Böyle kapsamlı, iddialı bir sorunun cevabı için ciltlerce yazı yazılabilir, tezler hazırlanabilir. Bir küçük makalenin boyutları içinde bir şeyler yazmaya çalışacağım. Aklımın erdiği günden beri, bir Kürd olarak, hep, “Kürdler neden bu hâlde?”, “Kürdler neden özgür değil?”, “Kürdler neden uluslararası camiada bir statüye sahip değil?” gibi sorular geldi aklıma. Türk resmî ideolojisi doğrultusunda “iyi” bir eğitim almama karşın bu soruları düşünmenin de etkisiyle, yetiştirildiğim eğitim sisteminin istediği bireylerden biri değil, bu sistemin “ürün hatası” olarak nitelendirilen muhaliflerinden biri oldum.
Son dönemlerde yakın tarih araştırmaları yaparken yukarıdaki soruların cevaplarını kısmen özetleyip sınıflandırdım. Konuyu daha eski tarihlere, Hurilere, Mitanilere, Medlere, Eyyubilere, Mervanilere, Şeddadilere, … uzatmadan sadece son yüz elli, iki yüz yıla bakarak, tarihi bir sınıflandırma yapıp bazı sonuçlar çıkarılabilir. Kürdlerin nasıl kaybettiği kısaca şöyle özetlenebilir:
1-) Kürd Beylikleri Dönemi. Kürdler, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı ve Safevi imparatorluklarına bağlı yarı-bağımsız beylikler hâlinde yaşadılar. Bu beylikler, bu süreçte, kendi aralarında birlik sağlayıp güçlü bir veya birkaç beylik (krallık) etrafında birleşip bir devlet yapılanması oluşturamadılar. İki imparatorluğun sınırları içinde dağılmış olarak kaldılar.
2-) Beylikler Sonrası, Şeyhlik-Ağalık Yapılanmalarının Yaygınlaşması, 19. yüzyıl başında Osmanlıda merkezileşme politikalarının bir sonucu olarak, Osmanlı Kürd beyliklerini dağıtmak isteyince başta, Baban, Soran ve Bedirhan beylikleri olmak üzere isyanlar süreci yaşandı ve Osmanlı, esas olarak Kürdler üzerindeki egemenliğini bu sırada güçlendirdi. Bunu, “Kürdistan’ın yeniden fethi” olarak değerlendirdi. Beyliklerin dağıtılması sonrasında, Kürdistan’da, aşiret lideri ağalar ve Kürd misyonerliği olarak adlandırılabilecek Şeyhlik yaygınlaştı. Kürdler bu dönemde kör karanlığın içine sokuldular.
3-) 1878 Berlin Antlaşması, Vilâyat-ı Sitte ve 1880 Şeyh Ubeydullah Hareketi. Bu süreç, Kürdler açısından çok kritiktir. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında, Batılı güçlerin desteğiyle 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması ile Anadolu’nun doğusundaki altı büyük vilayet (Erzurum, Bitlis, Van, Harput, Diyarbekir ve Sivas), Vilâyat-ı Sitte adıyla Ermeni reform bölgesi olarak ilan edilirken Kürdler yok sayıldı. 1880’de Şeyh Ubeydullah Nehri önderliğinde gerçekleşen ilk ulusal Kürd direnişi, devletleşmede büyük bir adım atacakken beş büyük devletin (Rusya, İngiltere, Fransa, İran İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu) işbirliğiyle engellendi. Kürdler açısından önemli olan bu hareket, son zamanlarda Kürd araştırmacılar tarafından daha iyi anlaşılmaya başlandı.
4-) Meşrutiyet Süreci. İki meşrutiyet arası, yani II. Abdülhamid’in Osmanlı padişah olduğu süreçte (1876-1909) Ermeniler büyük bir hareketlilik içinde iken Kürdler arasında yeni yeni ulusal anlayışlar gelişmeye başladı. İlk Kürd örgütlenmeleri ve yayın, bu süreçte başladı. Bu dönem, Kürd milliyetçiliğinin uç verdiği bir dönem olarak kabul edilir.
5-) Birinci Dünya Savaşı, Bilinen 1915 Ermeni Tehciri ve Bilinmeyen 1916 Kürd Tehciri. Kürdler I. Dünya Savaşı sırasında kendilerine ait olmayan bir savaşın ortasında kaldılar. Özellikle Kafkas bölgesindeki savaş, Kürdleri yakıcı bir şekilde etkiledi. Aynı sırada yaşanan 1915 Ermeni Tehciri’nde suçlanırlarken aynı zamanda sürecin mağduru oldular. Kürdler, bu dönemde, savaş, açlık, kıtlık, 1915 olayları ve esas olarak 1916 Kürd Tehciri dolaysıyla çok zarar gördüler. Bir milyona yakın Kürd insanı, yerinden, yurdundan edildi; yarısı yollarda öldü, bir kısmı Anadolu içlerinde asimilasyon cenderesinin altına sokuldu (O zamanki Kürd nüfusun %25’i). Tarihteki, bu en büyük Kürd sürgünü bilinmemektedir. Konuyu genişçe araştırıp bir kitap hâlinde yayımladım.[1]
6-) 1918-1923 Mondros Lozan süreci. Savaştan yorgun çıkan Kürdler, asıl olarak, barış veya mütareke süreci olarak bilinen 1918-1923 Mondros-Lozan sürecinde kaybettiler. Yine Kürdler, devletleşmede, en büyük fırsatı bu dönemde kaçırdılar. Sevr’de kazanılan ulusal haklar da Lozan’da alındı. Lozan, adeta Kürdlerin idam fermanı oldu. Bu beş yılı, “Mondros’tan Lozan’a Kürdler adıyla kapsamlı olarak araştırıp yazdım.[2]
7-) Erken Cumhuriyet Dönemindeki Kürd Direnişleri (1915, Ağrı ve Dersim). Kürdler, Lozan Antlaşması ile tamamıyla yok sayıldılar. Kürdistan beş parçaya bölünmüş oldu ve Kuzey Kürdistan’da (Türkiye), Kürd varlığı reddedildi. Bunun üzerine, Erken Cumhuriyet Dönemindeki (1923-1938) on beş yıl boyunca, sonuç alınmayan Kürd direnmeleri oldu. 1925 Kürd Ayaklanması (Şeyh Said kıyamı) ve 1926-1931 Ağrı Ayaklanmaları ve 1937-1938 Dersim Direnişi’nden bir sonuç alınamadı. Kürdler, bu dönemi kısmen biliyorlar.
8-) Kuzey’de Sessizlik, Doğu’da ve Güney’de Hareketlilik. 1938 Dersim direnişi sonrasında Kuzey Kürdistan (Bakur) büyük bir sessizlik dönemi yaşarken Doğu Kürdistan (Rojhilat) ve Güney Kürdistan’da (Başur) hareketlilik vardı.
A) Rojhilat’ta 1946 yılında kurulup bir yıl yaşayabilen Mahabad merkezli Kürdistan Cumhuriyeti süreci yaşandı.
B) Başur’da, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), 1958’de Irak’ta meydana gelen darbe sonrasında iktidara ortak oldu. 1961 yılında Mela Mustafa Barzani önderliğinde Peşmerge mücadelesi başladı. Buradaki mücadele, günümüzde önemli kazanımlar elde ederek federe bir devlet yapılanmasına ulaştı. Kürdlerin, günümüzdeki uluslararası camiadaki tek resmi statüsü budur.
C) Lozan Antlaşması sürecinde önce Fransa’nın sonra Suriye devletinin egemenliğinde kalan Güney-Batı Kürdistan (Rojava), 1920’li yıllardan itibaren Kürd aydınlarının sürgün bölgesi oldu. Kuzeyle boydan boya alt yüz kilometrelik bir sınırla bir şerit hâlinde ayrılan, “Küçük Güney” ve “Rojava” olarak da bilinen, Kürdistan’ın bu küçük bölgesinde, 1930’lardan günümüze kadar süren mücadeleler sonunda bazı kazanımlar elde edilip uluslararası kamuoyunun dikkatini çekse de hâlen buradaki durum çok açık değildir.
D) Kürdistan’ın beşince parçası olan ve daha az bilinen, Kafkas Kürdlerinin durumu da apayrı bir hikâyedir. Bir süre “Kızıl Kürdistan” adıyla elde edilen özerk cumhuriyet yapısı kısa sürede ellerinden alındı. Bu bölgedeki Kürdler, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan devletleri arasında dağıldı. Zaten az olan nüfusları eritildi, hâlen varlık yokluk savaşı içindedirler.
9-) Kuzeyde, Altmışlı, Yetmişli Yıllarda Geç Kalmış Kürd Hareketlenmeleri. Bakur’da, 1959 yılındaki 49’lar davasıyla başlayan “Yeniden Uyanış Süreci”, altmışlı yıllarda, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP), 1967-1969 Doğu Mitingleri, 1969 Devrimci Doğu Kültür Ocakları örgütlenmesi ve yetmişli yıllardaki renk renk örgütlerle devam etti. Bu süreç, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında silahlı bir sürece evrildi. 1959-1984 yılları arasındaki bu 25 yıllık süreci araştırıp kitaplaştırdım.[3]
10-) Bakur’da 1984 Sonrası Silahlı Mücadele Dönemi. Kuzey Kürdistan’da, 1984 yılında silahlı mücadele dönemi başladı. Silah, ses getirdi. Altmışlı ve yetmişli yıllarda, Kürdlerin verdiği silahsız mücadele, fazla ses getirmemişti. Bu bakımdan, Kürdlerin kuzeyde, mücadeleye, 1984’te başladıkları gibi yanlış bir algı doğdu. Kırk yılı dolduran bu süreç tamamlanmak üzeredir. Bu sürecin içindeyiz, süreci yaşıyoruz. Kürdler, bu süreçte ne kazandı ne kaybetti; hâlen tam olarak bilmiyoruz…
Lozan Antlaşması sonrasında iki Hristiyan ülkenin (İngiltere ve Fransa) sömürgesi hâline gelen Başur ve Rojava, uluslararası statü yönünden bazı kazanımlar elde ederken iki Müslüman ülkenin (İran ve Türkiye) sömürgesi hâlindeki Rojhilat ve Bakur’un durumu malumdur! Bir de pek görmediğimiz beşinci parça Kafkas Kürdleri var; o da ayrı bir dram…
Kürdler Neden Kaybetti?
Kürdlerin nasıl kaybettiğini kısaca yukarıda özetledik. Neden kaybettiklerini de kısaca aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1-) Önder ve Liderlerin Birlik Sağlayamamaları, Yetersizlikleri. 17. yüzyılda yaşayan Kürd bilgesi Ehmedê Xanî, erken bir dönemde, Kürd beylerinin birlik sağlayamamasından şikâyetçi olmuştu. Bu durum, daha sonraki süreçlerde de devam etti ve Kürd öncüleri için, “Ez û Ez (ben ve ben)” adı verilen hastalıklı bir anlayış doğdu. Kürd ileri gelenlerinin, tarihi olarak birlik olamamaları Kürdlerin kaybetmesindeki en önemli etkenlerin başında gelmektedir.
2-) Dinin, Olumlu, Olumsuz Etkisi. Antik dönemlerde, Mitra, Zerdüştilik gibi inançlara sahip olan Kürdler 7. yüzyıldan itibaren Müslümanlaşma sürecine girdiler. Buna karşın Êzdîlik, Kızılbaşlık, hatta Hristiyanlık (fileh), Musevilik (Cihu) gibi farklı inançlar da Kürdler arasında var oldu. 19. yüzyıl başından itibaren Sünni İslam’ın Halidilik (Nakşibendilik) kolu, olumlu, olumsuz, Kürdistan’da çok etkili oldu. Sonraları, özellikle Batılı büyük emperyalist güçlerin, Selahattin-i Eyyubi’den beri Kürdleri İslam’ın kılıcı olarak görmeleri, Kürdlerin aleyhine bir durum yarattı.
Araplar, büyük bir coğrafyaya yayılıp 20 devlet kurarken Sünni İslam’dan, Farslar Şii İslam’dan yararlandılar. Türkler İslam halifeliği sayesinde büyük bir güç kazandılar. Kürdlere ise hamallık kaldı. Bu durum çarpıcı bir gerçekliği, bir dramı içeriyor. Sünni İslam’ın, Şii İslam’ın, Êzdilîğin, Kızılbaşlığın, Kürd toplumundaki yeri konusunda bazı çalışmalar olsa da genel olarak, “Dinin Kürd Toplumuna Etkileri”, önyargılardan bağımsız, araştırılması gereken önemli bir konudur.
3-) Örgütlenmede Gecikme. Siyasi mücadele, örgütlenmeler ve güçlü partilerle verilebilir. Kürdler, halkın yaygın gücüne dayanan, modern örgütleri kurmakta çok geciktiler.
4-) Geri Toplumsal Yapı. Kürdler, 19. yüzyıla gelindiğinde, aşiret yapılanmaları ve şeyhlik kıskacı içinde mürit konumundaydılar. Bu geri toplumsal düzen kolay bozulmadı. Aşiret yapılanması, Kürdlerin kültürlerini korumalarında faydalı olsa da uluslaşmalarını da engelledi. Bir ulusa mensup olma anlayışı geç gelişti.
5-) Bölgenin Stratejik Konumu. Kürdler çok sayıda emperyalist ve bölgesel gücün çıkar çatışmalarının olduğu bir coğrafyada, zor şartlarda mücadele verdiler. Son dönemlerde, Kürdistan’ın, bir değil, birçok ülkenin sömürgesi durumuna gelip parçalı mücadele vermek zorunda kalınması, Kürdler için ayrıca büyük bir sorun oldu.
6-) Ermenilerle Toprak Sorunu. Bilindiği gibi Kürdler ve Ermeniler uzun yıllar, aynı veya komşu coğrafyaları paylaştılar. Dolaysıyla her şeyden önce, toprak meselesinin, bu iki ulus arasında en büyük sorun olduğu söylenebilir. Buradan, “Aynı coğrafyayı paylaşan Kürdler ve Ermeniler, özgürlük ve kurtuluş yolunda birbirlerini engellediler.” şeklinde bir sonuç çıkarılabilir. Bu konuda Türk Resmî İdeolojisi ve Ermeni Tezleri şeklinde sınıflandırılabilecek pek çok çalışma var ama Kürd görüşü ile yapılan çalışmalar çok azdır. Son altı-yedi yılıdır, bu konuda kapsamlı bir çalışma yapıyorum.
7-) Birinci Dünya Savaşı’nın Kürd Toplumunda Yarattığı Yıkım. Çok fazla bilinmese de I. Dünya Savaşı, Kürdlerin sonraki dönemdeki mücadelesini çok olumsuz etkiledi. Kürd coğrafyasında gerçekleşen ve kendilerine ait olmayan savaştaki kayıplar, sürgünlerdeki kayıplar, salgın hastalıklar, kıtlık, Kürd halkının belini kırdı. Yokluk, fakirlik içindeki halkın bir özgürlük vermesi imkansızdı. Yukarıda belirtildiği gibi 1915 Ermeni ve 1916 Kürd sürgünlerinin yaşandığı bu süreçte Kürdler büyük yara aldılar.
8-) Silahlı Güce (Orduya) Sahip Olamama. Kürdler, aslında silahı seven, bireysel silahlara sahip bir halk olarak bilinir. Hançer sembollerinden biridir. Ancak Kürdlerin silahı, hiçbir zaman bir ordu gücüne ulaşıp, ulusal bağımsızlıklarını elde etmesine yaramadı. Birçok şeyin silahla, güçle elde edildiği bu dünyada Kürdler silahtan siyasi bir fayda sağlayamadılar.
9-) Dış Destek Alamama, Diploması. Ulus devlet yapılanmalarının yaygınlaştığı 20. yüzyıl başında, başta Büyük Britanya (İngiltere) ve Fransa gibi emperyalist güçlerden yardım alabilen uluslar bazı kazanımlar elde ederken Kürdler bunu sağlayamadılar. Örneğin I. Dünya Savaşı, II. Dünya Savaşı süreçlerinde, birçok ulus devlet, bu büyük güçlerin desteğiyle kuruldu. Emperyalistlerle işbirliği yaptığı (!) iddia edilen Kürdler hiçbir ulusal statü elde edemezken birçok halk, emperyalistlerle işbirliği yaparak ulusal devletlerini kurdular. Kürdler zaman zaman elde ettikleri bazı kazanımları da masa başında kaybettiler; aldandılar, aldatıldılar.
10-) Tarih Bilinci Eksikliği. Kürdler, çeşitli nedenlerle, tarihlerini az biliyorlar. Tarih bilinci eksikliği, doğal olarak ulusal bilinç eksikliği yaratmıştır. Son dönemlerde, bu konuda, teknolojinin de yardımıyla, bazı olumlu gelişmeler olsa da yetersizdir.
Ji bo Kurda: Dîroka xwe nas bikin, xwe nas bikin…
Tarihi haksızlıklara uğrayan kadim bir ulusun kaderi kısaca böyle. Bu kaderi değiştirmek için, Kürdler, yüzyılı aşkın bir süredir savaş dahil çeşitli araçlarla mücadele ettiler. Bazı devletlerin nüfusu kadar kayıp verdiler. Günümüzde, özgürlük için, ulusal talepler için, savaş dışı araçlar, sivil inisiyatifler ve diploması öne geçti. Şüphesiz Kürdlerin ulusal mücadelesi devam edecektir. Haklı mücadeleler bitmez…
/CT/
[1] Celâl Temel, Birinci Dünya Savaşı Yıllarında 1916 KÜRD TEHCİRİ, İttihat-Terakki’nin İskân ve Nüfus Politikaları (1913-1918), İsmail Beşikci Vakfı Yayınları, 1.Baskı: 2019, 2.Baskı: 2023
[2] Celâl Temel, 1918-1923, MONDROS’TAN LOZAN’A KÜRDLER, Kürdlerin Aldanma ve Aldatılma Yılları, İsmail Beşikci Vakfı Yayınları, 1.Baskı: 2017, 2.Baskı: 2024
[3] Celâl Temel, 1959-1984 Yılları Arasında Türkiye’de KÜRDLERİN SİLAHSIZ MÜCADELESİ, İsmail Beşikci Vakfı Yayınları, 1.Baskı: 2015, 2.Baskı: 2020