Önemli Kürt kadın simalarından Eren Keskin'in verdiği cesur insan hakları mücadelesi, sonraki kuşaklara yazılı bir hafıza bırakmak üzere kitaplaştırıldı.
Yazar ve Gazeteci Bircan Değirmenci’nin kaleminden Eren Keskin’in kendine münhasır güzel ve cesur karakteri çerçevesinde Kürdistan ve Türkiye tarihinin yakın dönemdeki önemli olaylar örgüsü “Eren Keskin-Keskin Bir Hayat” adıyla kitaplaştırıldı ve İletişim Yayınları tarafından 14.01.2022 tarihinde okurseverlere ulaştırıldı.
‘Eren Keskin-Keskin Bir Hayat’ kitabı, feminist kritiğin hakim olduğu bir sorgulayıcılıkla, Eren keskin’in kendine has mücadele yöntemleriyle, insan hakları ihlallerine yönelik devlet içinde odaklanmış eril mutlak güce ve Türkiye sol hareketleri ile Kürt kadın hareketinin tabularına yönelik ince ve derin dokunuşlarıyla farkındalıklar yaratıyor. 1990’larda Kuzey Kürdistan’da insan hakları ihlalelerini, köy boşaltmaları, faili meçhulleri ve önemli Kürt şahsiyetlerinin gündelik hayatları içerisinde Kürtler açısından nasıl bir hafıza inşa ettiklerini işliyor.
Yazar Bircan Değirmenci ile “Eren Keskin-Keskin Bir Hayat” kitabının ortaya çıkış hikayesini, yazım sürecini, uyguladığı farklı yazım tekniklerini, arka planını, kitapta yer edinen karekterleri, Eren keskin’in Türkiye sol hareketleri ve Kürt hareketlerinde geliştirdiği farkındalıkları, şahsına münhasır feminist ekolünün Türkiye ve Kürt kadınlarına etkilerini konuştuk.
Sevgili Eren Keskin ile 2018 yılı sonlarında yaptığınız bir röportajın ardından “Eren Keskin-Keskin Bir Hayat” kitabının yazılmasına karar verildiğini belirttiniz. Eren Keskin kitabı okuyucuya ulaşıncaya kadar, kitabın kendi hikayesi nasıl oluştu?
Öncelikle kitaba gösterdiğiniz ilgi için size teşekkür ederek başlamak istiyorum. Eren Hanım’a uzun bir zamandır anılarının, deneyimlerinin kitaplaştırılması, bu yaşananların kalıcı hale getirilmesi için çok sayıda öneri oluyormuş. Kendisi de bu arzusunu dile getirip bunun için birlikte çalışmayı önerdiğinde çok mutlu olmuştum. Öncelikle bir yöntem arayışına girdim. Takdir edersiniz ki biyografi yazmak zordur. Birinin hayatını yazmak ağır sorumluluk gerektirir. Bunu, yazarken daha çok fark ettim. Önce kayıt almayla başladık. Ben Diyarbakır’da ikamet ettiğim için görüşmelerimiz çok sık olamıyordu. Öncelikle nehir söyleşi şeklinde başladık. Lakin soru- cevap yöntemi benim için çok tatmin edici değildi. Çünkü benzer şekilde çok fazla röportaj vermişti. Eren bana anlattıkça kafamda o hikaye canlanıyordu ve o anları betimleyerek anlatmak istiyordum ama bu soru- cevap şekliyle pek mümkün olmuyordu. O yüzden farklı bir yol denedim. Eren’le 2019 Ağustos ayında Burgazada’da başladı kitabın macerası. Ardından İstanbul, Diyarbakır, Ankara, Datça, Bodrum ve son olarak finalde yeniden Burgazada’da buluştuk. 2020’ye girerken talihsiz olaylar oldu. Yılbaşı gecesi Eren Hanım annesini kaybetti. Uzun bir süre ruh hali iyi değildi, daha sonra pandemiyle birlikte seyahat yasakları olunca hepimiz olduğumuz yerde kaldık ve bizimle birlikte kitap da karantina sürecini yaşadı. Normalleşmeyle birlikte yeniden devam ettik ve 2021 Eylül ayında yayınevine teslim ettim. Ocak ayında da basımı gerçekleşerek, okura ulaştı.
Yazdığınız Eren Keskin portre kitabı deneyiminizden yola çıkarak şunu da sormak istiyorum; varlığı ve mücadelesi ile toplumsal gelişmelere damgasını vuran ve bu uğurda ağır bedeller ödeyen kadınların hislerini, sevinçlerini, özlemlerini kaygılarını, haleti ruhiyelerini kadın kalemler daha iyi mi anlıyor ve yazıyorlar? Kadınları kadın kalemi ile yazmak daha mı doğru sizce?
“Doğru mu, değil mi?” buna karar verecek kişi ben olamam, kimseye haksızlık etmek istemem. Ben sadece yaptığım çalışmayla sınırlı olarak buna yanıt verebilirim. Sanırım kadınlar birbirini daha iyi anlıyor, o an söyledikleri veya söyleyemedikleriyle aklından ve kalbinden geçenleri hissedebiliyorsunuz. Bir erkek bunu anlamaya çalışır belki ama özdeşleşebilir mi emin değilim.
İnsan hakları ihlallerini konu edinen bir kadın gazeteci olarak, insan hakları mücadelesinin öncülerinden bir kadının hikayesini yazarken sizin açınızdan kolaylıkları ve zorlukları neler oldu? Portre yazarı, yazdığı şahsiyetin düşünce ve eylem dünyasının içinden birisi olması gerekiyor mu?
Kolaylık demeyelim de aşinalık diyebiliriz belki. Çünkü yakın tarihin en can alıcı dönemi olan 90’larda gazeteci olduğum için ortak tarihi yaşadığımızdan bu anlamda anlatılanların yabancısı değildim. Kişinin eylem ve düşünce dünyasından olmanız gerekmiyor elbette ama eğer bu düşünce dünyasının yabancısıysanız biraz daha fazla çalışmanız gerekir sanırım. Çalışmanın zorlukları da çoktu. Çünkü bir çok kişinin ismi geçiyor, bunların çoğunluğu hala hayatta olan insanlar. Sonuçta cevap hakkı da doğacaktı. Eren Hanımın anlatımlarından yola çıktım ama herhangi bir itirazla karşılaşmamak için teyide muhtaç olan unsurları da havada bırakmamaya çalıştım. Bu da haliyle daha uzun bir mesai yapmamı gerektirdi.
1996 yılında Eren Keskin ile İnsan Hakları Derneği’nin açıklamasında ilk karşılaşmanız oluyor. Saçlarını krepe yapmış, gözlerine çektiği sürmeleriyle dikkat çeken olağanüstü güzel bir kadınla karşılaşıyorsunuz. Gördüğünüz Eren ile konuşmaya başlayan Eren arasında bir şaşkınlık yaşıyorsunuz. Bundan hareketle şunu sormak istiyorum; Eren Keskin’in Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da bir kadın olarak değiştirici ve dönüştürücü rolü hakkında neler söylemek istersiniz?
Evet, maalesef o talihsiz ilk karşılaşma. O dönem kafamızda yarattığımız devrimci kadınlara ilişkin şekilci yaklaşım ve önyargının bir sonucuydu bu. “Aaa süslü kadınlar da böyle güzel güzel konuşabiliyormuş meğer” hamlık ve toyluk işte. Erkekleşmeden, zarafetle de fikirlerin savunulacağını hem kadınlara hem de erkeklere öğretti Eren Keskin. Ve birçok kadına, özellikle de Kürt kadın hareketine bir ivme kazandırdı. Onu örnek alıp hikayesini baştan yazan ve yoluna devam eden kadınlar oldu. Kitapta buna çokça yer verdik. Eren Keskin’in hangi saiklerle makyaj yapmaya başladığı, hangi duygu durumunun buna yıl açtığı vs. Her şeyi anlatıp sürprizini de kaçırmayalım. Ona “Makyaj yapmayı seninle sevdik” diyen kadınlara çok rastlamış.
İlk kitabınız olmasına rağmen kitabın yazım diline bir profesyonellik hakim. Edebi sanatlar kullanılmış. Benzetme sanatı, mekan ve zaman bağlantıları güzel işlenmiş. Nesnelerin sembol olarak seçimi iyi kurgulanmış. Ağırlıkta roman dili kullanılmış. Bu yazım tarzını bilerek mi tercih ettiniz? Aslında bu kitabınızla biyografi kitap türlerine bir kadın kalem olarak bir yenilik kattığınızı düşünüyor musunuz?
Ben gazeteciyim, dolayısıyla haber diline daha çok hakimim ve bundan uzaklaşmam kolay olmadı. Son yıllarda daha serbest bir dil kullanmaya başladım. Haberleri öyküleştirerek anlatmayı seviyorum. Genellikle yaptığım röportajları portre şeklinde yazarım. Karşımdaki kişinin anlattığı bir hikayeden yola çıkarak, okuru yakalayıp, mümkün mertebe dikkatini dağıtıp, sıkmadan anlatmaya çalışırım. Hikayeyi anlatırken arada karşımdakine sözü bırakırım. Olabildiğince sade, ağdalı anlatımdan uzak ve anlaşılır bir dil kullanmaya çaba gösteririm. Bu yönteme kitap olarak rastlamamıştım ama ‘neden olmasın’ diyerek bu formülü tercih ettim. Yenilik katıp katmadığımı bilmiyorum, bu tarz hoşuma gittiği için ve okurken sıkılmayacağım bir şey yazmak istedim. Kendim için yazmadım tabi ama kendimi başkalarının yerine koydum diyelim.
Eren Keskin kitabında hayal gücünüzden, bireysel dünyanızdan ve kurgunuzdan neler kattınız? Yazarken kendinizi kitabın dışında tutarak, duygularınızı düşüncelerinizi ve beklentilerinizi izole ederek yaklaşabildiniz mi?
Bunun için çaba göstersem de çok serinkanlı durabildiğimi sanmıyorum. Bu iyi bir şey olmasa gerek. Kendi yaşadığım duygulardan ve tanıklıklardan sıyrılamadım. Hikayenin gerçekliğinden uzaklaşmadan ister istemez hayal gücümü de kullanarak kurgu yaptım. Kitapta yer alan hikayelerin aktörlerinin çoğu tanıdığım, bildiğim kişiler. Bunlar unutulmamalıydı ve bir şekilde benim de onlara borcum vardı, derdimi anlatmalıydım.
Eren Keskin kitabı hem kişisel hem de genel tarihi bir anlatı kitabı olmuş. Kitap anlatısında bazen kişisel olan ile genel iç içe geçmiş bazen genel anlatılar ağırlık kazanmış. Öyle ki Kürt hareketleri tarihi, Türkiye siyasal tarihi, Türkiye insan hakları mücadelesi tarihi, Türkiye ve Kürdistan kadın hareketinin gelişim diyalektiği dolu dolu verilmiş. Kitabın bu düzeyde kapsam kazanmasında Eren Keskin karakterinin rolü nedir? Kitabın yazarı olarak bu süreçler üzerine yaptığınız araştırma ve okumalar üzerine neler söylemek istersiniz? Bu kitabın yazımı sonrası bakış açınızda değişimler oldu mu? Olduysa ne tür değişimler yarattı?
Sözünü ettiğiniz süreçleri yazmamızda Eren Keskin’in rolü büyük. Lakin kitabı yazmamızdaki amaç sadece Eren Keskin’in hayatı değildi, o hayat örülürken perde gerisinde yaşanan tarihsel süreç ve bunların Eren’in hayatına etkileriydi. Birçok insanın hayatına değmişti ve bu insanların bir döneme damgasını vuran hikayeleri vardı. Bu hafızanın diri tutulması gerekiyordu. Sonuç olarak her bir aktörün rolünü anlatabilmemiz için o dönemi iyi irdelemek gerekiyordu. Bunun için okumalar ve belgesel izlemeyle geçen detaylı arşiv çalışmaları yaptım. Sonra notlar alıp, damıtarak hikayeye yedirmeye çalıştım. Aslında bildiğim, tanık olduğum durumlardı ama yanlış bildiğim, eksik kaldığım yerleri de görmüş oldum. Ermeni meselesinden Kürt sorununa, kadın mücadelesinden LGBTİ+ bireylerin hak arama mücadelesi süreçlerine varana dek pek çok konuda öğrenme, yeniden yorumlama ve bilgi edinme şansına sahip oldum.
Geçenlerde Sorbonne Üniversitesi’nden İHD üzerine yüksek lisans tezi hazırlayan biri ulaştı bana. Kitabın kaynak olarak gösterilecek olması sevindirici. Aynı şekilde 90’ları çalışan, muhalif siyasetçiler ve İHD çalışmalarını irdeleyenler için de sanırım kaynak teşkil edebilir.
Kitapta çok ağır travmatik olaylar ele alınmış. Okurken o duygu okuyucuya da sirayet ediyor ve birçok yerde okur göz yaşları içerisinde buluyor kendisini. Hayatları şiddet ve zor yoluyla elinden alınmış portreleri ele alırken yazar olarak duygusal ve zor anlarınız oldu mu? Yazarken en etkilendiğiniz noktalar nelerdi? Kitabın bazı yerlerinde de can yakıcı anlarda çok, tebessüm ettiren komik anılarda yaşanıyor. Ana karakter etrafında her iki duyguyu işlerken, ana karakterin renkli kişiliği hakkında neler söylemek mümkün?
Eren Keskin karşılaştığı, hayatına dokunduğu kişilere tabiri caizse profesyonel olarak yaklaşamayan biri. Bunu sadece müvekkil- avukat ilişkisi içerisinde görmüyor, hikayelerini içselleştiriyor, onları hayatına alıyor ve dolayısıyla çok fazla etkileniyor. Anlattıkça o zamanları yeniden yaşıyordu ve kimi zaman çok yoğun duygusal anlar yaşadığı için kayıt almaya ara vermek durumunda kalıyorduk. Tabi sadece onun anlatımlarıyla kalmıyordu, ben gidip o kişilerin hikayesini araştırırken zorlanıyordum. Çünkü çok ağır vakalardı. Örneğin Dargeçit kayıplarında 13 yaşındaki Seyhan Doğan’ın hikayesi günlerce uykularımı bölmüştü.
Meseleleri konuşurken duygu geçişleri de çok fazla oluyordu. Kimi zaman atılan kahkahalar gözyaşlarına karışabiliyordu. Bir şekilde hayat devam ediyordu ve bu hikayeler Eren’in yaşamının bir parçasıydı. Doğal olarak ruh halini sağaltacak bir şeyler de olmalıydı. Elbette okuru da çok boğmamak gerekiyordu, neticede her ne kadar rahatsız edici şeyler anlatılsa da ağlak bir kitap olsun istemedim. Bu nedenle yer yer okuru rahatlatacak ve gülümsetecek durumlara da yer vermeye çalıştım. Aramızda kalsın ama ben aslında mizah yazmayı daha çok seviyorum.
Kitap çıktıktan sonra hangi kesimden ne tür tepkiler aldınız? Bu kitabı romanlaştırmayı düşünüyor musunuz?
Yazarken çok kaygılıydım, açıkçası ödüm kopuyordu. Ağır bir yüktü ve her türlü eleştiriyi de bekliyordum ama ne yalan söyleyeyim yine de olumsuz eleştiri olmasa daha iyi olacaktı. Kitap çıkalı iki ay oldu. Henüz okurunu tükettiğini sanmıyorum. Yurtdışında olanlar kitaba ulaşamadı. Hatta önceleri Diyarbakır’daki kitabevlerine bile zar zor geldi. Büyük çoğunluk internetten aldığını söyledi. Öyle çok büyük reklam yapmadık, galiba yapmayı da bilmiyoruz. Sosyal medyada bile utana sıkıla paylaşım yapıyoruz. Organik biçimde, kulaktan kulağa duyurulup, tavsiye edilerek ulaşıyor ilgilisine. Biz kitabın satılmasından çok okunmasını arzuluyoruz. Varsın bir kişi alsın ama on kişi okusun, bu hafıza unutulmasın istiyoruz. Kitapta ismi geçen hak ihlallerine uğramış kişilerin aileleri, LGBTİ+ bireyler, hak savunucuları, siyasetçiler ve edebiyatçılar okuyup sosyal medyada görüşlerini paylaştılar sağ olsunlar. Bugüne kadar aldığımız geri bildirimlerde herhangi bir olumsuz tepkiyle karşılaşmadık. Şükürler olsun?
Bu bir biyografi kitabı, açıkçası romanlaştırmayı düşünmedim. Eren Keskin henüz aktif olarak mücadelesine devam ediyor. Bu hikaye burada bitmedi, belki birileri de çıkıp romanını yazar kimbilir.
Kitap bir Portre kitap türü olduğu halde bir roman türü kadar karakterlerin oluştuğu bir özelliğe de sahip, mekan, Netflix'teki Kulüp dizisi benzeri bir dizi olabilecek kadar önemli olay örgüsüyle dolu. Bu kitabın filme çevrilmesi konusunda görüşler ve teklifler geldi mi? Gelirse bu tür tekliflere açık olacak mısınız?
Okurlardan filme uyarlanmasına ilişkin görüşler geldi ama henüz ciddi anlamda öyle bir teklif almadık. Gelirse neden olmasın, her türlü katkıyı yapmaya hazırız. Çünkü ne yazık ki kitap okuma oranının düşüşünü de göz önünde bulundurursak; görsele dayalı eserlerin daha güçlü olduğunu ve çok daha fazla kişiye ulaştığını görüyoruz.