‘’Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın grup konuşmalarından sonra PKK’nin silahsızlanması esasına yaslanan yeni bir girişimin başlamış olduğu, söz konusu girişimin Erdoğan’dan bağımsız olmadığı, dahası devletin ilgili kurumlarıyla beraber kotarıldığı, ‘sorunlara’ rağmen devam ettiği ve Erdoğan’la Bahçeli arasında ayrışma olmadığı ya da daha muhtemelen var olan ayrışmaların giderildiği anlaşıldı.’’
Bir dönem Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Şehir Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışan, halen Kürt Tarihi dergisinin editörlüğünü yapan akademisyen yazar Mesut yeğen, olası yeni çözüm sürecine ilişkin bir yazı kaleme aldı. Yeğen’in yeni sürecin daha kuvvetli adımlarla süreceği ve olası tereddütleri ele aldığı Perspektif’te yayınlanan yazısı şöyle:
Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM Partililerle tokalaşarak başlattığı ‘girişimle’ ilgili belirsizliklerin bir kısmı ortadan kalktı. Başta ve en önemlisi girişimin muhtemel akıbeti olmak üzere pek çok şey halen belirsiz, lakin Salı ve Çarşamba günü yapılan konuşmaların ardından en az beş konu açıklığa kavuşmuş oldu. Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın bu haftaki grup konuşmalarıyla beraber şu beş sorunun cevabını almış olduk: 1. Ortada bir ‘girişim’ (yeni bir süreç) var mı? 2. Bahçeli’nin başlattığı ‘şey’ Erdoğan’a rağmen ya da Erdoğan’dan habersiz miydi? 3. Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşmasıyla başlayan ‘girişim’ devam ediyor mu? 4. 1 Ekim’den beridir olan ‘şeylerin’ öncesinde ve ardında bir hazırlık var mıydı? 5. Şimdiye kadar yapılanlar ve ileride yapılacaklar konusunda iki lider arasında ayrışma var mı? Bahçeli’nin Salı günkü grup konuşması ve öncekinden daha hazmedilebilir görünen “DEM Partililer Öcalan’la yüz yüze görüşsün” teklifi, ardından da Cumhurbaşkanı’nın Çarşamba günü yaptığı iyi çalışıldığı belli grup konuşması bütün bu soruların cevabını vermiş oldu.
Bana kalırsa bütün bu soruların cevapları bu iki grup konuşmasından önce de belliydi. Ne var ki, bir kısmı önceki benzer süreçlerin çökmesinden, bir kısmı iktidarın geride kalan iki ay boyunca ve muhtemelen daha da devam edecek kayyım gibi ‘girişimle’ mütenasip görünmeyen uygulamalarından, bir kısmı da “olmasa iyi olur” temennisinin süregiden gücünden dolayı, aslında epey açık ve berrak olan şeyler etrafında bir belirsizlik halesi oluşmuştu. Çarşamba günü bu belirsizlikler ortadan kalmış oldu.
Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın grup konuşmalarından sonra PKK’nin silahsızlanması esasına yaslanan yeni bir girişimin başlamış olduğu, söz konusu girişimin Erdoğan’dan bağımsız olmadığı, dahası devletin ilgili kurumlarıyla beraber kotarıldığı, ‘sorunlara’ rağmen devam ettiği ve Erdoğan’la Bahçeli arasında ayrışma olmadığı ya da daha muhtemelen var olan ayrışmaların giderildiği anlaşıldı.
Cumhurbaşkanı’nın ‘direksiyondayım’ konuşması sözünü ettiğim bu belirsizlikleri gidermekle kalmadı, devletin perspektifinin berraklaşmasını ve tereddütlerinin de belirginleşmesini sağladı. Bir de girişimin şimdiye kadarkinden biraz daha kuvvetli adımlarla devam ettirileceğini gösterdi.
Kuvvetli Adımlar
DEM Partililerin bugün yarın İmralı’da yapmaları beklenen Öcalan görüşmesi ‘aile görüşmesi’ olmayacağı için zaten önemli ama daha önemli tarafı galiba şu: Bu kez muhtemelen Öcalan’dan iki cümleden daha fazlasını duyacağız. Ömer Öcalan’ın yaptığı ‘aile görüşmesinden’ sadece iki cümlenin işitilebilmesi pek hayra alamet değildi malum. Önceki yazıda da işaret ettiğim üzere, Ömer Öcalan’la yapılan görüşmede konuşulanların kamuoyuna aktarılan iki cümleden ibaret olmadığı aşikâr olmakla beraber bu iki cümleden fazlasını niye duymadığımız, buna kimin karar verdiği meçhul kalmıştı ve pek de iyiye işaret değildi.
Öcalan’la ikinci kez ve bu defasında DEM Partililerin görüşecek olması en azından Öcalan’ın ve devletin iki cümleden fazlasını kamuoyuna duyurmaya hazır olduğunu gösteriyor olsa gerek. Ümit edelim daha fazlası söz konusudur ve sadece Öcalan ve devlet değil bütün taraflar iki cümleden fazlasını duymaya hazır ve hazırlıklıdır. Durum her ne olursa olsun, Öcalan’ın DEM Partililerle görüşecek olması, girişimin kamuoyu önündeki kısmının daha kuvvetli adımlarla süreceğini gösteriyor.
Perspektif ve Tereddütler
Cumhurbaşkanı’nın grup konuşması, ‘girişimi’ çevreleyen perspektifi de bir yandan belirginleştirdi bir yandan da teyit etti. Erdoğan da Bahçeli gibi girişimin ardındaki esas saikin dünyanın ve bölgenin içine düştüğü yeni durumun yarattığı risklerle ilgili olduğunu, bu risklerin Türkiye’nin başına bela açmaması için Kürtlerle Türklerin barış ve kardeşlik içinde olması gerektiğini belirtti. Bahçeli’nin önceki açıklamaları gibi Erdoğan’ın konuşması da 7 Ekim 2023’ten sonra bölgede oluşan yeni durumun Türkiye’yi Suriye ve Rojava siyasetini yenilemeye ‘teşvik ettiğini’, Türk-Kürt kardeşliğini ‘tazelemek’ ihtiyacının bu yeni vaziyetle ilgili olduğunu ima etti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Meclis’teki komisyon görüşmeleri esnasında sarf ettiği SDG’deki Türkiye, İran ve Iraklı militanların örgütten ayrılması gerektiği ve Türkiye’nin güneydeki ve doğudaki Kürtlerin hamisi olduğu yolundaki açıklamaları da hem girişimin bilhassa Suriye’deki yeni durumla ilgili olduğunu hem de Türkiye’nin Kürt meselesindeki perspektifinin ‘yenilenebilir’ olduğunu gösteriyordu. SDG Dış İlişkiler sorumlusu İlham Ahmed’in Amberin Zaman’a verdiği mülakatta söylediği “Türkiye’yle dolaylı müzakerelerimiz var” sözleri de ortada yenilenebilir bir perspektifin ve bu minvalde başlanmış bir ‘girişimin’ olduğunu gösteriyor. Aynı açıklamalar bilhassa Rojava konusunda sıfır noktasında olmadığımızı, taraflar arasındaki makasın en azından artık kapatılabilir bulunduğuna işaret ediyor olsa gerek.
Erdoğan’ın konuşmasında bir de sürpriz vardı. Kısmen Bahçeli’nin söylediklerini teyit eder mahiyette de olsa, Erdoğan çok uzun bir zaman sonra ilk kez 2013-2015 arasında kullandığı terminolojiye başvurdu ve silahsızlanma durumunda silahsızlananların siyaset yapabileceğine işaret etti. “Geçmişte söylemiş” olduğu bir şeyi tekrar ettiğini bilhassa vurgulayan Erdoğan tam olarak şunları söyledi: “Geçmişte ne dedim? Silahları gömeceksiniz. Silahları gömdüğünüz anda bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır ama siz silahları gömmez, hâlâ her yerde bombaları patlatmaya devam edersiniz, bu devletin eli de sizin omuzunuzda olacaktır.” Emin değilim, lakin yazılı konuşmanın insicamından uzak görünen bu sözler muhtemelen Erdoğan’ın metin dışına çıktığı ender anlardan birinde geldi. 2013-2015 arasında yürüyen sürece bir tür atıf yaptığından az bir sürpriz sayılmaz araya girmiş görünen bu cümle.
Erdoğan’ın konuşmasında bir de bir büyük temkin vardı. Farklı perspektiflerden de olsa, meseleyi bilen, çalışan herkesin sahip olacağı türden bir temkin. Erdoğan sürecin akıbetine dair çok da iyimser olmadığını belirtmek ihtiyacını duydu konuşmasının bir yerinde. İşin içindeki aktörleri mi, meselenin zorluğunu mu bilmekten kaynaklı bilmek zor ancak Erdoğan’ın ihtiyatı şaşırtıcı olmasa da dikkat çekiciydi.
Aslında, Kürt meselesinin azametini, birkaç ülkeye birden yayılan kapsamını, meselenin halli için atılması gereken adımların büyüklüğünü, buna mukabil Türkiye’nin bu meseledeki alışkanlıklarını bilenlerin aynı ihtiyatı paylaşmaması imkânsız. Farklı perspektiflerden de olsa… Türkiye’nin son 150 senede benzer meselelerle nasıl uğraştığının bilgisi ihtiyatı kaçınılmaz kılıyor. Geçmişimiz, geleceğimiz hakkında iyimser olmayı gerçekten de zor kılıyor. Lakin, her şeyin de bir ilki var malum. Dileyelim bu ilkin şahitleri ve failleri olmak bize nasip olur.