Köy yakmalar, sürgünler, faili meçhuller, cezaevleri, Roboski, 6-8 Ekim, hendekler, bomba yüklü insan ve araçlar, kayyum atamaları…
Yaklaşan tehlikeleri göremeyen, yaşananı ve sonuçlarını fark edemeyip coğrafya, birey, topluma ağır maliyetleri öngöremeyen ve sonrasını önemsemeyen, yıkımları engelleme çabasına girmeyen, halen de devam eden dizaynları anlayamayan aksine hayra yorup sevinen, suçu ve suçluyu duygusallıkla değerlendirip hakikatin güçlenmesini engelleyen, yıkımların ardından hesap soramayan, yönetim kimde olursa olun yerel yönetimlerin araçsallaştırılıp insanlarımızın çağdışı koşullarda yaşamaya devam etmesine itiraz etmeyen, bölgemizden her türlü kaçışı, göçü kaygıyla izlemeyen, sebeplerini sorgulamayan ve durdurma yollarını aramayan, siyasi/ideolojik ve askeri zihinle sivil bireye ve sivil topluma yaklaşanlarla ayrışalım.
Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine kayyum atamalarının kanıt göstermeden yapıldığını, bunun haksızlık, hukuksuzluk olduğunu, Türkiye demokrasisine zarar verdiğini belirtmek ve buna karşı parti, grup ve bireyleri dayanışmaya davet etmek başkadır; kayyum atamalarının ‘Kürdlere’ karşı yapıldığını ya da siyasette ‘Kürdlerin’ önünü tıkamak için yapıldığını iddia ederek muhalefetin bir araya gelmesini ve bunda da CHP’ye önemli rol düştüğünü söylemek bambaşkadır.
‘Kimlik temsilinin basitleştirilmesi, silikleştirilmesi, bağlamından koparılması, çarpıtılması, örselenmesi, temsiliyetin gerektirdiklerinin örtbas edilmesi’ kaçınabileceğimiz, sessiz kalabileceğimiz, mazur görebileceğimiz, anlayışla karşılayabileceğimiz basit bir mesele değildir. Toprak temelli bu kimliğin tarihselliği, şahsiyeti güçlüdür.
Eğer cümleleri “Kayyum atamaları Kürdlere karşı yapılmış bir haksızlıklıktır! Kürdlerin iradesinin gasbıdır! Kürdlerin siyasette önlerini tıkamak için yapılmıştır!” şeklinde kuruyorsanız, “tüm Kürdler HDP’yi desteklemelidir!” demeye çalışmaktasınızdır. ‘Yaşananlar yeni döneme hazırlananların siyasi hesaplarıyla değil de Kürdlere karşı yapılıyor. Kürdlere nesne değil özne gibi davranılıyor!’ demektesinizdir. Ayrıca, Kürdlere illegaliteyi anımsatma tehlikesinin de farkında olmayabilirsiniz.
Bir partinin kendisine Kürd ya da Türk partisiyim, hepsiyim, hiç biri değilim diyebilmesi doğal bir tutumdur ve saygıdeğerdir. Eğer HDK öyle kurgulasa ve hissetseydi HDP’yi mutlaka bir Kürd partisi olarak şekillendirirdi. Ancak kendi belge ve söylemlerine göre, HDK ve HDP Kürd yapısı değildir ve odağına da coğrafyamızı almamıştır. O halde, tutum ile yazılı ve sözlü beyan esastır; tutum ve beyana göre değerlendirme yapmamız gerekmektedir. Sıradan örneklerden biri: Okullardaki seçmeli Kürdçe derslerine geçit vermeyen, dersi çocuğuna seçtirenleri aşağılayan ve suçlayan tavırlar bile bu alanın sönükleşmesinde etkili olmuştur. Bazıları bu tür örneklere rağmen, bu çizginin coğrafyalarını,
kendilerini temsil ettiğini ve Kürdler lehine yapılmış en ufak bir iyileştirmeye samimiyetle, sıkıca sarılıp güçlendirdiğini düşünüyorlarsa bu onların yanılsaması ya da gizlemesidir. Onlarla ayrışalım.
Seçmen Kürdlerin büyük çoğunluğu HDP’ye oy verir ve HDP seçmeninin de büyük çoğunluğu Kürdlerdir. Sırf bu yüzden ‘HDP Kürd kimliğini temsil ediyor’ denebilir mi, bu HDP’yi Kürd partisi yapmaya yeter mi; hayır, yetmez! Tekrar edeyim: yetmez! HDP açıkça ‘Kürd partisiyiz’ demedikçe, buna uygun teori, söylem ve pratikle kendini zaman içerisinde ispatlamadıkça HDP öyle bir parti değildir. Olmak zorunda da değildir ama öyleymiş gibi göstermek de doğru değildir. HDP Kürd partisi olarak belirtilince ya da HDP’ye karşı yapılanlar Kürdlere karşı yapılıyormuş gibi yansıtılınca bazı Kürdler kendilerini HDP’yi desteklemekte zorunlu hissedebilir. Duyguları manipüle eden bu söylem asılsızdır ve terkedilmelidir. Terk etmeyenlerle de ayrışılmalıdır.
Haksızlık yapılmış bir Türk ya da İngiliz partisine karşı yaklaşımımız ne ise HDP’ye de benzerini sergileriz. Kimse fazlasını beklememelidir, fazlasını sergilememelidir. Haksızlıklara karşı demokratik tepkimizi gösteririz ancak HDP’yi bize Kürd partisi olarak lanse etmelerine, güvercine Kürd postu giydirmelerine de izin vermeyiz.
HDP, güneydeki yapıya ve bağımsızlığa karşı olduğunu açıklamıştı. Dahası, her coşkulu açıklamada ‘Yolumuz Mahirlerin yolu’ diyenler bizde de statüye karşı çıkmaktadır, hatta ‘onu çöp sepetinde arayınız’ bile demişlerdi. Peki, güya HDP çevresinde olmayan Kürdlerin dört parçadaki tutumu tutarlı mı? Güneyin bağımsızlığına açıktan destek veren bazı Kürdler ve kimi Kürd dostları aynı anda kuzeyde statü istemeyen HDP’yi desteklemekte, devletin de HDP yoluyla Kürdleri cezalandırdığını öne sürmekte, ve böylece insanları HDP’yi desteklemeye yönlendirmektedirler.
Alanımızda bekleşirken, HDP’nin Kürd partisi olduğunu, kayyum atamalarının Kürdlere karşı yapıldığını, kayyum atamalarının Kürdlere siyaset yolunu kapattığını her kim diyorsa, o da HDP’lidir ve bizim alanımızda yer almasını yadırgamamız gerekmektedir. Bir HDP’li olması gereken yere gitmelidir. Haksızlığa uğrayan HDP’yi Türkiye’de demokrasi mücadelesi açısından içimizde de savunabilirsiniz ancak onun Kürd partisi olduğunu, devletin HDP ile aslında Kürdleri cezalandırdığını savunamazsınız.
Alanımızı koruması gereken bizleriz. Bu saygın, masum ve güçlü alanı koruması gerekenler bizleriz. Kendimizi inkara yol açacak, pratiğe geçmeyi geciktirecek, sendeletecek söylem ve hareketlere karşı alanımızı korumamız şarttır. Bu da ancak alanı sahiplenme, temiz, şeffaf tutmayla sağlanabilir. Alanımızda bizi yansıtmayan, bizi dışlayan, bizi küçük düşürmeye çabalayan, bizi yok sayan, bizi de o girdaba çekmeye çalışanlara; psikolojik baskıyı uygulayanlara karşı titiz olmalı, onlara itiraz edebilmeliyiz. Söylemleri ve duyguları onların bedenlerini doğru ruha ulaştıracaktır. HDP’de, AKP’de, CHP’de yer alan çokça arkadaşımız var. Onlar dürüstçe ve açıktan kendi siyasetlerini yapıyor. ‘Bizim
içimizde tutunan, bizdenmiş gibi görünen, bizi ve alanımızı kullanan’ arkadaşlarımız da sözleri ve tutumları ile çakışmayan alana, yani siyasetini yaptıkları partilerin alanına geçmelidirler.
Mesele Kürd, Türk, Arap ya da Ermeni olmak değildir. Mesele; bu topraklarda da doğruluğun, doğrudanlığın, direnmenin, tutarlılığın, reddetmenin, bilimsel yöntemin, sivilliğin birer değer, birer rehber olarak yönümüzü ışıtacağı günleri geriye çekebilmektir. Bu da ayrışmayla olur.
Bizi olduğumuzdan daha kalabalık ve güçlü gösterenlerle ayrışmak gerekiyor.
Ayrışalım.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.