Türk Solu, CHP ve Kürdler

Kendi ulusal mücadeleleri dururken Kürdler neden iktidar ve ana muhalefet arasında taraf olsun? Şayet taraf olacaksa asgari, hatta azami ulusal ilkelerini kim kabul ediyorsa onlarla taraf olmalılar.

9 Eylül 2025 - 11:12
9 Eylül 2025 - 11:12
 0
Türk Solu, CHP ve Kürdler

Ortadoğu, Hamas-İsrail savaşı, İran derken Türkiye'nin siyasi gündemi ilginç gelişmeler ile hızla değişiyor. Dış politikayı bir kenara bırakalım. Konumuz Türk solu, CHP ve Kürdler.

2023 yılında Kılıçdaroğlu’nun önerisi ile İmamoğlu'nun divan başkanlığını yaptığı kurultay sonrası CHP içindeki parti içi kavga açığa çıktı ve hala devam ediyor. Yapılan seçimde delege oylarının satın alınması ile ilgili ağır iddialar hala devam ediyor.

Bunu fırsat bilen AKP iktidarı CHP  belediyeleri ile ilgili dönen rüşvet skandalları ile ateşledi. İstanbul İl Yönetimi yargı marifeti ile görevden alınması sonrası partiye çaycı olarak girmesine rağmen millet vekili olup genel başkan yardımcılığı yapan Gürsel Tekin'in kayyum olarak atanması sonrası iktidar ile ana muhalefet arasındaki  kavga şiddetlenerek devam ediyor.

Bir parti yolsuzluk ve rüşvet ile mücadele ederken önce kendi bahçesin temizlemek zorundadır. Partiler kendi yandaşın bu pis işlere bulaşmışsa görmezden gelemezler. Yapılan kurultayı ve CHP'li belediyeler ile ilgili  açılan davalarda ki iddialar yenilir yutulur gibi değil. Sadece CHP değil, bütün partiler yolsuzluk ve rüşvet ile mücadele etmek istiyorsa kendi yandaşlarının bulaştığı pis işleri görmezden gelemez. Rüşvet ve yolsuzluk ile mücadele edilmek isteniyorsa önce her parti kendi arka bahçesini temizlemek zorundadır. “Kol kırılır yen içinde kalır" mantığı ile rüşvet ve yolsuzluk ile mücadele edilmez.

Tek parti döneminde olduğu gibi çok partili sisteme geçtikten sonra da partiler muhalefette farklı söylemleri olsada iktidara gelince kurucu ayarlara (tekçi anlayışa) dönerler. Asimilasyon politikası her dönem esas almışlardır. Farklı olanlardan kurtulup ulus devleti yaratabilmek için derinlerde hazırlanan sayısız kanlı olaylar yaşandı. Güncel olduğu için bu olaylardan iki tanesinden söz etmek istiyorum.

Yıl 1942,Türkiye'de tek parti iktidarı var ve dünya 2. paylaşım savaşı ile ilgileniyor. İşlenen savaş suçları ve etnik kıyımlar devam ediyor. Türkiye katılmadığı savaşta, gözlerden ırak olduğu bu  dönemde Müslüman olmayanlar için itiraz hakkı bile olmayan Varlık Vergisi'ni çıkarıyor. Konulan ağır vergiyi ödeyemeyenler sağlık durumları ve yaşlarına bakılmadan ülkenin her yanına yollarda amele olarak çalışmak üzere gönderildi. Böylece "Her mahallede milyoner yaratmak için "Kılıç artığı" da denilen bu insanların ellerinde olan ne varsa ev, arsa ve fabrika gibi taşınmaz malları haraç-mezat satılarak ülke demir ağlarla örüldü.

Umutla beklenen çok partili sisteme geçilmesine rağmen 1955 yılının eylül ayında tirajı düşük bir gazete kullanılarak "Uyan ey ahali, Atanın evi Selanik'te bombalındı" diye manşetten verilen uyduruk bir haber çıkarılıyor. Masa başında yazılan gerçek dışı (asparagas) olan bu haber sonrası Varlık Vergisi'nden kurtulup ülkede kalabilen Rum'lar hedefe  konuldu. Yaşanan insanlık dışı olaylarda Ermeni ve Yahudi'ler de paylarına düşeni aldılar.

Yağma sonrası İstiklal Caddesi'ni keşfe giden Celal Bayar yapılanları görünce yanındaki İçişleri Bakanı Namık Gedik'e "Galiba dozu kaçırdık" demesi düşündürücüdür.

Yine 6-7 Eylül'de yaşanan olaylarla ilgili MGK Kurulu Sekreteri (1988-1990) olan Sabri Yirmibeşoğlu yıllar sonra verdiği bir röportajında "6-7 Eylül Özel Harp Dairesi'nin işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına ulaştı." diyerek olayların perde arkasında Müslüman olmayan ahaliye yönelik derinlerde hazırlanan organizasyonu gururla ve övgü ile itiraf ediyor.

Gerçeklerin ortaya çıkma gibi kötü bir huyu var derler. Kürd'ler ile ilgili Dersim katliamında olduğu gibi benzeri sayısız organizasyonların sıklıkla yapıldığını da biliyoruz.

Çok partili sisteme geçilmesine rağmen Türkiye'de kendini sağda gösterip siyaset yapan partiler Varlık Vergisi gibi uygulamalar ile tek parti döneminde etnik ve inançta farklı olanlara yapılan zulmü eleştirirler. Kendini solda gösterip siyaset yapan partiler de 6-7 Eylül'de etnik ve inançta farklı olanlara yapılanları eleştirirler.

Amaçları  aynı olmasına rağmen birinin beyaz dediğine diğeri kara demez. Ülke tarihine kara leke olarak geçen Varlık Vergisi'nin sadece  Müslüman olmayan ahaliye konması ve 6-7 Eylül'de yaşanan korkunç olaylardaki amaç mallarına el koyarak ülkeden göçe etmelerini sağlamak değil mi?

Kayda değer miktarda Müslüman olmayan ahali Türkiye'de kalmadı. Geride kalan Türkiye’nin iç ve dış politikasını önemli ölçüde belirleyen, tekçi anlayışa ulusal değerler ile direnerek asimile olmaya reddeden 30-35 milyonluk Kürd'ler var.

Şimdi bunları da unutmamak kaydı ile bir kenara bırakalım.

Kürdlerin bu ülkedeki sorunları CHP ve AKP arasında yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile sürdürülen iktidar kavgası mı?

Geçmişte olduğu gibi bu gün de iktidar ve ana muhalefet ulus olarak varlığını kabul etmediği Kürdleri  "demokrasi, hak-hukuk-adalet gibi" kulağa hoş gelen, içi doldurulmayan  söylemler ile ulusal mücadelelerinden koparılıp ikisinden birinin yanında saf  tutmaları isteniyor.

Ulusal ilkeler ile kendi siyasetini yapmak yerine yıllardır inanç ve ideolojik nedenlerle bölünüp taraf yapılan Kürd'ler iktidar ve ana muhalefet partileri arasındaki iktidar kavgasında sadece kullanılmaktan öte ulusal anlamda en ufak haklarını bile (anadilde eğitim gibi) elde edemediler. Bu güne kadar yapılan seçimlerde kazanan kim olursa olsun ulusal ilkeler ışığında tavır alınmadığı için kaybeden yine Kürd'ler oldu.

Her zaman olduğu gibi bu gün de Kürd'ler iktidardan veya ana muhalefetten yana taraf olmak zorunda bırakılmak isteniyor.

Kendi ulusal mücadeleleri dururken Kürdler neden iktidar ve ana muhalefet arasında taraf olsun? Şayet taraf olacaksa asgari, hatta azami ulusal ilkelerini kim kabul ediyorsa onlarla taraf olmalılar.  "Kardeşlik, ümmet, demokrasi, hak-hukuk gibi" içi doldurulmayan söylemler ile taraf olununca her zaman olduğu gibi hangisi kazanırsa kazansın değişen bir şey olmayacak ve sonunda yine Kürd Memed'in yine nöbete gideceği biliniyor.

Ciddi boyutlara ulaşan asimilasyon politikasına karşı Kürd'ler kendi ulusal  sorunlarını bir kenara bırakıp mevcut partiler arasında ilkesiz tercih yapıp taraf olduklarında kazanan kim olursa olsun kaybeden sonunda yine kendileri oldular.

 Kürdlerin CHP'nin yanında taraf olmasını isteyenlere 70 yenilgisinden sonra ortalıkta görünmeyen egemen ulusun sol-sosyalistleri de destek vermeye başladılar. Bu arkadaşların sorunu AKP iktidarı. Kürdlerin ulusal sorunlarına değinmeden  AKP iktidarına karşı ne yapılması gerektiğini sıralıyorlar. AKP iktidarına karşı sadece CHP ile birlikte mücadele etmeyi  başaramayacaklarını bildikleri için aşağıdaki gibi Kürdlere ilke yoksunu çağrılar yapıyorlar.

Bu arkadaşlardan biri "Bu bağlamda CHP'ye yönelik bu saldırılar karşısında amasız, fakatsız bir biçimde CHP'nin yanında durmak ve onu savunmak antifaşist bir görevdir" diyor.

Dediklerini gerçekleştirmek için de "Bu noktada ülkenin en örgütlü halklarından biri olan" dediği Kürdlere de antifaşist cephenin sürükleyici parçası olması için de zorunlu görev yüklüyor.

Devamla "Yapılacak şey üçüncü bir senaryoyu yazmak ve bunu derhal hayata geçirmektir. Bunun için geçmişte faşist rejimlere karşı önerilenlerin başında gelen bir “anti faşist birleşik cepheyi” inşa etmek gerekiyor." diyor. Diyor ama antifaşist mücadelenin aynı zamanda olmazsa olmazı anti sömürgeci mücadele ile birlikte verilmesi gerektiğini söylemeye dilinin varmıyor. Çünkü ona göre "Vatan söz konusu olduğunda Kürd sorunu teferruattır."

Diğer bir arkaş tekparti döneminde yaptıklarına yüzyıl sonra bile sahip çıkan, özeleştiri vermeyen CHP'nin peşine takılıp ,CHP'liler ile birlikte  antifaşist mücadeleye  Kürdleri çağırıyor.

Arkadaş "Devlet saldırılarını sıraya koydu. şimdilik sıranın başında CHP var.  herkesin sırasının geleceğini HERKES de biliyor. isteyen sırasını bekler, isteyen de ön sıradaki direnişi geliştirmek üzere sırayı bozup öne geçer. Bütün muhalefete düşen bu faşist saldırıya, dayanışma için değil kendi varlığını korumak için CHP'lilerle birlikte direnmektir." diyor.

Görüldüğü gibi yaşanan olaylara rağmen egemen ulusun sol-sosyalist ve sağ aklı Kürd ulusal hareketini bölerek yönlendirmek isteğinden asla vazgeçmiyor. Bu arkadaş gibi Kürdlere demek istenen "Ulusal mücadeleden vaz geçin. Andımız Marşı'nın yeniden okutulması için, Topal Osman'ın torununu Cumhur Başkanı, Ümit Özdağ'ı İç İşleri Bakanı yapmak için CHP'nin yanında AKP iktidarına karşı mücadele edin" demek isteniyor. Ortadoğu gibi bir coğrafyada ülkeleri iradeleri dışında bölünmüş 70 milyonluk Kürd ulusu ile ilgili görüş belirten arkadaşlar iki defa düşünmeleri gerektiğini unutmasınlar.   A.Güllüoglu

Not: Örgütten ayrıldıkları için Öcalan ve derin PKK'nin elinden kurtulma şansını yakalayan arkadaşların da çıkarılacak yasalardan faydalanıp ülkelerine dönmelerini umut ediyorum.

Bu yazı toplam 1609 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 17:18:28