Özgürlük Denizine Akan Nehirde Şeyh Abdüsselam Barzani

19. ve 20. yüzyıl Kürd tarihini ele aldığımızda, Abdüsselam Barzani, Kürdlerin ilk modern milliyetçisidir. Bir başka ifade ile modern talepleri olan ilk geleneksel milliyetçi liderdir. İlk demokrat liderdir. Daha ileri giderek söyleyebiliriz ki eşit paylaşım düşüncesine sahip olduğu için ilk sosyalist lider olarak da adlandırmak mümkün. Kendi kişisel egemenliğini öne çıkarmadan, halkın ve bölgenin ihtiyaçlarını egemen merkezden resmi ve açık olarak talep eden ilk liderdir.

İbrahim Kureken

13.12.2023, Çar | 07:26

Özgürlük Denizine Akan Nehirde Şeyh Abdüsselam Barzani
Makaleyi Paylaş

Şeyh Muhammed Barzani 1868 yılında doğan ilk oğluna babasının ismi olan Abdüsselam ismini koyar. Bundandır ki tarihçiler 2. Abdüsselam Barzani olarak adlandırılırlar. 2. Abdüsselam, Muhammed Barzani’nin 5 oğlundan en büyüğüdür. Sonradan doğan diğer kardeşleri Ahmet, Mehmet Sıddık, Babo ve en küçükleri Mustafa Barzani’dir.

Şeyh Abdüsselam’ın bağlı olduğu Barzani topluluğu aslında bir aşiret değil, şeyh ailesinin dışında, taraftarları çoğunlukla diğer komşu aşiretlerden ayrılan köylülerdi. Aralarında akrabalık bağı değil, toprağa dayalı ve manevi bağlar bulunuyordu. Barzani şeyhleri, aşiret baskısından kaçan insanların sığındığı manevi bir kapıydı. Bir taraftan sömürgecilere karşı mücadele ederken diğer taraftan büyük toprak ağalarına karşı da mücadele etmiştir. Bunun içindir ki Mesut Barzani, 1961 kalkışması için anti-sömürgeci-anti-feodal kalkışma diyor.

Şeyh Muhammed Barzani 1903 yılında ölünce yerine büyük oğlu Abdüsselam oturur. Şeyh Abdüsselam Barzani, 1903 yılından idam edildiği 1914 yılına kadarki kısa dönem içinde, sonraki kuşaklara toplumun çıkarlarını esas alan bir mücadele mirası bırakmıştır.

Şeyh Abdüsselam Barzani, liderliğine soyunduğu Kürt toplumu ve bölge için öncekilerden farklı olarak açık ve yerinde taleplerle egemen devletin karşısına çıktığı için 14 Aralık 1914 tarihinde Osmanlı Devleti tarafından Musul’da idam edildi.

19. ve 20. yüzyıl Kürd tarihini ele aldığımızda, Abdüsselam Barzani, Kürdlerin ilk modern milliyetçisidir. Bir başka ifade ile modern talepleri olan ilk geleneksel milliyetçi liderdir. İlk demokrat liderdir. Daha ileri giderek söyleyebiliriz ki eşit paylaşım düşüncesine sahip olduğu için ilk sosyalist lider olarak da adlandırmak mümkün. Kendi kişisel egemenliğini öne çıkarmadan, halkın ve bölgenin ihtiyaçlarını egemen merkezden resmi ve açık olarak talep eden ilk liderdir.

2. Abdüsselam, babasının yerini aldıktan sonra ilk işi etkin olduğu bölgede toprak bölüşümü olur. Kendisine de her aileye ayırdığı kadar toprak ayırır. Bu eşit bölüşüm bölgedeki büyük toprak sahiplerini ve şeyhleri çok rahatsız ederken, bölge insanının Barzanilere yönelik sevgisini saygısını ve bağlılığını büyütür. Ayrıca Abdüsselam, başlık parası ve iradedışı evliliği yasaklar. Camileri aydınlanma merkezi haline getirir. Dini ve ilmi çalışmalara önem verilen Barzan Medreselerinde İslâm hukuku, medeni hukuk, ekonomi politik konuların yanında Kürtçe başta olmak üzere hem bölge hem de diğer dillerde eğitim verilmesini sağlar.

Şeyh Abdüsselam Barzani, Şeyh Nur Muhammed Birifkani ile birlikte 1907 yılı baharında toplanıp taleplerini hazırlarlar. Telgrafla bu taleplerini Osmanlı merkezine, İstanbul’daki siyasi Kürt şahsiyetlere ve Kürt diplomat Şerif Paşa’ya da gönderirler.

19. yüzyılda başlayan önceki Kürd isyanlarında, bir tarafta isyan hazırlığı yapılırken diğer tarafta Osmanlı’ya ve hilafete bağlılık bildirmek, ince bir siyaset kabul ediliyordu. Kürd halkı adına kültürel, idari, siyasi ve ekonomi vb. konularla ilgili bu kadar açık ve net talepler dile getirilmemişti. Önceki isyan liderleri halkın ihtiyaçları için değil, şahsı ve ailesinin ihtiyaçlarını ön plana çıkarıyordu. Şeyh Abdüsselam’ın Osmanlı makamlarına bildirdiği talepleri ise Kürd halkını ve bölgeyi esas alan ilk milliyetçi taleplerdir.

Taleplerde şunlar vardı:

1-Kürd bölgelerinde Kürdçenin resmi dil olarak kabul edilmesi.

2-Eğitimin Kürdçe yapılması.

3-Kaymakamların, nahiye müdürlerinin ve diğer memurların Kürdçeyi iyi derecede bilenlerden tayin edilmesi

4-Devletin dininin İslam olması sebebiyle mahkemelerde verilen hükümlerin İslam şeriatına göre verilmesi

5-Bölgeden alınan vergilerin Kürd bölgelerindeki yolların onarımı ve okulların açılması için kullanılması

Şeyh Abdüsselam, kendi dönemine göre, özellikle de Kürdler arasında benzeri az rastlanır ilerici bir düşünceye sahipti. Yapmak istedikleri o döneme göre bir devrim niteliğindeydi. Yukarıda Abdüsselam’ın milliyetçi-demokrat-bölüşümcü düşünce yapısının temel dayanağı aşağıdaki talep ve hedefleridir:

1-Mülkiyetin ortadan kaldırılması

2-Toprakların çiftçilere dağıtılması

3-Başlık parası ve zorla evliliklere son verilmesi

4-Sosyal ilişkilerin adalet ve eşitlik esasına göre düzenlenmesi

5-Her köyde bir mescidin kurulması, bu mescitlerin dini farzların yerine getirildiği yerler olmalarının yanı sıra, sosyal merkezler, istişare yerleri ve köylüler arasındaki ihtilafların çözüm mercileri olarak kullanılması

6-Köy meselelerini her yönden ele alıp çözümlemek üzere başına sorumlu tayin edilmesi

7-Her aşiretten silahlı güçlerin oluşturulması ve bunların başına sorumlu kişilerin tayin edilmesi.

Brifkan köyündeki toplantıda alınan kararlara uygun olarak ortaya çıkan talepler, herhangi silahlı bir kalkışma olmadığı halde Osmanlı Devleti’ni çok ürküttür. Osmanlı Devleti, bunun ne kadar “tehlikeli” bir girişim olduğunun farkında olarak, Kürdlerin bu taleplerinin devlete karşı bir isyan, bir ayrılık talebi olarak değerlendirerek bölgeye askeri sevkiyat başlattır. Osmanlı Devlet aklı, bir Kürd Miri’nin, aşiret reisinin veya şeyhin kendisinin ve ailesinin çıkarları doğrultusunda bazı taleplerinin olmasını unvan ve rüşvetlerle giderilebileceğini bilir ve bunu çok tehlikeli bir olay saymaz ama Şeyh Abdüsselam’ın bu taleplerini tehlikeli ve ayrılıkçı talepler olarak kabul eder. Askeri kuvvetler bölgeye sevk edilir.

Şeyh Abdüsselam bölgeyi terk etmek zorunda kalır ve Teyari bölgesine, Mar Şemun’un bölgesine sığınır. Osmanlı kuvvetleri bölgeyi yakıp yıkar, halkın malını yağmalar, kadınları ve çocukları dahi tutsak eder. Silahlı Barzaniler ise dağlara çekilir. Bu olayda henüz üç yaşında bir çocuk olan Mustafa Barzani de annesiyle birlikte Osmanlı kuvvetlerinin yakaladığı esirler arasındadır. Annesiyle birlikte Musul hapishanesine atılır.

Şeyh Abdüsselam 1908 tarihinde Barzan’a geri döner ve adamlarını Barzan’ın kuzeyindeki Şirin Dağı’nın ardındaki Welatêjêr denilen yerde toplar. Bölgedeki Osmanlı kuvvetlerine gerilla savaşı başlattır ve şiddetli bir baskın düzenler. Osmanlı güçleri, beklenmedik bu saldırı karşısında bozguna uğrarlar ve böylece bölge tümüyle Osmanlı kuvvetlerinden temizlenir. Osmanlının düzenli ordusu karşısına hep düzenli cephe savaşı veren eski örneklerden farklı olarak gerilla savaşı veren Şeyh Abdüsselam’ın kuvvetleri Osmanlı ordusuna ağır zayiatlar verdirir.

Bu büyük zaferin ardından Osmanlı yönetimi görüşme talebinde bulunur. Musul Valiliğine Nazım Paşa atanınca Albay Saffet Bey’in de girişimleri ile normalleşme sürecine girilir. Taraflar arasında barış dönemi başlar. Barış gereğince karşılıklı olarak tutuklular serbest bırakılır ve Osmanlı Devleti bölgeye verdiği zararları karşılar. Abdüsselam Barzani’nin itibarı iade edilir. Geçmişteki örneklerden elde ettiği tecrübeyle Şeyh’i de satın alabileceğini düşünerek, 17 Ağustos 1913’te Sultan Reşad, Abdüsselâm Barzani’ye ‘Dördüncü Rütbeden Osmanlı Nişanı’ gönderir.

12. Tabur komutanı ve Musul Valisi Mirliva Esat Paşa bölgenin sorumluluğunu vekâletten üstlendiği dönemde çatışmasız bir siyaset uygular. Şeyh Abdüsselam, Barzan’da modern eğitim kurumu ve külliye inşa eder. Köyler tekrardan inşa edilir, tekke tekrar faaliyete geçirilir ve ilk defa çocuklar okusun diye köyde bir modern mektep inşa edilir.

Osmanlı yönetiminde etkin olan İttihatçılar bölgedeki gelişmelerden rahatsızlar. Etkisi artan Şeyh Abdüsselam’ı etkisizleştirmek ve ortadan kaldırmak için Musul valiliğine Diyarbakırlı Süleyman Nazif’i atarlar. Süleyman Nazif, diz çöktürmek ve ezmek için Şeyh Abdüsselam’ı huzuruna çağırır. Şeyh Abdüsselam bu çağrıyı geri çevirir. Bunu bahane olarak kullanan Süleyman Nazif Barzan’a büyük bir ordu gönderir. Barzan’ı kuşatmaya alır.

Şeyh, zaman kaybetmeden 225 savaşçıyla Mêrgesor yakınlarında dört taburdan oluşan Osmanlı birliklerine saldırır ve Osmanlı birliğini darmadağın eder. Bu çatışmada Osmanlı tarafı 90 ölü ve yaralı verirken, Barzaniler 10 ölü ve iki yaralı verir. Ancak Osmanlı güçlerinin askeri ve silah bakımından katbekat üstünlüğü karşısında Abdüsselam güçlerini geri çekmek zorunda kalır. Şiddetli çarpışma bir ay sürer. Osmanlı ordusu Barzan’a girer. Her tarafı yakıp yıkar. Müslüman, Hristiyan ve Ezidi kızları toplama askerlerine ganimet olarak dağıtır.

Şeyh, Bile köyü yakınlarında diğer bir Osmanlı birliğine saldırır ve ardından 300 savaşçısıyla birlikte İran'a geçer. 15 Nisan 1914 akşamı Abdüsselam Uşneviye (Şino) yakınlarındaki Sengan köyüne ulaşır. Bu arada Osmanlı birlikleri Barzan'a girerek yakıp yıkar. Barzan'da 400 köy yakılmış, kadınlar ve çocuklar tarafsız komşu aşiretlerin topraklarına kaçmak zorunda kalırlar. Osmanlı güçleri ne pahasına olursa olsun Şeyhi ele geçirmenin peşine düşerler.

Şeyh Abdüsselam Barzani Rusların Kontrolünde

Şeyh Abdüsselam ve ailesi sağlam bir şekilde Rus ve İranlı yetkililerce sınır bölgesinden Urmiye'ye geçirilerek Rejan köyüne yerleştirilir. Ruslar, Abdüsselam için Osmanlılarla bir problem yaşamak istemediğinden Abdüsselam’a Osmanlı topraklarına girmemesi kaydıyla kendisini koruyacaklarını bildirirler. Şeyh’in Urmiye’de Rus Albay Andriyevski’nin evine yerleştirildiği orada çekilmiş (Barzani aile arşivinde yer alan) bir fotoğraftan anlaşılmaktadır.

Osmanlı-İran ve Ruslar arasında başlayan Şeyh Abdüsselam’ın teslim edilmesi üzerine yürütülen müzakerede Osmanlı ve İran temsilcilerinin anlaştığı fakat Rusların aynı fikirde olmadığını Vvedinski’nin Petersburg’a çektiği telgraftan anlaşılıyor. Bu telgrafta: “Bize büyük umutlar bağlayan ve Mar Şem'un Nasturi bölgesinde (Asuri bölgesi) bize hizmette bulunacağı sözü veren Şeyh'in Türklere teslim edilmesinin kesinlikle engellenmesi gerekiyor” ifadeleri yer almaktadır.

Osmanlının Ruslar üzerine yoğunlaşan baskı sonucu, Ruslar Abdüsselam’ı göz önünden uzaklaştırarak Karadağ köyünde bir tüccarın evine yerleştirir ve gizlilik amacıyla başkalarıyla görüşmesi yasaklanır. Ev hapsine alınan Abdüsselam durumdan rahatsızlık duyar ve saklı tutulduğu evden kaçmak için defalarca teşebbüste bulunur. Abdüsselam’ın beklentilerini ve amacını anlamayan Ruslar yazdıkları raporlarla Şeyh’ten rahatsızlıklarını ifade etmişlerdi. Vvedinski için Şeyh, sürekli sorun kaynağıdır. Üstlerine gönderdiği raporun içeriği şöyledir: “Asabi hasta, şüpheci, sürekli ailesi ve aşiretinin geleceği endişesiyle yaşayan, yabani anlayışlı bu şahıs, başka insanlarla, özellikle de hiç Avrupalı görmemiş ve ilişki kurmamış bu adam kendisinin burada yaşadığı acılı kaderiyle yakından uzaktan ilgilenen herkesi bıktırmıştır. Kendisinin güvenliği yönündeki tüm uğraş, rica ve öneriler sonuç vermemektedir.”

Abdüsselam’ın bölgesine dönüp mücadeleyi genişletmek için yardım talebini yerine getiremeyen Ruslar, onu gözlerden uzak tutmak için Nahcivan’a gönderir. 1914 yılı 9 Haziran sabahı Şeyh Abdüsselam, Urmiye Valisinin güvenilir bir adamı ve kendi hizmetçisi refakatinde, yanında da aynı Vali tarafından başka bir adla verilmiş İran pasaportuyla yola çıkar. Birkaç gün sonra Nahcivan’a varır ve önceden Tiflis yönetimi tarafından bilgilendirilen şehir yetkilileri kendisini bir Müslüman ailenin evine yerleştirir. Rusya Dışişleri Bakanlığınca geçimini sağlaması için 150 ruble tutarında bir maaşa bağlanır.

Rusların Abdüsselam Barzani’yi elde tutmasının asıl nedeni, günü geldiğinde kendi amaçları için kullanabileceğini düşünmesiydi. 1914'te Rusya ile Almanya arasında savaş başlayınca Ruslar, Ermenilerden, Asurilerden ve Rusya'ya sıcak bakan Kürtlerden savaş birlikleri oluşturmayı planlıyorlardı. Nitekim Kafkasya Naibi Vorontsov-Daşkov ve Kafkasya Ordusu Karargâh Başkanı General Yudeniç aynı dönemde Nahcivan’da bulunan Abdüsselam’dan faydalanma zamanının geldiğini düşünüyor. Yudeniç, 10/23 Ağustos tarihli yayımladığı kararnamede “Türkiyeli Şeyh Barzan ve İranlı Şeyh Taha Türklerden intikam almaya hazırlar” yazmaktaydı.

Şeyh Abdüsselam Tiflis'e gider ve bir 'diplomat memurla' (Kafkasya Naibi'nin yanında Dışişleri Bakanlığı temsilcisi) ve Yudeniç ya da yardımcılarından biriyle görüşür. Tiflis ziyaretinde Şeyh, meşhur Ermeni komutan Andranik Ozanyan'la (Andranik Paşa) tanışır. Abdüsselam ve Andranik her iki halkın anlaşmazlıkları unutarak tek ailede birleşmek' adına gelecek Ermeni-Kürd federasyonu düşüncesinde anlaşırlar. Fakat diplomatlar hâlâ Osmanlı ile barışı koruyabilme umuduyla oldukça dikkatli davranmak gerektiğini düşünüyor olmalılar ki, 23 Temmuz/5 Ağustos tarihinde Dışişleri Bakanı Sazanov'un Savunma Bakanı Suhomlinov'a gönderdiği yazıda şu cümleler yer almaktaydı: “Osmanlı ile savaş durumunda Osmanlı içindeki Kürdler ve Aysorların [Asuriler] bize ciddi yardımda bulunacakları şüphe götürmez. Birincileri etkilemek için elimizde Kürdler üzerinde etki sahibi olan birkaç kişi bulunmaktadır. Örnek olarak, meşhur Abdurrezak Bey ve şu anda Kafkasya’da bulunan Şeyh Barzan.” Dışişleri Bakanı Sazanov, gerektiğinde Kürdleri kullanmayı düşünmesine rağmen Kürdleri isyana teşvik edecek herhangi bir söz veya cesaret verilmemesini tembih etmeyi de ihmal etmez.

Savaşla birlikte İran topraklarına giren Osmanlı kuvvetleri ve Osmanlı ile birlikte hareket eden Kürd aşiret kuvvetleri Abdüsselam’ı huzursuz eder ve harekete geçmenin zamanının geldiğini düşünür. Bu arada Seyid Taha, Şemdinan üzerine yeni çıkarma hazırlığına girişmiş, Barzanileri Rejan'daki karargâhına çağırmıştı. 10 Ağustosta Abdüsselam’ın kendisi de bir günlüğüne gizlice Rejan'a gelir. Vvedinski, her ikisini de Rusya korumasından mahrum etmekle tehdit ederek yine planı engeller. Buna rağmen birkaç gün sonra Abdüsselam sığınağını, bir daha dönmemek kaydıyla terk eder. Ağustos ortalarında Şeyh, Urmiye yakınlarında ortaya çıkar ve Türklerin ajanları tarafından hemen fark edilir.

O dönemin Kürt liderlerinden İsmail Ağa Simko Türk/Osmanlı istilasına karşı ciddi direniş gösterir ve Rusların İran’a girmesiyle birlikte Selmas Valisi ve sınır muhafız Komutanlığına atanır. Rusların desteğiyle Şikak aşireti içinde, aralarında kudretli Temir Cango'nun da bulunduğu rakiplerini kendi iktidarına bağlar; Temir'in kendisi Simko'ya bağlılık gösterirken, kardeşi Abdullah Cango Osmanlı tarafına kaçar.

1914 Eylülünün başlarında Osmanlı hükümeti, Simko'ya tehdit ültimatomu göndererek saf değiştirmesi ve Osmanlı tarafına geçmesi için baskı yapmaya başlar. Simko ise Barzanileri yanına davet ederek yakın günlerde savaşın başlayacağını, Rusların silah ve mermi yardımında bulunduğunu söyler. Fakat Vvedinski müdahale ederek Barzanileri Kotur güzergâhında durdurur. Bu arada Abdullah Cango Kuzeyli Kürtlerle birlikte Simko'nun buğday depolarını yağmalar, ardından kardeşi Temir'in yanına gelerek Türkler tarafından Ruslara karşı ayaklanma başlatmak amacıyla gönderildiğini ve ayrıca Türklerin silah ve asker yardımı sözü verdiğini açıklar. Temir hemen Türklere itaat gösterir ve karşılığında silah alır. Ardından kuzeyli Kürtler ve Temir Cango'ya bağlı Şikaklar Kotur çevresindeki köyleri yağmalamaya girişirler.

Bu gelişmeler sırasında Abdüsselam 13 ya da 14 Eylülde Kotur'a gelir. Bir süre Simko'nun yanında kalarak müzakereler yapar. Nasıl bir anlaşma yapıldığı bilinmemesine rağmen muhtemelen ortak hareket etme konusunu konuşmuşlardır. Sonra altı refakatçisiyle birlikte Gengeçin köyü üzerinden yoluna devam eder. Burada Sofi Derviş Abdullah isminde bir yerli toprak ağası, Şeyhi misafiri olması için davet eder. Aslında Sofi kendisine Türk yetkililerin Şeyhin karşılığında söz verdiği büyük parayı almanın peşindeydi. Şeyhe, tüm köylülerin elini öpme şerefine nail olabilmesi için kendisine misafir olması için yalvarır. Acele eden Abdüsselam’ı durdurabilmek için Sofi, eğer onun evini şereflendirmezse kendi evini kendi elleriyle yakacağına yemin eder. Abdüsselam yola devam etmekten vazgeçer ve Sofi'nin evinde konaklar. Sofi Derviş hemen Temir Cango'ya haber salar. Gece (17 Eylül) Şeyh, evin düşman Şikaklarca çevrildiğini fark eder. Çıkan çatışmada iki adamı ölünce Şeyh korumalarına silahları bırakmayı emreder. Yakalanan Şeyh Abdüsselam Osmanlıya teslim edilir.

Abdüsselam Barzani’yi önce Van'a ardından da Musul'a götürürler. Askeri mahkeme kendisini ve arkadaşlarını idam cezasına çarptırır. Kürt lider Şeyh Abdüsselam’ın yaşamının son günlerini Şeyhle aynı cezaevinde bulunan Sadık Damaluci uzun yıllar sonra (1952) 'Emirat Behdinan' kitabından öğreniyoruz. Damaluci'nin Şeyh’i idam edilmeyeceği konusundaki tesellisine karşın “Buna inanmıyorum, Vali bir alçaktır” şeklinde yanıt vermiştir. Mahkemenin kararı onaylanır ve 14 Aralık 1914'te (değişik tarihler verenler de vardır) Abdüsselam ve arkadaşları Musul'un baş meydanında asılır.

Mele Mustafa Barzani ağabeyinin ipte asılı bedenini 11 yaşındayken seyretmek zorunda kalır ve o gün kendi kendine, ölümü tercih edeceğini ama asla düşmanın eline canlı olarak geçmeyeceğini vazgeçilmez hayati bir karar olarak önüne koyar. Mele Mustafa on yıllarca sürdürdüğü o eşsiz mücadele süresince bu kararına bağlı kaldı. Osmanlı, Şeyh Abdüsselam’ı asarak idam ettikten sonra, Barzan'ı da işgal edip yerle bir eder. Barzaniler bölgeden kaçmak zorunda kalır. Aynı anneden üç büyük kardeşi Ahmed, Babo ve Muhammed Sıddık, Hakkâri’deki Guerdi aşireti bölgesine, Mele Mustafa da Sirwan'daki Bergiyef köyüne gider.

Şeyh Abdüsselam sonrası Güney Kürdistan özgürlük mücadelesini incelediğimiz zaman gerek Şeyh Ahmed Barzani, gerek Mele Mustafa Barzani mücadelelerini bu temel talepler üzerinden yürütmüş ve genişletmiştir.

Şeyh Abdüsselam Barzani’nin, mücadelelerle dolu Kürt tarihinden ilham ve güç aldığı, onlardan önemli dersler çıkarttığı görülüyor. Abdüsselam Barzani, sorunu, toplumun ve bu toplumun üzerinde yaşadığı coğrafyanın özgürleştirilmesi olduğunu kavramış ve bunu kendisinden sonra mücadeleyi devam ettirecek kardeşlerine devretmiştir. Abdüsselam Barzani’yi unutulmaz kılan, mücadeleyi onun attığı temeller üzerinde devam ettiren kendinden sonra gelenlere doğru bir yol ve kararlılık mirası bırakmasıdır. Kardeşleri Şeyh Ahmed Barzani, Mele Mustafa Barzani ve sonrasında da aynı inanç ve kararlılık üzerinden devam edip Güney Kürdistan’ı özerk bir yapıya kavuşturmada birincil rolü alan Mele Mustafa’nın oğlu Mesut Barzani’nin tüm bu süreçler boyunca Abdüsselam’ın ideallerinin kesintisiz takipçileridirler. Tabii ki bu özgürlük nehri, Celal Talabani gibi liderlerin ve yüzlerce-binlerce kadronun mücadelesi ve saymakla ciltlerin yetmeyeceği on binlerce kahramanın kanlarıyla ve babasını, kardeşini, kocasını, çocuklarını kaybetmiş kadınlarımızın gözyaşlarıyla beslenmiş, büyümüş ve özgürlük denizine akmıştır. Bu kadınlar ki ölen savaşçılarına üzülen Mustafa Barzani’ye: “ Kendini yıkma Mele Mustafa, biz Kürt kadınları sana yeni kahraman Peşmergeler doğuracağız” diyerek milli mücadeleye can vermişler, kan vermişlerdir.

Barzaniler, o günden bugüne kadar Şeyh Abdüsselam’ın ilkeleri doğrultusunda kararlı ve ısrarlı mücadelelerini devam ettirdiler. Bugün Güney Kürdistan, federe bir devlet statüsündedir. Şeyh Abdüsselam’dan Mele Mustafa Barzani ve Mesut Barzani’ye uzanan bir asrı geçkin mücadele tarihi, çok zengin tecrübelerle doludur ve başlı başına ayrı bir çalışmayı hak ediyor.

Yararlanılan kaynaklar:

Mesut Barzani, Barzani ve Ulusal Özgürlük Hareketi, 1. Cilt. Doz yay.

Rusya İmparatorluğu Dış Siyaset Arşivi (RIDSA), Persiya masası. B, d. 559 2.böl.

Xoşevi Babekr-Pauel Shehtman, Kürdistan Bayrağının Altında Mustafa Barzani’nin Yaşamı ve Eylemi, Avesta yay. 2010.

David McDOWALL, Modern Kürt Tarihi. Doruk yay. 2004.

Veysel GÖKER, Şeyh Abdusselam Barzani Destanı. https://www.basnews.com/tr/babat/703273

İbrahim Küreken

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

6030 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:00:14:45
x