İsrail gazetesi: Türkiye, Suriyeli savaşçılardan kurtulmak için mi başka ülkelere gönderiyor?
Türkiye destekli gruplar şimdi de Libya’nın ardından Azerbaycan’a gönderiliyor. BM ve insan hakları gruplarına göre, Türkiye'nin desteklediği ve Suriyeliler arasından silah altına aldığı grupların Afrin ve Gri Spi'deki ihlallerini belgeledi. Bu gruplardan binlercesi Ocak 2020'den itibaren Libya'ya gönderildi.

İsrail’de yayınlanan sağ görüşlü Jerusalem Post gazetesinde Seth J. Frantzman imzalı makalede Türkiye’nin başka ülkelerdeki savaşlarında Suriyeli isyancıları kullanmasının uluslararası alanda alışılmadık bir durum olduğuna işaret ediliyor. Her ne kadar çoğu ülke, kendi savaşlarında üçüncü ülkelerden insanları silah altına almasa da son yıllarda askeri yükleniciler ve “paralı asker” kiralayan grupların ön plana çıktığına vurgu yapılan haberde, bunlar arasında Batılı güçler tarafından Körfez'de istihdam edilen yükleniciler ile Rusya tarafından Suriye, Libya ve Afrika'da hizmet vermek üzere tutulan paralı askerlere işaret ediliyor.
Makalede, Türkiye’nin yaklaşımının ise daha karmaşık olduğu, ilk önce Suriyelileri kendi ülkelerinde rejime karşı savaşmak için kullanmaya başladığı ifade ediliyor.
Türkiye’nin savaşı paralı askerlere dönüştürmesinie yaklaşımının, Esad rejimiyle savaşmak isteyen Suriyelileri toplamak ve onları daha sonra Suriye Ulusal Ordusu adı verilen Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu’nun (SMO) bir parçası haline getirmek olduğu aktarılan makalede, ancak bu “ulusal” gücün o kadar da ulusal olmadığı, çeşitli gruplardan oluşan bu gücün Ankara tarafından genellikle Kürtler, Hıristiyanlar ve Yezidiler gibi diğer azınlıklara karşı çeşitli tacizlerde bulunmaları için kullanıldıkları öne sürülüyor.
Makalede bu grupları motive eden güç ise şu şekilde aktarılıyor: “Dilleri aşırılıkçıydı, aşırı sağdı ve genellikle "kafirlere" karşı sloganlardan, IŞİD ve diğer grupların temelini oluşturan türden bir ideoloji olan nefreti içeriyordu. Ancak bazıları ise, genç erkekleri motive eden şeyin dini aşırılık değil, para olduğunu iddia ediyor.”
Türkiye'nin 2018 ve ardından 2019'da Afrin'de Kürtlere karşı kullandığı bu şok birliklerini oluştururken tam olarak ne yaptığına dair soruların oluşmasına yol açtığı iddia edilen makalede, “Kürt aktivist, silahsız genç kadın Hevrin Halef'i öldüren Ahrar el Şarkiye grubunun, bunu Ankara'nın emriyle yaptığı ortaya çıktı. Paralı asker şirketleri, öldürmek için genellikle silahsız kadınların peşine mi düşer? Peki, Hamza Bölüğü gibi grupların Afrin'de suçlandıkları gibi kadınları kaçırıp ticaret yapıyorlar mı?” soruları da soruluyor.
Bu durumun, Hamza Tugayı, Ceyş el-İslam, Ahrar el Şarkiye, Sultan Murad ve Süleymani Şah Tugayı gibi Türkiye destekli grupların ne anlama geleceği konusunda sorulara yol açtığı belirtilen makalede, “Üç bin 800 ile 17 bin arasında Libya'ya giden gruplar arasında bu savaşçılardan da vardı. Middle East Eye, Suqur el Şam ve Faylak el Şam'ın, The Guardian da yine Faylak el Şam’ın Libya’ya paralı asker gönderdiğinin altını çizdi. Daha fazlası Sultan Murad Türkmen birliğinden ve diğerleri Ceyşul İslam'dan geldi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ise gidenler arasında Mutassım Tugayı üyelerinin de bulunduğunu aktarıyor” deniyor.
Ankara'nın Rojava'nın Afrin ve Gri Spi kentlerinde, Libya'da ve şimdi de Karabağ'da kullandığı bu gruplar ağının, sadece bir kullanımlık veya zorunluluktan alınmış bir karar değil, Suriyelilerin Suriyelilere yönelik alaycı ve hesaplı bir tacizi olduğu ileri sürülen makalede, “Türkiye, yoksul ve silah altına alınmaya meyilli Suriyelileri hedef aldı. Bir NATO üyesinin mülteciler arasından yabancı bir ülkede çatışacak insanları toplamaya çalışması alışılmadık bir durumdur. Ankara bunu uluslararası cezasızlık nedeniyle yaptı” şeklinde ifadeler kullanılıyor.
Makalenin devamında ise Türkiye’nin bu paralı askerlerle ne yapmak istediği sorgulanıyor:
“Ankara'nın neden daha organize bir şekilde bu insanları silah altına alma yöntemi oluşturmadığı ve çeşitli gruplara dış kaynak sağlamaya ve güvenmeye devam etmesi soru işaretleri oluşturuyor. Bazı İngiliz sömürge birimlerinin görev yaptığı gibi, Ankara, Türk subayları ve Suriyeli savaşçıları kullanan geleneksel sömürge güçlerinin ne yaptığını bilmiyor. Bazıları Osmanlı tarihini Türkiye'nin yabancı birlikleri işe almasının bir örneği olarak Başıbozuk olarak adlandırılan birimleri gösteriyor.
Osmanlılar, Yeniçeriler de dahil olmak üzere diğer birimleri yabancılardan aldı. Ancak Suriyelilerle ilişkiler aynı görünmüyor.
Görünüşe göre Ankara daha çok, kendi yönetiminden rahatsızlık duyan ve sık sık birbirleriyle savaşan çok sayıda silahlı adamdan kurtulmak için bu ihraç yöntemini tercih ediyor.
Türkiye’nin bu savaşçıları kullanmasına bakmanın bir yolu da Filistinlilere olanlara bakmaktan geçiyor. 1948 savaşından sonra milyonlarca Filistinli mülteci oldu ve bazıları yabancı ülkeler tarafından desteklenen birimlere katıldı. Bu Fedayiler birçok çatışmada savaştı. Genellikle başka savaşlar için gönderilmediler, ancak görünüşte İsrail'e karşı savaşan silahlı bir adam kitlesi yarattılar.
Türkiye bu savaşçılarla bir Frankenstein mı yoksa bir Yabancı Lejyon mu yarattı? Şu açık ki, savaşçıları Suriye rejimine karşı savaşmak yerine, onları yurt dışına göndermek yeni bir fenomendir. Sistem çoğunlukla, hayali düşmanlarla savaşmak veya 'cihat' soslu dini propagandalara bezenmiş bir ödeme yöntemine dayanıyor. Bu dinsel-etnik-ekonomik teşviklerin karışımı ilginçtir, ancak Suriye dışına göndererek onları suistimal eden öncelikle Türkiye’dir. Suriye’de savaşmak yerine uzak yerlerde Kürtlerle, Libyalılarla, Ermenilerle savaşarak mücadelelerine ihanet ediyorlar.
Soru şu; Türkiye, İran’ın sahip olduğu gibi kalıcı birimler mi yaratıyor yoksa bu birimlerin kendi kendilerine çözülüp yok olmasını mı umuyor.”
Son güncellenme: 23:26:16