İttihat ve Terakki’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nu, Türk milleti odağında yeniden organize etmek gibi bir tasarımı vardı. Adriyatik Denizi’nden Çin’e kadar uzayan topraklarda bir imparatorluk kurulacak, ama, bu imparatorluk sınırları içinde sadece Türkler yaşayacaktı. Bu, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan, Rumları, Pontusları, Ermenileri, Asuri-Kildanileri, Süryanileri, Kürdleri, bugün Alevi olarak dile getirilen Rêya Heqîyê’yi, Ezididler’i vs. çok yakından ilgilendiren bir tasarımdı.
Tasarlanan bu imparatorluk sınırları içinde hep Türkler yaşayacaksa, halen, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Rumlar’a, Pontuslar’a, Ermeniler’e, Kürdler’e, Asuri Kildaniler’e, Süryanieler’e, Ezidiler’e vs. ne yapılacaktı. 1908 İkinci Meşrutiyet’ten sonra, İttihat ve Terakki’yi en çok meşgul eden konu kanımca buydu.
İttihat ve Terakki, gerek kamuoyuna açık gerek gizli toplantılarında hep bu konuyu konuşuyordu. Uzun müzakerelerden, tartışmalardan sonra alınan kararlar şudur: Rumlar-Pontuslar, Yunanistan’a, Ege adalarına sürgün edilecek. Ermeniler bir daha dönmemek üzere, tehcir edilecek. Tehcir sırasında nüfusları çürütülecek… Rumlardan, Pontuslardan, Ermenilerden kalan taşınmaz mallara el konulacak, bunlar Müslüman Türk tüccarın denetimine verilecek. Kürdler Türklüğe asimile edilecek. Türklüğün en önemli dayanağı dindir, İslam’dır. Bu bakımdan Aleviler de Müslümanlığa asimile edilecek. Böylece tasarlanan imparatorluk sınırları içinde yaşayan herkes Türk olmuş olacak…
Kürdlerin Türklüğe, Alevilerin Müslümanlığa asimilasyonları elbette çok önemli olmaktadır. 19. Yüzyılda, Yunanlar, Sırplar, Hırvatlar, Bulgarlar, Romenler Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılıp kendi bağımsız devletleri kurmuşlardır. 20. yüzyıl başlarında Arnavutlar da ayrılmışlardır. Araplar da Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmak için çok yoğun bir çaba içindedir. Sadece, Kürdler ve Ermeniler kalmıştır. Rumların, Pontusların, Ermenilerin sürgünlerle, tehcirlerle bitirileceği vurgulanmaktadır. Kürdler Türklüğe asimile edilerek ülkenin daha da küçülmesi engellenmeye çalışılmaktadır. Alevilerin, Müslümanlığa asimile edilmeleri de bu süreci güçlendirmektedir. Öte yandan, devletin gerek nüfus bakımından gerek toprak bakımından iri durması, uıluslararası ilişkilerde, devlete bir prestij sağlamaktadır…
Orta Karadeniz’de Etnisite İlişkileri
Ali Rıza Çelik ve Rıza Duran tarafından hazırlanan bir kitap var. Kitabın tam adı şöyle:
ABEŞ (Şerefiye) Bölgesi,
Tarih Kültür, Etnisite
Boşnaklar, Ermeniler, Kürdler, Pontus-Rumlar, Türkler
Kalkedon Yayınları, İstanbul (tarihsiz) 372 s.
Bu incelemede, yukarıda anlatmaya çalıştığımız, Türk milletine dayalı devlet projesinin, belirli bir bölgede nasıl hayata geçirildiği belgelere dayanılarak anlatılıyor. ABEŞ bölgesi, bu sürecin nasıl yaşama geçirildiği konusunda bir labaratuvar olarak değerlendirilebilir.
ABEŞ (Şerefiye) Bölgesi, Sivas’ın kuzeyinde, Enderes ( Suşehri), Epsile ( Doğanşar), Musaş ( Koyulhisar)’dan Kösedağ’a, kadar uzanan, Kösedağ’ın güneyini, Zara’nın kuzeyini içine alan bir bölge…(s. 30)
Bu incelemede, ABEŞ Bölgesindeki köyle teker teker incelenmektedir. Köylerle ilgili şu anlatımlar dikkat çekmektedir.
Celep Köyü. Yerleşim yeri ve idari olarak Celep Köyü tehcir öncesinde Pontus Rum köyüydü. (s. 172)
Çamlıkale Köyü. Köy, geçmişiyle bir Pontus-Rum köyüdür. (s. 173)
Dereköy. 1925 yılında, Dereköy, Pontus Rumlardan tamamen boşalır ve tehcirden sonra köye ilk olarak Çerkesler yerleştirilir. (s.196)
Göktepe Köyü. 1920’li yıllara kadar Göktepe Köyü, sonradan yerleşen bir Kürd ailenin dışında önemli bir Pontus-Rum yerleşim yeriymiş. Köyün Pontus-Rum dönemindeki adı Göbtepe. (s. 202-203)
Güllüali Köyü. 1923 mübadeleye kadar köyde Pontus-Rumlar ve Kürdler yaşıyordu. Bu tarihlerden sonra Yugoslaya’dan gelen Boşnaklar yaşıyor. (s. 210)
Kayadibi Köyü. Kayadibi Köyü, Boşnaklarını yerleşmesinden önce Pontus-Rum köyüydü. (s.224)
Keçeyurt Köyü. Ermeni tehciri öncesinde, Ermeni yerleşimi olup ABEŞ bölgesinin en büyük köylerinden birisi (s. 229)
Kızık Köyü. Yunan arşiv belgelerine göre, Kızık Köyü ABEŞ bölgesinin önemli köylerinden birisidir. Pontus Rumlarının bir kısmı Gümüşhane’den, diğer kısmı da Heldiya’dan gelip buraya yerleştiler. (s. 235)
Kurvasi (Kurbağa) Köyü Kurbağa Köyü’nde tolumun büyük bir çoğunluğunu Pontus Rumlar oluşturuyordu. (s. 243)
Pazarbelen Köyü. Köy, Pontus Rum tehcirine kadar Rum ve Kürd yerleşimi olup 1930’lu yıllardan sonra tamamen Kürdlerin yaşadığı bir yerleşim yeridir. (s.248)
Firuz/Mihail (Yeşimli) Köyü. Köyün adı Pontus Rumlar döneminde, Mihail olarak kayıtlara geçmesine rağmen Firuz/FerozFeruz gibi isimlere 15. yüzyılda rastlanmaktadır. (s.267)
Pontuslar-Pontus Rumlar
Araştırmacı yazarlar, Ali Rıza Çelik ve Rıza Duran, incelemelerinde ‘Pontus Rumlar’ ifadesini kullanıyorlar. Pontuslar, ‘Pontus Rumlar’ ifadesine itiraz ediyorlar. Pontusların Karadeniz’deki varlıklarının çok daha eskilere dayandığını, Rumların bölgeye çok daha sonraları geldiğini vurguluyorlar.
Nüfus Hareketleri
Görüldüğü gibi ABEŞ Bölgesi’nde, 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde çok yoğun nüfus hareketleri yaşanmıştır. Araştırmacı yazarlar, bölgedeki nüfus hareketlerini, Celali İsyanlarından beri izlemeye çalışmaktadırlar. (s. 273-305)
Pontusların, Rumların, Ermenilerin ABEŞ Bölgesinden tehcir edilmeleri, Pontuslardan, Rumlardan, Ermenilerden boşaltılmış köylere, Boşnakların, Kırım’dan, Kafkasya’dan, Kazan’dan Türkistan’dan göçüp gelen göçmenlerin yerleştirilmesi, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, bölgede yaşanan çok önemli süreçlerdir. Pontus, Rum, Ermeni tehcirinin devlet terörü eşliğinde yapıldığına da işaret etmek gerekir. Bu süreçlerin çok önemli bir boyutu ise, Pontuslardan, Rumlardan, Ermenilerden kalan taşınmaz mallara. zenginliklere devlet tarafından el konulmuş olmasıdır. Osmanlı ekonomisinin bu şekilde millileştirilmiş olduğu anlayışı vardır. Devlet terörü eşliğinde gelişen tehcirin ve nüfus hareketlerinin çok yoğun bir destekçisinin, Balkanlardan göçle gelen Boşnaklar ve Türk kökenli Osmanlılar olduğu, Evledı Fatihan olduğu açıktır. Çünkü onlar da yaşadıkları alanlarda, yerlerini-yurtlarını kaybetmişler, Osmanlı topraklarına, örneğin Karadeniz yöresine çok öfkeli bir şekilde göçmektedirler. İttihat ve Terakki, daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti onları, Rumlardan, Pontuslardan, Ermenilerden boşalan topraklara evlere , köylere vs. yerleştirerek öfkelerinin yatıştırmaya çalışmışlardır.
Bütün bunlar, 11 Kasım 2008’de, Brüksel’de, NATO Milli Savunma Bakanları toplantısının sonunda, Türk gazetecilerinin bir sorusu üzerine, dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün açıklamasıyla aydınlığa kavuşmaktadır. Vecdi Gönül, şöyle demektedir:
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türkiye'nin ulus-devlet özelliğine kavuşmasında mübadelenin çok büyük önem taşıdığını vurgulayarak, “Bugün eğer Ege'de Rumlar (yaşamaya) devam etseydi ve Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba (Türkiye) aynı milli devlet olabilir miydi?” diye sordu. (s. 277-278)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.