Pek çok kaynağın ortaklaştığı mevcut 1,5 milyon Ermeni’nin akıbetiyle ilgili veriler hep çelişkilidir. I. Dünya Savaşı sırasındaki savaş kayıpları, 1915 Ermeni Tehciri kayıpları, 1916 Kürd Tehciri kayıpları, birbirine karışmıştır. Verilen rakamların hangilerinin Ermenilere ait olduğu, hangilerinin Kürdler, Türkler veya diğer Müslüman unsurlara ait olduğu da net değildir.
1878 Berlin Antlaşması sonrasındaki kırk yıllık (1878-1918) Geç Osmanlı Dönemi, adeta Osmanlı-Ermeni çekişmeleri içinde geçti. Bu dönemde, Ermeni meselesi uluslararası bir boyuta ulaşıp, Ermeni milliyetçiliği gelişince Osmanlı panik içine girdi. Vilayet-i Sitte (Altı Vilayet, Erzurum, Bitlis, Van, Harput, Diyarbekir ve Sivas) olarak adlandırılan bölgede Batılıların desteğiyle bir Ermeni devleti kurulacağı kaygısıyla, daha önce millet-i sadıka olarak nitelendirilen Ermeniler, düşman millet olarak görülmeye başlandı. II. Abdülhamid ve Ermenilerin arası hiç iyi olmadı. İttihat Terakki Cemiyeti (İTC) ise başlangıçta Abdülhamid’e karşı Ermeni komiteleriyle ittifak yaparken sonradan Ermenilere en büyük darbeyi vurdu.
İTC’nin 1911 yılı gizli Selanik kongresinden sonra, tek ulusa dayalı bir devlet oluşturma kararına varıldı. 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında, bu daha net bir tutum hâline geldi. Tek ulus projesinin önündeki en büyük engellerden biri, belirli bir ulus bilincine varmış Ermenilerdi. İTC, artık Ermenilerden kurtulmak istiyordu. I. Dünya Savaşı, onlara bu fırsatı verdi ve bütün Anadolu’ya yayılmış bulunan Ermeniler, yaşadıkları yerlerden kopartıldı. Katliama, jenoside dönüşen 1915 Ermeni Tehciri, yüz yıldır devam eden bir travmadır.
Konuyla ilgili çokça bilgi ve belge olmasına karşın bazı durumların gözden kaçırıldığı da görülüyor. Tehcirin uygulandığı sırada, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki Ermeniler nerelerde yaşıyordu? 1915 olayları yazılıp anlatılırken neden ağırlıklı olarak Doğu’daki (Kürdistan’daki) olaylar anlatılır, Anadolu’daki, Batı’daki Ermenilerden neden fazla söz edilmez?
İTC’nin, tek ulusa dayalı devlet oluşturma projesinde, öncelikle Gayrimüslim Ermeni ve Rumlar, ikinci olarak Müslüman Kürdler engel olarak görülüyordu. Bunun için, kimin nerede ne kadar yaşadığının bilinmesi gerekiyordu. İTC, 1914 yılında, biri açık biri gizli iki nüfus sayımı yaptırdı. Yapılan nüfus sayımında, çeşitli bilgilerin yanında, Ermenilerin nerede yaşadıkları ve ne kadar olduklarının tespiti de yapıldı.
Verilere göre, Osmanlının toplam nüfusu 18.520.016, Müslüman nüfus 15.044.842, Gayrimüslim nüfus, 3.475.170’dır. Gayrimüslim nüfusun, 1.229.007’si Ermeni, 1.792.206’sı Rum olarak tespit edildi. (1914 yılında, henüz imparatorluktan ayrılmayan, Musul, Bağdat, Basra ve Suriye dahildir.) Elbette, bu sayıların tam doğru olduğu söylenemez. Çeşitli çevreler, farklı sayılar vermektedirler. İstanbul Ermeni Patrikhanesi, bir yıl önce (1913), Osmanlı İmparatorluğundaki Ermeni nüfusunu 1.900.000 olarak vermekteydi. O zamanki Ermeni nüfusu ilgili olarak, çeşitli kaynakların verdiği sayılar, genellikle 1.300.000 (bir milyon üç yüz bin) ile 2.300.000 (iki milyon üç yüz bin) arasında değişmekteydi.[1]
Pek çok kaynağın ortaklaştığı mevcut 1,5 milyon Ermeni’nin akıbetiyle ilgili veriler hep çelişkilidir. I. Dünya Savaşı sırasındaki savaş kayıpları, 1915 Ermeni Tehciri kayıpları, 1916 Kürd Tehciri kayıpları, birbirine karışmıştır. Verilen rakamların hangilerinin Ermenilere ait olduğu, hangilerinin Kürdler, Türkler veya diğer Müslüman unsurlara ait olduğu da net değildir. 18 Eylül 1915 tarihli Rusya Dışişleri Bakanlığı raporunda, Anadolu’dan Kafkasya’ya 365 bin Ermeni’nin göç ettiği, bunun yarısının çeşitli şekillerde öldüğü belirtiliyor.[2] Bölgede bulunan Protestan misyoneri Harold Buxton’un ABD’li yetkililere gönderdiği raporda ise 27 Ekim 1915 tarihine kadar, Anadolu’dan Kafkasya’ya göç eden Ermeni nüfusun 250 bin olduğu belirtiliyor.[3] Suriye bölgesine sürgün edilen Ermeni mültecilerinin sayısıyla ilgili olarak da 400 bin ile 800 bin arasında rakamlar veriliyor.
Sürgün edilen veya çeşitli şekillerde (öldürme, göç koşulları, hastalık, açlık) hayatını kaybeden Ermeni sayıları için çok farklı veriler bulunmaktadır. Devletin verdiği sayılar, bölgede bulunan çeşitli Batılı yetkililerin verdiği sayılar ve olayı yaşayan Ermenilerin verdiği sayılar hep farklıdır. Devlet, “Biz kimseyi öldürmedik, sadece Ruslarla işbirliği yapan bazı Ermenileri göç ettirdik; yollarda ölenler olmuştur.” derken bazı çevreler, neredeyse tüm Ermenilerin öldürüldüğü şeklinde bir iddiayla rakamı 1,5 milyona kadar çıkarıyor. Kaybolan Müslümanlarla ilgili de çok farklı sayılar ifade edilmektedir. Konuya sağlıklı yaklaşanların sesi de pek duyulmadı/duyulmuyor. Konunun tam olarak açıklanamamasının bir nedeni de devletin gizlediği veya tarafların verdiği abartılı rakamlardır. Bu yazıda konumuz bu değil.
Batı’daki Ermeniler
Bu yazıda dikkat çekmek istediğimiz konu, esas olarak, çokça dile getirilen Anadolu’nun doğusundaki Ermeni kayıplarının dışındaki diğer Ermenilerdir. 1915’e gelindiğinde, Ermeni nüfus, Osmanlı Devleti nüfusunun yüzde 10 civarındaydı ve bütün Osmanlı coğrafyasında dağınıktı. Zaten Ermeni ulusunun en büyük dezavantajı da buydu. Ancak Ermeni olayları denince hep Doğu (Kürdistan) akla gelir/getirilir. Oysa aşağıdaki verilere bakıldığında, Ermeni nüfusunun yarısından fazlasının, İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz, Marmara bölgelerinde; Adana, Kayseri, Ankara, Trabzon, Bursa, İzmit, İstanbul gibi şehirlerde olduğu görülüyor.
1914 nüfus sayımında, ağırlıklı olarak Kürdlerin ve Ermenilerin beraber yaşadığı Erzurum’da 134.377, Bitlis’te 117.492, Van’da 67.792, Harput’ta 79.821, Diyarbekir’de 65.850, diğer Kürd sancaklarında 40.000 olmak üzere, toplam 505.332 Ermeni nüfus olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, Adana’da 52.650, Kayseri’de 50.174, Sivas’ta 147.099 (iki bölgeye de giriyor), Ankara’da 51.576, Trabzon’da 38.899, Bursa’da 60.199, İzmit’te 55.852, İstanbul’da 82.880 ve diğer Anadolu vilayetlerinde 153.512 olmak üzere, toplam 692.842 Ermeni nüfusu olduğu görülmektedir. Bu verilerden de görüleceği gibi, o dönemde, tüm Osmanlıdaki Ermeni nüfusun ancak yüzde 40’ı Doğu’daydı. (Tabii ki, Rusya ve İran’daki Ermeniler de ayrı bir konu.)
Bitlis’e bağlı bir sancak olan ve 27 bin Ermeni’nin yaşadığı belirtilen Muş’tan çok söz edilir ama 60 bin Ermeni’nin yaşadığı Bursa, 56 bin Ermeni’nin yaşadığı İzmit, 50 bin Ermeni’nin yaşadığı Kayseri, 52 bin Ermeni’nin yaşadığı Ankara Ermenilerinden, daha az söz edilir. Diyarbakır Ermenileri hep gündemdedir ama İstanbul’da yaşayan 100 bin Ermeni’nin akıbeti fazla sorulmaz. Elbette, bunda Kürdlerin yaşadığı bölgede bir Ermenistan devleti kurulmak istenmesi, önemli etkendir. Ama bunda, 1915 Büyük Ermeni tehciri ve jenosidinin failinin saptırılması çabasının da olduğu görülmektedir. (“Doğu”, Kürdistan mı, Ermenistan mı, o da ayrı konu!)
1915’in baş faili, uygulayıcısı kayıtsız-şartsız Osmanlı Devleti’dir, Osmanlı yönetimindeki İttihatçılardır ve onların arkasındaki güçlerdir. Failleri Osmanlı vatandaşı Kürdler veya diğer halklar değildir. Hiçbir kurumsal yapısı (örgüt, parti, silahlı güç, yayın, çeşitli kuruluşlar) olmayan Kürdler, aydınından köylüsüne, olaylardaki rollerini fazlasıyla kabul etmektedirler. Çokça sözü edilen ve Kürdlerden oluştuğu belirtilen Hamidiye Alayları da Osmanlı Devleti’nin silahlı gücüydü ve İttihat-Terakki tarafından II. Meşrutiyet’ten itibaren tasfiye edilmiş, kalan birkaç süvari birliği de 1914’te Rus cephesine sürülerek yok edilmiştir.
Erzurum-Van bölgesindeki Ermenilerin Kafkaslara; Bitlis-Diyarbakır bölgesindekilerin, Musul-Suriye’ye geçtiği sır değildir. Yaşayabilen Ermenilerin çoğu, Kürdlerin yardımıyla kurtulduklarını belirtmektedirler. Doğudaki Ermenilerin bir kısmı Kafkasya’ya, bir kısmı Suriye’ye geçti; peki Batıdakiler nereye gitti, onlara ne oldu? Onların yok oluşu başka türlü mü oldu? Bir halkı yok ederken onu silahla öldürmek, kuyuya atmak, açlıkla öldürmek veya asimilasyona tabi tutmak (beyaz ölüm), çok mu farklıdır?
Aslında Batı’daki Ermenilere ne olduğu sır değildir. Daha 1909’da, Adana olaylarında, on binlerce Ermeni öldürülmüş, kalanı Haleb’e doğru göçertilmişti. Batıdakiler için, bazı küçük olaylarda öldüler, yol koşullarında öldüler denebilir; yerlerinde kaldılar, zamanla göç ettiler veya asimile oldular denebilir. “Doğu’ya gönderildiler, orada öldürüldüler.” diyenler bile var. Ancak bunlarla ilgili yazılı kaynakların çok az oluşu dikkat ekicidir. Bazı şeyler çokça yazılıyor, bunlar niye yazılmıyor diye soruyoruz. Yazılmayanlar bilince çarpmaz çünkü.
1915-1917 yıllarında bölgenin bazı kısımları Rus işgalindeydi. Elbette Ermeni varlığı, Doğu’da da Batıda da hemen bitmedi; savaşın bittiği 1918 yılında bile hâlen bazı bölgelerde (Doğu’da da Batı’da da) önemli bir Ermeni varlığı vardı. 1919 yılında Paris Barış Konferansı başladığında, Ermeni ulusu temsilcileri, konferansa çeşitli sayılar sundular. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, sistematik politikalarla bu varlık tamamen yok edildi. “Zo” diyenlerden sonra, sıra “lo” diyenlere geldi!...
Bazı Sorular
Anadolu’daki, Batı’daki Ermenilere ne oldu sorusu gibi, çok fazla gündeme gelmeyen birkaç soru daha sorulabilir.
1-) İsyan ettikleri belirtilen Van Ermenilerine ne oldu? (1915-1918 yılları arasında Van Rus işgalindeydi.)
2-) 1914 yılındaki Meclis-i Mebusan’na seçilen 15 Ermeni mebustan 5’i, 1915 olayları sonrasında öldürüldü, 2’si yurt dışına kaçtı. Diğer 8 mebus, tehcire rağmen, 1918 yılına kadar nasıl Meclis-i Mebusan’da kaldılar, orada ne yaptılar?
3-) Büyük tehcirden yaklaşık bir yıl önce, 8 Şubat 1914 tarihinde İttihatçı yönetimle Rusya arasında imzalanan Yeniköy Antlaşmasını (Ermeni Reform Antlaşması) kim nasıl karşıladı?
4-) I. Dünya Savaşı’nın başlamasından çok kısa bir süre önce (28 Temmuz-14 Ağustos 1914) Erzurum’da gerçekleşen Taşnaksutyun Partisi’nin kongresinde İttihatçıların ne işi vardı?
5-) Rus işgali gerekçesiyle, 1916 yılında Kürdler, Erzurum, Bitlis, Van bölgelerinden uzaklaştırılırken Ermenilerin bunda rolü oldu mu? 1916 Kürd Tehciri neden bilinmiyor?
6-) Taşnaksutyun Partisi öncülüğünde, 28 Mayıs 1918 tarihinde Kafkasya’da kurulan Ermenistan Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti arasında 4 Haziran 1918 tarihinde imzalanan antlaşmayla, taraflar karşılıklı olarak birbirlerini tanıyıp elçilikler atadılar. Böylece, Ermenistan’ı tanıyan ilk ülke Osmanlı Devleti oldu! Bu ne anlama geliyor?
7-) Mustafa Kemal önderliğindeki TBMM Hükümeti ve Ermenistan Cumhuriyeti arasında, 3 Aralık 1920 tarihinde Gümrü Antlaşması imzalandı. Böylece, TBMM Hükümeti’ni ilk kez resmi olarak tanıyan Ermenistan Cumhuriyeti oldu; Afganistan, Rusya ve Fransa’dan da önce. Daha beş yıl önce Ermeniler kırımdan geçirilmişti. Bu durum, tuhaf değil mi, niye?..
Elbette, yukarıdaki sorularla ilgili olarak da yazılıp çizilen bazı şeyler var. Ancak Ermeni meselesi, hep 1915 ve Doğu’daki (Kürdistan’daki) olaylar üzerinden değerlendiriliyor. Ortalıkta çokça yanlış ezberler var. Bazı Osmanlı vatandaşı Kürdlerin karıştığı adi olayları, abartarak verenler, Kürdlerin katılımı olmasaydı Ermenilerin başına bunlar gelmezdi diyenler, konuyu saptırıyorlar. O dönemde, İttihat-Terakki’nin gizli açık grupları, Osmanlının ittifakçısı Almanlar, Ermenilerin dostu olduğu belirtilen Ruslar, İngilizler, hep bölgedeydiler. Bunları görmeyip, Kürdleri işaret edenlere, Anadolu’daki, Batı’daki, Ermenilere ne oldu diye soruyoruz…
CT
[1] Nüfusla ilgili bilgiler için çok kaynak vardır. Bazıları aşağıdadır:
Fuat Dündar, Türkiye’nin Nüfus sayımında Azınlıklar, Çiviyazısı Yayınları, 1999
Nevzat Onaran, Devletin Dahili Harbi, Kor Kitap, 2021
Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Toplumsal Tarihi Vakfı Yayınları, 2003
[2] Osman Köse, Geçmişten Günümüze GÖÇ, Canik Belediyesi Yayınları, 2017, s. 658
[3]Osman Köse, age, s. 657
[1] Nüfusla ilgili bilgiler için çok kaynak vardır. Bazıları aşağıdadır:
Fuat Dündar, Türkiye’nin Nüfus sayımında Azınlıklar, Çiviyazısı Yayınları, 1999
Nevzat Onaran, Devletin Dahili Harbi, Kor Kitap, 2021
Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Toplumsal Tarihi Vakfı Yayınları, 2003
[2] Osman Köse, Geçmişten Günümüze GÖÇ, Canik Belediyesi Yayınları, 2017, s. 658
[3]Osman Köse, age, s. 657
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.