Önceki yazımızda, “Asimilasyonu Nasıl Bilirsiniz?” başlığıyla, tarihi bir anekdotla, Osmanlının son yıllarından itibaren ve tüm Cumhuriyet tarihi boyunca uygulamaya devam edilen Kürd asimilasyonundan söz etmiştik. Yazı, çok büyük bir ilgiyle karşılandı. Bu yazıda, konuya bir başka açıdan bakacağız.
Tarihte egemenlerin, iktidarlarını sürdürmek için tek tip insan yetiştirme arzuları hep olmuştur. Bazı devletler, egemenliklerinde bulunan ulusların, başta dili olmak üzere, tüm kültürel değerlerini yok ederek asimile etmek isterler. Bunu, kendi birliğini sağlama, bekasını kurtarma adına yaptıkları belirtilir; açık gizli çeşitli yöntemlerle yapılır. Bunun politikadaki diğer bir adı da etnik temizliktir. Cumhuriyetin yeni bir ulus yaratma politikaları kapsamında, bu en acımasız bir şekilde yapıldığı hâlde, yapılmadığı iddia edilir ve bu iddiaya inanan çoktur.
Asimilasyon ve etnik temizlik, akademik çalışmalara konu olacak kadar çok kapsamlı meselelerdir. Bu konuda, teorik, pratik çok şey yazılıp söylenebilir. Asimilasyon, derin devlet politikaları, pazar egemenliği, ekonomi, eğitim, göçler, iletişim kolaylığı, tarih bilinci eksikliği, karşılıklı evlilikler gibi yüzlerce etkenle gerçekleştirilmektedir. Günümüzde, özellikle iletişim kolaylığı, asimilasyonu gerçekleştirmeyi kolaylaştırmıştır. Asimilasyonun, yapanlara bir yararının olduğu da tartışmalıdır! “Asimilasyon, bir devletin nüfusunu, dolaysıyla sorunlarını arttırmaktan başka ne işe yarara?” diye bir soru da akla getirir. Bu yolu tercih etmeyen devletler (uluslar) de vardır. Onlar “büyük devlet” olmuyor fakat ahalisi daha mutlu!..
Evlilik, insan yaşamının en doğal, en heyecanlı, en önemli, en mutlu aşamalarından biridir. Kimileri tarafından kutsal bile görülür. Evlilik kurumu da içinde yaşadığımız toplumda asimilasyonun hizmetinde bir araç hâlindedir. Bu yazımızda, doğal gibi görünen, aslında insanın içini acıtan, bu konuda bire bir yaşadığım iki örnek vermekle yetineceğim.
Birinci Örnek: Ali, kırk yıllık arkadaşım, kendisi de eşi de Kürd. Kızları Berfin’in ise adından başka Kürdlükle bir ilgisi yok, birkaç sözcük Kürdçe biliyor. Berfin’in düğününe gittik. Damat batı illerinden, Türk oğlu Türk bir delikanlı. Düğünde, konuşmalar, müzikler hep Türkçe. Bir ara halay için Kürdçe bir parça çalındı. İkincisi çaldığında, baktım gelin yerinden fırlamış çalgıcıların yanında. Kürdçe kesildi, gelin rahat bir nefes alarak damadın yanına döndü. Daha ilk günden evlilik tehlikeye girmemeliydi! Baba sıkıntılı, ama neylersin…
İkinci Örnek: Hasan, otuz yıllık arkadaşım, kendisi de eşi de Kürd. Oğulları Roni’nin de yukarıda söylediğimiz Berfin gibi adından başka Kürd bir yanı yok. Roni doktor oldu. Okul arkadaşı Türk bir kızla evlenecekti. Geçenlerde düğünlerine gittik. Düğün, çiftetelliler, Ankara karşılamaları ve Şeyh Şamil oyunlarıyla sürdü. Baba çok istediği hâlde, düğünde Kürdçe pek duyulmadı. Ama baba dayanamamış, bir davul-zurna ekibi getirmişti. Sözsüz bir şekilde de olsa, davul-zurna eşliğinde halaylar çekildi. Ancak garip bir şekilde, davul-zurna çalarken büyük ekrana yansıyan video çekimi kesildi. Bizim masadan bir arkadaş, ısrarla niye video çekilmiyor diye sağa sola sordu. Nihayet, video çekimi yapan görevliye, “Niye çekim yapmıyorsun?” diye sordu. Görevli, “Gelin Hanım, bu bölümün çekilmemesini istedi.” dedi. İlerde izleyecekleri, belki çocuklarına, torunlarına gösterecekleri bu filmde, iptidai Kürd kültürü olarak gördükleri, davul-zurna olmamalıydı; soylarında Kürdlük olduğu anlaşılmamalıydı! …
Kürd bir anne ve babadan olan Berfin ve Roni’nin çocukları oldu. Tabi hiç Kürdçe bilmiyorlar, sorulduğunda genellikle “Türküm.” Veya “Kürd kökenliyim.” diyorlar. Fazla Türkçe bilmeyen neneleriyle bir diyalogları yok. Nenelerinden Kürdçe bir masal bile dinleyememişler.
Yüksek politika yapanlar, yukarıdaki örnekleri çok basit görebilirler. Ancak 1925 yılında çıkarılan Şark Islahat Planı’ndaki maddelerden birinin de Kürd kadınlarının Türkçe öğrenmeleri için, Kürd kızlarıyla evliliklerin teşvik edilmesiydi. Devasa “Kürd Sorunu” içinde bu bir teferruat da olsa Türkiye’deki Kürd gerçeğinin bir başka yüzü de bu. Milyonla ifade edilen Türk-Kürd evliliği olduğu söyleniyor. Kürd tarafının kız veya erkek olması da fark etmiyor. Bu evlilikler olmasın demek de anlamsız, benim böyle bir görüşüm yok. Evliliklerin de asimilasyona araç olduğunu söylemeye çalışıyorum. Bu yüzden böyle düğünlerde herkes eğlenirken hep hüzünlenirim.
Türkiye’deki pek çok soruna kaynaklık eden “Kürd Sorunu”nu görebilmek için, çok fazla derinlere dalmaya, teoriler üretmeye gerek yok. Kürdlerin öznesi olduğu ve kendilerinin yaratmadığı “Kürd Sorunu” bir cephesi de bu işte; Kürdlerin, Kürd olarak kalıp, kalmamaları sorunu. Kürdçe yok edilirse Kürdlük de yok edilir düşüncesi, gizli-açık bir devlet politikasıydı. Cumhuriyetin kuruluş ideolojisinde, başından beri çoğulculuk yoktu. Nüfusu az olan toplulukların bir sorun olmayacağı biliniyordu. Hedef, hep, büyük bir coğrafyada, büyük bir nüfusa sahip olan Kürdlerdi. Önceleri değil, son zamanlarda epeyce de yol alındı. Elbette, Kürdistan’ın diğer parçalarında durum kuzeyden farklı…
Konuyu teorilere boğmaya, saptırmaya gerek yok; öncelikli sorun, acımasız, zalim, ahlaki olmayan asimilasyonun devam ettiriliyor olmasıdır. Böyle devam ederse yıllar sonra ortada “çözülecek bir sorun” da kalmaz! Birilerinin politikası bunun üzerine kurulu. Bu bilindiği içindir ki oyalama devam edip gidiyor; bir taraf hep zamana oynuyor. Zaman, tarih, çoğu zaman adil davranmıyor.
Unutmamak gerekir; zaman, hep zalimlerin, güçlülerin lehine de işlemez; bazen mazlumların, haklıların lehine de işleyebilir…
Celâl Temel
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.