Mustafa Suphi

3 Aralık 2020 - 08:10
3 Aralık 2020 - 08:10
 0
Mustafa Suphi

Ahmet Kardam’ın, Mustafa Suphi, Karanlıktan Aydınlığa kitabı yayımlandı.

(İletişim Yayınları, 2020 İstanbul, 408 s.)

\"Karanlıktan

‘Mazlum Halklar’ kavramı, 1917 Ekim Devrimi’inden beri kullanılmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’ından sonra, 1919-1922 yılları arasında gerçekleşen Türk

milli mücadelesi sırasında Osmanlı/Türkiye bu kavram adı altında

değerlendirilmektedir. Ama mazlum denen Osmanlı’nın/Türkiye’nin baskı

altında tuttuğu halklar da vardı. Örneğin Kürd halkı bu halkların başında

gelmektedir.

Ama Bolşevik Partisi’nin, yani, Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin, mazlumun

da mazlumu olan Kürdlerle ilgili hiçbir olumlu düşüncesi ve eylemi olmamıştır.

Örneğin, Kürdlerin ulusal kurtuluşları yolunda yürüttükleri her mücadelede,

Kürdleri baskı altında tutan, devletlere destek vermiştir.

***

Ahmet Kardam’ın, Mustafa Suphi, Karanlıktan Aydınlığa kitabı, Mustafa Suphi

hakkında yapılmış önemli ve değerli bir çalışmadır. Yazar bu çalışması sırasında,

Mutafa Suphi hakkında incelemeler yapmış birçok araştırmacının çalışmalarını

da dikkate almış zaman zaman onlara eleştiriler de yöneltmiştir.

5 Temmuz 1912’de Milli Müsavat Fırkası kuruldu. Milli Müsavat Fırkası’nı

kuranlar, Tatar ceditçiliğinden, (yenilikçiliğinden) etkilenen kişilerdi. Bu

kurucular arasında Mustafa Suphi de vardı. (1882-1921)

Milli Müsavat Fırkası Türkçü bir fırkaydı. Ama bu Türkçülük, Osmanlı

İmparatorluğu’nu, Türk etnisi odak noktasında, yeniden organize etmeye

çalışan İttihatçıların düşündüğü, tasarladığı gibi bir Türkçülük değildi. Örneğin,

İsmail Gaspıralı (1851-1914), Yusuf Akçura (1876-1935), Ahmet Ağaoğlu (1869-

1939), Sadri Maksudi Arsal (1878-1957), Zeki Velidi Togan (1890-1970)… gibi

Türkçülerin düşündükleri gibi bir milliyetçilik değildi. Rumlara, Ermenilere,

Araplara vb… idari özerklikler tanıyan bir milliyetçilikti. (s. 26-27)

Mustafa Suphi 18 Haziran 1913’de Sinop’a sürülmüştür. (s.31) 24 Mayıs 1914’

de de 14 arkadaşıyla Sinop’tan kaçmış 29 Mayıs’da, Balaklava’da (Yalta) karaya

ayak basmıştır. Grup Yalta’dan da Sivastopal’a geçmiştir.(s. 36)

Mustafa Suphi’nin, 1915’den önce iki önemli yazısı vardır. Bunlardan biri

1912’de yayımlanan Vazife-i Temdin (uygarlaştırma) yazısıdır. (s.31) Bu yazı,

Haziran 1975’de Türkiye Defteri tarafından yeniden yayımlanmıştır. (s.402)

Bu yazıda Mustafa Suphi, , İngiltere, Fransa Almanya, İtalya, Portekiz, İspanya,

Belçika gibi Avrupa devletlerinin sömürgecilik politikalarını eleştirmektedir. ‘Bu

devletler, sömürgelere uygarlık götürdüklerini söyleyerek, sömürge

uygulamalarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar…’ demektedir. Mustafa Suphi bu

yazısını, İtalyanların 1911 sonbaharında Trablusgarp’a saldırıları üzerine kaleme

almıştı.

Mustafa Suphi’nin ikinci yazısı ise, Türklüğün İstikametleri başlığını

taşımaktadır. Bu yazı, Sinop’a sürgün edildikten sonra, 1914 yılında, Nevsal-i

Milli (yeni milliyetçilik) adıyle, İstanbul’da çıkan bir yıllıkta yayımlanmıştır. (s.28)

Bu yazı da Aralık 1968’de, Aydınlık Sosyalist Dergi tarafından yeniden

yayımlanmıştır. (s. 401) Bu yazıda Mustafa Suphi, Prens Sabahattin’in Teşebbüs-

ü şahsi (kişisel girişimcilik) Adem-i Merkeziyetçi görüşünü de

değerlendirmektedir. Mustafa Suphi’nin bu görüşlere karşı olmadığı da

anlaşılmaktadır. Türklüğün İstikametleri başlıklı bu yazıda, eyaletlerden de söz

etmektedir. Ahmet Kardam bu konuda şunları yazmaktadır:

“Mustafa Suphi, Milli Müsavat Fırkası’nın kurulmasından 7 yıl kadar sonra,

Şubat 1919’da, Yeni Dünya Gazetesi’nin Moskova da yayımlanan son sayısında,

(10 Şubat 1919, No 12) ‘Lebib’ takma adıyle kaleme aldığı ‘Türkiye’de

Federalizm Yahut Taksim Politikası’ başlıklı haber yorum yazısında, bu partinin

programı ve ilkeleri konusunda hiçbir araştırmacının dikkatini çekmemiş ek

açıklamalarda bulunur.”

Bu yazıda, Anadolu yakasında ‘Türkiye eyaleti’ Rumeli tarafında da Makedonya

ve Arnavutluk eyaleti söz konusu edilmektedir. Bundan başka, Ermeni, Kürd, Laz

vb. halklarına da muhtariyetler verilmesi önerilmektedir. (s. 27-28)

Ahmet Kardam, bu öneriyi şu şekilde değerlendirmektedir: ‘Anlaşıldığı

kadarıyla, Trabzon’dan İskenderun Körfezine kadar çizilecek bu ‘hayali hat’ tın

doğusunda Lazistan, Ermenistan, Kürdistan gibi federal veya özerk bölgeler yer

alacaktır.’ (s. 30)

Doğu Sorunu

Ekim Devrimi’nden sonra, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nde en çok

konuşulan tartışılan konulardan bir Doğu Sorunu olmuştur. Araştırmacı-yazar

Ahmet Kardam da Mustafa Suphi, Karanlıktan Aydınlığa çalışmasında bu

konuya önemli bir yer ayırmıştır. (s. 85-133)

Devrim beklendiği gibi, Batı’nın sanayi ülkelerinde gerçekleşmemiştir.

Köylülüğün egemen olduğu, işçi sınıfının hiç gelişmediği bir Doğu ülkesinde

gerçekleşmiştir. Dünya devrimi hala beklenmektedir. Ama fiili durumu uygun

bir yaşam tarzının kurulması da kendini dayatmaktadır.

Ahmet Kardam, Doğu Sorunu’nun iki cephesi olduğunu bildirmektedir. Birincisi,

işçi sınıfının fazla gelişkin olmadığı bir Doğu ülkesinde Ekim Devrimi’ni

yaşatmak nasıl mümkün olacaktır? İkincisi, Doğu’nun da doğusu olan

bölgelerde, ‘milletler hapishanesi’ olmuş Çarlık Rusyası döneminden kalma pek

çok sorun birikmiştir. Bu sorunlar nasıl çözülecektir? Kapitalizmin hiç

gelişmediği, dinleri, dilleri, kültürleri, adetleri, gelenekleri Ruslardan çok farklı

olan bu halklar Ekim Devrimi’ne nasıl kazanılacaktır? (s.85-86)

Doğu Sorunu’nun bu iki cephesi, Bolşeviklerle Müslüman komünistler arasında

çok önemli tartışmaların sürüp gitmesine neden olmuştur. Müslüman

komünistlerden Sultan Galiev (1892-1940), Mollanur Vahidov (1885-1918)

dünya devrimini beklemenin yanlış olduğunu, esas devrimin Doğu’da

gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. Bu konuda Bolşeviklerle çok zıt

görüşlere sahiptirler.

Mustafa Suphi, bu konuda daha çok Müslüman komünistlerle hareket etmiştir.

Mustafa Suphi’nin bu tutumu, Bolşeviklerle arasında bir kırılma yaratmıştır.

Bolşevik Partisi’nin Kafkas bürosu ile bu büronun Türk Komünist Teşkilatı olan

partiyle parti için anlaşmazlıkları diğer bir kırılma noktası olmuştur. Çok önemli

bir kırılma noktası da, Bolşevik Partisi’nin, Enver Paşa, Cemal Paşa, Bahattin

Şakir, Bedri bey, Halil Paşa gibi İttihatçılarla kurduğu sıcak ilişkidir. Bu çok

şaşırtıcı bir ilişkidir. Bolşevik Partisi, (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi, RSDİP)

Ermenilere, 1915’de soykırım yapmalarından dolayı İttihatçılara hesap

soracakları yerde onları partilerine kabul edip işbirliği yapıyorlar. Hatta,

partideki yerleri Türk komünistlerinden, örneğin Mustafa Suphi’den güçlü,

daha sağlam (s.87)

Örneğin, 47 kişiden oluşan, ‘Doğu Halkları Eylem ve Propaganda

Komisyonu’nda Bahattin Şakir var ama Mustafa Suphi yok… (s.199-200)

31 Ağustos-7 Eylül 1920 tarihleri arasında düzenlenen, Doğu Halkları

Kurultayı’na, Enver Paşa, Cemal Paşa, Bahattin Şakir, Halil Paşa, Bedri Bey, gibi

kişilerin davet edilmesi, Enver Paşa’nın bir konuşma yapması dikkate değer bir

olaydı. (s. 156)

16 Mart 1921 İngiliz-Sovyet Ticaret Anlaşması

Beklenen dünya devrimi gerçekleşmeyince, Sovyetler Birliği’nin, emperyal

güçlerle bir arada yaşaması söz konusu oldu. İngiltere’yle görüşmeler başladı.

Bu görüşmeler 16 Mart 1921’de, İngiliz-Sovyet Ticaret Anlaşması’nın

imzalanmasıyla sonuçlandı (s. 201)

Bu anlaşmayla Sovyetler Birliği, İran ve Türkiye gibi alanlarda, İngiltere

aleyhine gelişebilecek eylemlerin, siyasal akımların, eleştirilerin önüne geçmeyi

taahhüt ediyor. Bu anlaşma, kanımca, Gilan (İran) Sovyet Sosyalist

Cumhuriyeti’nin, Mirze Kucek Han Hareketi’nin, yani Cengeli Hareketi’nin

sonunu getiriyor. (s. 202 vd. )

Mustafa Suphi ve Arkadaşlarının Dönüşü

Kanımca, bu anlaşma Mustafa Suphi’nin geleceğini de yakından etkilemiştir.

Mustafa Suphi, Türkiye’ye dönmek istiyordu. Ama Bolşevik Partisi bu girişime

sıcak bakmıyordu. Mustafa Suphi bu konuda Mustafa Kemal’le de yazıştı.

Mustafa Kemal’de Mustafa Suphi’nin dönüşüne karşıydı.

Mustafa Suphi’nin dönme kararlılığı ortaya çıkınca ve birkaç arkadaşıyla

birlikte ilk grupla Kars’a gelince Erzurum Valisi Hamidle Kazım Karabekir

gizli bir plan yapıyorlar. Mustafa Kemal de bu planı onaylıyor.

Bu plana göre, Mustafa Suphi ve arkadaşları, Kars’tan Erzurum’a trenle gelecek.

Erzurum’da Erzincan’a, Sivas’a Ankara’ya doğru hareketi engellenecek, yol,

Trabzon’a doğru yönlendirilecek. Erzurum’dan Trabzon’a kadar yolda önceden

oluşturulan kitlelere tarafından hakaret görecekler. Onlar misafir edilmeyecek,

onlara ekmek, su verilmeyecek, taşlanacak.… Trabzon’da da sınır dışı

edilecekler… Aralık 1920 sonları, Ocak 1921.

Mustafa Suphi ve arkadaşları Erzurum-Trabzon arasında yol boyunca

hırpalanarak, aşağılanarak, perişan bir şekilde gelirler. Yahya Kaptan onları bir

tekneye bindirir ve tekne Karadeniz açıklarında batırılır. Mustafa Suphi ve

beraberindeki kişiler, 17 kişi Karadeniz de boğulur. 28/29 Ocak 1921.

Mustafa Kemal’in, Yeşilordu, Halk Zümresi, Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası,

Çerkes Etem… gibi bütün muhalefeti bastırmaya, etkisiz bırakmaya başladığı

bir dönem. Mücadeleyi yürütmek için Sovyetler Birliğinden maddi ve manevi

yardım, silah araç ve gereçleri aldığı bir dönem… Buna rağmen, komünistlere

karşı neden böyle entrikalar çevirebiliyor? Herhalde, Bolşevik Partisi’nden bu

operasyonlara bir tepki gelmeyeceğini hesaplamış olmalı… Zaten bir tepki de

gelmiyor.

Bir süre sonra, Yahya Kaptan, Topal Osman güçleri tarafından öldürülüyor.

Bundan kısa bir süre sonra da devletin güvenlik güçleri tarafından Topal Osman

öldürülüyor. Böylece Mustafa Suphi olayı kapatılmak isteniyor.

Boğularak Karadeniz’de katledilen birkaç kişinin adını, Ahmet Kardam’ın bu

çalışmasından öğreniyoruz. Mustafa Suphi, eşi, Ethem Nejad… Ahmet

Kardam’ın 17 şehidin künyelerinin birer birer vermemiş olması, kanımca bu çok

değerli çalışmanın önemli bir eksikliğidir.

Bu yazının başında, Osmanlı/Türkiye’nin, ‘mazlum halklar’ kavramı

çerçevesinde değerlendirildiğini, ama bu kategorin baskı altına tuttuğu örneğin

Kürdlere değer vermediğin, yok saydığını vurgulamıştım. Cumhuriyet’in ilk

yıllarında, Kürdler, Guew’de (Bingöl) Zilan’da, Sason’da, Dersim’de, direnen

aşiret reisleri, şeyhler de dahil, kadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, evlere,

ahırlara, mağaralara doldurulup yakılırlarken, soykırım yaşarlarken, Komünist

yöneticiler, feodalizmle mücadeleden, gericilikle mücadeleden… söz

etmektedirler. Kürdlerin, Kürdçe’nin inkarı, Kürdçe yasaklarını yaşama

geçirmek için önlemler alınması görmezlikten, bilmezlikten, duymazlıktan

gelinmektedir.

Ev nûçe toplam 13719 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 12:53:08