Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’de Kürd halkına karşı uygulanan vahşet ve zorbalıklar karşısında adeta ciddi bir çaresizlik ve tıkanmışlığı yaşamakta olan Kürdistani parti ve örgütler gelinen bu aşamada bırakalım mazlum Kürd halkına umut vermeyi kendi kadro ve sempatizanları arasında bile önemli bir yorgunluk, bezginlik ve bıkkınlık yaşamaktadır.
Sömürgeci egemen sistemin mazlum Kürd halkına karşı uyguladığı hukuk ve insanlık dışı uygulamalar karşısında mevcut tıkanıklığı aşacak ön açıcı bir siyaset stratejisi geliştiremeyen ve ayrıca Kürdistani olduklarını söyleyen parti ve örgütler arasında ihtiyaç duyulan milli demokratik bir birliği de henüz yaratamayan bu çevreler kendilerine umut bağlayan geniş halk kitleleri arasında da arzu edilmeyen bir karamsarlığa sebep olmaktadırlar.
Peki yaşanılan bugünkü tıkanıklığın ve çaresizliğin temel sebepleri nelerdir?
Konuya böylesi bir çerçeveden bakacak olursak Kuzey Kürdistan’ı işgal altında tutarak yüzyıllardır Kürd halkına zulmü, katliamları, sürgünleri ve her türlü hukuk ve insanlık dışı muameleyi reva gören ve Kürd halkının var olan değerlerini yok sayıp ayaklar altına alarak asimilasyon politikası uygulayan TC sömürgeci devleti elbette ki bugünkü durumun büyük günahkârı ve suçlanması gereken en önemli tarafıdır.
Konumuza Kürd siyaseti açısından bakacak olursak biz Kürdlerin de büyük eksik ve yanlışlarını rahatlıkla görmemiz mümkündür. Bu anlamda Kürd siyasetinin kendi içerisinde birlik sağlayamayarak farklı çevrelerden medet beklemesi ve bazılarının da farklı çevrelerin güdümünde hareket etmesi bizlerin de kendi halkımıza karşı ne kadar suçlu ve günahkar olduğumuzu anlamamamıza yetecektir sanıyorum. Diğer Dünya milletlerinin tarihlerini incelediğimizde ve onların nasıl özgürleşip birer bağımsız devlet olduklarına samimi olarak baktığımızda biz Kürdlerin hangi eksik ve yanlışlarımızın olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Ciddi bir siyasi tanıklığı yaşadığımız ve önemli açmazlara düştüğümüz bu mevcut durumun sebebini araştırdığımızda üç farklı kesimde yapılan eksik ve yanlışları yine Kürdlerdeki üç farklı kategorinin tutumuyla ve eksikleriyle açıklamak mümkün olacaktır.
Birincisi: Kendileri Kürd olduğu halde Kürd halkının ulusal hak ve talepleri doğrulusunda dişe dokunur bir stratejiye sahip olmayan ve şiddeti esas alarak mazlum Kürd halkını kendi çıkarları için kullanarak birtakım ideolojik saiklerle Türkiye’deki Kemalist solun payandası durumuna sokmak isteyen ama özünde Türkiyeci, entegrasyoncu komünist, sosyalist geçinen parti ve örgütler Kürd milli kurtuluş mücadelesine sözde halkların kardeşliği temelinde yaklaşırlarken sahadaki tüm bedelleri, kayıpları ve acıları Kürd halkına yaşatmaktadırlar. Bunların kim oldukları duyarlı her Kürd yurtseveri tarafından bilinmektedir.
İkincisi: Kendileri TC Devleti’ni yönetenlerden ve Türklerden en az 700 yıl önce Müslüman oldukları halde egemenlerin iddia ettiği İslam ve Ümmet kardeşliği temelinde olaylara yaklaşarak ve kendilerine ait vatan topraklarının işgal altında tutmakta olan sömürgeci sisteme göbekten bağlı sözde Tarikat ve Cemaatler vasıtasıyla kendi üç kuruş menfaatleri için düşmanlarına hizmet ederek köleliğe razı gelmiş birtakım siyaset erbapları.
Üçüncüsü: Var olan sorunlara Kürd milli demokratik meselesi temelinde bakarak sömürgeci güçlere karşı cesur, samimi bir biçimde mücadele veren parti, örgüt ve şahsiyetlerdir. Bu kesimlerin oldukça kısıtlı kadro sayıları ve ekonomik imkanları ayrıca da bazılarının ben merkezci tutumları nedeniyle bu ağır ve büyük yükü taşıyacak ve mücadeleyi sağlıklı bir zemine oturtmaya gücünün kafi gelmediği ne yazık ki son derece açık bir biçimde görülmektedir. Dolayısıyla dürüst, cesur ve samimi olduklarına inandığımız bu siyasi parti ve çevrelerin yeni birtakım imkânlar yaratmadan ve kendi kadro sayılarını birleşerek güçlendirmeden bu ağır ve meşakkatli mücadeleyi istenilen düzeye çıkarmaları ne yazık ki mümkün görünmemektedir. İşte bütün bu can alıcı sebeplerden dolayı namuslu, cesur parti, örgüt ve kişilerin mazlum Kürd halkının haklı ve meşruiyete dayalı mücadelesini bir adım ileriye taşıyabilmeleri için yurtsever Kürd halkının desteklerine büyük ihtiyaçları vardır.
Bu anlamda Kürd milli demokratik mücadelesinin istenilen seviyeye ulaşması için ciddi bir ekonomik birikime sahip olan Kürd yurtsever sermaye sahiplerine ve iş insanlarına büyük ihtiyaç duyulmaktadır. İşte bu nedenle bahsi geçen çevrelere ciddi bir çağrıda bulunmak istiyoruz: Sizlerin var olan ekonomik birikimi bizlere büyük gurur verirken aynı zamanda bizlerin sevinç kaynağı olmuştur. Ancak mevcut ekonomik birikimlerinizin ırkçı şoven ceberut sistemde hiçbir güvencesi yoktur. Alın teriniz ve büyük bir akıl ve çabayla sahip olduğunuz birikimlerinizin unutulmasın ki yegâne güvencesi Kürd halkının özgürlük mücadelesini yürütmekte olan namuslu Kürd evlatları ve onların idare ettikleri parti ve kurumlar olacaktır. Var olan sermayenizi ve helal rızkınızı fedakâr Kürd kurumlarıyla zekat anlamında ve bir dayanışma ruhuyla paylaşmanızı milli ve insani bir görev olarak düşünmelisiniz.
Kürd halkına dayatılan kimliksiz, onursuz ve devletsiz bir yaşamı kabul etmiyorsanız, çocuklarınızın, torunlarınızın kimliksiz, onursuz ve güvencesiz yaşamalarını istemiyorsanız Kürd halkı adına mücadele eden ve bu uğurda büyük zorluklara göğüs geren kurumlarınıza ve evlatlarınıza mutlaka sahip çıkmalısınız. Sahada olmanın, ayakta durmanın ve mücadeleyi ödünsüz onurluca sürdürebilmenin önemli enstrümanlardan birisi de birtakım ekonomik imkanlara sahip olmakla mümkün olacağını bilince çıkarmanız temennisiyle.
Son sözümüz: İnanıyoruz ki diğer milletler gibi Kürd milletinin de kendi topraklarında kendilerini özgürleştirerek ve insanca yaşayabilmeleri için tüm çıkar hesaplarından ve kişisel zaaf ve komplekslerinden arınarak fedakar, itibarlı, donanımlı ve cesur kişilerden oluşacak aynı zamanda doğru bir strateji ve siyaset etrafında toplanmış namuslu Kürd evlatlarına geçmişte olduğu gibi umuyor ve temenni ediyoruz ki bu cefakar halk mutlaka sahip çıkacak ve onların bu onurlu yürüyüşlerinde arkalarında ve yanlarında olmak üzere hiçbir fedakarlıktan çekinmeyecektir.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.