MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’ye el uzatmayla başlayan ve PKK lideri Abdullah Öcalan’a “silah bırakma çağrısı yapsın” şeklinde seslenmesiyle devam eden yeni süreç tartışmaları devam ediyor. Kısa Dalga yazarı Sedat Bozkurt, hiç kimsenin bir şey bilmediğini, dolayısıyla herkesin kafasının karışık olduğunu belirttiği yazısında, 25 yıldır İmralı’da tutulan Öcalan’ın neler düşündüğü veya istediğinin kamuoyu tarafından bilinmediğine dikkat çekti.
Bozkurt, “Önceki süreçte Öcalan’ın PKK hiyerarşisindeki gücü tekrar tesis edildi. PKK silah bırakmaya hazırlanıyordu. Ama buna hazır olmayan yapılar da vardı. Şimdi Öcalan’ın PKK’ya Türkiye’den çıkma ve silah bırakma çağrısı yapabilecek kadar gücünün olup olmadığını bilmiyoruz. Muhtemelen devlet de bilmiyor. Bunu ancak test ederek öğrenebilir ama bunun maliyeti de çok ağır olabilir” yorumunu yaptı.
Bozkurt’un yazısından bir bölüm şöyle:
“Memleketin en önemli derdi hukuk, demokrasi ve adaletsiz gelir dağılımı ile bunun yarattığı yoksulluktur. Bu sorunlu alan yerine siyaset yine iktidarın sevdiği başka bir “kullanışlı” alana taşınıyor. İhtiyaç halinde buzdolabından çıkarılacak olan Kürt meselesi çözüm sürecine. Bu sefer süreç çok daha fazla gizemli ve gizli, saklı yönetiliyor. Ya da öyle bilinmesi isteniyor.
2019 yılında Öcalan’ın “HDP tarafsız kalsın” mektubunun okunduğu sürece de Devlet Bahçeli’nin “bana sorarsanız avukatı ile görüşsün” açıklamasıyla gelinmişti. Şimdi de Bahçeli’nin bir hamlesi ve açıklaması ile bir tartışma zemini oluştu. Herkesin doğal olarak kafası karışık. Çünkü hiç kimse bir şey bilmiyor. Yapılan açıklamaların hepsi yorum.
Uygulanan tecrit nedeniyle Öcalan devlet dışında kimse ile görüşemiyor. Cezaevindeki 25. yılının da içinde. Çözüm sürecinde ve 2019 yerel seçimler öncesinde Cumhur İttifakı’na fayda sağlaması amacıyla okunan mektupları dışında neler düşündüğü veya istediği kamuoyu tarafından bilinmiyor.
Süreç devam ederken yapılan görüşmeler tutanak haline getirilerek kamuoyu ile de paylaşılıyordu. Bunlardan birisinde Öcalan, “eski yaşam alışkanlıkları top yekûn bırakmak gerekir. Neden, çünkü bu rejim değişikliği olacak. Tazminat, Meşruiyet, Cumhuriyet, 1950 çok partili hayata geçişten çok daha önemli, bu hepsinden daha derinlikli olacak. Başarılı olursak, yepyeni bir cumhuriyete…” diyor 2013 yılının şubat ayı görüşme notlarında. Kastettiği bugünkü düzen mi bilemiyoruz ama bilmiş sonuç olarak.
MİT Müsteşarı’nın mahkemeye çağrıldığı gün olan 7 Şubat (2012) ile adlandırılan süreçte PKK’nın içindeki onlarca MİT elemanı deşifre olmuştu. Örgüt içi infazların o dönemki gerekçesi de buydu.
Son dönemde de sık sık MİT’in sınır ötesinde üst düzey PKK yöneticilerine yaptığı nokta operasyon açıklamalarına tanıklık yapıyoruz. Uzun süredir şiddetten beslenmesine karşın, PKK’nin ülke içinde gerçekleştirdiği bir terör eylemi yok. Bunu “Suriye yığınağı” gerekçesiyle açıklayan da var, ülke içindeki gücünü yitirdiği şeklinde açıklayan da var. Ama MİT’in operasyonlarına çok fazla tepkisi yok.
Yerel seçimlerin hemen ardından beklenildiği gibi kayyum uygulaması da yaygın bir biçimde yapılmadı.
Önceki süreçte Öcalan’ın PKK hiyerarşisindeki gücü tekrar tesis edildi. PKK silah bırakmaya hazırlanıyordu. Ama buna hazır olmayan yapılar da vardı. Şimdi Öcalan’ın PKK’ya Türkiye’den çıkma ve silah bırakma çağrısı yapabilecek kadar gücünün olup olmadığını bilmiyoruz. Muhtemelen devlet de bilmiyor. Bunu ancak test ederek öğrenebilir ama bunun maliyeti de çok ağır olabilir.
Türkiye’nin Kuzey Irak’taki yapılanmaya dolaylı olarak katkısı büyüktür. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt yapılanmasına da doğrudan Suriye’ye müdahale edilmesine verdiği destek ile katkı sağlamıştır. TRT Genel Müdürünün “İran’ı rahatsız edelim” açıklamasını da duyunca “Sırada İran mı var?” sorusu da akıllara geliyor.
Kürt meselesinin, var olduğu coğrafyalarda çok farklı matriksi var. Bu ülkelerin meseleleri de farklı. Türkiye’de Kürt nüfus, ülke geneline dağılmış vaziyette ve onların da bulundukları bölgelere göre tanımladıkları Kürt meselesi aynı değil. Buzdolabına konulup çıkarılan bir yöntemle çözülecek bir mesele mi Kürt meselesi? Ya da MHP liderinin yaklaşımı gibi, “Sabah kavga, öğlen barış, ben ne zaman istersem o zaman ya barış ya kavga” mıdır çözüm modeli?
Muhtelif iktidarlar, muhtelif ve kronik meseleleri çözmezler, yönetirler. Bu onlar için yönetim modellerinde de kolaylaştırıcı olur. Bence çok heyecan yapmamak lazım…”