Ermeni Lobileri

Hükümet ile Cemaat arasındaki savaşın giderek derinleştiği bu süreçte ‘paralel devlet’ kavramı da farklı kesimler tarafından içerisine bir takım lobiler de dahil edilerek bulanıklaştırılıyor. <br><br>‘Rum , Ermeni ve Yahudi lobileri’ esa.

Özgür Herekol

06.02.2014, Per | 15:42

Paralel Devlet ve rum-Ermeni Lobileri
Makaleyi Paylaş
Hükümet ile Cemaat arasındaki savaşın giderek derinleştiği bu süreçte ‘paralel devlet’ kavramı da farklı kesimler tarafından içerisine bir takım lobiler de dahil edilerek bulanıklaştırılıyor.

‘Rum , Ermeni ve Yahudi lobileri’ esas olarak Amerika kongresi yada Amerika yönetimi üzerinde etkili olan gruplar olarak bilinir. Özellikle Türk Devleti diplomatik alanda karşılaştığı her sorunun kaynağı olarak bu lobileri gösterir. Rum ve Ermeni lobileri olarak gösterilen çevreler, Türklerin soykırımından kurtulanların torunlarıdır. Bunların atalarının maruz kaldığı soykırımı dünyaya tanıtıp, gasp ve talan edilen haklarını savunmaları kadar daha doğal ve haklı bir eylem olamaz. Bugün Kürtlerin kendi hakları ve özgürlükleri için verdikleri mücadele ne kadar haklı ve meşru ise onlarınki de o kadar haklıdır ve meşrudur.

Bu açıdan Türk Devleti’nin bu insanları düşman görüp anti propagandalarını yapmasını anlıyorum. Ama KCK Eşbaşkanı Bese Hozat’ın Türk diplomatları ile aynı dili konuşmasını anlayamıyorum.

Bu grupların soykırım sonrası canlarını kurtararak ABD’ye sığınmaları ve orada bir diaspora oluşturmaları bir suç mudur? Kaldı ki birinci dünya savaşı sonrasında soykırımdan kaçan göçmenlere kucak açan en uygun ülke Amerikadır. Zaten Amerika bir göçmenler ülkesidir. Bu nedenle canlarını kurtaran Ermeni ve Rumlar da oraya göçmüştür. Ermeni ve Rum diasporası orada örgütlenip haklarını arıyor diye, emperyalizmin ve NATO’nun hizmetine girmiş sayılabilir mi?Gerçekten bu lobilerin Kürt-Türk savaşını körükleyen bir politikası var mı? Bu ölçüde güç sahibiler mi? Bu sorular cevaplanmaya muhtaç.

Asıl önemli konu Bese Hozat’ın bu lobileri Türkiye’deki paralel devletin bileşenleri arasında sayarken, aynı zamanda bunların Türkiye’nin demokratikleşmesini istemedikleri, Kürt sorununun çözümünü engelledikleri ve savaşın sürmesi için faaliyet yürüttüklerini iddia etmesidir.

Birkere bu yaklaşım Paralel Devlet kavramını muğlaklaştırır. Parelel devlet kavramı yerinde mi, gerçekten Türkiyede yaşanan durumu yeterince ifade ediyor mu, etmiyor mu, bu tartışılabilir. Ama konumuz o değil.

Kavram tartışmasını bir tarafa bırakırsak, paralel devlet kavramının, daha çok Türkiye’de Gülen Cemaatı’nın devlet içindeki varlık ve örgütlenmesini tarif etmek için kullanıldığını, kastedilenin bu olduğunu vurgulamak gerekir. Jitem, Ergenekon veya Gladyo için ‘derin devlet’ kavramı kullanılırdı. Bu oluşumlar esas olarak Ordu kaynaklıydı ve Genel Kurmay tarafından organize edilip yönlendiriliyorlardı. Yeşil Ergenekon olarak da adlandırılan paralel devlet ise, devletin dışında konumlanmış bir cemaat’ın başta polis teşkilatı olmak üzere, yargıya ve devletin diğer kurumlarına sızarak, stratejik noktaları ele geçirerek resmi devlet kurum ve otoritesini kendi amaçları doğrultusunda kullanması anlamına gelmektedir. Öyle ki devlet resmi bir statü ve sorumluluğu bulunmayan illegal imamalar tarafından yönetilmektedir. ‘yargı imamı’, ‘Polis İmamı’ gibi isimlendirmerler sözkonusudur. Bunlar uydurma değil. Aslında Gülen cemaatı’nın böyle bir yapılanma içerisinde olduğu biliniyordu, bu gerçek ancak AKP-Cemaat koalisyonunun yıkılmasıyla bugün tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.
Peki Ermeni ve Rum lobilerini bu paralel Devletin neresine yerleştireceğiz? Gülen Cemaatı’nın bir takım uluslar arası bağlantıları olduğunu söylemeye gerek bile yok. Gülen zaten Pansılvanya’yı mesken tutmuş, hareketini oradan yönetiyor. ABD yönetimi ve CİA’nın onayı olmadan bu ölçekte bir faaliyeti serbestçe yürütmesi mümkün olamaz. ABD’den destek gördüğü kesin. ABD’nin ılımlı islam Projesine en yatkın oluşum olarak da kabul görüyor. Avrupa’da etkinliği şüphesiz daha fazla. Ama ABD’deki kadar kabul gördüğü söylenemez. Örneğin Almanya’da Anayasayı Koruma Teşkilatı hazırladığı raporunda Gülen Cemaatı’nı tehlikeli radikal islamı örgüt olarak tarif ediyor.

Gülen Cemaatı Ermeni soykırımını kabul eden, Türk tarihine özeleştirel yaklaşan bir cemaat değil. Tam tersine Türk milliyetçilik damarı hayli kuvvetli olan bir cemaat. Öyle ki milliyetçilik anlayışı Turancılığı bile sollar düzeydedir. İslamcılık maskesi altında Türkçülük yapmaktadır. Afrikanın siyah çocuklarına Türk istiklal marşının on kıtasını ezberletip Türkçe olimpiyatlarında huşu içerisinde okutmaktan özel zevk almaları bunun açık bir ifadesi değil mi? Gülen Cemaatı’nın Rumlar karşısındaki duruşu, Ermeni Meselesi karşısındaki duruşundan farklı değildir. Amerika’daki Rum lobileri ile ortak iş yaptıklarını ben duymadım. Eğer Bese Hozat tanık olmuşsa açıklamalıdır.

Türkiye içersindeki Ermeni ve Rum Cemaatleri ise her gün azalan sayıları ile tümden yok olma tehdit ve tehlikesi altındadırlar. Türkiye siyasetine etki edecek güçleri zaten yoktur. Onların varlığına lobi bile denemez. Kısacası yok olmamaya çalışıyorlar. Bu azınlıkların Kürtlere bir düşmanlık beslemedikleri, Bese Hozat’ın iddia ettiği türden bir çaba içinde olmadıkları hem tarihsel tutumlarından, hem de güncel politik duruşlarından anlaşılmaktadır. Politik tercihleri sürekli Türkiye’nin demokratikleşmesinden ve Kürt Sorununun çözümünden yana olmuştur. Belki Öcalan ve PKK’yi bazı konularda eleştiren Ermeni aydınlar olmuş olabilir. Bunu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek gerekir. Aktüel olarak baktığımızda suçlanan bu azınlıklar bugün yerel seçimlerde PKK’nin de desteklediği HDP saflarında yer almaktadırlar. Bu bile tek başına bese Hozat’ın tezinin ne denli tutarsız ve dayanaksız olduğunu göstermeye yeterlidir.

Bese Hozat’ın ileri sürdüğü fikirler PKK’nin de baştan beri savuna geldiği tezlere aykırıdır. Ermeniler ve Rumlar kendi ülkelrinden soykırım ve etnik temizlik yoluyla sökülüp atılmış ve tarihi haksızlığa uğramış iki halktır. PKK daha doğarken bu tarihi gerçeği kabul etmiş ve Kürtlerin de bu soykırım suçunda kullanıldığını belirlemiştir. Evet Ermeni soykırımının birinci dereceden sorumlusu İttihat ve Terakki hükümetidir, devletin tüm kurumları bu politikanın uygulanmasında rol almıştır, fakat Kürtler de bu soykırımda vurucu güç olarak yer almışlardır. Bu durumu Hocam İsmail Beşikçi son makalesinde çok yalın ve doyurucu bir şekilde yazmıştır. Bu bakımdan Bese Hozat’ın yapması gereken öncelikli iş Rum ve Ermenileri Paralel Devlet olmakla suçlamak yerine, Kürtlerin Ermeni Soykırımındaki rollerinden dolayı Ermeni halkından özür dilemektir.

Körle yatan şaşı kalkar derler. Yoksa İmralı’da MİT yetkilileri ile görüşe görüşe, bakışlara Türk resmi tezleri mi sirayet ediyor?





Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
7505 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:36:24
x